, i/ aliil van > fl Tefrika No. 62 / İzmirin Işgaline Hazırlanılıyordu # Padişahla Damat Ferit de Müşkülâtla Ele Geçirdikleri altanat ve Mevkileri Kaybedeceklerini Sanmışlardı İanıiyor, şehrin her tar duğu gibi, Mustafa Kemal fanın ikametgâhı Tâ kuvvetlerini saçmış ve ser. #lerdi. Fakat, bunlardan aldık- 1 bütün malümat, hiç te şüphe. i çözecek, endişelerini gidere- *k bir mahiyette değildi. ara kuvvetlerinin bir zan vo Mhminden ileri geçemiyen ihbar. iri dama, Mustafa Kemal Paşa BN bir darbel hükümet hazırl. yda bulunduğunu tekrardan & “ret kalıyordu, Günler, haftalar kesiyor, ihbar ve iddia edildiği gi a, ,şanın bir bareket tesebbü- b» değil, bilâkis inzivagâhında K vi gocunuyor- na ol civarına da künet içinde bulunduğu gö- , yordu, Ancak, saray ve Babı. wi bu süküneti çok mânalı ve hassa pek esrarlı buluyor, M 4 Kemal Paşanın bu umumi ve Ailikeri vaziyete karşı bu derece “Yitsız ve alâkasız bulunmasına * türlü ihtimal veremiyordu. 2 gizli / çalıştığına hükmile, “ESSİ tarzını öğrenmek İçin didi- “YOR, uğraşıyordu. Her çare ve Msitaya ba vuruyordu. Yine bir Y öğrenmeğe muvaffak olamı - ©. hayal sukutuna uğruyordu. itilâf devletle. B u s in, Aydın vilâyetinde Siteler teşkil edildiği ve vilâyet Ahilindeki hıristiyanların Oumu- ie, ile imba edileceği bahanesini ti sürerek İzmir müstahkem ya kinin ve şehrin işgaline karar ha, leri ve bu karara Amerika ğ kümesinin de muvafakat Yİ olmuştu. Ve İzmir limanında, Serika, İngiltere, Fransa, İtalya taş yön donanmalarına mensup Mihtelif sınıftaki harp gemileri. Peyderpey toplanmakta olduk- © hakkında alınan haberler de, ie işyali şayiasını kuvvet - irmişti, Tabii, vaziyetin ehem- Yet vs nezaketi karşısında *tin, damat Ferit ve yârları, Yardakları telâşm düşmüşler, hurs, Sarıldıkları ve mi eni, çiz alarda, leri saltanat ve mevkilezi. Bi ka, ii | Ybetmek endişesine sürük- en; ri mişlerdi. Bu kavganın tesiri ve “stafa Kemal Paşadan icabın. de etmek ümit ve hulya. 5 © Onu daha fazla takip ve tâ. N iz i i | den sakınmışlar, ineftmekten #kinmişlerdi. Hareketlerini uzak- taş KİP ve tarassutla iktifa et. şlerdi. m akikat, bu esnalarda İzmir ve 1 hakatındaki nankörler taşkın. Se € çok ileri varmışlar, hattâ İs. m, buldakilerine bile taş çıkart- te şlardı. Bilhassa Söke civarında $kil edilen çeteler silâha sarıl. har ortalığı kana boyamağa Harnışlardı. a Pilan tecavüz ve taşkınlık- hal, erer ve şekillerinden her * bir hâdise çıkarmak ve iş- Iş,, *09rİ ve teshil fikrinde olduk. 1 açıkça anlaşılıyordu. Hele Hi. mda bulunan “Averof,, zırhh- an, kordonda devriye vazifesi ik üzere çıkarılan bir man. hp Yerli nankörler tarafından teki, refimizi rencide edecek bir ril,, © Yapılan istikbal ve göste Dük tezahürat, az daha, çıkarıl. * arzu edilen hâdiseyi meyda- Betirecekti. yaka bu nankörler, o sırada *dü kumandan vekili bulunan May kalem reisi Süleymen Yaş beyin emriyle, mızraklı sü- hu, “evfiyeleri tarafından dağıtıl- iğ, © çıkmasına rainak kalan İsenin önü zorlukla alınmıştı. ankörlerin bu çirkin teşkin- lıkları yalnız İzmire mün- nr kalmamıştı. Her tarafa sira- t etmişti, Çatalca, Silivri, Bur. mış, Mudanya, Gemlik, Yalova, İz- taraflarındaki nankörler de taraf taraf ayaklanmışlardı. Si- ni köylerinin ka- pılarına dayanmışlardı. Bu civar- lar halkı da, ne mahallerinin ve ne de bir gölge kadar ehemmiyeti kalmıyan İstanbul hü- kümetinin her türlü musvenetin- den ümitlerini kesmişlerdi. İşin başa düştüğünü anlamışlar ve teh- like altında bulunan ırz, can ve mallarının bizzat muhafazası.ça- relerini aramışlardı. mevki ve Taarruza maruz köyler arala- rında teşkilât yapmışlar, silâha sarılıp düşman çetelerini karşıla- mişlardı. Bilhassa körfez köyleri, bu hususta gerçekten çok gözü a- çık davranmışlardı.. Değirmende- rede Hayder, Ürcün vs Saraylı köylerinde muhtar Mustafa, Bul- gurcu Süleyman, Arabın Hüsnü midiye ve Talar İhsaniye icrinde Soba oğlu Husan, Ye- tim oğullarından Hüseyin ve Â- ser köyünde de Yunus adındaki yurt severler hemen ileri atılmış- lar ve her biri başlarına yüzlerce fedakâr (o toplamışlardı. Silâh ta bulmuşlardı. Fakat, ne yazık ki, cephaneleri * çok azdı. Köylerine saldıran ve insafsızca nteş saçan nankörlere hesapla kurşun atıyor, etle süngüyle karşi koyu- yorlardı. Düşmanların köy den kovuyorlardı. Bursadan mitten cephane İstemeğe gidiyor. lar, alamıyorlar, yorlardı. Bu sebeple n yakıyor, Türk köyleri yanı zavallı köylüler cephe diye kıy- ranıyorlardı. günlerde İzmit körfezinde gezmekte olan Ahırkapı ba- | lıkçılarından Kurt İzzet, sahil köy lerinden yükselen bu acı feryadı işitmiş, dayanamamıştı. İstanbulun hain hükümeti gibi, göz yumup kulak tıkıyamamıştı. Ağlarını, takım ve tay! mış, İstanbul Kurt İzzet, İzmit körfezin ç te korkusundan kaçmış değildi, o, cephanesi yüzünden 'yanan ve yıkılan ocak ve bucaklara, vuru- lan ve ölen uklara, bikes kalıp inim ii en kadın ve çocuklara acımış, ve onlara yar- dım için İstanbula koşmuştu. Sa- rayburnu cephaneliklerine gizlice girmeyi ve ele geçireceği cepha- neyi bu zavallılara ştirmeyi kurmuştu. yolunu tutmuştu (Devamı var) ettiği | Vah. işkülüula ele | Mikroplar Nereden Girerler ? Etrafımızda bulunan her şey, hava ile su ve toprak bize mikrop getirebilir, Onlar yiyeceklerimiz. ve içeceklerimizle de gelirler. Fa- kat onların bizim muhitimize ka- dar gelmeleri yetişmez. Bize fena- hık etmeleri, hastalık yapabilmele- ri için vücüdümüzün içine gire- mezlerse mikroplara da, hoş geldi, safa geldi diyebiliriz. Bize zarar olamayınca... Onları muhitimize getirmemeğe ne kadar çalışsak, tam muvaffak Mikroplara karşı rı vücudümüzün içine sokmamağa akla başlar. Bu birinci ciddi safhada muvaffak olabilmek için onların vücudümüze nereden gir diklerini bilmek ister. Vücudümüzün her tarafı deri $- le tamam tamam kaplanmış olsa dı, insan mikroplara karşı en sağ. lam bir kale içinde bulunduğunu iddia edebilirdi, Çünkü derimiz sağlam kaldıkça mikropların içe- iye girmesine imkân vermez, Vâ- â otopsi yapan yani ellerini ga- yet mikroplu seylere dokunduran hekimlerin ellerinde hiçbir çizik bile olmadığı halde derilerinden mikrop girdiğine misaller vardır. Fakat bu misaller pek nadir oldu- Ru gibi zaten o işi görenler lâstik eldiven kullanmağa başladıkların- danberi sağlam deriden mikrop girdiğine misal işitilmez olmuştur. İnsanın derisi her tarafından sağlam kaldıkça o yoldan mikrop giremiyeceğine emin olabilir. Mik- roplar - derinin altına değil « sra- sına girseler bile pek te tehlikeli olamazlar, Deri veremi deri üze rinde pek çirkin şeyler yaptığı halde insanın umumi sağlığına ba- İel getirmez. Çünkü derinin ara- smda sicaklık mikropla- rın istedikleri kadar yüksek olma- dığı gibi nexci de sıkı olduğundan mikroplar . orada © gelişemezler. Bundan dolayı derinin ya'nız üze- sayıl iziklere bir parça ten- türdiyot sürünce mikrop tehlikesi Fakat deri üzerindeki açık yer biraz derin olup ta oradna mikrop- lar derinin altına kadar girerler. se iş çok değişir. Ancak o zaman bile, derinin altında kalınca bir yağ tabakası bulunursa © da mikropla- rın hoşuna gitmez. Bundan dolayı şişmanların derisinin altına mah- sus mikrop şırıngası yapıldığı va- kit daha iyi mukavemet ederler... Modaya uymak için zayıflayan Bayanların kulakları çınlasın, on- ların eline batan mikroplu bir iğ- ne daha tehlikeli olur... Derimizin mikroplara karşı böy. le dayanıklı olmasına karşılık, gö: zümüzde, burnumuzda ve ağzımız- da olduğu gibi ince zarla örtülü yerler - maalesef - dayanıksızdır. Mikroplar oralardan içeri girer. ler, hem de geçtiklerinin eseri kal maz, Bereket versin ki oradan içe riye girince yakında bulunan Tem. fatik bezleri onları tutar ve - daha önce yazdığım - mücadele başlar, Bununla beraber, mikropların in. ce zarlardan içeri girmemesi için, onları temizliğine dikkat etmek, tabii, daha iyi olur. Hastalık mik. roplarından en çoğunun içeriye girdikleri yer burun ile boğaz yo lu olduğundan en ziyade onların temirliği lâzumdır. Buruna günde birkaç defa kolonya suyu çekmek, sözi ve boğazı sabah, akşam, hir de hasta ziyaretinden sonra, ilâçlı hir su ile - gargara ederek - ti Kadınların ince zarla örtülü ka dınlık uzuvları - kimyaca - ekşi ol. duğundan kendilerini roplara karşı müdafa ederler, Ondan dola- Yı - bir hastalıktan dolayı lüzum olmayınca - yalmz temizlik için mahsus şırınga yapmayı mütehas. sısları şimdi fazla bulurlar, Hazım cihazını kaplıyan ince zarlardan mikropların içeriye gi- Tip girmedikleri şimdilik karışık bir meseledir. Hekimlerden bazıla- rı bu yolun mikroplara karşı pek açık bulunduğunu, verem /arsfalı ının bile bu yoldan girdiğini iddia ederler. Karahumma mikroplarının* barsaklardan geçtiği kabul edilse bile, barsaklarda her vakit bulu- nan milyarlarca mikrobun tabii halde oradan geçmedikleri şüp- hesizdir. Bunun için soğuk algınlı- ından sonra, bü; rgunluktan sonra, başka bir yoldan girmiş 0- lan mikroplar bir hastalık yaptık» ları vakit içeriye girerler. Her halde, hazım cihazında, he- le barsaklardaki © mikroplardan kurtulmak için çare - bazılarının zannettikleri gibi - kendi kerline müsehhil ilâç içmek değildir. Fe- kim lüzum göstermeden, kendi kendine müshil ilâcı içmek bar- saklarda zararsız yaşıyan mikrop- ların içeriye girmelerini kolaylaş- tırır. X2227333233332323732737372727233232733372323323233232222 >232233323333 ylediklerini ra ka dinledikten mı verdim: A! Ben öyle şeyi pek beci , dedim, — Saçmalıyorsun, in pek âlâ üstesinden Hem tehlike de yok., dediler. Otede oturan Portekiz polis şe- ti “— Pek kolsy bir iştir. Güzel bir Portekizli kadını akşam yeme- ğe götüreceksiniz. Kadın belki ma- sumdur,, dedi ve serrti Bir başkasına havale etse nİz olmaz mı?,, dedim. “— Hayır edemeyiz. Işte ondan yalvarıyoruz. Çünkü siz bura- ya yeni geldiğiniz için siz: tanı- iâde bir Ingiliz seyya- iyorsunuz. Sizrlen İşkil- lenmez. Emniyet eder. Herifin va- purda tevkif edilâW'nden kadının kında bile değildir. Tex den evvel kadına çektiği telgraf e- Jimize geçti, Kadına barda beklem Binâen pek kol $ısınız, diye gidip ke na takdim edersiniz. Herife vapur- da rastgeldiğinizi ve kadını, arka- daşlarını görmek üzere Estoril ga- Zinosuna götürmenizi rica ettiğini söylersiniz. Kadın: gazinoya götü- üz. Biri gelip de Gre- gorynin nerede olduğunu sorarsa polise işaret ediverirsiniz ve onu tevkif ettirirsiniz. saat y Bunların hepsi pek iyi ve pek âlâ, Fakat tevkif etmek istedi- ğiniz adamı niçin, beni ve kadını i- şe karıştırmadan, doğrud. ya gidip yakalamıy ye sordun “— Çünkü Gregory'nin şerikle- rini bildiğimiz yak ta onda kat şerikleri veya şeriki se, bittâbi kadını tanır, rikleri bir kaç taneyse, onların tev- kif edilmekte olduklarını kadına çaktırmayın, yalnız. Belki işiniz düzgün gider de paranm nerede saklı olduğunu anlıyarak hepsini toptan yakalatırsınız. — Yakalatırım y hım kabarıyor. Şaka de; Drummond Buldoğ'dur. » NV ictoris'otelinin barmda ka- labalık fikir fıkır kaynaşı- yordu. Tam ssat yedi deyince ba- ra girdim. Bir sürü Ingiliz ve Por- tekizli vardı. Müşterilerin ekseri- yeti allavi kallavi şeylerdi. Arala- rında şişman şişman kadınlar ser- pili bulunuyordu. 1 İştar 1. Adım Dört tarafı gözlerimle kola ettim. Kadın köşenin birinde otu- ruyordu. Yüreğim göğsümde hop- layıp hozlı çarpmıya başladı der- sem, vallahi yalan olmaz: Onu bü- yük filmden çıkakoymuş bir sine- ma yıldızı sanırdınr. lân kestane renk Başını oynattıkç tuşuyordu. Koyu yeşil gözler, kap- kara ve uzun kirpikler arasında çapkın çapkın parıl caklar çifte birer şaheserdi. Vel- hasıl tepesinden tırnağına kadar fıkır fıkır canlı bir parça. Yanına gidince: “— Affedersini Grega dedim, acaba r'yi mi bekliyordunuz? Evet. Neden sordunuz?,, “— Beni kendi yerine gönderdi de ondan,,, “— Neden? Bana buraya gelece- ine dair telgraf çekti,, — Vallahi neden gelemediğini bilmiyorum. Her halde bir işi çık- miş olacak. Gelemiyeceğini size haber vermek üzere beni gönderdi. Vapurda biribirimizin arkadaşı ol- duk. Müsaade ediniz de sizi Esto- ril gazinosuna götüreyim. Gregory oraya gelmezse, buraya döneriz. Her halde ya burada, ya orada, ya- but yolda ona rastgeliriz., “— Sizi rahatsız ettiğime mah- cubum. Pek âlâ istediğiniz gibi ol- sun, HiKÂAYE MASUM KADIN Yazan: Anthony Cotterel İngilizceden Çeviren: Halikarnas Balıkçısı 02222333333 3X3) — Gelemiyeceğini haber vermek için beni COCA CL GEEK © gönderdi. İsterseniz, sizi Estoril gazinosuna kadar götüreyim. Dedi. Gülümsedi. Yüzüme gü- lümsediği zaman içim giciklandı. yi devirince yüzü, ban kopup geldiği tesirini y Polis d son model mükel- lef bir beyaz seyahat otomobilini emrime vermişti. Ona bindik, Şi tafatlı giyinmiş Portekiz polisle ve fukaralıklarından üst başları paçavra şeklinde; sırtlarından sar- kan köylüler srasından yol aldık. Güzel kadındı doğrusu. Gitgide daha Ke,ran kalıyordum. Gece de güzeld stüvadaki du geceleri andırıyordu. Ona: “— Gregory'yi.çok se: sunuz? Hakikaten parlak genç, de gil mi? Başını ıklara © yaslamıştı “Evet Pek nazik bir çocuk, dedi. Gazino da pek kalabalıktı Etra- fıma bakındırn. Oradaki dedim. insanlar srâsında Gregory'nir ş nimıya uğraştım. Bir sürü koz politler vardı. Aralarında & rıcı suratlıları da bulunuyordu. Fa- kat bize yanaşan olmadı. Orkestra çalmıya başlayınca, kadın deniz de oynıyan bir oy ışığı hüzmesi gibi dansetti, * T am dışarıya çıkacağımız 2a- man bize, adamın biri ya- naştı. Bende hoş ve iyi adam tesi- 1 bıraktı. Kız beni ona Grege- nin bir dostu diye takdim etti ry neden sizinle be- , diye sördü: dalgaları üze, Kız da ayni suali ona sordu. Ben bunu fırsat bilerek: “— Acaba gelmeyişi ehemmi yetli midir?,, diye söze k, Adam yüzüme şüphel baktı. “Hayır, dedi, fakat deyişindeki edası “evet, demekli Herif bizden ayrılınca, iki erke- ğin oturmakta bulundukları bir masaya gitti. Ben hemen kadınla Dans bitince; ? Otele kadar yü- rüyüp Gregory orada mı, değil mi, bir baksak fena mı ederiz?, de dim. Kadın fikrimi kabul etti, Manto- sunu vestiyerden almak üzere ay- rilınca, ben aldığı talimat muci bince orada bekliyen dedektife, dınla görüşmüş olan herifi göster- dim. “— Onu tevkif edersiniz. Fakat ilkönce kadınla buradan ay mu bekleyiniz ki, kadın görmesin?,, Oradan otele gittik. Yine bara girdik. Kadın “Burada bulunn yışı tuhaf,, dedi. “.- Aman acele etmesin, gecikti Bi işime geliyor... Diyerek manalı manalı gülümse- dim. Ve ilâve ettim: Iştam. şüpheli ma- “— Fakat hatırınız için, geldi e her tarafı a madık, Bulunmayışına çok ediyormuşum gibi yaptı kıyısı boyunca ine ne buy verdim. Yolun deniz ma: tamamen hâkim olan bir noktasın- da otomobili durdurdum. Limanda. sesle hi mi?,, dedi ve bir buluda dalan ay gibi kollarımın arasına kaydı. Bir iki dakika sonra kollarımdan fakat biraz daha gezelim, Bu kadar güzel bir gece, lim, 8 ve ay ışığına ya, İsterseniz villâma gidelim, zem bize içecek bir şey verir, Şehirden biraz uzak, fakat söyle- işa gitmez, diğiniz gibi g e #lâ ıssız bir taş binaydı. Içerde ti yoktu. F na “Lisbonde Balkona ç vilerden ve ahenkti. Sordu “.- Denize. girmek hoşunuza gi- der mi?,, Kabul ederek bir ödada soyun- dum. Kendisi denizde çok durma- dı. Girdi, çıktı. Ben yüzge meharetimi göstereyim d makta geciktim. Villâya doğru yü- rdu, Etbi- selerimi çıkarmış olduğum odaya rürken balkonda dur: girdim ve işte asıl civcival nokta- gelmiş bulundum. Çünkü şak- üstüme kapıyı kilitemesin '— Yahu'ne yapıyorsun?,, de- dim. ğıya fırlat tifin biri taban arkad. konuşurken şımi tevksiğ ettiklerini de gördüm. Pencereden çaktım. Onların arkad çıkarsan, yüz metre aşağıdaki de- nize İepetakla dalarsın, Kapıyı kı- rıncaya kadar ise ben hududu aş- miş olurum.,, Diye bağırdı. Adımlarının gürültüsü Koridor- larda uzaklaştı.