ULUS > l Yabancı basında okuduklarımız l e L aR el a Viyana'daki çocukları u sıralarda İngiltere, milletin sı- Ş hatını ve fiziğini inkişaf et- için bir plân tatbiki « ne başlamış olduğundan Viya « nadaki sosyal demokrat belediye- nin on beş yıl müddetle, harbtan, dört sene süren ablokadan, hastalıktan aç - hıktan, sefaletten ve yoksulluktan ha - rab olmuş bir şehir halkını zindeleştir- mek hususunda tatbik ettiği usulü ha- tırlamak muvafık olacaktır. Bu usul, Avrupanın herhangi bir şehir halkına tatbik edilmiş en muvaffakiyetli usul- dür diyebiliriz. Harb biter bitmez bir takım ecnebi paralariyle çalışan bir takım yardım ve hayır cemiyetlerinin Viyana halkını acıklı âkıbetlerden kurtarmış olduğu doğrudur; fakat 1921 senesinden sonra Viyananın sosyal demokrat beledi- yesi işi kendi ü- zerine — almıştır. Geçen sene ölen Profesör — Julius 'Tandler 1919 se- şnesinde — Viyana şehrinin sağlık ve sosyal bürosunun başına getirilmişti. Büyük şöhret sahibi bir âlim ve bir ana- tomi mütehsasısı olan Prof. Tandler'- in ondan sonra pratik işlerde de büyük bir liyakat sahibi olduğu anlaşılmıştır. Harbın getirmiş olduğu felâketler ve fena gıda alma yüzünden şehirde bir çok veremliler, birçok cılız ve kansız insanlar vardı; küçük çocuklar, bilhas- sa öksüzler arasında ölüm fazla idi. daha ilerlemiş murahıklar im, harböncesi günlerine nisbetle /e 60 nisbetinde artmıştı. Bu nisbet, çocuk ölümlerinde yüzde yüzü bulmuştu. Profesör Tandler, bu vazi - yet karşısında, ilk iş olarak harbson- rası sefaletlerinin ortadan kaldırılması çarelerini incelemeğe başladı. Daha önceki belediye, Adriyatik sa- hillerinde bulunan Belaggio'da verem- li çocuklar için bir yurd açmıştı. Tand- ler, bu çocukların her ne kadar Grado- nun sıcak ve tuzlu havasında iyi olu- yorsa da Viyanaya döndükleri zaman hastalıklarının yeniden nüksettiğini görmüştü. tirmek v erem hastalığına “morbus Vien- nensis” adı da verildiğini ve ha.utan önce Viyanada verem yüzün - den ölenlerin, bütün Avrupa şehirlerin- den fazla olduğunu hat rlamanız lâzım gelir. Bunun üzerine Tandler, veremli çocukların, sonradan oturacakları şehir- lerin iklimine yakın bir muhitte tedavi edilmelerini lüzumlu buldu. Bu sebeb- le Viyana civarındaki dağların güneş- li yamaçlarında verem kılinikleri ku - ruldu. Viyanadaki büyük “güneş ışığı,, binası, yeni nesli yetiştirebilmek için esaslı surette ıslah ve tadil olundu. A- razinin ancak yüzde 30 ve 35 mikdarı- na bina yapılmasına müsaade edildi; ge- riye kalan kısımlar bahçe, park ve ha- vuz haline konuldu. Her kata geniş bal- Koruma teşkilâtı Viyana beledi- yesi onbeş sene çocukları ve .. gençliği nasıl korudu? Çocuklariçin saray kuranlar hapisane duvarını yıkarlar konlar yapıldı ve bütün odalara güneş ışığının doğruca - girebilmesi — temin edildi. Fakat veremli olmıyan diğer çocuk- lar da düşünülüyordu. Kâfi derecede gıda alamıyan mekteblileri besliyebil - mek için Schulersausspeizung teşkilâ- tı yapıldı. Merkezde bulunan bir mut - fakta yemek hazırlanıyor ve süratli ara- balarla bütün mekteblere tevzi olunu - yordu. Eğer çocuğun anası babası ça - lışmakta iseler, kendilerinden ufak bir ücret alınıyordu. Belediyenin çocukları kurtarma teş- kilâtı daha çocuklar doğmadan hareke- te geliyordu. Teşkilâtın gebe annelere yyardım eden bir kolu da vardı. Gebe ol- duklarını altıncı ayda belediyeye bil, ren anneler, yalnız bu hususta lâz:m ge- len yardımları elde etmekle kalmıyor- lar, mutterberatungstellen (analara öğüt verme merkezi) nde muayene ediliyor, sıhi öğüdler alıyorlardı. Senelerden - beri bu teşkilâttan on binlerce kadın is- tifade etmiştir. Gebe kadınlar, çocuk dünyaya getirmeterine bir hafta kala, belediyenin doğum evine de kabul edil- mekte idiler. İşsiz ve parasız olan ka - dınlara dünyaya çocuk getirmelerinden sonra bir sene müddetle bedava süt ve- rilmekte idi. Çocuk dünyaya gelir gelmez, teşki- lât, onunla alâkalanmağa başl:yordu. O günlerde bir çocuk dünyaya geldi mi, teşkilât birçok müfettişleri o eve uğ - rıyarak ailenin dileklerini sormakta idiler. Eğer aile, kendini geçindirebile- cek bir vaziyette ise o zaman müfettiş- ler yalnız tebrikle iktifa ederek dönü- yorlardı. Eğer ihtiyaç ve sıhatsizlik var- sa o zaman teşkilât makınesi işlemeğe girişiyordu. Bu hususta niç bir mecbu- riyet yoktu. Sosyal demukratlar, isim - lerinden de anlaşıldığı gibi ikna vası- A — tasile işlerini gör- meyi tercih edi- yorlardı. Eğer doğan ço- cuk, gayri meşru ise o zaman teş- kilâtın genç- lik şubesi der- hal bu çocuğu kendi vesayeti al- tına alıyordu. Eğer doğan çocuk meşru, fakat ailesi yoksul ise o zaman, haftada bir ingiliz lirasından fazla tahsisat bağlanıyordu. Eğer çocuğun babası ay- yaş ise, etrafındaki şartlar sıhate uy - gun değilse o zaman teşkilât müfettiş - leri müdahale ediyorlardı. Çocuk veya ana baba sıhatsiz ise gene aynı tedbir- lere baş vuruluyordu. Bu takdirde ço- cuk Kinderubernahmestelle (merkezi çocuk yurdu) na naklolunuyordu. Ço- cuklar, burada yalnız birkaç haftalık bir karantine devri geçiriyor ve müte- hassıs doktorlar taratından her şekilde muayeneye tâbi tutuluyorlardı. Psiko- patik tecrübeler iyi metice verirse çocuklar, gene evlerine iade ediliyor, yalnız mekteblerdeki kindergartenler - den ıstifadeler: temin olunuyordu. Eğer netice menii cıkarsa o zaman bu çocuklar Vilhelminenberg'e alını - yorlardı. Burasr Viy>nanın dağlık bir yerinde ve bol güneş alar bir saraydır. Eskiden Arşidük Leopsid'un malikâne- si iken 1927 de Viyana belediyesi tara- fından sat:n alınmış ve çocuklara tah - sis olunmuştur. Doktor Taniler'ın emriyle bu sara- yın dıvarına şöyle bi kitabe konulmuş- tur: “çocuklar için saraylar kuranlar, hapisane duvarlarını yıkarlar., Bura- da bir iki ay daha, çocuklar muayeneye tâbi tutulurlar ve bunların neticesine göre muhtelif müesseselere dağıtılırlar. Bugünlü Avusturya hükümeti bu işe devam etmemiş, bu saray., eski impara- tor sarayında katolik havaları teganni edecek “Viyana gençler korosu” na tah- sis etmiştir. Evvelce bu saraydan zayıf ve hasta çocuklar, ya onları evladlık alan ailele- re, yahud kendi ana babalarına gönde- rilirlerdi. Bunlardan yüzde otuz kada- rı resmi veya hususi gece yatısı mek- teblerine gönderilir, bunların okuma masrafları belediye tarafından verilir- di. Gene bunlardan oğlanların yüzde yirmisi, kızların daha az bir nisbeti 1s- lah mekteblerine gönderilir, orada ken- dilerine ahlâki ve zihni bir terbiye ve- rilizdi. 1,800,000 kişiden 240.000 kişiyi ba - rındıran yeni Viyana evlerinin yannda kindergarten'ler ve küçük çocuklar için ilk mektebler bulunuyordu. Belediye - nin 120 den fazla çocuk bahçesi vardı. Mekteb ücretleri ucuzdu ve - talebenin yüzde kırkından bu bile alınmiyordu. Öteki belediye mekteblerinde mükem- mel jimnastik salonları bulunuyordu. Viyana civarına sık sık gezintiler yapı- l:yor, spor teşvik ediliyör, spor techi- zatı temin olunuyordu. Viyana belediyesinin vücude ge- tirdiği bu çocuk koruma teşkilâtı dün- yanın en iyi düşünülmüş ve tatbik edil- miş teşkilâtı idi. Ne yazık ki, bugün ar- DİL KÖŞESİ: Bazı yurddaşlarımızın dilimizle konuşmadıklarından ve ona saygı gös- tesrmediklerinden şikâyet eden bir fıkradan: “Zira şüphesizdir ki, bir milletin nde yaşayıp o milletin milli d ihtihfaf etmek yalnız ahlâki bir ci rüm olarak kalmaz, bir hemşerilik cürmüdür de.,, Bir milletin acaba gayri milli dili- de olurmu ki muharrir “bir milletin milli dili,, diye açıklamak lüzumunu hissetmiş. Yine buna benzer ikinci bir hata: acaba bir hemşerilik cürmü.. ah- lâki bir cürüm değilmidir ki, muhar- rir bunu, “ahlâki cürüm,, den ayrıca kayda lüzum görmüş. Fakat “hemşe- rilik cürmü,, ne tuhaf bir tabirdir, de diyebilirsiniz. *Fi “Elbeteki milli adaba, umumi ada, ba mugayir olan bu hareketin - hem- şerilerin vicdanlarını tazip etmek cür- mü olarak - tecziye edilmesi pek ta- büdir. Bir insan kendi işlediği suçtan dolayı vicdanen muazzab olabilir. başkasının kendisine müteveccih bir suçu, onu tazib etse bile, her halde vicdanına dokunmasa gerektir .Hem cümlede başta “elbetteki,, denildik- ten sonra sonunda da “pek tabiidir,, denilmesi bir hatadır. **& “Dilimiz cemiyetimizin manevi ak- çasıdır. Maddi akçasını kullananlar arasında manevi akçası da en yüksek rayiç kıymetle elbette geçmelidir.,, Kıymet manâsı esasen “rayiç',,in içinde dahil olduğundan “rayiç kıy- met,, tabiri yanlıştır.. Havacılık ve Spor Mecmuasının 186 ıncı sayısı çıktı İçindeki yazılar : Hava yolu: Falih Rıfkı Atay İngiltere niçin silâhlanıyor? Başka mem'eketlerde yelkenli uçuş Dünya havacılığı Spor pedagojisi: Selim Sırrı Tarcan Hava tehlikesi nedir? Şakir Hazım Er- gökmen Zeppelin balonunun mucidi kimdir? Havacılık ve yelkenli uçuş haberleri .. Açık teşekkür Babamız mütekaid miralay Dr. Ke- mal Öktem'in ölümü münasebetiyle ce- naze merasiminde bulunanlara gerek şi- fahen gerek yazı ile taziyelerini bildi- ren akraba ve dostlarına ayrı ayrı te- şekkür etmeğe elem ve kederimiz ma- ni olduğundan gazeteniz vasıtasiyle te- şekkürlerimizi sunarız. Eşi, çocukları ve damadı ——— tık bu yaşamamaktadır. 1934 şubatın- daki sivil harbından sonra iktıdar mev- kiüne gelen yeni şefler, bu teşkilâtın parçalarını ele geçirdiler: fakat onu es- kisi gibi işletmemektedirler. Fakat yeni rejim, hiç şüphe yok ki, bu teşkilâtın semerelerinden istifade etmektedir. Bay Şuşnig, mecburi as - kerliği canlandıracak olursa, askerliğe elverişli bulacağı gençler, bu eski teş- kilâtın kurtardığı çocuklar olacaktır. — 6-3 - 1937 IKÜÇÜK iÇ HABERLERİ I * İstanbul Kilyos açıklarında bir mayri görülmüş ve sahile alınmıştır. * Denizyolları tarifesini tesbit ede- cek komisyon İstanbulda top'antılarına başladı. * Devlet demiryolları bir sene müd- detle staj görmek üzere memurlarından üç zatr Almanyaya göndermeğe karar vermiştir. Emniyet memurlarının unvanları Emniyet işleri üumum müdürlüğü polis teşkilâtı mensublarından aldığı resmi veya hususi mektublarda “kamu güven”, “siyasal ikinci komiser” — ve “yvali polisi” gibi kart vizitlere ve mek- tub adreslerine rastlamıştır. Polis teş- kilâtı mensublarının Tresmi ve kanuni unvanları varken bu unvanlardan başka unvanlar kullanmalarının doğru bir ha- reket olmadığı göz önüne alınmış ve bütün meslek mensublarınm - muayyen olan unvanlardan başka unvanlı adres ve kartvizit kullanmaları menolunmuş- tur. Adana kupasının son maçı Ankara Futbol Ajanlığından ; İ Geliri Adana felâketzedelerine ay- rılmak üzere yapılmakta olan Adana kupası turnuva maçlarının sonu 7-3-937 yarınki pazar günü Gençler Birliği De« mir Spor kulüblerimiz arasında ve Mu. hafız Gücü Alanında saat tam 14 bu« çukta yapılacağı bildirilir. Bu maçın hakemi ' Eskişehirli B. Eş-« ref Tevfil Hukuk İlmini yayma . kurumunun : tertib ettiği on beşincisini seri konferansların 'Temyiz icra ve iflâs dairesi reisi B. Fuad Hulüsi Demirelli 6.3.1937 cumartesi günü saat on beşte Ankara Halkevinde verecektir. Mevzu: İçtimai hukuk fikrine aid bazı mütâlealar ANKARA HALKEVI Müze ve Sergi Şubesi KONFERANSLARI Konferansı verecek zat: Prof. H. Lui Ankara Tarih, Dil ve Coğ. rafya Fakültesi profesörle. rinden. Konferansın mevzuu : Anadolu tabiatı ve onun yer. leşme üzerinde tesiri. Konferansın tarihi : 6 mart 1937 saat: 17.30 Ankara Halkevi umuma mahsus olan ve davetnameye ihtiyaç bulun- Ankara'nın sayın münevverlerini davet eder. mıyan bu konferansa Tefrika o: 78 » Yazan: Rudyard Kipling Çeviren: Nurettin ARTAM Bunu söyliyen Movgli, Misa'nın ayak basmağa kıyışamıyacağı titrek toprakların üzerinden yürüyerek koşmağa başladı. Bo- ğanın öfkesini düşünerek gülüyordu. — Kuvvetim büsbütün gitmiş değil, dedi, şu nalde zehir iliğime kadar işlememiş ola- cak. Tâ uzaklarda bir yıldız oturuyor. 1 Bunu söyledikten sonra yarı kapalı elleri- nin arasından baktı. — Beni satın alan boğa üzerine yemin e- dşnm ki bu kırmızı çiçektir; hani benim alıp Sioni sürüsüne getirdiğim kırmızı çiçek! — Madam ki gördüm, artık koşmamı tamamla- malrvım. Sazlık, üzerinde bir ışık parlayan geniş ) KİTABI bir ovada nihayet buluyordu. Movgli, insan- larla alâkalanmıyalı, çok zamaniar olmuştu; fakat bu gece kırmızı çiçeğin pırıltısı onu çe- kiyordu. Eski günlerde yaptığım gibi, bak: gım, dedi, göreyim, bakalım, insan sürüsü ne kadar değişmiş? Gönlünün istediği gibi hareket etmeğe alıştığı Cengel'in dışına çıktığını unuta- rak, çiğ ile ıslanmış çayırların üzerinde oy- nıya zıplaya, ışığın göründüğü kulübenin yapına kadar gitti. Köyün eteklerinde ol- için iki üç köpek kendisine seslendi- ler. Movegli, orada arkasına doğru kurtca bir bağırıp hayvanları susturduktân sonra ses- sizce bir yere oturdu ve: — Ho! dedi, ne olacaksa olacak. Movgli insan sürüsünün sanki? Yıllarca önce kendisini kapı dışarı eden bir başka insan sürüsünden yediği taşı ha- tırlıyarak ağzını oğaladı. Kulübenin kapısı açıldı ve bir kadın ka- ranlığın içine çıktı. İçeride bir çocuk ağladı. Kadın ona: inlerinde ne yapacaksın — Uyu, diye seslendi, bir çakal köpek- leri uyandırdı; çok geçmeden sabah olacak. Movgli, çayırların üzerinde sıtmaya tu- tulmuş gibi titriyordu. Sesi tanımıştı; fakat emin olmak için, nasıl cevab geleceğini de merakla bekliyerek, yavaşça seslendi: — Messua, hey Messua! Kadın titreyerek cevab verdi: — Kim çağırıyor? — Unuttun mu? Dedi. Movgli, konuşur- ken boğazı kurumuştu. — Eğer sensen, sana ne adı vermiştim? söyle! kadın, kapıyı yarı kapamıştı, eli göğ- sünün üzerinde duruyordu. Movgli, — Natu! ohe Natu, dedi. Çünkü, hatır- larsınız, oğlan çocuk sürüsünün ilk geldiği zaman Messua, ona bu adı vermişti. Kadın: — Gel oğlum! diye seslendi ve Movgli, bir zamanlar kendisine o kadar davranmış olan ve uzun zaman evvel, insan sürü- sünden hayatını kurtardığı bu kadını iyice görebilmek için aydınlığa çıktı. Kadın yaş- lanmış, saçları kırlaşmış, fakat ne ses, ne de gözleri hiç değişmemişti. Bir kadınlık duygusu ile o, Movgli'yi' brrakığı yerde bulacağını umduğu için şimdi büyük bir hayret içinde öğlanın bir göğsüne, bir de kapının üstüne değen başına bakıyor«. du. — Oğlum, diye kekeliyerek çocuğun a« yağına düştü; fakat artık oğlum değil; o; artık ormanların küçük tanrısı. l Yağ lâmbasından çıkan kırmızı ışık —i« çinde kuvvetli, uzun boylu, yakışıklı duru« şu, saçlarının omuzlarının üzerine dökülüşü, bıçağının boynunda sallanışı ve boynuna sardığı beyaz yasemin çiçekleriyle oğlan, gerçekten, Cengel efsanelerinin yabani tan- rılarından birisi sanılabilirdi. Sedirin üze« rinde yarı uyanık yatan küçük çocuk bunu görünce yerinden sıçrayarak, korku ile fer« yadı bastı. Messua, onu yatıştırmak için ge- riye döndüğü zaman Movgli, sükünetle, su göğümüne, tencerelere, buğday sandığına, ve eskiden gördüğünü çok iyi hatırladığı ö- teki insan eşyalarına bakıyordu. a Messua mırıldandı: (Sonu var)