26 Mayıs 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

26 Mayıs 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ma, Türk Safosunun Hayatı TEFRİKA No, 54 Şarap İçme Yasağı Sipahilerin Müsellâh Bir Nümayişine Sebep Oldu. TAN uradın anasiyle halası, bir kaşık suda boğmak istedik- leri gelinlerinin gerçekten güzel olduğunu inkâr etmiyorlardı. Lâ- kin padişahın ona gösterdiği bağ- hlığı bu güzellikle de ölçülemi cek kadar geniş buldüklarından arada bir sır olduğuna inanmağa başlamışlardı. Esmihanla Gevher Mülükün de iştirakiyle yapılan bir toNantıda bu mırın mahiye- # araştırıldı ve Safonun büyücü- lüğünde karar kılındı. Zavallılar güzelliğin en kahir bir efsün, ze- kâmın fse güzellikten de kuvvetli bir sihir olduğunu düşünemiyor - lardı. Bâtıl bir itikatla Venedik- Wi dilberin büyü yapıp kocasını a- | “Dişi vucu içine aldığına kanaat getiri- | in ve ağzın sıhhati sabah, ö 26 -5-939 RADYOLIN En büyük sergilerde 18 diploma 48 madalya kazanmıştır. Böyle güzel dişler yalnız RADYOLİN Kullananların Dişleridir. Diş Tabipleri Diyor ki: iğle ve akşam her yemekten sonra günde 3 defa dişleri temizlemekle kabildir.” Subaşı da Etraflı Bir Dayak Yedi Gevher Mülük Sultan, küçük * içi kadar büyük olan bu korkunç vaziyette dolaştı, yanağı okşanan kızın kar- şasında dikildi: — Erimin, dedi, eli yumuşak mı, yanağında gül bitti mi? Söyle melün! Ve kırın ağız açmasına meydan vermeden silâhini zavallının kal- bine soktu. alk, Piyalenin bu hâdiseden iki üç yıl sonra ölmesini, yanağına el uzattığı kızın kanlar inde yere yuvarlanıp can verine- sini bir türlü © unutamamasına hamlettiği gibi, Hançerli Sultanm — kocası öldükten sonra — Hacı yı kurarak Mekkeye (kadar şinl de, bu cinayetin gü- bağışlatmak istedi- i, Fakat kıskanç Sul- tanın, o tehevvür sırasında kocâ- sını da ni i düşü- menler 3zd diren âh çekemiyeceğine zahip olarak Piyale paşanın ölüm- den kurtuluşunu tabi görüyordu. Halbuki Gevher Mülük, müces- semi hiddet kesilmesine rağmen, kocasina kıymanın kendi hayatına kıymak demek olduğunu, Piyale- den sonra o ayarda bir koca bula- fını düşünmekten geri kal- halayığı öldürür öldürmez, kocasının kucağına atı- larak. “Ah zalim herif. Beni saw dnlandırdımı, ateşledi” ARAyat ke- dil ettin, Diye bağırarak ondan ulmuştu. mamış ve hi hâdiselerden zevk alıyordu. Çünkü, evelce de işaret ettik. Onda masal sevgisi hemen hemen kadın ve şarap sevisi ka- dar kuvvetliydi. Böyle nadir vu- kua gelir hâdiseler duyunca âde- ta heyecanlanır ve muhtelif kim- seleri, a hâdiseleri incelemeğe me- mur ederek, sonunda her birini ayrı ayrı dinlemek * su he- yecanını hoşnut etmeğe çalışırlar. dı, Fakat kendinin başından geçen bir vaka, masal sevgisini de unut- turacak derecede onu endişeye dü- şürdü, günlerce elemlendirdi: Bir gün o, kayıkla Haliçten geçiyor du. Kürekçiler kıyıdan uzaklaş- miyacak bir surette kayığı yürüt- tükleri için sahile sıralanan kuh- vehaneler, — ayrancı dükkânları, meyhaneler — içerlerine kadar — görülebiliyordu. İşte bu sırada bir rum meyhanesinin önünden de geçildi. Orası yeniçerilerin küme küme gelerek keyif çattıkları yer- lerden biriydi ve saltanat kayığ: nın geçişi esnasında da bir kaç manga yeniçeri içeride kadeh to- kuşturuyorlardı. Onların kafaları hayli tütsülüy- dü, ayranlıkları da kabarmış ok duğundan yere, göğe bir pul ver- mekten müstağni bir durumda bu- Yunuyorlar demekti. Fakat gözleri açık, iradeleri uyanıktı. Bu sebep- le hep birden padişahı görmüşler, neşelenmişler ve onu — meyhane ölemine yâkişir şekilde — selâm- lamak hevesine kapılıvermişlerdi. İçlerinden biri, bu hevesi açığa vurunca, öbürleri bir ağızdan hay hay, dediler, birer dolu kadeh ya- kaliyarak dışarı fırladılar, koşa koşa kıyıya geldiler ve kadehleri kayığa doğru uzatıp bağırdılar; — Sıhhatire, sanin sıhhatine i- giyoruz! S ultan Murat, bu ni muş birer balgam saydı, saraya gelir gelmez, bir hattı şerif kale- me alarak müslümanların şarap içmelerini, meyhanelere gitmeleri- ni yasak etti. Fakat üç gün geç meden üç sipahi tarafından bu irade aleyhine müsellâh bir nümayiş yapıldı, yasağın kaldırıl masi İüzumu hissettirildi. Payi- tahtın subaşısı sipahilere gözdağı vermek İstemişti. Onu — kardeş- çe görüşüp anlaşmak bahanesile — aralarına aldılar, kemikleri kirı- lıncıya kadar patakladıktan son- ra: “Haydi git, hünkâra selâm söyle,, Deyip bıraktılar. Sokullu, asker srasında sevile- geldiğine güvenerek, sipahilere nesihat vermek. ve kendilerini hurlarına yollamak teşebbüsünde bulundu. Fukat padişah tarafından muhtelif suretlerle haysiyeti kırı- lan vezirin artık asker yanında da nüfuzu kalmamıştı. O sebeple is- tihza olunarak karşılandı ve ağız açmasına meydan © verilmeden: “Ya gidersin, ya dayağı yersin!,, 'Tehditleriyle sahadan wzaklaştı- rıldı. Bu vaziyette hünkârın ya- pacağı, yapabileceği biricik iş var- dı; Emrini geri almak!.. O da bu küçüklüğü kabul etti. Meyhanele- rin eskisi gibi, her müşteriye açık olduğunu ilân ettirdi!.. (2). İşte nedimler şebekesi sadraza- mın nüfuzunu kırmakla, bu çirkin neticelerin yüz göstermesine yol açarken, kadınlar grupu da padi- şahın iradesine — gönül yolile — tahakküm için hümmalı bir faali yet gösleriyorlardı. Bu küme için- de en çok çalışan Nuru Buoâ ile Mihrimahtı. Safo yüzünden ve ilk önce hakaret görmüş olduklarını unutamıyorlardı. Fakat gün başı- na bir güzel kız bulup padişaha takdim ettikleri halde, henüz rüu- tl die deler Günkü aşkında karar kılıyordu, o körpe körpe kızcağızları unutup gidiyor- du. Nuru Banü ile görümcesim küplere bindiren de, Muradın bu haliydi. Adamcağız, anasından ve- ya halasından yeni bir halayık gelince Safoyu da, çocuklarını da unutmuş gibi görünüyor, yaman bir telâş içinde onu yıkatıyor, süs- letiyor, gelin haline koyuyor ve kendisi ertesi gün soluğu Safonun yanında alıyordu. İTİ Nakleden : Şehâbettin Fuat 25 Nisan 1919 Ben “Petrograd,, 1 çok severim! Neden bilmem, bu şehire bayılırım: Hele köyden dönerken... vagonun penceresinden fab, lerin kubbeleri ve & binlerce çatı... siğmiyor. Neredeyse ista Tren durur durmaz atladım. ikaların bacaları, kilise. ısız çatılar belirdi: Yüzlerce, Gökyüzü nihayetsiz ve dumanlı. Kal- bim heyecan içinde kuş gibi çırpınıyor. ma gireceğiz. Aman yarabbi, in» Işte Içim içime niz , “Petrograd., a, Tesmi mak üzere geldim. Henüz on beş yaşındayım “İznamenksiya,, tım. Arabacılar, hamallar birden etrafımı sardılar. Ne kadarda utanı sürünüyorlar, âdeta — Matmazel, matmazel, bir araba İştemez misi- TEFRİKA No. 1 dairelerden birinde çalış meydanına bir çılgın gibi çik- arsiz şeyler! Ustüme Başıma ama yapışıyorlar: — Buraya buyurun matmazel! TR san sklını oynatacak: Ne kalabalık, ne kargaşalık). Halk bağrişiyor, koşuşuyor, birbirine giriyor. 1s tasyonun içi mahşerden farksız. Sepetimde biraz erzak var: Bu erzağı şehirdeki aç babama götürüyorum. Fakat, galiba, İleride kantarların yanında yoklama yapı r, Milis ne- ferlerinin etrfına bir sürü halk toplanmış. Yoksa erzak, zahire vesaireyi harp gansimi diye musade- re mi ediyorlar? Milis efradı saran ahali rasında ağlaşanların, yekdiğerine küfürler, tehditler savü- ranların haddi hesabı yok. Acaba küçük sepetimdeki yiyecekleri de alacak- lar mı? Çok şükür! Kantarm yanından müşkülâta uğra- madan geçtim. Vakit te gecikiyor. İstasyonun saa- tine baktım: Altıya on var. Eyvah, neredeyse tram- vayı kaçıracağım. Altıdan sonra tramvaylar işlemi- yor. Gideceğim yer de uzak mı uzak.. Tâ limana kadar gitmek mecbüriyetindeyim! o Acaba tramvay bulübilecek miyim? Koşarâk » istasyondan çıktım. Gözlerim etraftaki insanları görmüyor. Del! gibi koşuyorum. Kalaba- liğı itekaka kendime yol açmağa çalışıyorum. Arkamda iki saç örgü muttasıl sallanıp duruyor, Herkesin bana güldüğünü hissediyorum. — Buraya, buraya!.. — Dağılın ulan.. Matmazeli sıkıştırmayın! Gözlerimi kaldırıp baktım; ve bu son cümleleri söyliyen adama teşekkür ettim. Kendisine o kadar müteşekkir kalmiştim ki... Biraz evvel otrafımı sa- ran külhanbeylerinin arasında az kalsın yelsimden ağlıyacaktım. Etrafımdakileri dağıtan adamın yüzü geniş, sa- de ve kırmızıydı. Gözlerinde büyük bir şefkat oku- huyordu. Uzun kumral bir sakalı vardı: “— Şüphesiz, dedim, bu adam beni aldatmıya- cak. Böyle iyi yüzlü bir adamın beni diğerleri gibi aldatabilmesine imkân tasavvur edemiyordum. — Matmazel, lütfen paketinizi verir misiniz? Korkmayın canım.. Merak edilecek bir şey yok. Ya- bancı ve acemi olduğunuzu anladılar da, etrafınızı ondan sardılar, Ben sizi götürürüm. Tramvayla mı gideceksiniz? — Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim. Beş numarslı tramvaya bineceğim. Tramvay ncaba ne- rede? Bilmiyorum yerini... Çok rica ederim. Ya- rabbi, yanlış biniyoruz zannederim! Ben Ilmana gitmek istiyorum. Bu nereye gidiyor? — Çubuk, çabuk matmazel! Son tramvayı da kaçıracaksınız. Buna binin bavdi atlavın. bekleme- yorlardı. Fakat bu kanaati Mürada aşıla- | # mak imkânsızdı, Çünkü o, dört taraftan sunulan kızlardan kâm almıyor değildi. Yalnız kalbini Sa- foya vermiş ve © kalbe yeni uzak kalıyordu. Bu vaziyette Sa- görünüyordu bir sevgi sokmaktan foyu ithama kalkışmaktan bir ue- tice elde edilemezdi. Bununla beraber ne Nuru Ba- | nü, ne Mihrimah fütura düşmüştü. | Onlar ve öbür sultanlar yine şevk- le, azimle Safoyu düşürmek gay- | retini güdüyorlardı. İşte bu sıra- | da “Esmihan sultan, taçdar karde- şine bir ziyafet verdi ve yalnız 0- nu Şehzade camli civarındaki bah- | geli konağına davet etti. Yalnız, dedik, Çünkü Murat, bu gibi da- vetlere, Nuru Banünun, Safonun çağrılmaması şartiyle icabet eder- | di. Valide ve haseki sultanların | çağrılmadığı bir yere başkaları da | davet olunamıyacağından ziyafet | pek hususileşirdi, Murat ta bu du- | rumdan haz alıp dilediği gibi eğ- | lenirdi. Sokullunun, biri Alay köşkü ya- kınında, biri de, Şehzadebaşında olmak üzere iki büyük konağı vardı. Onun karısı bulunan Esmi- İğ, han sultan — kocasının yine dev- | let işleriyle meşgul olmasına, 2i- yalette bulunmamasına müsaade mel bir harem bahçesini de ihtiva etmekte * olan Şehzededeki kona- ğına çağırmıştı. Çünkü tasarladığı plânı yürütmek için geniş bir bah- çeye ihtiyacı vardı, Muradın maskaraları, mukallit- leri, cüceleri daha sabahtan Şeh- zadebaşına taşınmışlardı. Verile cek emre göre hemen işe başla mak üzere hazır bulunuyorlardı (Devamı var) yinl,... “Vasilevski,, ye bu gider... . 'Tramvayin içinden-ibir sdam” seslendi: — “Vasilevski,, ye bu gilindi; şu ilerideki gider! Derhal koştum. Çok şükür yetiştim. Uzun kumral sakallı adim da yanımda Elini uzattı; — Bahşiş matmazel? Mahçubiyetimden kızardım. Ne zaman birisine para verecek olsam, utancımdan kıpkırmızı kesk Yirim. Ben de amma budalayım ha.. Acaba ne ka- dar bahşiş versem?... Bu adamcağıza ne versem ki?.... Kulaklarıma kadar kızarmıştım. “Gerenski,, hü- kümetinin çıkardığı paradan yirmi rublelik bir banknot uzattım. O; — Bu kadar mı? İstemem bunu!,. Dedi. Aman yarabbi!.. Tramvaydaki bütün çehreler gülümsemeğe başladı. İleriye uzanmış olan elimde- ki bunknota bakıyorlar; ve bir düziye gülümsüyor- lar, Anlaşılan çok para vermiş olacağım. Demek bahşişi pek cömertçe vermeğe kalkmişım!.. Halbu- ki kumral sakallı adam: — Bu &z matmazel, dedi, yetmez! Ah, bu herif te meğer ne kadar arsizmiş. Çehre. sinde © eski şefkatlen eser kalmadı. Hilekör, tilki gibi bir herif oldu birdenbire, Htraftakiler adi” makıllı gülmeğe başladılar. Fena halde sıkılıyorum. Gözlüklü bir efendi kaşlarını çatarak sırtını çevir- di. Kumral sakallı adam hâlâ elini açmış, bekliyor. Küçük sepetimi tekrar karıştırdım. Ellerim titri- yor. Aman yarabbi! Etrafımdakiler hep benimle eğ- leniyorlar. Adamakıllı alaya başladılar. Ben gitlik- şe kızarıyorum. Utancımdan yerlere geçtim. Bir banknot daha uzatıyorum: — istediğiniz para değil ml, buyurun! — Hayır matmazel, Murdar herif gözlerini kırpışlırarak, alay eder gibi, gülüyor: — Hayır, hayır. Allah aşkına paranızı alınız. Alınız rica ederim... Paraya ihtiyacım yok, Yalnız... Kabilse...... Bir parçacık ekmekli... Şimdi anladım. Zavallı adamcağız, benim köyden geldiğimin farkına vardığı için, biraz ekmek, kopar rabilmek ümidiyle, paketimi tramvaya taşımış... Altm 14 ayar cep saati ” PerpetaumP 81. Otomatik pi PS3. ” Doksa marka altın 14 ayar kadın kol saati” 50 VENÜS kadar güzel olmak isterseniz Meşhur Alman güzellik mütehassısı Profesör tarafından formtilü yapılan ve dünyada mevcut müstahza- ratm en mükemmeli olan VENÜS güzellik Doktor E. WİNTER müstahzeratını kullanınız. Güzellik “mu/tahzaratı Umumi deposu: Nureddin Evliyazade Ecza, alât ve Ttriyat deposu İstanbul HORNİPHON RADYOSU MÜŞTERİLERİNE Alman HORNİPHON radyosunun 1460 liralık esya piyangosu, İ ran 1939 da saat 15 te İstanbul 5 inci noteri huzurunda cekilecek” . Satılan her radyonun numarası luhür. Sayın müşt piyangoya istirak etmiş ade er o gün molerlikte bulunabilirler. me” » 109 p aramolen ” — * 55 Re mel 410 numaraya birer erkek kol saati kadın kol saati kaplama RW marka taşlı kadın fantazi bilezik rTanforso 18 K. RW. marka kursun kalem Mümüş taşlı fantazi kadın yüzüğü RW. marka gümüş kursun kalem birer lira kıymetinde muhtelif hediyeler. Yekün Oo Lira Heyhat! Demek koca şehir açi... “Nevski,, (1) caddesinden geçiyoruz. Cadde n* kadar tenha ve hazin... Eski neşesi, gürültüsü ka mamış. Benim zavallı aziz “Nevski,, ciğim!.. Ne ks“ dar değişmişsin.. Ağ daha seni tanıyamıyacaktır. Sokaklarda açlıktan ölenler var muhakkak. Amaf yarabbi! Ben nasıl iş bulup ta yaşiyacağım? Acab babam işe gidiyor mu, yoksa açıkta mı? Ne yiyor, nasıl yaşıyor?.. ; “Nikola, köprüsüne geldik. Işte geliyorum artık Bütün kuvvetimle kapının zilini çaldım. Zayıt, aksi bir ses içeriden sordu: — Kim 0?.. Bu “Tonya, nın sesi. O ses mutlaka açlıktan b hale gelmiş olacak. Benim de sepetimde hemen 18“ bire amına bir şeycikler yok gibi.. Keşke fazla g©“ tirebilseydim: — “Tonya,, , cicim, benim.. Ben canim. Tanıms" dın mı yoksa? Boynuna atıldım. Opüştük. Teessürlimden ağl” yorum. Acaip şey! Onu görünce acaba neden bü kadar sevindim? Bana yabancı sayılır: Kardeşimin karısı. Iyi huylu bir kadında d r. Soğuk v9 şirrettir. Boynu kemikli, Oyle zannediyorum Ki şimdi beni gördüğüne de memnun olmadı. Göz ye” larımın arasından bunu hissediyorum. oÇehresindö memhuniyetsizlik alâmetleri görür gibi oluyorum Fakat ben yine ona sarılıp şapur şupur öpüyorum! Bilmem neden? — Yiyecek falan getirdin mi bari? — Afedersin “Tonya, , ekmek getiremedin” Vallshi inan, ben de seyahat esnasında ağzıma lokma koymadım. Yalnız çantada biraz kuru e“ mek kabuğu var... Bir de,... “Tönya,, bana hazin hazin bakiyor; bir tarafts” da merak ve tecessüsle çantayı süzüyor, Şüphe 49 ki, içinden başka şeyler geçiriyor: Muhakkak a5” nemin, mahsus, erzak göndermeğediğine kuni. Fakat, doğrusunu isterseniz, bizim de yi ekmeğimiz yoktu. Köyde hep patatesle geçir duk... Ah! “Tonya, mın Dazarları ne kadar fens (Devamı Var) ici (1) Petersburg'un en büyük caddelerinden biri.

Bu sayıdan diğer sayfalar: