Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Türk Safosunun Hcyufı .TEFRİKA No. 108 Sadr—azamın Katline Fetva £ Yemişçi, uzun at yolculuğuna tahammül edemediği için, — © devir zihniyetine göre, ayıp bir iş olmak üzere — — arabayla yolculuk yapıyordu. Bu haberi a. lınca, arabadan çıktı, çapkun de. nilen hızlı gider bir ata atladı, gruptan dört saat sonra, Silivri kapısına geldi, bevvapların kapl«e yı açık tutmaları sayesinde şehre girdi, padişahın hemşiresi — olup, İbrahim paşadan' dul kalmış ve kendisine nişanlanmış olan Ayşe sultanın sarayına indi, Sultanla henüz nikâhı ve zifafı yapılmadı. ğı için, harem dairesine değil, se. lâmlığa girebilmişti. Fakat haya- tının tehlikede olmasından ve hü. cuma maruz kalmasi her ân muh- temel bulunmasından dolayı, sul. tan tarafından kendisine haremde bir daire gösterildi. İki askeri zümreyi birbirine dü- şürmek ve.sarayın sipahiler aley. hine beslediği hıncı tatmin etmek vazifesini üzerine almış olan Ye- mişçi Hasan Paşa, ilk iş olmak ü- zere, saraya bir telhis sundu, gel diğini haber verdi. Padişah ta, — vaktin geç olmasına rağ « men — “Hoş geldin, kudumun mübarek ola,, sözlerini taşıyan bir cevapla, ona iltifat etti. aa Nü Ki N G HDAM B u muhabere, sadrazamın sa. rayca eskisi”ğiİbi * mahbup ve mergup ulduğunugösterdiğin. den Hasan Paşa, yeni bir yürek kuvvetiyle harekete geçti, kendi yokken, kaymakamlığa getirilmiş olan Güzelce Mahmut paşayı ve kazaskerleri sarayına çağırdı. Bü- yük düşünceler ve kanlı emeller taşıdığını belli etmiyordu, çok na- zik davranıyordu. Mahmut Paşa. ya, babaca iltifat ettiği gibi, ka. zaskerlere de son derece güler yüz göstermişti. Fakat asıl mak. sadı, sipahilerin şeyhülislâmlığa getirdikleri Sun'ullah efendiyi ga. lere şunları söyledi: — Efendiler, bundan giderken şeyhülislâma varıp, bizden dua ve selâm arzedesiz ve diyesiz ki, bu mahalle nüzul eylemeden yoldan fil avlamaktı, Onun için kazasker. doğru saadethanelerine varıp mü. lâkat edecek idik. Geç olduğu için huzurlarına mâni olmıyalım deyu sabaha tehir eyledik. Yarın ne va- kit müsait olursa, kendisinden i. zin alıp bana bildiresiz! Fakat berikiler uyanık duruyor.- lardı, ilk darbeyi — sipahilere dayanarak — kendileri indirmek istiyorlardı. Nitekim kazaskerler bu gsözlere değer vermemişler, şeyhülislâmla başbaşa gelip sad- razama karşı korunma çareleri a« ramağa girişmişlerdi. Kaymakam Güzelce Mahmut ise, hemen ha. rekete geçmişti. Sipahi elebaşıla. rına haber uçurup, sadrazamın kendilerini tarumar etmek için geldiğini, el altından sarayla ve ocaklılarla uUyuştuğunu bildirmiş. ti 2 Hüseyin Kalfalar, Poyraz Os. manlar, — Kâtip Cezmiler, sadrazamı çoktan ölüme mahküm etmişlerdi. Fakat padişahtan ala- cakları idam emrini herifin du- yup, kaçmasından, bir yere giz. lenmesinden, yahut o emre ordu. dan bir fırkanın karşı koymasın. dan çekindikleri için, kararlarını içlerinde saklıyorlar ve Yemişçi vezirin İstanbula gelmesini bekli. yorlardı. Onun bütün sipahi oca. ğına meydan okurcasına yapayal- nız payitahta geldiğini ve bir şey.. ca, “Kurt kapana düştü. Postu yüzülmek gerek,, dediler, hemen şeyhülislâma gittiler, — “Tedbirde taksir ederek serhat işlerini ber. bat etmiş, kâfirleri islâm ehline galip eylemiş olan vezirin katli. ne,, fetva istediler. Şeyhülislâm, kendi mevkiini, sadrazamın ölmesiyle muhafaza e« debileceğine kanaat beslediğin « den, tereddüt etmedi, istenilen fetvayı verdi. Sipahi elebaşıları da fetvayı götürdüler, kaymakam Güzelce Mahmuda verdiler. O, i- şin daha sağlam tutulmasını mü- nasip gördü, kazaskerleri getirtti, fetvayı göstererek: “Meşru mu- dur,, diye sordu, müsbet cevap alınca; “Öyleyse buyurun. Siz de Sipahiler, Tedbirde Taksir Ederek Kâfirleri İslâm Ehline Galip Eden Vezirin Katline Fetva İstiyorlar imza koyun,, dedi ve onların da imzalarını aldıktan sönra, bir tel. his yazıp Yemişçinin üç imzalı ö. lüm ilâmını padişaha yolladı. Tel. histe padişahı ürküteecek kelime. ler kullanıyor, “Hasan Paşa şeri- atin hükmü mucibince — aman ve zaman verilmeden — katlo. lunmazsa, pek büyük fesatlar Çi« kacağını,, ihtar ediyordu. Sultan Mehmet, sabah sabah e- line tutuşturulan telhisi okuyun« ca, telâşa düştü, o gece “Hoş gel. din; küdumun mübarek olsun,, diye iltifat ettiği veziri feda ede. rek, muhtemel kargaşalıkları ön- lemek istedi. Çünkü sipahilerin gazaba gelerek kendini tahttan in- dirmek istemelerinden, yeniçeri. lerin de — cülüs bahşişi almak hırsiyle — onlara uymalarından korkuyordu. Fakat Safo, taçdar oğlunun pişmiş aşa su katmasına meydan vermedi, kaymakamdan bir telhis geldiğini duyar duy- maz oğlunun yanına geldi, istih. za eder görünen bir sesle sordu: — Sipahilerin uşağı Mahmut ne diyor, mühürün kendine ve. rilmesini mi istiyor? S ultan Mehmet, telhis ve fet. - #valari uzattı, - endişeli <ba- .| kışhmm da anasının herdem taz ' yüzüne dikti; beklemege köyül: du. Safo, dikkatle bütün kâğıtları okudu ve şu mülâhazayı ıleı'ı sür. dü: — Bir yanda müftü ile kayma. kam var, sipahiler bunları kanat. ları altına almıştır. Bir yanda da vezirin ile bütün devlet uluları, bütün ulema takımı duruyor, ye- niçeriler de bunlarla beraber. İki tarafı, ağzı henüz süt. kokan bir çocuğa gösterip sorsan, vezir ca. nibi kuvvetlidir, der. O halde se. nin de, o tarafı tutman, sipahiler. den şerefinin intikamını alman lâzımdır. Yalnız vezire sormak münasip olur. Yeniçerilerle dilbir- liği, elbirliği yaptı mı, yapmadı TAN — 20 - 7.. 939 BULMACA Dünkü bulmacamızın halledilmiş şekli p 2 3 4 56 6 T? & 8 10 I|GİAİZİEİTİK Mis Els 2|AİMİAİDİE M TİAİSİA 3İGİAİLİİİPMMİEİKİ İN 4%llwlAmıvl ğ İMMMlAlYLİ İN B| AEVA MA Fil İ RİFİMİKİA(ZlA zj LİT 9 İP . iğlik #İelilriTİiİrRlAMIKlA BUGÜNKÜ BULMACA 1i ee &y ! İı Bi | M :İ“*ı'ı:ı K H 4 x l z MN Soldan sağa: Yukardan aşağı; 1 — Gühdüz değil © Sabah değil, 2 — Kabile © Örmekten emir © Yük- seltmek, 38 — Karşılık © Umde, prensip, 4 — Bir sesli harf € Bir hayvan © Sarmaktan emir €© Bir harf, 5$ — Öpmekten emir © Kışın — bulu- nur © Bir zamir, 6 — Hicap © Ses © Sız. T7 — Bir harf $& Kayt, Yummaktan emir, 8 — Manzume €& Ceriha 9 — İyi, mükemmel © Çok yiyen © Bir harf, 10 — Bir ay ©& Yapmak, © 5© a » '& n n | gereklik © YENİ NEŞRİYAT : DENİZ MECMUASI — SI yıldır her üç ayda bir neşredilen bu — resmi ve güzel mecmuanın 353 üncü sayısı çıkmıştır, ğ aeit kik mahsulüdür, köy meselesini' ilmi - ve Ayni zan;ıanda populer bir şekilde ortaya koyan bir kitaptır * TÜRK MEKTUPLARI — Kanuni Sul - tan Süleyman zamanına ait olan ve Büs- bek'in eseri bulunan bu sefaretname, Hü- seyin Cahit Yalçın tarafından — dilimize çevrilmiş, kitap halinde çıkarılmıştır. — SA S zır mı, değil mi?.. İlkin bunu an- la, sonra hücum işaretini ver. E. min ol ki, korkacak bir şey yok- tur. Biz, mutlak kazanacağız, se- nin haremine kadar el ve kılıç u- zatan o bâldırı çıplakları, muhak- kak, tepeliyeceğiz. Elverir ki, sen mert olasın, o namertıerden yıl. miyasın. mı?.. Yani sipahilerle savaşa ha. (Başt 1 incide) ââğâ%%%%â%%» OKUYUCU MEKTUPLARI Sanatıma Güveniyor. Iş İIstiyorum Balat, Sultanhamamında Avcı bey ma - hallesinde Mahmuz sokak dört numarada oturan Hasan Aybat matbaamıza geldi ve şunları söyledi; “Ben memleketin tanınmış sandal inşa ustalarından biriyim, Galiçya muharebe - sinde tutulduğum bir sinir buhranı neti- cesinde hastalandım, dört çocuk sahibi - yim, karım da veremlidir. Tutulduğum hastalık neticesinde çok zengin olan atel- yemi satmak, alât ve edevatımı dağıtmak zarureti karşısında kaldım, tedavi edil - dim, leülhamt, şimdi çalışabilecek — bir haldeyim. Vaktiyle altın para ile günde 10-15 lira yevmiye veren ben, bugün on paraya muhtaç bir haldeyim. Evim bile ipoteklidir. Çoluğumun çocuğumun rızkını kazanmak için Denizbank havuzlar idare- sinde fTilikahanede çalışıyordum, 3 senedir çalışırdım, saatte 28 kuruş ücret alırdım. Fakat yirmi beş gün evvel bana yol verdi- ler, Şimdi yine işsiz kaldım, takımlarımı satarak evimin bir kaç günlük nafakasını tedarik ettim, fakat bugün için aç ve biilâç vaziyetteyim, İşimden çıkarılmaklığım i- çin hiç bir makul sebep yoktur, — Yülnız kadro fazlalığı sebep ve bahane — olarak gösterilmiştir. Ehliyet ve liyakatim bütün deniz inşaatçılarınca tasdik edilmektedir, Usta adamım, Fakat kaderim beni bugün işçi olarak çalışmak vaziyetine getirdi, a- Hikadarların şefkat ve merhametlerine il- tica ediyorum. Bana değil, — çocuklarıma acısınlar ve bana iş versinler, Aldığım yev- miyeyi iki üç misli iş çıkararak haklaya- mazsam yol versinler, Kendime ve sanatı- ma güveniyor, iş istiyorum.” * Yol tamiri isteniyor Şose yallarımızın tamiri pek sathi ya - plmaktadır, İnegöl - Bursa şosesi bundan on sene evvel tamir edildiği zaman bir se- ne sonra bozulmağa başladı, bir iki yıl ev- vel yeniden onarıldı. Bu sefer de altı ay sonra yeniden tamir ihtiyacını hissettirdi. Geçen sene yapılan tamirden sonra ise yol âncak üç ay sağlam kalmış sonra bozul - mağa başlamıştır. Şimdi yolun bozulan kısımlarını bir se- ne di iden y ik mecburi- yeti hışsedılmıştır Fakat hergün yüzlerce etomobilin geçtiği bir yolun, yamama su- retiyle yapılan tamirinin ne derece esaslı olduğunu alâkadarlara bırakıyorum. Çü - kurlarına bir avuç çakıl ve kum döküp ü- zerine biraz bastırmakla böyle umum?! yol- ların onarılamıyacağına inanarak alâka « darların esaslı ve hiç olmazsa beş altı yıl thammül edebilecek bir tamir yapmaları hususunda nazarı dikkatlerini celbetmeyi de faydalı buluyorum. İnegöl ,otamobilcilerinden Abdullah Karaman Liseler Alımsatım Komisyonu Başkanlığından: Nevi Muhammen fiyatı İlk teminatı Miktarı Lira Kr. Lira Kr. Odun Meşe ve Gür. Çeki 910 2 50 M 238 — 00 gen Mangal kömürü — Kilo 29100 0 4 $ Kriple maden kö. ! Ton 348 15 <ü ğ 443 25 Tüvenan ,, SAA ç: 60 11 50 ğ İstarbulda 40 adet gündüzlü okulun 1939 mali yılına ait ihliyaçları olan miktar ve muhammen fiyatlarile ilk teminatı yukarıda yazılı ya- kacakların 24/Temmuz/939 Pazartesi günü saat 14,30 da Beyoğlu İs- tiklâl Caddesi 349 numarada Liseler Alım Satım Komisyonunda kapa- h zarf eksiltmesi yapılacaktır. İsteklilerin yeni yıl ticaret odası vesikası ve ilk teminat makbuz ve ticarethane namma hareket edenlerin Noterlikten tasdikli vekületna- melerile birlikte 2490 sayılı arttırma ve eksiltme kanununun tarifatı dairesinde hazırlıyacakları teklif mektuplarını belli gün ve saatten bir saat evveline kadar sözü geçen komisyon başkanlığına makbuz muka- S de-rermeleri, şertramnreteri gürmek Ve Diseler mMunaseDEeciliği Vez- nesine yatırılacak teminat tezkeresini almAk icin Galatasaray Lisesi- ne muracaatları (4909) s. M se Durplîanı ve Damga Matbaası Müdürlüğünden : 1 — Yerli malı yüzde 99 saf 50 ton külçe kurşun 300 ton vestfalya Alman izabe koküu ve 8.000 kilo Sudan zamkı kapalı zarf. 2 — 120 ton Alman gazhane koku ve 80 ton kriple maden kömürü açık eksiltme usuliyle satın alınacaktır. 3 — Külçe kurşunun muhammen bedeli on dört bin ve muvakkat teminatı 1050 lira, izabe kokunun dokuz bin teminatı 675 lira Sudan zam- kının altı bin, teminatı 450 lira, Alman kokunun iki bin beş yüz seksen, teminatı 193,5 lira, Kriple maden kömürünün bin seksen, Hradir. 4 — Kurşunun eksiltmesi 8.8-939 izabe kokunun 9.8.939 10.8.939, Alman kokunun 11.8.939 Kriple maden kömürünün teminatı 81 zamkın 14.8.939 günleri sagt 14.5 da idaremizdeki komisyonda yapılacaktır. 5 — İstekliler şartnameleri almak ve mühürlü nümuneleri görmek üzere 22.7.939 tarihinden itibaren hergün saat 14-16 ya kadar idaremiz muhasebesine müracaat debilirler. (5381) “-— Bana bak, dedi, gideceğin yerde edebinle otur. Edepsizlik edip te, elâlemin başına belâ ol. ma. Bir şey verirlerse: “—- Teşekkür ederim!,, Demeyi unutma.. Ne derlerse, dinle, Büyüklere hürmette kusur etmel!..,; Küçük yavru, anasının devam ettiği sözlere ku. lak bile vermiyordu: Fakat anasını kızdırıp, işlerin kıvamını bozmamak için, dikkatle dinler görünü. yor, sık sık başını sallıyarak: “—- Peki,.. Olur!..,, Diyordu, Hakikatte onun ku- çücük zihni, biraz sonra bineceği tramvayla, tren- le, arabayla ve bilmediği bir âlemin tatlı hulyala- riyle, ışıkla ve zevkle doluydu: Bu sözlerin, nasi. hatlerin bir an evvel bitmesini, dört gözle bekli. yor, bodrumdan çıkacakları amı iple çekiyordu: Bilhassa vapura binmeğe, âdeta can atıyordu. Ayşe hanım, Memduh Şerifin gönderdiği kadına anlayışlı, görgülü görünmek istiyordu. Bu arzuyla, bu maksatla, çocuğunu onun önünde, alnından öp- tü. Çocuk, ilk defa başına gelen bu busteyi tuhaf bulmuş, ve masum bir hayretle karşılamıştı. Biça- re, topallamamak için, bütün gayretini harcıyordu. Nihayet merdivenleri yavaş yavaş çıkmıya baş- ladılar: Onlar bodrumun kapağına yaklaştıkları zaman, Ayşe hanım taş merdivenlerin yarısına ka. dar hızla çıkarak, arkalarından seslendi: *“.— Sözlerimi unutayım deme.. Ve memesindeki çocuğun çıyak cıyak haykırışla- rı arasından kendi sesini ayırıp, duyurmıya Çabaâ« hyarak, haykıra haykıra nasihatini tekrarladı: — Bir şey verirlerse, teşekkür etmeden alma.. Sakın münasebetsizlik, edepsizlik edeyim deme.. Bir tehdit ilâvesini de unutmadı: “—. Eğer lâf dinlemezsen, kendin bilirsin ha! Bir de, öyle her lâf arasında, burada yaptığın gibi: — Eşek, hayvan!,, Demiyesin ha!,, » — 16 — “Safa,, gazinosunun içi, sigara dumanı, kahkaha; ve küfürle doluydu. “Deka,, markalı gramofonun TEFRİKA No, 33 çatlak sesi, bu gürültüyü arasıra bastırıyordu. Fa« kat, Çakır Zehranın sesi, bu seslerin hepsinden üs. tün çıkıyordu: Zira biçare kadın, âdeta mezbanada boğazlanan bir hayvan gibi bağırıyordu. Onun do- ğum sancisiyle cıyak cıyak haykırışı, Fitili fena halde kızdırıyor, küplere bindiriyordu. Hiddetli hiddetli dişlerini gıcırdatıyor ve: t “— Kaltak, diyor, tam buldu bağıracak sırayı.. Sabaktanberi sustu sustu, tam müşteriler sökün etmeğe başiayınca, feryadı kopardı! Vâkıâ, tavan arasına çıkan merdivenin uzermde. ki kapak kapatılmıştı. Fakat buna rağmen, Çakırın sesi, olanca dehşetiyle duyuluyordu. Zehra doğum sancısiyle haykırdıkça, Fitil Kadri, ağır bir küfür yemiş gibi sararıyor, dişlerini gıcırdata gicırdata: “— Kaltak... Diyordu. İnadına bağırıyor.. Böy- le olmasa, burada müşteri yokken de anırmaz mıy- dı?,, Bir taraftan kendi kendine böyle söylenirken, bir taraftan da bardakları birbirlerine çarpıyor, çatalları yere düşürüyor, ve gramofona yüksek ses. le okunmuş gazeller koyarak, Zehranın acı feryat- larını müşterilere duyurmamağa, onları- rahatsız edip, kaçırmamağa çalışıyordu. Fakat gösterdiği bütün gayrete raâğmen, Zehranın sesini gürültüye getiremiyor, bastıramıyordu. Bu muvaffakıyetsiz. lik, onu büsbütün sinirlendiriyordu: Yine kendi kendine: “— Domuz karı... Diyordu; çamaşırcı olacağına, şarkıcı olmalıymış: Hafız Burhanin sesini bile bas- tırıyorı Bir aralık, Melâhat yanına sokuldu ve: “— Bana bak; dedi, biraz yukarıya çık bari.. Bâaksana, kadıncağız feryadı basıp duruyor Biraz keyfi bozuk galiba? Fitil, aksi aksi”cevap verdi: *— Canım, sen de; onun ne mal olduğunu bil. «Nez gibi söylüyorsun. Canının yandığı filân yok, maksadı müşterileri tüydürüp, bizim keyfimizi, işimizi bozmak! Mademki canı bu kadar tatlıydı, piçi peydahlamasaydı... Dünyanın bütün gehbeleri, bu kaltak gibi bağırsalardı, ortalıkta kulağının za« TIi patlamamış kimse kalmazdı. Bu cevaplar da Benli Melâhati kızdırmıştı: Sesi. ni yükselterek, Fitile çıkıştı: , “— Ben. senin ne taş yürekli herif olduğunu bi. Hrim: Kadıncağız tahtalı koyu boylayıp, kaskatı kesilse, sen yine: “Yalancıktan yapıyor!,, Diye omuz silkersin. Sı. kılmadaxn bir de: *“Canı tatlı!,, Diyorsun. Şimdi onun halinde, o« nun yerinde olmalıydın da, görmeliydim ben seni. Ahmallah snde meyhaneyi değil, Istanbulu birbiri- ne katardın!,, Benli Melâhatin yüksek sesle söylediği bu sözler, bütün müşterileri güldürmüştü. Hattâ, kunduracı Mehmet: Daraşagni « “—- Arslan gibi karısın vesselâm!,, Diyerek, onun iri ve yuvarlak kıçmma hafif bir şamar vurdu. Daha doğrusu, okşamaktan çekindiği için, vurur göründü. Melâhat, sanki dehşetli canı yanmiş gibi, feryadı bastı. Fakat o sırada, favan arasından, eskilerinden daha acı, daha uzun bir feryat duyuldu: O kadar ki, Benl? Melâhat, kopardığı yapmacık feryadı, ya.- 1 yerinde kesmek mecburiyetinde kaldı, ve kaşla« rını çatıp ciddileşerek, yine Fitile baktı: “—- Işitiyorsun ya? Canı cayır cayır yanmıyan insan, böyle bağıramaz: Yazıktır kadıncağıza... Kendisin” düşünecek, bizden başka “kimseciği yok. İki gecedir, kıvrana kıvrana haykırıp duruyor. O. nu böyle bırakacak değiliz ya? Doktoru çağıralım da, çaresine bakıversin. Zira feryatları gittikçe acı- laşıyor. Onu dinliye dinliye, neredeyse ben de has. ta olacağım!,, Hakikaten, Benli Melâhat, yalan söylemiyordu: Zira o da, — hemen bütün tombul ve muhteris kadınlar gibi — şiddetli raşeler duymıya müstaitti: Ve Çakır Zehra; acı acı bağırdıkça, Melâhatin yü. reği de eziliyor, tüylerine bir ürperti, ve içine bir baygınlık geliyordu. Buna rağmen, Fitil, istifini bozmuyordu. Düudak bükerek: — Canım, dedi, gelen büyük adam değil ki, doktorun lâfını dinlesin de, dünyaya çıkarken, a- yaklarının ucuna basa basa yürüsün! Bağıra çağı. ra, sallana pullana geliyor işte. Hem gülü seven, diken'ne katlanır: Çocuğu seven de, acısını çeker: Daha piçini dünyaya getirmeden böyle danalar gi- bi bağırmıya başlarsa, senra ne yapacak? O piçin, buna gelinciye kadar daha ne kahırları olacak!.. (Devamı var) —— |