26 Mayıs 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

26 Mayıs 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

i G AT vTUr b ka TT TAN — |Bir Seyahatin İntıbaları : — 9&. Beşiktaştan Ortaköye doğru ilerlerken Çırağan yeri parmaklıklı, güzel bir bahçe ile başlar. Sonra Çırağanın yüksek duvarları gelir. Duvarlar arkasında saray avlusu yerinde şimdi çeşit, çeşit depolar, harabezar içinde spor sahaları var Belediye Reisimizden Rica Ediyoruz: Çırağanı Bir Gün Evvel Kurtaralım iç başlangıç yapmadan, doğ- rudan doğruya sadede gi - Tiyorum: . Bundan tam dört sene evvel ben İstanbulu Dolmabahçeden yap Tağa başladığım zaman ilk iş ola- saray, cami, türbe ve — çeşme Bibileri müstesna olmak üzere Dol- Mabahçe sahil ve meydanında bi- Ta namına ne varsa — yıkmış - tm. Örtaya çıkan azamet Ve güzellik karşısında uzun müd- mebhut ve hayran — kaldık - sonra -o Zzamana kadar Taksim - Dolmabahçe — bulvarını Yaptırmış bulunduğum için - elim- dğ kazma kürek, yıkacak duvar ve bina, - şehir plânı belli olmadan Yalnız yıkmak taraftarı idim - or- taya çıkarılabilecek güzellik ara- Mak üzere kendimi Ortaköy isti - kametine doğru gidiyor bulmuş- tum, Yukarıki rüyamın hakikat hali- he geldiği şu sırada Dolmabahçe i- le alâkadar diğer hayallerimden ba Zilarının da gerçek olabilmesi ih- Tağa, minnet ve şükran hisleri a- Tasında ricalarımı da arzetmeğe Sevkediyor. a Dolmabahçe - Ortaköy caddesi Şin ötedenberi “en çabuk, en ko - 9 ve en ucuz olarak tam manasi- * genişçe ve güzel bir bulvar hali Ne getirebileceğimiz bir yoldur.,, 'lkrindeydim, Hâlâ da bu fikirde- Yim. Bu yol hakkında ve bu cad - © boyunca rastlanan yerler için Undan evvel düşündüklerimin ve îazdlklanmm bir kısmı olduğu gi- i hatırımdadır. üksek saray duvarları MA Yer D 4 ol hakkında: “Taksimden 1 Dolmabahçeye inen bir ki- Ometrelik câdde çabuk genişleye- ilecek ve güzelleşebilecektir. Dol- Mabahçeden Ortaköye kadar giden vî daha şimdideni geniş olan şu ö- hümüzdeki 3 kilometrelik bulvar Yunca gizli ne kadar — güzellik âzineleri vardır..” dedikten sonra Sarayın yüksek duvarları karşısin- a şöyle düşünmüştüm: “Harem zamanları için yapıl - Miş olan bu duvarların şimdi lü - Zumu yoksa ve bir — mahzur akla Selmiyorsa 'bunların — yıkıldığını, îş_rııerine sarayın bahçe parmaklığı tilinde parmaklık konulduğunu Sözönüne getirelim. Muhtelif saray daireleri ara - Sindaki bahçeler, bunların ilerisin- *ki rıhtım... Deniz.... ve öbür sa- 'Ede Asya ve Anadolu kıyıları.... Ütün bunlar saray boyunca gi- *rken gözümüz önüne “ serilmiş lunacaktır!..” & Benim senelerce evvel kurdu - Üm bu hayalin sizin şehri imar ve Zelleştirme programınızda sıra- bt bekleyen bir madde halinde Unduğuna şüphem yoktur, Bu- y:l“ için müsterih olarak ben bu Un daha ilerisine gidiyorum. e"'ı"aşta yeni meydan x——. eşiktaş için: “Caddenin Be - li _şiktaşa isabet eden kısmı, ' 18i önemle ve ehemmiyetle ken x.M:(ehdine düzelir. Maçka, Aka - €r) ve Yıldız caddeleri doğru- ân doğruya denize — indirilebilir. Siktaş vapur iskelesi, tramvay Derhal işe başlıyabilsek, stadyom bittiği gün, hiç değilse, Dolmabahçeden Orta- köye kadar olsun Akareltlerden Beşiktaşa men bu caddeyi dosdoğru denize kadar uzatabiliriz. Bu deposu, harabesi İz. suretle tramvay caddesi ile deniz arasında büyük bir meydan kazanmış olacağız. Te SağEmeklk- — Temişhm ” Vet “Barbaros türbesi münasebe - tiyle bu sene açılacak meydan bu- nun büyük bir kısmmı hakikat ha line «getirecektir. Fakat Barbaros meydanından daha kolay, daha u - cuz ve daha çabuk deniz kenarın- da meydan açmak mümkündür. Bu da Akaretlerden inen caddeyi dosdoğru denize kadar indirmekle olabilir. Bu istikamete düşen sa - ray bahçesindeki eski harap mut- fak duvarlarını yıkmak — kâfidir. Böylece tramvay caddesi ile deniz arasında 100 metre — genişliğinde bir meydan Aaçılacaktır. — Yalnız meydan değil resim ve heykel mü- zesi, yeni kaymakamlık ve beledi- * ye daireleri bu meydanın deniz ta- rafında halk için ortaya çıkmış bu- lunacaktır. » Buraya kadar bütün saydıkla- rımın gerçek olacağına hiç şüp - hem yoktur. Büyük Milli Şefimi - zin millet ve halk lehine yapılabi- lecek her teşebbüsü nasıl karşıla- dıklarını iftihar ve sevinçle görü- yoruz, Türkiyenin göz bebeği İs - tanbulun harabiden kurtulması, güzelleşmesi, Cümhuriyet Türki - yesine yaraşır hale bir gün ev - vel gelebilmesi için ne Büyük Mil- let Meclisi saray duvarlarını ne de hükümet boş arsaları esirgeyecek değildir. İş İstanbul belediyesine kalınca idareniz altında yeni be- lediyemizin ne yapabileceğini, na- sıl yapacağını siz bize bir kaç ay İ- çinde gösterdiniz. Bu bakımdan ar tık endişemiz yoktur. Çırağan Sarayının vaziyeti Fakat işte tehlikeli mıntaka - ya, Çırağana vardık. Beşiktaştan gelirken sağdaki sıra evler biter bitmez Çırağan sa- rayı yeri güzel parmaklıklı, içi a- ğaç ve yeşillik dolu bir bahçe ile başlar. Maalesef bu parmaklığın başlangıcında “odun deposu” ve daha ilerisinde “garaj” levhaları vardır. Yakindan bakılınca buranın, 'hurda otomobil ve makine mezar- lığı” halinde bulunduğu görülür. Şimdi daha korkulu rivayetler dolaşıyor. Hırdavatla dolu fakat temîzlgırxnesi ve kurtarılması İm- Kanı famlamıyle KayDUMmnaAnuş Vıyz bu güzel bahçeye “Kırtasiye depo- su” yapılacakmış! İnhisar deposu, tütün deposu, kömür deposu... Depo ve fabrikalarla doldurdu- ğumuz emsalsiz Boğaziçi sahilleri- ni temizleyebilmek için çareler a- rarken br taraftan da yeni “depo- lar” mı yapacağız?!. Akıl kabul etmiyor. İnsan inan mak istemiyor. Parmaklıklı güzel — bahçeden sonra Çırağanın yüksek duvarları gelir. İndirelim, yerine parmaklık koyalım mı? Maalesef hayır! Ya- pamayız. Duvarlar arkasında sa - ray avlusu yerinde şimdi çeşit çe- şit. depolar, harabezar içinde spor s*ahaları, var. Deniz tarafından Çırağan yeri nin yürekler acısı halini görme - mek, şehir ve hattâ memleket na - mına buna ağlamamak kabil de - ğil!... Bu gidişle yakın — zamanda 700 metrelik rıhtımlarından - bile eser kalmıyacak, Rıhtımın Beşiktaş tarafına düşen ve şimdi 1000 Türk çocuğuna mektep olan — binaların bile damları bozuk tavanları çö - kük, döşemeleri deliktir. Çok geç- meden duvarlarının da yıkılma - Ba başladığını göreceğiz!.. Milli prestij namına, memle - kğt Namına, şehir namına, Çırağanı bir gün evvel kurtarmak lâzımdır. Bunu da yapabilecek ancak bugün kü İstanbul belediyesidir. Hüküme timizin mutemedi, partimizin mü- messili, şehrimizin babası olan si- ze yalvarıyorum. İstanbul namına hıç bir fedakârlıktan çekinmeyen hükümetimizden Çırağanı İstanbul belediyesi namına rica ediniz. Ne yapıp yapınız, Çırağanı şehrimize mal ediniz, Derhal işe başlayabil - sek bile Çırağanı yalnız temizle - mek için seneler ister. Ziyan yok, bir taraftan temiz - leyelim, bir taraftan imar edelim. Ricamı hulâsa ediyorum, Gele- cek sene Dolmabahçedeki stadyum bittiği zaman, Dolmabahçeden Or- taköye kadar olsun deposu, fabri- kası, harabesi olmayan bir şehir parçası gösterebilelim. Ricamın kabulünü tekrar . rica ederek derin saygrlarımı sunarım. v B[RSON aarif — Vekili — bahçesinde, Bay Tonguç'la selâmlaştık- tan sonra: — Hazır mısınız? dedi. — Evet. — Ankaranın Eğitmenli köyle- rine gideceğiz. Itina ile sulanan, beklenen bah- çe kenarında, siyah renkli büyük bir otobüs duruyordu. Biraz ötede genç vekilimiz Bay Hasan Ali Yü- cel, gazete ve mecmualar tahrir ailesinin mümessilleriyle, iyi bir yolculuğun intizar ve hareket za- manlarında olduğu gibi, esprili ve neşeli, konuşuyordu. Güzel bir ba- har güneşi, Ankaranın havasın değiştirmişti; soğuk gitmiş, bol ışık içinde hafif serin bir hava kalmıiş tı. Davetliler birer birer geliyor: lardı. Eğitmenleri, işleri içinde, görmi- ye gidiyorduk. Eğitmen, sosyal lügatimize, yeni bir hareketle giren, yeni bir mef- humdur. Bu yeni, ümitli ve şümul- lü hareket, bilgi gibi, yeni bir adla karşımıza çıktı. Tecrübe ve mu- vaffakıyetle birlikte yazı ve konuş- ma dilimizde de yer aldı. Bu da, köy inkılâbının timsali, yeni, el değmemiş bir hazinenin anahtarı ve yarına ait büyük muvaffakıye- tin remzidir. M üsbet ilimlerde olduğu gibi, sosyal hayatta da, büyük hareketleri, hamleleri daima kü- çük fakat isabetli buluşlar ve on- ların tatbikatı. doğurur. Tecrübe, insanın iman silâhıdır. Kayığın su- da batmaması, dağ gibi demirden zırhlıyı deniz üzerinde dolaştırmı- ya kâfi geldi. Medeniyet -dediği- miz Mmaddi ve manevi icatlar mu- na_;ç_gıncv' zekâ isiği — altında, âdise ve icaplara en kestirme yol- dan intibak, ihtiyaçlara en kısa yoldan cevap aramak ve bulmak suretiyle meydana geldi. Her ba- sit hâdisenin hakikatte derin, sos- yal bir mânası vardır. Faaliyet ve muvaffakıyetini te- cessüsle, ümitle görmiye gittiğimiz bu eğitmen kimdi? — Askerliğini bitirmiş, sade, mü- tevazi bir köy genci. Cemiyet onu; nüfüs tezkeresini çıkartmak için, dünyaya gelişin- de, okul, ciddi bir surette olma- mak üzere, okuma çağına varışın- da, yalnız devlet fiili ve ciddi bir sürette askerlik yaşına geldiğinde arar., Askerliğini bitirdikten sonra köyüne döner; oranın durgun ha- yatında rolünü alır, çevikliğini ya- vaş yavaş kaybederek yeniden durgunlaşır. O, artık tabiat karşısında, tabi- atle mücadelede, mukadderatiyle başbaşadır: Çalışır, didinir, birer yağmur tanesi gibi, biribiri ardın- dan gelen yıllar içinde, ihtiyarlar, günün birinde, tabiatin herkesi müsavi kılan kanunu mucibince, yerini yeni gelene terkederek gö- çer, gider. Köy muhitinde kazan- dığı fikirler, tecrübeler dışında, hafı: da taşıdığı yegâ kuv- vetli bilgi; askerlik hayatına ait müşahedelerdir. Bunları, yaşadığı müdetçe, köyün kahvesinde, kaç yüz defa tekrar eder, Fakat, bu- gün, askerliğini bitirdikten sonra köyüne döner dönmez. eskisi gibi, başıboş mukadderatiyle karşı kar- şıya, bırakılmıyor. Yeni bilgilerle teçhiz edilerek, yeni sosyal valör- lerle kıymetlendirilerek ona kü- çük köyün ekonomik, sosyal ve kültürel hayatımın manivelâsı rolü veriliyor. O, bugünün ümidini, yarının meyvasını Üüzerinde taşı- yor. O nasıl meydana geldi? Günün birinde bu yur- dun el uzatılmamış en büyük me- selesi olan köy davası amansız ka- nunu ve istatistiklerin reddedilmez belâgati ile seri bir hal çaresi em- rediyor. Büyük ihtiyaçlar, büyük seller gibi, yollarını kendileri bu- lurlar. Hâdisenin tazyiki hal * Ekonomik Ve - ; KA z aç gitmen Maarif Vekili Hasan Âli Yücel ve davetlileri köy yolunda n YAZAN: fikrini de ortaya atıyor. Boş yere akan bir çaydan istifade mümkün olduğu gibi askerden dönen bu di- siplinli, az çok görgülü ve bilgili Kküy gençlerinden de köy kalkınma- sında köy çocuklarının tahsilinde istifade olunamaz mı? Fakat, tec- rübe kalburundan geçmemiş her yeni fikirde olduğu gibi bu da, bir mabette ibadet halinde bir silâh a- tılmış gibi, bir tesir yapıyor: En- dişeyi, tereddüdü, hattâ itirazı da vet ediyor. O vakit bunun cevabı tecrübede aranıyor. Eskişehirin bir köyünde bir kurs açılıyor, enerjik bir ilk tedrisat müfetişinin idare- sine veriliyor. Yedi sekiz aylık bir çalışmadan sonra, küçük bir çe- kirdekten, büyük bir karpuzun meydana gelişi gibi, beklenenden daha büyük bir müuvaffakıyetle karşı karşıya kalınıyor. Artık ma- nivela bulunmuştur. Bunu terti- bat, teşkilât diğer kursların tatbi- katı takip ediyor. Bugün Karstan tâ Edirneye kadar yurdun muhte- lif vilâyetlerinde, ilk tedrisat mü- fettişlerinin idare ve rehberliğinde tecrübeli ve imanlı birer öğretmen ekibi elinde, her yıl iki bine yakın eğitmen yetiştirmekte ve tecrübeler yeni tecrübeleri beslemekte, mu- vaffakıyet yolu gittikçe genişle- mektedir. Biz Ankara köylerinde iki yıldanberi çalışan bu eğitmen- leri işleri ortasında görmiye gidi- yorduk. * tobüsümüz, Ayaşa giden düz yol üzerinde, rakipsiz, sür- atle ilerliyor. Hepimiz Bay Hasan Ali Yücelin verdiği sigaraları içi- yor, espri ile dolu sözlerini dinli- yoruz. Sırası gelince Bay Hakkı Tonguç'un muhite, köy hayatına, eğitmenlere ve işlerine ait ölçülü, kıymetli izahatından da istifade e- diyoruz. Fakat düz yolun da, ara- sıra, kendine has cilveleri var, Sür atle giden otobüs, bazan, birdenbi- re sert bir sarsıntı ve onun arka- sından gelen sıçrama ile yerlerimi- zi değiştirtiyor. Korku ile karışık bir heyecan bir an için bizi sarı- yor, şüphe yok ki neşemize de, ko- nuşmamıza da biraz soğuk su kat- maktan uzak kalmıyor. Ankaradan ayrılır ayrılmaz, her şeyi değişen bir âlem içine dalı- yorsunuz. Ankaranın asfalt cadde- leri kenarlarındaki ufkunuzu da- raltan apartımanlar yerine, Boz- : Asım Kültür g kırda ufkunuzu sonsuz derecede arttıran bir genişlik var. e Onümüzde biraz kısır, düz, renk — siz, az dalgalı ,az yeşil bir toprak ve uzakta sisler içine gömülen ta- mamen ağaçsız, çıplak dağlar uza- nıyor, sonra ufuklarda kayboluyor. Bozkırın sertlik ve kısırlığı, insan zekâsının yardımı ile canlı ve ve- rimli bir hale geleceğine, dünya- nın en tahripkâr unsuru olan ceha- - letle birleşerek onun ağacını kese- rek iklimini değiştirmiş ve verim kudretini ,azaltmıştır. av god Az yeşil toprak. ve ağaçsız, çıp- — lak dağın yarattığı hareketsiz de- 'i kor, ruhlarda da bir durgunluk ya- — ratıyor; hareket heyecanını söndü- rüyor. Bu bakımdan eğitmen Ste- pin dimağı, ağaç kalbi, su ise kanı olacaktır, Inkılâp, Bozkıra ve Boz- kır köyüne bu nüsgu vermiye baş- lamiş bulunur. Buürada herşey yeni ve tazedir: Beyaz renk, okulun ba- danasiyle, kiremit, okulun çatısıy- la, fidan kitapla birlikte köye gir- miştir. * tobüsün geçişinde, tarlalarda çift süren köylüler ve dudak- — lariyle başını kaldırmadan tarla kenarlarında veya toprak yerlerde, taze otlar koparmıya çalışan öteye beriye dağılmış hayvanlar görüyo- ruz. Ara sıra, koyun sürülerine de rastlıyoruz. Otobüsün süratle geçtiğini gören köpekler, süratle bize doğru koşuyorlar, boyunların- da, etrafı demirden dikenli birer halka var. Bunlar, besli, güçlü ve — kuvyetlidirler. Var kuvvetleriyle koşuyor: fakat tamam yaklaşacak- larını umdukları bir sırada, otomo- bilin geçtiğini ve kuvvetlerinin tü- kendiğini anlayınca, havlamıya, a- tılmıya vakit bulamadan yorgun, bitkin, yürüyerek sürülüerine dö- nüyorlar. Otobüsün penceresinden bu sürat koşusunu görünce eğleni- yoruz, bir de otomobil içinde ol- masak böyle bir hücum karşısında- ki manzarayı düşününüz; düşün- mek bile, felâket!... Bir zaman geldi düz yol da sona erdi, Otobüsümüz, köy yoluna sap- tı. Fakat bir kaç metre ilerler iler- lemez saplandı kaldı. Kalın, kayıcı, yapışkan bir çamur tekerlekleri içine almıştı. Ondan kolayca ve rahatça geçmek ümidi de azalmıya başladı. Tekerlekler oldukları yer- de var kuvvetleriyle dönüyor, ara- ba da yerinde savyryordu. Bunu gö- :en Bay Hakkı Tonguç, köy yolu- * nun bu tabii cilveleri karşısındaki tecrübesiyle: ğ — Burası kazalı bir yerdir, dedi, — sonra yere atladı. Hepimiz indik. (Sonu S. 9. Sü.. 5)

Bu sayıdan diğer sayfalar: