v Bir münaka Yahya Kemal'ın ortaya eruğı ece- 4 Biyana memiekele dönüş meselesi, fikur münasaşaları fikrinin bile unu tulmaya yuz tutmuş olduğu bir da, gezli bir sinir noktasına temas <- den bir hekim eli givi, paralize uzvu birdenbire kımıldanışa sevketti. A, #a mevzuun, aramızda birçokları ( — ratından birçok defalar işlenmesine gağmen, şimdiye hadar / sürekli - bir | munakaşaya kapı açamamış olması, “ ehemiyetli fikir meselelerini vazece- ' <cekoorileli üstadlara ve beyle ustad- darında âlemiyle ve zihin “ işleriyle temaslarını büsbüsün kesme. melerine ne kdaar ihtiyacımız oldu- gunu gösteri Her nevi fikir münakaşalarının, yı- dınların kültüre karşı olan alâka has. — aaları üzerinde hayırlı bir münebbih desiri yaptığına inandığım içindir hki, '“son zamanlarda ileri sürülmüş - olan ehemiyetli veya en garib ve man- tıksız iddia ve nazariyelerin bile, dü- günen ve yazanlar muhiti üzerinde, denize düşen bir damla su gibi, hiç bir akiz bırakmadan geçmesini teessür- “#üz müşahede etmeme imkân yokte Fikir ve edebiyat âlemimizdeki hare- ketsizlik öyle bir raddeye gelmişti ki, kendimizi kulakları sımsıkı tıkalı ol- /— duğu için biribirlerini işitmeden ve hep bir ağızdan hedefsiz bir gürültü / halinde konuşan bir kalabalığa ben- zettiğim anlar oldu. Bir hoşnudluğun — ifadesi ” olan — bu kısa önsözden sonra, yukarda bah- — Şimdiye hadar türk edebiyatının memleketi anlatmak hasusundaki / fından şikâyet etmiş olanların hepsi, ileri edebiyatlı memleketlerin en bür üstadlarına bakarak imrendikle- bir kudret ve kabiliyeti bizde de özlerlerken ne kadar haklı bir dilekte bulunuyorlarsa, bu nokta- daki zâfımızın teşhisi hususunda da, — Bence, o kadar yanlış bir yoldan yü: şa etrafında ederlerhen hamların şeklini tenkid ileri sürdükleri gibi, bugünkü türk e- iyalı memleketten başka bir şey- den bahsediyor değildir. Mevzuun a. darlık merkezi roman olduğuna göre, Bunlar, renkleri ve ifadeleriyle yani her şeyleriyle yerlidirler. Şu halde bizi doyurma- yışlarınır sebebi nedir? Neden mese- 16 büyük rux romancılarından birinin eserini okurken bizi hayran bırakan yus rühünü canlandırış. kabiliyetine türk romancılarında rastlamıyoruz. Bunuan sebebi, bence, bir yazış meto- dunda, bir ideolojide, dilenince — de- Giştirilebilecek bir yanlış zihniyette aranmak doğru olmaz Bir türk romancısı d cuda getirirken memleketinin - ruhu- u aksettirmek kaygesiyle - şüphesiz bir Tolstoy kadar duyguludur. E- e bu işde onun muvaffakıyetini Türk romancısı etrafına bakması- e bilmiyor veya gözleri olmadığı için yalnız gördükleri viyor, bir karak- terde bütün bir memleketi canlandır mak mucizesini gösteremiyor. Bu ise, ancak bir deha işidir, yoksa bir me- tod işi değil. Üç Karamazol'unda bütün Rusya- yı veya Rusyanın bütün bir devrini hulâsa ve sembolize etmesini bilmiş olan Dostoyevski'ye bakarak ve onun meziyetlerini kendisinden — istiyerek dürk romancısını itham edemeyiz. Çünkü uldığımız örnek, dünyanın en yüksek edebiyatlarından birinin en “yüksek deha tepesini teşkil ediyor. “Acaba bir bulgar edebiyatında, bir yunan, bir sırb ve hattâ bir. macar edebiyatında bu aynı kabiliyete ay- vu küdretle rastlıyabiliyor muyuz? Ba memleketi birkaç yüz sayıl nn içine hapsedebilecek bir türk ro- mancısı çıktığı gün bir metodun, bir zihniyetin değil, bir dehanın saferini selamlıyacağız. Onun içindir. hi iste ULUS İÇ HABERLER İstatistik rakamları hakkında Dünkü sayımızın ikinci sayfasın. da çıkan arkadaşımız Neşet Atayın, “Türk ömrü” adlı yazısının nihaye- tindeki not dolayısiyle İstatistik v- mum müdürlüğünden bir mektup al- dık. Aynen koyuyoruz: “1. — Daj anct cilt yıll yüzde nisbetleri ihtiva etmediği zik. neşrolunan 6. redilmektedir. Eski yıllıklarda mev. cut olan bu malümat, yıll 'nin mütemadiyen artması ” hasebiyle bu yıllıktan çıkarılmıştır. Aynı malü- havi 3 numa- meat sayım neticelerir ralı fasikülde mevcuttur. mda vukuu değildir. çörülen ek. siklik göçebelerin demografil hakkında malümat toplanamamış ol- masından ve bu kısım nufusun bu tab. lolara dahil edilmemesinden ileri gel- Yıllıkta bu hususta / izahat mevcuttur. 3. — Yaş gruplarında — görülen fark da matbaa hatası olarak 6 nn 9 olarak dizilmesinden gelmiştir.., İzmir esnaf ve ahali ban- kasının hisse senetleri İzmir esnaf ve ahali bankası- nın çıkarmış oldulu her biri 10 li- ra itibari kıymette 100.000 hissenin İstanbul borsası kotuna konulma- sını finans bakanlığı karar altına almıştı vücud bulmasını 'a getirebil görmek için onu cek çapta dehaların aramızda yetiş. mesini dilemeliyiz. Dehanın dilemekle '€n az vücud bulan şey olduğunu da unutmamak şortiyle. 5 Xaşal NABİL İ ye meclisi dün toplandı Hava hücümlarına karşı şehrin bir çok yerlerin- de düdükler yapılıyor ' Belediye meclisi dün saat onda ve belediye reisi B. Tandoğanın inde toplanmıştır. Encümenler seçimi yapıldıktan sonra atlıspor ku- lübü suyundan para alınmaması hak- kında reisi müzekkeresi okunmuş ve bu külübe yardım olmak üzere bugüne kadar tahakkuk eden su cunnu tahakkuk cedvelinden indiz mesi ve bundan sonra su- parası İınmaması karar altına Yenişehirde bir binanın partiye muayyen bir müddetle tahsisinden do- layı ilyönrkurul başkanlığının teşek- kürü okunarak reislik tarafından il- yönkurula belediye meclisinin başarı dileklerinin bildirilmesi kararlaştı ve kaymakamlık kadrosundan şimdiden hizmet gösterilmeye - başlanan mü- hendis, memur, şeför ve işçinin şeh. rin günden güne büyümesi ve nufu- sun artması noktasından faydalı ve Tüzumlü olduğu görülerek - reisliğin bu hareketi tasvib olundu. Bundan sonra, belediye büdcesin- de bazı fasıll yapılmasına dai büdce encümenine havale edildi. Bu arasında münakale encümen kararları münakale teklifleri arasında tayya- re hücumlarına karşı şehrin muhtelif noktalarında düdükler - yaptırılması içim 1750 liralık tahsisat da istenil- mekte idi. Otobüs mıntakalarına asılacak i- Tânlardan ve otobüslere takılacak i- İstanbul telefon şirketinir aldığı fazla paralar Sağlık ve sosyal yardım bakan- İstanbul telefon şirketinin a- bunelerinden tahsil ettiği fazla ko- nuşma ücretlerinden resmi daire ve müesseselere ait olanlarınında İstanbul belediyesine terki hak- kında bir kanun projesi hazırla- mıştır. Hukuk talebesinin tetkik gezisi Ankara hukuk fakültesi tale- belerinin sömestr tatillerinden faydalanarak Anadolu içinde bir tetkik gezisine çıkacaklarını bir kaç gün önce haber vermiştik. Dün 15 günlük sömestr tatili başlamış- tır. Talebeler bugün - başlarında, hukuk usulü profesörleri B. Hay- rı Şakir olduğu halde, saat onda Kayseriye hareket edeceklerdir. Kafile 30 kişidir. Orada bir iki gün kalacaklar, sonra Adana ve Mersin çevresini gezeceklerdi Dönüşte Konya ve Eskişehire de uğrayacaklardın Finans tayinleri İstanbul varidat tahakkuk di- rektörü Talat birinci umumi mü- fettişlik mali müşavirliğe, İstan- bul maliye mürakibi Hüsnü üçün- cü umumi müfettişlik malı müşa- virliğine tayin edilmişlerdir. Yeni İstanbul varidat tahakkuk direk- törü tayin edilinceye kadar bu işi muavin Nazım idare edecektir. “Ulus,,un Di — (Başıl. inci sayfada) " manasına gelir. Fakat bu iki kelimenin yerlerini değiştire- — cek olursak, “hor mon” şekli “Ço- ban nezaret ediyor” manasına ge- . Çünkü bu dilde " — zan da fül rolü oynar: “mon” hem ““çoban”, hem “gütmek” ve “hor” hem / “nezaret etmek” nin cümle içindeki mevkünden “anlaşılır. Çincede de aynen böy- “ledir: Meselâ bu dilde (ta) şekli * W(ık nisbette” manala- gelir. Bu manaları tayin eden âmil, kelimenin cümle çi vaziyetinden ibarettir (2).| " (Hovelacgue) bu. hali menşe devrinin umumi bir vasfı şeklinde ermiştir. Bu müellif ilk kökün K mahiyetini şöyle anla- Bİ İl demure invariable, toujours Ü c'est unişuement la occupe güi determi- B a de süjet de rögime, d'epithete ou de | ıbatantif, de verbe ou de nom, et vardı: cümle teşkilinde her monosillâbın yerini kat'i şeki ayin etmek. Bu vaziyetin neticesi arak, “gramer” den evvel (Syn- 1xe) teşekkül etmiş demektir. O- | n için (Hovelacgue)ı monosillâ- bik dillerin grameri (Syntaxe)- (2) L. Benlocw, “Langage pri- lti 1863 Paris basması, s. 9, ve 21. |2 La Tinguistigue, 42. il Yazıları dan başka bir şey olmıyacağını tes- bit etmiştir (4). Bu vaziyet Avrupa dilleri ara- sında yapılan mukayeselerle de Meselâ lam caedit — yor” gibi bi rus caedit” şekline sokulmakla da hep aynı manayı ifade eder. Çün- kü isimlerin sonlarına gelen “us” ve"um” ekleri bu isimlerin —gra- matikal rollerini tayin etmekte ol- duğundan, kelime sırasının ehem- miyeti yoktur. Halbuki fransızca- da bu ekler mevcut olmadığından, Aaynı manaya gelen “Pierre frap- pe Paul” cümlesinde isimlerin yer- lerini değiştirecek olursak, derhal aksi mana anlaşılır yani vuranın (Paul) ve vurulanın da (Pierre) olduğu anlatılmış olur (5). Onun içni lâtinceye nisbetle fransızcada kelime sırası, “Güneş - dil” kanu- 'munun aydınlattığı menşe devrin- de olduğu gibi, gramerin en mü- him esaslarından biri demektir. İşte bundan dolayı (Ferdinand de Saussure) mevcut - dilleri iki kısma ayırmıştır: Bu âlime göre lâtince gibi kelimelerinin rolleri muayyen bir tasrif mekanizmasiy- letesbi edilmiş olan diller “Gra- mmatical” ve çince gibi böyle bir kelimele- mekanizma yokluğum rin cümle içindeki tertip güe” vasfını alır (6). ler de buna mukabil “Tertipli” ve V) La linguistigue, s. 42. İSİ Meillet, “Langue latine”, s. 145.; Vendryes, “Le langage”, 5. 93. İ6) Linguistigue göndrale, 5. 1 siz” isimlerini kullanmak- 1. 'Güneş - Dil” tatbikatı — bize menşe devrinde dilin tamamiyle “Lexicologigue” olduğunu göster- miştir. Onun için bu devirde müs- takbel gramer esaslarının ancak pek umumi ve rüşeymi bir takım ana hatları bulunabilir. Bu ana hatları şöyle tesbit edebiliriz: 2. — Kelimelerde (müzekker ve müennes gibi) cinsiyet kategori- leri yoktur; — Müfret, cemi ve tesniye gi- bi kemiyet şekilleri henüz teşek- kül etmemiştir, IZaten lisaniyat âlimleri bunla- rın muahhar teşekküller olduğun- da müttefiktir. Onun için eski di lerde ve meselâ Sümercede ker yet gayet iptidai bir şekildedir); 4. — Fül tasrif edilmez; hattâ mastarla isim bile biribirinden ay- rılmamıştır; onun için sıygalar ve zamanlar yoktur; 5. — Cümle içinde kelimelerin biribileriyle olan alâkalarını tayin 'eden morfemler, isim halleri, e- datlar, âtıfeler .. v. s. henüz te- şekkül etmemiştir: yukarda - gör- düğümüz gibi bu noksanı tertip sırası elâfi etmiştir; 6. — Prefiks ve enfiks yoktur; ümle şöyle bir tertibe tâ Kök t ek | eht ek..) ; bununla beraber bazan aynı bir cümle içinde birinci kökün mana- sını tamamlıyan ikinci fakat bu ikinci kün de ekleri bulunduğundaı böyle vaziyetlerde yukarıki for- içinde iki de- ür etmiş olur; yalnız her iki takdirde de eklerin sayısı mu- onun için ek sayı- fade edilecek mananın uzun- 17) Vendryes, “Le langage", s. 167. e | <ümle içinde iptidai bir isim fail vaziyetindedir 9. — Bu fail - kök'e iltihak eden ekler de, yukarda gördüğümüz gibi, esasen kök olmak itibariyle, cümle içinde muhtelif roller oy- namaktadır: kimisi kimisi sı- mahiyetindedir; fakat hep birden baştaki kökün manasını tamamla- mak ve ona tâbi olmak bütün bu muhtelif / rollerine rağ- men hepsi de “ek” demektir, 10. — Bu vaziyete göre “Güneş- Dil” kanunu pregramatikal cümle- de isim ve fail rolünü köklerde ve fül, sıfat, zarf vesaire rollerini de eklerde tesbi . etmi; vaziyet, klâsik lisaniyat bakımın- dan bile doğrudur. Çünkü menşe devrinde kökle ek arasında hiç bir fark olmadığını klâsikçiler de teyit etmektedir. Onun için - “Gü- neş - Dil" tatbikatının meydana çıkardığı “Kök - ek” lerden her hangi birinin aynı zamanda “fiil”.. v. 8. rolü oynamasına klâsik yet itibariyle de itiraz imkânı yok- kur. Meselâ yukarda bahsettüğmiz (Ulus) kelimesini teşkil eden "uğ * ul & uğ * us” hecelerinin temsil ettiği “Çokluk 4 yayılma — sahip & saha” — mefhumların- dan “Yayılma” fikrini ifade eden küne nisbetle aynı zamanda “ek". tir. (Hovelacgue) bu vaziyeti şu &tape, n'est formde gue ölöments dont le sens est minemment gö- ” kanununun tatbi n biri de, işte bu ilk devrin klâsik gramere esas o- lan hususiyetlerini meydana çı- (8) La linguistigue, s. 39.. v. s. karmak olmuştur Ahenk Kanununun Menşei Pregramatikal devrin bu husu- siyetleri, biribirinden ayrı hece- lerden mürekkep (Syntagme) lar ttikçe tek kelime haline - gelir- ken, çok mühim bir fonetik hâdi- sesinin zuhuruna da sebeb olmuş- tur. Bu hâdise, “Ahenk kanunu”- nun zuhurudür. Bunu tavzih içi (Göz) kelimesinin “Güneş - Dil kanununa göre ayrıldığı “öğ H ög * öz” hecelerini misal olarak ele alalım: Bu üç hecede hep ay- 'mı (8) vokali tekerrür etmektedir. Eğer bir an için bunun böyle ol madığını, yani her hecede başka bir vokal bulunduğunu — tasavvur edecek olursak, o zaman bu üç he- ce arasındaki fonetik birliği- bir- denbire bozulmuş otur. Bu suret- andaki rabita” kırılınca, her biri müstakil bir kök vaziyetine düşer ve üçünün müşte- Fek manası artık anlaşılamaz. O- mun için “Ahenk kanunu” / biribi rinden ayrı kökleri esas itibariyle birleştirip hepsinin müşterek bi manası olduğunu göstermek iht yacından doğmuş demektir. — Z 'ten monosillâbik devirlerde birinden ayri heceler arasındaki münasebetin tayininde muhtelif fonetik esaslarının da âmil oldu- ğu klâsik dilciler tarafından geçen asırdanberi tesbit edilmiş bir ha- kikattir (9). Bu vaziyete göre, pregrama! kal dil devrinin sentaksında ipt dai cümlelerle (Syntagme) lar mana cüz'ü tamlarını biribirin- den ayırt eden iki esas var demek- Ttip sırası ve ses ahengi. il” kanunu bütün bu esasları meydana çıkarmakla bilgisinde menşe devirlerine do; u büyük bir yol açmış demektir. İsmail Hâmi DANİŞMENT (9) Hovelacgue, “La Tinguiss tigue”, s. 42.