Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
* 30-3-1938 T AT . Atla katır ve eşekten artık vergi HAYAT ve SIHAT ;.lıııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııı Sirranaasaf” ETİ rivayeti doğru ise eşek büyük siyaset almıyacaklar. Ne mutlu onlara! B motörü arabalara ve ekin makinel, girdiğinden beri üçüne de rağbet' hay- lice azaltmıştı. Katırın nesli zaten yok- sa da, at ve eşek nesillerinin büsbütün . İRR G y S | F> h | bîle L Hat ine tarihine de girmiş d ktir. Zaten orta çağlarda Avrupa kıralları memleketle- rini gezdikleri vakit kendilerine eşek eti ikram etmek âdet olduğundan bun- da şaşılacak bir şey de olamaz. Eşek eti de yüzde yirmi bire yakın du. Hayvanları himay iyetleri in- l atlara ve eşekl verdikleri | eziyete kızarlar ama, onların nesilleri- nin devamı insanların işlerine yarama- larma bağlıdır. Atla eşekten vergi al bel- ki de onların kasab dükkânl si- d isbetti ind dolayı hiç bir >* P etten geri kal Yağıat eti den biraz fazla olduğundan yemekle-. rinde kalori arıyanları da memnun e- der. Lezzetini, hele srpa etinin lezzeti- ni, meraklıları kuzu etine tercih eder - ler, bazıları kart eşek etini bile dana — gırlarla, koyunlarla ve keçilerle reka- bete çıl N sebeb olacaktır. Şim- diye kadar at etinin, eşek etinin insan- lar arasında pek de büyük itibar gor— -memesi, kasaplığa çıkarılanların yük | veya koşum altında yorulmuş hayvan- “ lar olmasıydı. Hele eşeklerin kasaplara * verilmeleri için ölmelerinin beklenme- “ gi, diri iken kesilen eşek etinden köfte- “yebile rağbeti azaltmıştı. Verginin kalkması üzerine, doğrudan doğruya | kasaplık olarak at ve eşek yetiştirece_k kâr uşakları elbette çıkacak ve o vakit ikisinin de etilâyık oldukları rağbeti görecektir. At zaten kibar bir hayvan olduğun- dan - yaşlı ve yorgun olmadan kesildi- ği vakit - etinin de lezzetli olduğu öte- eti kadar gevrek bulurlar. Acaba insan eşek eti yerken sesi kulağına gelmez mi, diye düşünebilir- siniz. Fakat, eeşkleri de kasaplık hay- vanı olarak yetiştirirlerse, onların ye - şil çayırlar üzerinde yuvarlandıkları vakit çıkaracakları ses de, belki yük al- tındayken çıkardıkları gibi çirkin ol- mıyacak, rahmetli, Şinasi'nin dediği gi- bi, cana işliyecek bir “ferahnâk hava” olacaktır... Katır etinin albümini yüzde yirmi üçe pek yakın elduğundan bu bakım- dan koyun budundan bile yüksektir. L de etlerin hepsinden üstün olduğunu yiyenler iddia ederler. O hal- de katırım zürieyeti olamadığından ca- nı sıkılmakla beraber, ondan da yavru ğa çal biyolojistler bulundu- diğini elbette bilirsiniz. İngilizlerin de " vaktiyle en nazik sabah kahvaltıları | Angels horse back - dedikleri at etinden şiş kebabı olduğunu rivayet ederler, fa- kat orada at, koşularda insanlara çok para kazandıracak bir hayvan olarak beslenildiğinden beri, sabah lııhvalşı- sında at eti yerine istiridye kebab edil- mektedir. , At eti, yüzde 21 den fazla albümi- ninden dolayı ne sığır etinden, ne de den beri meşhurdur. Şı_rk l ' t yrinde eskiden en ağır firl =ılrrıın LKĞN — için genç bir at kesilerek etinin yediril- ğ bir gün katırın da kasaplık ve eti lezzetli döl vereceğinden umudu kesmemeliyiz. G.A. Şirketi hayriye yeni tenzilât yaptı İstanbul, 10 (Telefonla) — Şirketi hayriye bu yaz Boğaziçi bilet ücretle- rinde yeniden tenzilât yaptı. Bun(_ia.n başka Üsküdar tramvay şirketiyle im- sı da tokluğu karın dolgunluğiyle bir tutanların at etinin değerini anla ra- lavımdan ileri velmiştir. Yağsız olmasın- *dan dolayı v çig et yedirci * hekimlerin çoğu at etini tercih ederler. Eşeğe gelince, dişisinin verdiği süt insana en yakım hayvan odur. Bunu bizim rahmetli İbni Sina da takdir ederel li hastalar için bol koyun etinden aşağı kalır. Yağı pek az, | zaladığı bir anlaşma ile, Kısıklı hattı " ancak yüzde bir nisbetinde olduğundan | için ek bilet usulü kurdu. öteki etlerden daha az lmlö;ih verinle yam7 *A v hergel büsbütün ballk çt çe Baltimur enternasyonal duğu için çabuk hızınedılır, karın şişir- fotoğruf Tergisi mez. İnsanı doyurmaz diye adı çıkma- İngilterede The Baltimur Museum of art da önümüzdeki haziranda enter- masştanal hir fotoğraf salonu açılacak- tır. Türk gazetecileri ile fotoğraf sa- natkârlarının o salona fotoğraf gönde- recekleri haber alınmıştır. Fotoğraf göndermek isteyenlere müze — idaresi sütlü bir süt nine bulunamadığı takdir- " de eşek südü içirilmesini tavsiye ettiği için eşeğin hekimlik tarihinde itibarı yükselmiştir. Etinin de mantık tarihin- de önemli yeri vardır: Eski medrese- lerin birinde hoca softalarından birine mantık öğrettikten sonra, her yerde v GS a E L L üzere, sokaklara gönderir. Fakat softa bir şey - anlamadan geri gelir. Hoca bir daha o- kuttuktan sonra gene gönderir. Gene bir şey yok, nihayet üçüncüden sonra — Hocam, anladım, der, bir köfteci dükkânında dün yediğim köftenin ta - nesi beş parayaydı, bugün ön paraya çıkmış. Sebebini sordum, dünkü köfte den kesilmiş eşek etinden, Meğer, de- diğin gibi, her yerde mantık varmış.. Fransa imparateru I1 üncü Na- polyon esir düştüğü vakit Prusya kıra- lınm ona eşek beyni yedirmiş olduğu M prospektös gönderecektir. Fotoğrafla- rın 8 mayısa kadar gönderilmiş bulun- ması lâzım gelmektedir. Aydında tütün istihsali Aydın (Hususi) — Ege bölgesin- de evvelce yılda 20-25 milyon kilo tü- tün yetişirken bu yıl 40 milyondan fazla tütün yetişmiştir. Aydın elinde 935 de 30 bin, 936 da 123 bin, 937 de de 234 bin küsur kilo tütün elde edil- miştir. İstanbulda yapılan mekteb tayyareleri İstanbul, 29 (Telefonla) — Beşik- taştaki tayyare fabrikasına hava kuru- mu tarafından ısmarlanan, 10 mekteb tayyaresinden birinin inşaatı tamam- lanacaktır. İlk tayyarenin tecrübeleri bu hafta Yeşilköyde yapılacaktır. YEŞİL DEFTER Yazan: Margörit Randü k Cimminin zihni başka şeyle meşgul- dü, Gerçi nasıl öldürüleceği hakkfndı kendisine verilen malümat üzerinde " tesir yapmaktan hali ka.lmıyordu: Fa- " kat yeni bir ümid ona cesaret veriyor- “du. Başını eğerek kolunun yüksekli- ğiyle yanındaki masanın boyunu kı- yaslamış ve ikisinin de ayni seviyede olduklarını farketmişti. Fakat muvaf- * fak olmak ihtimali yüzde birdi. Dakers, Cimminin sağ kolunu eline aldı ve kolu sıvadı. Cimmi, harekete geçmenin tam sıra- sıdır, diye düşündü. — Rezayr, artık işin bitmiştir. Buna n H Rir Si 5 itsm: *Beyk hude debel yiniz. Lü yere “ Çanınızı incitmiş olursunuz, anlıyor T musunuz, Rezayr bütün kuvvetiyle uğraşıyor, koltuğu kımıldatmaya çalışıyordu. Fa- kat Dakers kolunu bırakmıyor ve iğ- neyi uzatıyordu. İğne derisine temas etti, fakat zehir daha — damarına — boşalmadan önce, teşebbüsü muvaffa- . kiyetle neticelendi. Koltuğun kolunu masanın üzerine karmak bu suretle düğmeyi tazyik etmek istiyordu. Üç defa tecrübesi bo- Şşuna gitti, Dördüncüsünde koltuk bü- tün ağırlığiyle masanın üzerine düş- tü. Ve manivelâ harekete geldi. Artık serbestti. Hemen yerinden sıçradı. Şi- ringa düşmüştü. Dakers ne olduğunu anlayacak vakıt bulamadan, Cimmi masa üzerinden lâstik sopayı alarak herifin suratına indirdi. Demir çenberlerin tazyikiyle kolları uyuşmuş olduğundan Cimmi hızlı vü- ramamıştı. Geriye doğru sendeleyen Dakers tabancasını almak için hamle etti. Cimmi bu sefer bileğine vurdu. Silâh bu sefer masanın üstüne düştü. Dakers'in bir hareket yapmasına im- kân bırakmadan bu sefer şakağına ikinci bir darbe indirdi. Cimmi cellâdının kendini kaybede- rek halının üstüne serildiğini gördü. Kendi de büyük bir cehd sarfetmiş ol- duğu için bitkin bir halde koltuğa yas landı, Cimmi, bir kadeh viski yuvarladık- tan ve masa üzerinde duran eşyalarını tekrar ceblerine yerleştirdikten sonra kapıya koştu. — Fakat eşikte durdu. Dakers halâ Son istatistik hesablarına göre 1938 yılında Meksikaya ULUS 40.000 otomobil girecektir. Otomobil başına 4 kişi hesab edilirse bu 160.000 otomobilli ! seyyahi ifade eder. PARİS mektubu: bir endüstri haline gelmiştir Turizm Paris, (Hususi) — Paris'e Meksika'dan seyahat davetleri yağıyor. Buna ne dersiniz? Filhakika Meksika daha yakın zamanlara kadar ancak macera meraklılarının heves edebile- ceği bir seyahat mevzuu idi. İstanbul imar plânı münasebetile bazı bölgelerimizin turizme açılmasından bahsedildiği şu günlerde size bura mecmualarından birinin Meksika'daki turizm inkişafına dair yazdığı uzun bir yazının hulâsasını göndermeği muvafık görüyorum : M ekşsikada turizm endüstrisi son senelerde geniş ölçüde inkişaf etmiştir. Meksika hükümeti “milli turizm komisyonu” vasıtasiyle bu verimli endüstrinin her safhasiyle yakın- dan meşgul olmaktadır.Milli turizm komisyonu idari bakımdan müstakil bir organizmadır; bununla beraber, iç işler bakanlığına bağlıdır. Bu ko- misyonda, nafıa ve münakalât ba- kanlığı, dış bakanlığı, ticaret ve en- düstri odaları konfederasyonu, otel- ciler cemiyeti, otoklüb, diğer vası- talr veya vasıtasız turizmle alâkalı bütün mü lerin illeri iş birliği yapmaktadırlar. Meksika yolları tekniğin son te- rakkilerine göre yapılmıştır. Ve eğ- lence seyahatleri için gerekli bütün rahatlığı arzeder, “Turistik yollar” şimdiden 5000 kilometreyi geçmiş- tir. Turistik hedefi olmayan ,ticari ve askeri mahiyette birinci veya i- kinci derece ehemiyette pek çok yollar bu rakama dahil değildir. Son istatistik hesablara göre, bu 1938 senesinde, Meksikaya hariçten 40.000 otomobil girecektir. Otomo- bil başına vasati dört kişiden, bu, 160.000 otomobilli seyyahı ifade e- der, Her otomobilli seyyahın günde 6 ilâ 7 dolar sarfettiği ve vasati ola- rak Amerika toprağında bir hafta kaldığı hesablanmaktadır. Demiryollariyle seyahat eden tu- ristler memlekette - daha iazla para: bırakırlar, bunların her birinin 200 dolardan aşağı bırakmadıkları hesab edilmektedir. Bundan başka hava ve deniz yollariyle seyahat eden turist- lerin de ehemiyetli surette artmak- ta olduğu kaydedilmiştir. Bu sınıf seyyahlar, bilhassa hava yollariyle gelenler lüks turistler telâkki edil- mektedir. Yalnız tayyare sayahati bile ehemiyetli bir meblag teşkil e- der, Milli turizm komisyonunun yap- tığı hesablara göre, bu endüstri Meksikaya 1938 senesinde, 50 mil- yon dolardan aşağı olmayan ve belki de 60 milyon doları bulacak bir pa- ra bırakacaktır.. Meksikada turizmin bıraktığı pa- ra takribi olarak şöyle taksim edil- mektedir: Oteller;,, .. ecesesansönudene 20 Lokanta ve kahveler 20 Piyasada satışlar,, 25 Nakliye vasitaları,., 20 Temaşa mahalleri,,....,....... Y 15 ©o 100 baygın yatıyordu. Madam ki, istediği gibi harekette serbestti, niçin bu- fır- satı kaçırmalıydı? Araştırmaya devam etmek daha iyi olacaktı. Bu komüsyon culuk işi bir zevahirden ibaretti. Her halde büroya uğrayan yoktu. O zaman yazı makinesinin başına geçti. Karamaskenin muhaberatında harflerin hususiyetini hatırlayınca bu makineyi bir tecrübe etmeyi düşün- müştü. Makine ile yazmaya karar ver- dı. Ve kâğıdlar arasında gördüğü bir zarfı alarak Betters'in adresini yazdı. “t ler ve “s” ler bulunduğu için bunu intihab etmişti: M. Alfred Betters, News, N, W.1 Tamam! “s” ve “t” harflerinin şekli tibkı Karamaskenin mektublarında ol- duğu gibiydi. Şu halde bütün mektub- larını bu makine ile yazıyorlardı. De- mek ki burasını Karamaske bir umumi karargâh gibi kullanıyordu. Bu itibar- la da burada ehemiyetli vesikalar bu- lunması icab ederdi, Zarfı masaya at- tı. Yazıhaneye bir göz atınca gizli çek i ol ihtimali aklına gel- di. Eski mesleği onu bu neviden araş- tırmalara alıştırmıştı. Bir lahza son- ra hakikaten gizli bir göz bulunduğu- nu gördü. İçi muhtelif memleketlere aid bir sürü banknotlarla doluydu. Ka kenin k da, kendi ça- lışma ücreti olan 20 bin sterlini öde- yecek kadar para bulunup bulunmadı- ğını hesablıyordu ki Dakers hafifçe 10 Somerset kımıldadı. M eksikaya gelen seyyahların ekserisi, tabii Amerika birle- şik devletlerinden gelmektedir. Bu- nun sebebi de Amerikanın en fazla turist çıkaran memleket olması ve Meksikaya komşu bulunmasıdır. Şi- mali Amerika turistlerinin senevi 500 milyon dolardan fazla para sarfet- mektedirler (yani Amerikada ve ha- riçte). Meksikaya avrupalı, bilhassa ingiliz ve alman seyyahlar da gel- mektedir. Meksikanın turizm memleketi sı- fatiyle itibarının günden güne art- masına âmil olan sebeblerden biri de, meksikalıların mahalli renk ola- rak ne varsa hepsini muhafaza hu- susunda gösterdikleri temayüldür: (Evler, âdetler, kıyafetler ilâh) fa- kat bu iyi anlaşılmış bir modernleş- meye manı teşkil etmiyor. Meksiko şehrinde, diğer şehirlerde ve köy- lerde, turist, eski saraylarda ve asil- zade evlerinde vücude getirilmiş bir çok güzel oteller bulmaktadır. Mo- dern bir şekilde techiz edilmiş ol- d hakiki malarına rağmen bu binaların mi- mari, dekorasyon ve mobilye husu- sundaki karakteristikliklerninin kay- bolmamasına dikkat edilmektedir. Bu, Venedikte ue büyük bir muvaf- fakiyetle tatbik edilmiş olan usul- dür. Tabii, Meksikada ayrıca 300 ve daha ziyade odalı büyük oteller de vardır. eksikanın bu kadar seyyah çekmesinin bir başka sebebi de hayatın ucuzluğudur. Bir dola- rın Meksikada, Amerikaya nazaran iki misli satın alma kıymeti vardır. Meksiko şehrinin en iyi otellerin- den birinde hususi banyolu bir oda kahvaltı ile birlikte takriben 15 pe- zo yani beş türk lirasıdır. Mükem- mel bir lokantada şarab dahil bir ye- mek azami iki, iki buçuk lira tuta- bilir. Meksikada ayni zamanda iç turiz- mi harekete getirmeye çalışılmakta- dir: Bunun için bir çok tedbirler a- lınmıştır.Bu arada: 'Tatil tasarrufu teşkilâtı; devlet memurlarına sene- de iki kısa tatil mevsimi esnasında demiryollarında ve bütün diğer na- kil vasıtalarında ehemiyetli tenzi- lât vardır. Bu iç turizmin verdiği Un İÇİ İlmin meydana vurduğu sırlarımız “Sinema perdesinde genç bir kadk nı ayna önünde saçlarını tararken gö- rüyorsunuz: Sarışın, yirmi yaşlarında bir kadın ki, neşeli, şarkı söylüyor. Et- rafı biran için kararıyor. Ses aynı şar- kıya devam ediyor. Fakat bu güzel ka- dının yerinde, şimdi, kafa tasını kazı- yan bir iskelet vardır...” İlmin yeni bir zaferini haber veren Yorj Senkler Almanyada keşfedilip Fransa'da ıslahına çalışılmakta olan X şualı filmin tarifini işte bu tüyler ürper- tici cümleleriyle yapmaktadır. Aynası önünde şarkı söyliyerek kadını, bir an sonra, müteharrik bir ke- mik külçesi halinde seyretmek için eti ve külkten yüpü ünE zunekadar iyi bilsek - sinirlerimizin gene hayli sağlam olması lâzımdır. Cenabın dediği gibi : Beşeriyetle müftehirken ben, Dediler bir avuç çamur ceddin. Seni şekvada haklıyım senden : Sen ça dan bu abdi halketti! Fakat et, kemik, ve kısaca, balçık- tan yaratılmış olduğumuzu ne kadar ASN 1 sını gürür ne kadar yedi h hakikat değişmez: İşte bir ayna gölge- si önünde kafa tasını kazıyan genç ka- dının iskeleti misali!.... X şualı filmlerin endüstride binbir faydası olacağı umulmaktadır: Maden ea atoini ea tüme lli daki YA kullanılmak gibi.... (| h 6 ve hay lerini tahlil meselesine gelince; işte ye- ni keşfin büyük sırlarımızı meydana vurmakta oynıyacağı rol: Bir başla bir randıman hakkında henüz elimizd sarih doneler mevcud değildir. Bu- nunla beraber, iç turizmin, ticaret, oteller, nakliye vasıtaları için ehe- miyetli kazançlar temin ederek, ge- niş ölçüde artmış olduğu muhak- kaktır. — ** boy gölgesi da dilin ve girt- lağın hareketlerini iyice tefrik ediyor- sunuz. Bu gölgenin neşrettiği sesi de dinliyerek sada'nın teşekkülünü tet- kik etmek elbette bir gün kabil olacak- tır. Birçok hastalıkların teşhisinde yeni filmin hekimliğe geniş yardımları do- Mersinde mühim - bir kaçakçi — şehekesi yakalandı tı, mühim bir kaçakçılık şebekesi keş- fetmiştir. Şebeke, faaliyetini daha zi- yade cenub vilâyetlerimizde teksif et- miş ve Suriye hududunda hir milyon liraya yakın döviz kaçakçılığı yap- mıştır. j Kaçakçılık şebekesini idare eden Prezefoli Ottovyo adlı bir italyandır. ı;—ıılı başka,'*"'mkişida- ha vardır. Ve bunların hepsi tevkif olunmuşlardır. Tevkif edilenler şun- lardır: Erdişli Mirza oğlu Mustafa, kudüslü hafız Hakkı oğlu Mahmud, kudüslü Halil oğlu Ratip, mersinli komsiyoncu Feyzi, Simsar Ömer, ku- düslü Yusuf oğlu Salih, kudüslü Fu- ad Abdülkadir, Filistinli İbrahim oğ- lu Abdülfettah, komüsyoncu Jorj Hanna. Kaçakçılığın siklet merkezi koyun işidir. Suriye ve Filistinden gelen birçok tüccarlar cenub vilâyetlerimiz- den koyun alırlar. Bunların en çok uğradıkları yerler koyun ticaretiyle Cimmi, her şeyinü yerine koyarak, ona koştu. Dakers daha hızlı nefes a- lıyor ve şakağında bir şiş peyda olu- yordu. Kendine gelmek üzere olduğu belliydi. Acele etmeliydi. Paradan e- vel, şantajcıların foyalarını meydana çıkaracak vesikaları ele geçirmek lâ- zımdı. Cimmi, birden bire, Dakers'in, gizli bir göz aramış olmaâsını telmih eder- ken gözlerinin gayri ihtiyari kütüpha- ne tarafına kaymış olduğunu hatırla- dı. Kitablar pek âlâ her hangi bir şeyi gizlemeğe yarayabilirdi. Kendi evinde gizli asansörü sakladığı gibi. Cimmi kütüphaneyi karıştırmaya koyuldu. kitablardan bazılarını kaldırdı. - Bir a- normallik farkedemedi. Fakat gene a- raştırmalarına devam etti. Belki bütün kütüphane bir kapıydı? Kenarlarını yoklarken bir çıtırdı işitti. Mekanizme harekete gelmişti. Fakat her halde bir başka düğmeye daha basmak icab edi- yordu. Bu düğmeyi ararken tesadüfen biraz fazla tazyik ettiği bir raf olduğu gibi ileriye yürüdü, Nihayet muvaf- fak olmuştu. Daha iyi görmek için eğilince deh- şetli sevindi. Meydana çıkan boşlukta sıralanmış muhtelif dosyalar göze çar- pıyordu. Karamaske kurbanlarından para çekmek için kullandığı vesikaları her halde buraya yerleştiriyordu. Cimmi “B” harfini aradı. Burada Viktor Ballarat'ın suçlarından birinin delilini teşkil eden bir vesika buldu, Hemen bir zarf aldı, kendisi için çok İstanbula gelen Alman seyyahları İstanbul, 26 (Telefonla) — Kös- den alman b li bir - yapurla İIstanbüla 350 'alman seyyahı geldi. Ve bu akşam limandan ayrıldı. Alman hü- kümeti her seyyahın vapurdan 5 mark- tan fazla çıkarmamalarını emrettiğin- den seyyahlar şehri yayan gezdiler ve para harcıyamadılar, K kunacağını teyide ne hacet! Hepimizi ıstırab içinde kıvyrandıran romatizma- nın, damar katılaşmasının, sonra belki intanlı hastalıklı ezik ve kırıkl seyrinde ve tedavisinde, X şuaiyle alı- nacak filmler, bugün kıliniklerde kul- fanılmi buğit rönigen melinderkkinyo. rine geçecektir. Jorj Senkler bir tecrübe filminde gördüklerini anlatıyor: “... İşte bir ta- vuk; yumurtlamak üzere olduğunu u- zun uzun gıdaklıyarak -bildiriyor, ve siz, yumurtanın dünyaya gelişini göz- lerinizle takib ediy Bir kedi ki, X şuamın geçmediği bir gaz kokla- uğraşan şehirlerimiz ve bilhassa Kon- ya, Karaman, Niğde, Adana, Seyhan ve Mer_ıin taraflarıdır. Bu tüccarlar, topladıkları koyun- ları hududdan, karşılığında memleke- te döviz sokmadan çıkarmanın gizli yollarını bulmuşlardır. Bu gizli yolu da merkezi İstanbulda bulunan bir şirket temin etmiştir. Bu şirket, ce- nub'tan gelen celeblere, lâzımgelen türk parasını tedarik etmeği üstüne almıştır. Tacirler de çıkardıkları ko- yunları sattıktan sonra — Türkiyede şirketten aldıkları parayı gittikleri şehirlerde şirket adamlarına veya is- tedikleri bir bankaya faiziyle ve kâ- riyle birlikte yatırmışlardır. ehemiyetli olan bu vesikayı içine koy- du ve zarfı kapayarak cebine attı, Böy- lece Ballarat'ı elde edebilecek ve bu suretle de Karamaske ve teşkilâtı ko- laylıkla meydana çıkarılabilecekti. Şüpheye mahal yoktu. Muhakkak ki Dakers, bütün çeteyi burada topl mış olduğund. eee sıl hareket ettiğini başındı ka- dar seyrediyorsunuz.” Andre Moruva'nın “düşünceyi oku- yan makine” sini, bu yeni icadla yan- yana koyarsanız o hayal mahsulünün de bir gün hakikat olarak karşımıza çıkmıyacağına nasıl hükmedebilirsiniz? Him süratle ilerliyor, ilerlemeyip yerinde sayan beşeriyettir. Fakat ilmi yi da insan olduğ göre ne ha- zin bir paradoks! — N. Baydar İstanbulda et fiatı İstanbul, 29 (eTlefonla) — Et mü- rakabe komisyonu bugün toplandı. Vaziyeti tetkik ettikten sonra fiatları olduğu gibi bırakmağa karar verdi. AM CAT A N SK TEUNMARA L S EETELL LA SK AAT G, kilid gör işti. Yalnız kapıda ve ka- pı çerçevesinde biribirine yakın iki pi- rinç levha vardı. Demek ki bu bir e- lektrikli kiliddi. Endişeyle kapıyı it- ti. Açılmıyordu. Daha hızlı itti ve bü- roda bir kahkaha işitti. Bir sıçan gibi ya çağırıyordu. Şu halde acaba Kara- maske Dakers miydi? Cimmi'nin kulağına bir gürültü gel- di, Asansörün kapısı kapanmıştı. Ya çıkan adam buraya geliyorduysa? He- men kütüphanenin rafını yerine yer- leştirdi. Ve nasıl saklanacağını dü- şündü. Odanın bir köşesinde, pencere ya- nnıda yaylı bir kapı gördü ve gürültü etmeden oraya yaklaştı. Kilidi olmadı- ğı için itince kapı açıldı. Penceresiz küçük bir tuvalet kabi- nesi idi bu. Birisi içeriye girdiği tak- dirde Dakers'i yerde görünce her hal- de yardım aramaya gidecekti. Bu es- nada çıkıp sıvışabilirdi. Büronun kapısı açıldı. Bir hayret nidası işitti. Sonra gene süküt hüküm sürdü. Yeni gelen gitmiş miydi yoksa orada mı bekliyordu. Bir kaç dakika bekledikten sonra Cimmi çıkmaya karar verdi. Kapıyı u- sulca itti, fakat binden hayretle dur- du. Odada öksürüğe veya gülmeye benzer bir ses işitmişti. Dakers belki kendine gelmişti. Yoksa gelen Kara- maske miydi? Cimmi kapıyı kapadı. O lâhzada bir Sonra yakında garib bir hışıltı işit- ti. Cimmi etrafına bakındı. Bir gaz ko- kusu duymuştu. Dakers'in sözü hatırı- na geldi: “Gazla öldürmek” Hışıltı devam ediyor, koku git gide artıyordu. Kapıyı tekmeledi. İçerden bir kahkaha kendisine cevab verdi. Hayslop tahkikat yapıyor Hayslop, apartımana dönünce, bir müddet Cimmiden haber bekledi. Viv, yeni bir meseleyi tetkikle meşgul ola- rak yemek odasında tek başına oturu- yordu. Bir lâhza sonra, genç adam Gülliç'e telefon ederek Dakers hakkında malü- mat elde etmeye karar verdi. — Müfettiş, bu koşu bahisleri ko- müsyoncusu.... — Hangi koşu bahisleri komüsyon- cusu.... — Granada'daki? — Ne Granada'sı? — Gönderdiğiniz dedektif size an- latmıştır, sanıyorum. — Hangi dedektif? — Memurunuz Havers. Granada'yı tarassuda memur ettiğiniz adam, madeni gürültü iiştti. Halbuki kapıda (Sonu var) — |