31 Ağustos 1941 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 3

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TAN 31-8-9d41 2 eke ee ll ABONE BEDELİ Türkızı Ecnebi 1400 Kr, 1 sene 2800 Kr 750 » 6 Ay 1500 . 400 * 8$ Ay 800 », 150 Ay 800 » Hitler-Mussolini Mülâkatının Hedefleri H itlerle Mussolini arasında 4 gün devam eden bir mülâkatm vukubulduğu resmen haber verilmek- tedir, Bu mülâkatta tebarüz ettiri- len noktalar şunlardır: Nihai zafere kadar harbe devam dilecektir, Zaferden doğacak olan yeni Avrupa nizamında eski harp se- bepleri imkân nisbetinde — kaldırıla - caktır, Bolşevizm ve plütokrasi istis- marınm ortadan kalkması, Avrupa kıtası milletlerine sulh ve ahenk i- çinde işbirliği imkânını verecektir. Diğer bir habere göre de: Hitler pek yakında Atlantik deklârasyonuna cevap teşkil edecek mahiyette bir nu- tük söyliyecektir, Hemen daima Hitler - Mussolini Mülâkatımı, mühim mahiyette askeri harekât takip ettiği için, bu sefer de mihver devletlerinin hangi istikamet- te taarruza gecekleri merak edilmek- tedir, Alman ordusunun, büyük Sovyet mukavemeti karşısında yeni blr cephe açması pek müuhtemel görül i için, bu mü İtal- 'yan ordusunu daha faal bir surette Sovyet harbine iştirak ettirmek — ve eğer yeni bir cephe açmıya lüzum görülmüşse, bu vazifeyi sadece işgal altındaki memleketlerde jandarmalık yapan İtalyan ordusuna vermek me- selelerinin görüşülmüş olması müm- kündür, Bugün mihver için muhtemel taar- ruz istikametleri — İngiltere adala- rının istilâsmı mümkün gormedığımız * (ÜÇ NESİL - ÜÇ HAYAT AZİZ DEVRİNDE oylu boslu, fakat narin, in- ce belli sarışın bir halâ - yık, bir Kafkas kızı ayakta dur- muş; elinde kalın, kabartma işle- meli, sem gümüşten bir yuvarlak ayna, kımıldamadan duruyor. Ha nım, köşe minderine bağdaş kur- muş, önünde tuvalet levazımı, yüzünü yapmaktadır. Bu levazım neden ibarettir? Düzgün, rastık ve sürme... Düz - gün denilen beyazlatıcı boya üs- tübeç ve cıva ile yapılmış zarar- l1 bir terkiptir; sürünfeden evvel şişeyi iyice çalkalamalı ki dibine durulan tortulu kısım, üstünde kalan berrak su ile karışsın ve şimdi, kirlenea beyaz ayakkabı- larımızı aklaştırmak için kullan - diğimiz yarı mayi keten iskarpin boyalarına benzesin. Onu cilde yümuşacık, ufacık bir sünger par çasile içirilir; bir nevi badanadır; terleyince de su sızmış badana gibi yol yol olur; bilhassa geç - kin, buruşuk defrjler üzerinde âıaşhhgm tahrıbatmı pek belli e- er Düzgünü, he mahellede, o işle şöhret | akir | ılar yaparlar, yalnız düzgüncülükle geçmenler de vardır ve aslen lili olanlar bu yer- lılerden daha ustadırlar. Düzgün zararlı bir tuvalet suyudur; cilt mesamatını kapatır, yüzün çabuk pör: ine sebep olur; ayrıca, için' — şı Mısır, Ci ve İran istikametlerinde, Şimali Afrikada askeri harekât İ- çin müsait mevsim gelmek üzeredir, Fakat son aylar içinde İngilizlerin Libya ordusu İngiltereden ve Ameri- terkibinde mevcut cıva ve kur - şun mahlülundan dolayı dişleri de vakitsiz çürütür Rastık, “ra- suht,, şeklinde aslen farsi bir ke- limedir.; “antimuvan denilen ma kadan gelen mühim miktarda tank ğ ve tay;nreleı'le ve — İmparatorluğün deni maddeden yapı_lır. her tarafından gelen askerlerle o ka- * * dar takviye edilmiştir ki, bu d bgmbeyşz, mihverin değil, İngilterenin yakında kireç aklığındaki çehredir; bir taarruzuna intizar edilebilir, Cebelitarık istikametinde bir taar- ruz ise, İspanyanın ve bilhassa Fran- sanın Almanya ile müsbet iş birliği- ni, yani donanmasını ve — Afrikada- ki üslerini ve kuvvetlerini Almanya- nın hizmetine koymasını icap ettir- mektedir, Alman zaferine itimadı, İngiliz a- leyhtarlığı ve Hür Fransanın zaferi- nin şahsi felâketi olacağı h - Ak çehre üzerinde kapkara göz ve kapkara kaş! Işte rastık ile sürme, düzgünlü yüzde bu tezadı yapmak, kirpikleri ve kaşları sim siyah hale getirmek için kullanı- lan boyalara denir. Birincisi ha- mur şeklindedir, öbürü incecik, yağlı bir toz. Rastık, kma ve “zer deçal,. ile kanştırîhp beyaz saç- ların boy kızıl veya ki kanaati dolayısiyle Almanyıg ile en tam mânasında işbirliği yapmıya çoktan hazır olduğu anlaşılan: 'Ami- ral Darlana mukabil, elindeki kuv- vetli atüler sayesinde Almanyaya * karşı oyalama ve uzatma siyaseti ta- kip etmekte'olan Mareşal Petain'nin, kismen Amerikanın tazyikı altında, kısmen de Sovyet mukavemeti ve İ- ran hâdisesi neticesi Fransanın hali ve âtisi için çok tehlikeli olabilecek böyle bir kombinezona girmek iste- memesi mühtemeldir. Almanya ve İran: Aı_manyanm İrana hâkim olması meselesine gelince; bunun için iki yol vardır: Türkiye yolu, Suriye yolu, Türkiyenin bitaraflığını ve istiklâ- lini müdafaaya katiyetle azmetmiş ol- duğu ve herhangi bir tecavüze derhal zeytuni renge çevnlmömde de ldir. Yaşlı mü ha- nımi aksaçlı gezemez, “raaya,, yani ermeni ve rum kadınlarına benziyemez. Meselâ kadınlar ha- mamında saçları ak, kınasız biri- ne rastladınız mı dinini öğrenme ğe lüzum kalmadan ona: “Hu, kokana, şöyle geri çekil baka - yım!,, diye bed muamele edebi - lirsiniz; saçına kır basmış olân kınasızlar yüzde yüz müslüman değildir. Saç boyası hamamda sürünür. müst İDediğim gibi kına ile zerdeçal, bazan de küçük miktarda rastığı bir tasda ezerler, sulu bir hamur haline getirip başa iyice sıvarlar; sonra bir tülbentle sıkıca sarar - lar; muayyen vakti gelince ılık su dökünerek fazlasını atarlar. silâhla bele edeceği herkesi: malümu bulunduğuna ve esasen Tür- kiye ile Almanya arasında bir dost - luk Mmuahedesi mevcut olduğuna na- zaran, bu ihtimali bir tarafa bırak - mak lâzımdır, Suriye veya Filistin yolu ile İrana gitmek için de mihverin evvelâ Ak - denize hâkim olması icap etmektedir. Her kad kendi kine, aliş- dığına göre bir terkibi vardır: şu kadar dirhem veya şu kadar paralık zerdeçala şu kadarlık kı- na... Renkler o suretle ya çok kı- zıl, ya fazla siyah, yahut ta ala - calı olur. Yalnız, tekrar edelim, saç bo- da başkalarını aldatmak Fakat bugün İngiliz Yu- nan seferindeki kayıpları dolayısiyle, biraz zayıflamış olmasına rağmen, hâlâ A izde İtalyan d kendı saçının tabii rengi imiş gö- runmek maksıdı' gözetilmez; ga- faik bir vaziyette ye. y tiyan kuısma B-YüzTuvaleti Yazan: Refik Halid Ağdanın ateşte limon kokusu vererek fıkır fıkır kaynaması, in- dirince birdenbire yatışması, son ra ıslak ve soğuk mermere dökü- lüp donması, daha sonra da keh- libar renkli ışıklarla sarışın bir saç büklümü gibi elde çekilip ok şanması seyrine doyum olmayan manzara ve ameliyelerdendir. Artık, içine ancak bir yüksük sığabilecek, mini mini, yuvarlak kutularda satılır, bu kutular, ü- zerine yazılan yazı dil gezdirilin- ce kolayca silinen ve kaymak kâ- ğıdı denilen parlak renkli kâğit- larla kaplıdır. Sulandırılıp bir çöple kaşlar boyanır. Hattâ mi - safirliğe, sabah kahvesi içmeğe giden kenar mahalle kadınlarının fincan dibinde kalmış telveyi de ekseriya kaşlarına sürmeleri â - detti. Kaşın kalın, siyah, gür ol îası zamanın estetiği icabından- A Sürmenin Mekkeden gelenine itibar fazla idi. Sanki Mekke sür- mesi, zemzem gibi, o beldenin öz malı, mahsulü idi. Halbuki A - raplar bunu, elmanın içine Avru- padan gelme “antimuvan,, kırın- tıları koyup ateşte kavururlar, havanda döverler, gayet iptidai şekilde yaparlardı. Yağlısına bi- raz hintyağı karıştırırlardı. Haki katen zarif, madeni sürmedanlık lar içinde satılanları ise pek mak buldü. Bu sürmedanların vidalı başına yine madenden bir çubuk bağlı olduğundan toz gözlere bu- nunla çekilirdi; sürmedanlığı ol- miyanlar süpürge çöpü kullanır- lardı. Kibrit henüz taammüm et- mediğinden çöpü de, bittabi, an- cak sonradan süpürgenin yerini tutmuştur. Sürme iki türlü idi: yağlı ve yağsız... Evlerde “gün - lük,, isine kahve fincanı tutarak da sürme yapılabilirdi. Sabunlar | * hep yerli.., Edirneninkiler ise pek makbul. Halep kili, saçlara sinen nefis ve ince rayihaların en tesirlisidir. Kına dahı* Hic:ı mevrudatın- dandır ve yarı kudsi sayı- lır; Hacı hediyeleri arasında ka- dınlar bunu ve sürmeyi bekler - lerdi. Kınanın akşamdan yuğuru- lup ellere ve ayaklara taşırma - dan, çizgileri aşmadan sürülmesi lâzımdır. Sürülen kısımlar bezle, tire ile iyice sarılır ve o halde uykuya varılır. Ertesi sabah ban dajlar helecanla kaldırılır: Gü- zel tutmuş mu, tutmamış mı di- ye... Bazıları bütün ele, avuçlara değil yalnız bir tek parmağın baş kısmına kına koyarlardı ki buna “yüksük kına,, tabir olunurdu. Tlle sıcak tuğla rengi bağlamışları çok hoşa gideri ve başkalarının ini çekerdi. Diş fırçası yerine misvak... Ya ni yine sıcak memleketler mahsu- latından, uçları fırça telleri gibi ayrılan bir kuru dal parçası, Diş macunu vazifesini “sakız,, tutu - yor. Sakız çiğnemenin bir fayda- sı da minesini bozmadan dişe ci- lâ vermesi ve diş etlerini temiz- leyip- kuvvetleşdirmesi... Alkollü ıtriyat henüz meçhul- dür; koku olarak gülyağı revaçta. Fakat devir sonlarına doğru Av- rupadan gelme birkaç parfön ki- bar ailelerce kullanılmağa başlı- yor. Meselâ Lüben suyu... Bu, kırmızı renkte, lâvanta çiçeği ve karanfil kokan temizlik hissi ve rip iç açıcı lâtif bir losyondur; ama bir kusuru vardır: Damladı- Giritten veya Rodostan Surıyeye hava yolu ile asker nakletmek ise, Alntan hava küvvetlerinin şark cep- hesinde son derece meşgul olmaları dolayısiyle hiç memu bahsolamız. ktir. Bi ni bir mecburiyet mahiyeti alan bu adetten dolayı hamam civa - rındaki aktar dükkâ esas leyh, di-| ğı k larda leke bı- rakır. Çok sonradan fabrika bu kusurun önüne geçmişse de malın satışlanndan ikisi zerdeçal ile kı- ü de - yine ayni en- Hitlerle al altmda- ki memleketlerde tehdit edici bir şe- kil ve vüsat peyda eden, mahalli is- yan hareketlerine karşı alınacak e- saslı tedbirleri kararlaştırmış olma - ları, İtalyan - Hırvatistan ihtilâfı gi- bi meseleleri de görüşmüş — olmaları akla gelebilir. Fakat şarkta bir yıldırım harbi ya- pamıyan ve kısmen bunun neticesi olarak Japonyadan beklediği yardımı göremiyen Hitlerin, Mussolini ile bü- yük bir sulh taarruzunun esaslarını hazırlamış olması daha ziyade muh- temel görülmektedir, Hitlerin, pek yakında söyliyeceği haber verilen nutkund”. açlık, has- talık, ölüm gibi en büy.k felâketleri getireceği muhakkak olun kışı titri- yerek bekliyen bütün Avrupa mil- letlerini kazanm-k ümidiyle, Ameri- kadaki infiratçı n propağganda si- lâhlarmı keskin!: irmek — gayesiyle, Almanyanın Sovyatlere karşı — açtığı harpte hedefine vardığını ve Fransa- nın hemen iki misli arazi ele geçir- diğini iddia ederek, İngiltere ve A- merikanin Avrupa kıtasının işlerine karışmaması şartiyle derhal sulh yap- mıya taraftar olduğunu ilân etmesi, bir sürpriz teşkil etmiyecektir. M. ANTEN dışe ile kullanılan - taharet ter - kibi, “zırnık,, dır. * d 'adın vücudunda hafif tüy — bile ayıp sayılır. Bu devir- de bilhassa çehreler, “ağda,, de - diğimiz şekerden mamül tutka- lımsı madde ile yoluna yoluna pırıl piril yanar, cilâlı ve dam- dazlaktır. Evlerde ağda yapıldığı gün bu güzel renkli, karemelâ gi bi yanmış güzel şeker kokulu ve lâstik hassasiyle uzayıp kısalan, ağızda güçlükle eriyen, yarı acı, iç bayıltıcı, hoş tatlıdan evvelâ çocuklara da bir miktar verirler. Verirken de ayırması kolan ol - madığından büke büke, incelte incelte koparırlar. Fakat yeni bir kiştirirken içine tükürür gibi ya- parlar. - Hatta çürütmek için tü- kürmek lâzımdır - çocuğu tiksin- dirirler. İbrişim ile de büküp fis- ke vurarak ince yüz tüylerinden kurtulmak mümkün ve hattâ mü reccahtır. Zira bu usul parıltı yapmaz. ç revacı kalma- mıştır İlk Avrupa kokularından biri, ilk lâvanta adı da “opopo- naks,, dır. Acaba bunu hatırliyan kald 1mı? Bu devirde tarak müptezel bir şey değildir; saça fazla itibar e- dildiğinden iyi tarağa, bilhassa fildişinden yapılmışlarına rağbet çok. Henüz kâkül ve perçem dev rindeyiz. Erkekler için de sakal tarağı ehemmiyetli bir mevki tu tar; kılları zedelemeden, kopar - dan bu en muhteşem erkeklik alâmetine icap eden intizamı ver- melidir. Tarakcılık da fevkalâde itibarda bir yerli sanat şubesidir. Ustura ,makas, cımbız sanati de öyle... Bilhassa usturacılığımız bü tün şarkta nam almıştır. Şehzade camii avlusundaki mütevazı ustu racı atelyeleri düurmamacasına iş- talep karşısında kalınca, elde çe| ler h. ide SURDYudra,, yı bilen var mı? Zannetmem. Onun zu - huru dügünü körleştirecektir a- ma henüz zamanı gelmemiştir. Se def kırıntılarını döğüp toz haline getirdikten sonra mahlül yaparak düzgün yerine yüzlerine süren bazı koketlere rasgeliniyor. Allık kullanılmakta ise de dudakları kırmızıya boyamak henüz âdet değil. Hepsinden makbulü Allah- tan ebru ebru yanaklı penbe gül dudaklı duru beyaz püskürme benli yaratılmış olmak... Yapma ben de modadır; ama sonraki ve şimdiki gibi cehennem taşı ilel cilt yakılarak yapılmazdı; yapış- tırılırdı. Zamane modasına rağ. - men Sultan Aziz, benden haz et- mediği için birgün, püskürme benli genç bir ibriktarının yüzü- ne gazubane bakmış: “Nedir o su ratındakiler? Çıkart onları da son ra karşıma çık ve elime su dök!,, demişti. İbriktar cerrahlara baş vurmuş, işi becerememişler, çeh- resini delik deşik emişlerdi. Za- vallı güzel delikanlı da derdin - den, kahrından verem olup öl - müştü. Şakağa “laden,, yapıştırmak da modadir. Daima beyaz üstüne si- yah! İşte göze hoş gelen budur-| Iİlle beyazlık... Ay gibi, kâğıt gi- bi, sütlaç ve yoğurt gibi beyazlık baş mazhariyet! “Beyazın adı var, esmerin ta- dı var,, sözü bir teselliden ibaret- tir; esmerlik kusurdur; hususile şimdiki durumdaki gibi hem ya- nık esmer, hem de zayıf olursa- nız felâket! “Çingene maşası,, ta- bir ve tavsifine hak kazanırsınız, âr ve hicabınızdan yerlere geçer- siniz. Böylelerinin görücüye ken- dilerini beğendirmeleri, koca bul: maları ne güç, ne şans... renkte iker'i buna bir üçüncüsü de ilâve edilmiştir: Raşel. Esmerlik büyük bir özür ol - maktan çıkıyor ve buğday deni- len renk göze hoş görünüyor. Di ğer taraftan oksijenli su ile saçı sarıya boyamak, o0 zamanki tabi- rile “Sarı papa,, ya dönmek, pe- çe kenarılarından sarışım “turre,, ler göstermek hoşa gitmektedir. Muhmutpaşa başındaki iki dük- kân - rastık ve gelinsuyu ile be- raber - üzerinde lepiska saçlı bir kadın resmi bulunan “saç su,,yu yani oksijene su sattığı gibi ec- zahanelerde de birer ıtriyat ve tuvalet camekânı teesüs etmiştir. Be 1 A erli kolonyalar, kremler, diş tozları, meşhur “şebboy pudrası,, çil ve leke suları, hatta lâvantalar mebzul. Allık bulami- yan mahalle kızları güllaç deste- lerini tutan kırmızı gaz boyamala rından istifade edebilirler. Kına âdeti kalkmış olmakla be raber henüz tırnak boyası da yok; lâkin güderi ile saatlerce uğraşı larak parlatılan bir cins toz, tır- naklara yarı pembe, hoş bir se- def cilâsı veriyorsa da bu, zengin ve işsiz olmağa vabestedir. Onü- ne gelenin, satıcı ve dikişçi kızı- nın kârı değil! Saç kesilmez, örülür veya to- puz yapılır. Saçları kesilmiş, kısal mış olanlara rastlanırsa bunların “tifo,, ya tutulduklarına, humma tesirile saçları dökülüp yeni sür- düğüne hükmedilir. Kuvveti d de veri iz başka bir tavsif hazır: Yoğurtlu patlıcan kızartması! HAMİT DEVRİNDE Artık, hanımın karşısında ay na tutan halayık tarihe ka- rışmak üzeredir... Hanım, aynayı pençere önüne, ot mindere koyup yasdığa dayamakta, kendisi de ye re diz çöküp bu minderi tuvalet masası yerine kullanmaktadır. Düzgün iyi mevkideki gençler arasında yavaş yavaş revaçından kaybediyor, bilhassa yeniler pud- raya merak salmışlardır. Lâkin halk içinde sürünmek ayıp; ha- tirdan bile geçmiyor. Hattâ (Sara Bernar) ın Tokatliyan lokanta - sında ve herkesin gözü önünde pudralanması dünyayı hayrete düşürmüştür: “Ne olacak? Oyun cu değil mi? Hayâ damarı patla- miştır!,, Piyasada “gelinsuyu,, is- mile bir nevi düzgün mevcut ama “mevaddı muzirreden âri ol duğuna,, dair etiketinde sarahat mevcut; hatta sonradan bu cins sular, sıhhate zararlı olmadıkla- rına dair “emiyeti Tıbbiye,, den şahadetnamelidir bile! Rastık kenar mahallelerin süsü ve âdilik damgası ise de sürme odası artmıştır; hatta kuyruklu su allp yürümüştür. Avrupa malı tuvalet levazımı gittikçe çoğalı- yor. Evvelâ lâvantalar, bilhassa Mikado lâvantası,.. Yani üzerinde o iki Japon imparatorunun entarili ve şemsiyeli resmi bulu- nan, Gelle biraderler markalı, bü tün şark memleketlerini istilâ et miş agır, kaba parfön! Kibar evlerde Atkenson fabri- kasının kolonyası bulunur; hatta ferahlık versin diye suya damla- tılır, içilir ibile.. Beyoğlundaki (Bonmarşe) mağazasının bir kıs - mına tamamile ıtriyat camekân- ları sıralanmış: Pirs sabunu, (tu- valet bunları adı alel misk sabunudur) Çeri diş macu- nu vediş fırçaları, Kaloderma kremleri ve pudraları, Violet mar kalı allıklar, daha sonra piyasayı Piver fabrikası dört türlü lâvan- ta, losyon ve püdrasiyle doldurur yor. Florami, Pompeia, Vivitz ve Safranor... M aamafih mürebbiyelerden frenk tahsili görenler na- zarında bunlar âdi ve dikişçi kız ıitriyatıdır. “Guerlin,, in pahalı çeşitleri, hususile pudrası rağbet- te. Makbul olan sade kokular, Parm menekşesi, leylak, elyot- ropdur. Derken isimleri bugüne kadar ehemmiyetini kaybetmiyen yeni lâvantalar başlıyor: Origan ve şipr! Umumi harpte Alman * zina,, dan b Erkeklerde bıyık merakı son haddine varmıştır: Maşa ile kıvrı- lır, briyantin ile yağlanır, cende- rey konup kalıplanır; bir tek kılı kazaya uğrasa matemi tutulur. Bu devirde halâ “seni tutar, bı- yıklarını traş ederim!,, tehdidi tesirlidir; “Eğer dediğim çıkmaz- sa bıyıklarımı traş eder, halkın içinde gezerim!,, sözü de en bü - yük şartlardan ve teyitlerden bir tanesidir. İnsan kendisini rüyada bıyıkları traş edilmiş olarak gör se haykıra haykıra Uyanır ve o korkunun. hicabın tesiri altında günlerce heyecanlı ve sersem do- laşır. Matruş bir Ingilize benzemek, böyle bir çehre ıle gezmeğge yüz, surat ister! ŞİMDİKİ DURUM HUN#üz yapma,, nın ismi artık “makyaj,, dır. Pudra renklerinin adlarını tam sayabile ne aşkolsun: Beyaz, pembe ve ra şelden başka, naturel, ser, peş moresk, raşel fonse, kler, okr, okr roöze... Ayrıca penbenin ve diğerlerinin normalleri! Daha neler neler... Sokakta, cemaat arasında pudralanmak, yüz ve du dak boyamak bir nevi koketri ca kası! Ya tırnak cilâları? Elinize bir boyacı mostrası tutuşturuyorlar; hayran hayran bakakalıyorsunuz. Hem de renk isimleri öyle acaip ki... Meselâ cinai romanlarda bir katil adına benziyen “Roben Red,,, En mühim değişiklikler şunlardır; Beyaz yerine yanık es İktisadi Hafta ) Fiyat Mürakab Komisyonunun Daha Komisyonun Çalışması İçin Esaslı Bazı Tedbirler Alınmalıdır Fıyat Mürakabe Komisyonunun faaliyeti henüz matlüp fayda ve neticeyi vermedi. Komisyon, haftada iki defa toplandığı halde çıkan işler, sarfedilen zaman ve yorgunluk mu- kayese edilirse, neticeden pek mem- nun olmak kabil değildir. Mürakabe Komisyonu, günün ve zamanın çok süratle geçen hâdiseleri karşısında seri kararlar verilmesini icap ettiren iktısadi iş bölümünün nâzımı olmak mevkiindedir. Bu, komisyonu; meşhur olan ve Napoleon'un dediği “ko- misyona,, teşbih etmek iy Bir Şekilde Verimli farklar karşısımnda Komisyonun ka: rarlarına hayretten kendini alamı- — yor, Mürakabe Komisyonundan çıkan işler az ve bazıları da basit şeyler- — dir. Bu gibi işlerle Komisyonu işgal etmek doğru değildir. Komisyond: beklenilen iş için, zaman kâfi gelmi- yorsa, her gün toplanmalı, veya b Komisyondan tali bir Komisyon ayır- malı ve orada hazırlanacak esaslı şey- ler kati şeklini aldıktan sonra, bu: nunla Fiyat Mürakabe Komisyonu meşgul olmalıdı j | Mürakabe Komisyonu, halkımızım ha- yatma, iktısadi varlığına hâdim — ol- mak için teşkil edilmiştir. Yani açık- çası halkı ve yurdu hasis * k ıurai etmeli ki, Komisyonda bir bul zir riyle kemirmek istiyenlere karşı hü - kümeti otoriter icraata sevkedecek e- saslı kararlar verebilmelidir. Tered- dütlü, noksan ve kırtasiye muamele- leriyle her gün biraz daha uzayan ve geciken kararlar halkı bu mücadel: büyük bir dır, Bu noksan, fa- sülye, nohut, mercimek fiyatlarının —i tesbitinde — kendini hissettirtmiştir, — Yarın birçok toprak ve hayvan mâh- L süllerinin daha fiyatları tesbit edile- —— tektir, Halbuki, Komisyonda bu mnb ; den uıaklnşîırn- Bir tarattan hnlk ih- tikârla mücadı suüller üzerinde salâhiyetle münak edecek âza yoktur, k lâzım gelir ki, Komis b bu mücadelede nâzım Tolünü ifa e- der, deniliyor, Diğer taraftan daha mühim meselelerden evvel bir incir çekirdeği doldurmıyacak kadar ehem miyetsiz işlerle uğraşılıyor. Meselâ; bir dükkâncı bir lâmba şişesini 8 — 4 kurüş fazlaya satmış, diğer biri kun- dura çivisini 15 kuruş fazlasma ver- miş, bir diğeri toplu iğnenin paketi- ni beş kuruşa satmış.. Bunlar hal- kın umumi ve hayati menfaatleriyle ölçülecek ve Mürakabe Komisyonunu saatlerce işgal edecek işler değildir. Beri tarafta oduna 560 kuruş narh konuluyor, Halbuki odun 1 yon yalnız tüccarın ve müstehlikin hukukiyle değil, ayni zamanda rnü&- tahsilin hukukunu da müdafaa ve| siyanet etmek vazifesiyle mükelleftir. Memleketin ve halkın iktısadi hayatı üzerinde çok hassas olmalıyız, Piya- — sa hareketleri Komisyon kararlarını beklemez. Alış veriş durmaz, Komi yon ruüznamesi hazırlanırken, o gün için icap eden mütehassısları müşa- — vir olarak davet ederek, mütalâasını almalıdır. Orman müdürü, ziraat mü- — dürü, veteriner ve hal müdürü gibi salâhlyetle söz söyliyecek zevatın d fiki stifade edilmelidir. Hi daha ucuza Boğazda odun satıyorlar, Fasulyelere âzami fiyat konul.mısı haftalarca sürdü, Peynir hangi bir kararda aksaklık olm lıdır, Verilen bir karar salâhiyetle l tihaz edil d ondan rücu kolay cileri 85 kuruştan peynir satıyorlar, Mercimeğin bir de kırmızı cinsi oldu- ğu tahattur edilemedi de, yalnız ye- şil mercimeğe fiyat konuldu. Piyasa- da 3 — 5 kuruşluk yüksek fiyata ba- kan kim? Yüzlerce kuruşluk yüksek fiyatlar o kadar çok ki, insan bu azim dır, fakat böyle bir rücuun alâkadar- lara yükliyeceği zararları kim tazmin edecektir? Kanaatimizce Fiyat Müra« kabe Bürosu da yığınlarca iş altınd bunalmıştır. Bunu da ayrı bir yazıda. tebarüz ettireceğiz, L A.K, merlik; kalın ve gür yerine kıl inceliğinde kaş; dolgunluk yerine zayıflık; uzun yerine kesik saç... Saçların çektiği çile itibarile yeni duruma “Enkizisyon,, ismini vere biliriz: Moda, bir “Torkemeda,, dır; berberler cellat ondulasyon makineleri işkence aletleri, boya lar kızgın yağ, zavallı saçlar ve zavallı başlar taassup kurbanıdır lar. Yarın, beşeriyet - bugün En- kizisyona nasıl ateş püskürüyorsa - XX ici asır baş zulmüne karşı da öylece isyan hisleri duyacak heba edilen güzelim saçlara aciya cak, o vakalardan dram ve tra - jedi çıkaracaktır, * ürme, tuvalet levazımı ara- sından tmamen sürülmüş- tür; yerine kirpik boyası hâkim; ismi de rimel. Artık Gelle, Piver, hatta Guerlin markalarma iltifat yok, Bir bayana “ne kullanıyor- sunuz?,, denince, aslı olmasa da, edalı bir tavırla şu cevabı veri- yor: “Elizabet Arden!,, Pudralar- 'dan meşhuru “Garron,, dur; kutu larında şu cümle yazılı: “Yalnız beni seviniz!,, Yalnız seni seveyim ama. yav- rum, pek pahaliya mal olursun! Mayo İle İlâç — Almıya Giden Bir Doktor Polislere Hakare'H'e : Adliyeye Verildi Nihat Erölce isminde bir doktc Florya plâjından — mayo ile cadı çıkmış ve polislerden bir taksi miştir, Polisler sokağa mayo ile çı- kılamıyacağını — elbiselerini giymesi lâzım geldiğini söylemişlerdir. Bu nun üzerine Nihat polislere hakarı etmiş ve itmiştir Bu yüzden adliye: verilen Nihat, duruşmada: '— Arkadaşlarımın yanında bir kız çocuğu vardı, birdenbire hastalandı, — plâjın bu yıl mezün olmuş bir ba! doktoru var, geldi. Tentirdiyot, pa- muk ve lokman ruhundan başka bir şeyin bulunmadığını söyledi. O da eczahane de yoktu, ben de bu kız- cağıza acil tedaviyi yapabilmek i evimden ampul almak için polislerdi taksi istedim, Hakaret etmedim Be- nim de şahitlerim var.,,, Demiştir, Duruşma müdafaa şahitlerinin geti rilmesi için başka bir güne talik dilmiştir, Yazan: H. G. Dwight PATRİK EFENDİ HAZRETLERİ İhtiya, mağazanın bü- yük camekânını parıl parıl kap- liyan — ve kendisi için hiçbir mâna ifade etmiyen — arma ile altındaki ”Zati Hazreti Şehriyarinin kuyumcu başısı Khristaki Biraderler,, yazısı ka metçiye gelince: o, şimdiye kadar, görmemişti. Araba kapısını açan hiz- metçiye gelince: O şimdiye kadar, — Çeviren; M. ABAŞ Mağazalarının kapısı önünde ce- reyan eden bu halden Khristaki bira- derlerin gafil kaldıkları zannedilme- melidir, © sırada ğazadı Tefrika No. 33 yaretlerinin sebebini anlatmıya ko- yuldu, *Siparişi - vermeden evvel., ded ki bulunan biri hemen dışarıya fırlaya- rak bu kerli ferli zatları karşıladı ve derhal önlerine düşüp hepsini hususi kabinesine götürdü Duvarları çepe çevre al kadife ile kendi' şunu rica edi den istiyeceğimiz şeyden hiç haberi olmamalı, bu iş size edilmiş bir sır olarak kalmalıdır. ciheti de söyliyeyim ki sizin mağa: olan bu küçük kabine bir mü T kutusunu andırıyordu, İhtiyar, âdeta merasimle, büyük bir koltuğa oturtul- du, Levon bir maiyet adamı tevazuu ile kapı önünde — beklerken, Minas, bir eda ile, Khristaki efendi- böyle kibar balarını çok bunların içinden, harem ağalarmın yarı şeffaf klar altın- da güzellik demetleri —gibi çıkarak ye yaklaştı ve kendisine mutattan bü- yük kıtada bir ziyaret kartı uzattı: *Yeni Ermeni Patriği Birinci Ma- sumyan Efendi Hazretlerinin maiyet- mağazaya giren müşterileri selâmla- bei, mamulatmdan dl:ıîm ve “aka- mağa :;xş_:xşu_ şl:îdi öğekemenei âe;ıî:e” lâulunmakıa iftihar edenler tir. bir 1â ğinı anlıyor- » z du, Kavas açıp da| Kİ efendi, bu sözü işitince, Artık benin pu.sku.rmesı. değil, ü bir yerde, â dudak kenarile göğüste simsiyah, iri, tek tanelisi araniıyor ve nitrat darjan kalemile sahtesi yapılıyor. Dudak boyası da kendini göster- miştir, Yanak allığı kulaklara doğ ru yürümekte... Pudralar, başlan- gicta yalnız penbe ve beyaz, iki Arakel ihtiyarn koluna girince, hiz- metçi, misli görülmemiş derecede mü- balâğalı bir tazimle arabaya yaklaştı. İhtiyarın başkalariyle temas etmeme- '|sine dikkat eden Minasın, soğuk bir tavırla, kendisini geri çevirmesi sa- dece bu tazimi bir kat daha derinleş- tirmiye yaradı, Levon geriden bir köle mahviyeti ile yürüyordu. öyle bir eğilişle eğildi ki, az kaldı alnmın halıyı ti, Patriğin elini —öpmeye kalkıştı. Başka bir mezhep reisine karşı hür- met hissi beslemesine ihtimal veril- meyen bir Rumun Ermeni Patriğine bu derece tazim göstermesi hakikaten şaşılacak bir haldi, Bunun üzerine A- rakel kendisini bir tarafa çekerek zi- yı tercih et izin — yegâne seb | iyete atfettiği — dikkatin, işlennm sanat ve zarafeti- »r ne gösterdiği itina derecesinde oldu- B ğuna emin bulunmamızdır.,, Khristaki efendi mağazasına verilen İ bu şereften son derece iftihar duydu- î— ğunu söyledi; kazandığı bu itimadı — sarsacak bir hareket irtikâbından ise bin defa iflâs etmeye razı olduğ bildirdi, Arakel sözlerine devam etti: *”Efendi hazretleri Patriklik mııkı mma geçince pek elim bir sırra vâl oldu, Patrikhane hazinesinin yağma — edilmiş olduğunu gördü: Yüksek de- — ğerli bazı eşva kaybolmuş, pek kıy- metli antika ve tarihi mücevherli — Arakel sesini alçalttı — “taşları | çalınmış! Bu hırsızlık eski Patrik zamanın- da mı yapıldı, yoksa onun vefatı kabindeki günlerin telâşı içinde oldu? (Arkası var

Bu sayıdan diğer sayfalar: