ln 2 Beşiktaşta Ortaköye doğru ilerlerken Çırağan yeri parmaklıklı, güzel bir bahçe ile başlar. Sonra Çırağanın yüksek duva gelir. Duvarlar örkasnda saray avlusu yerinde şimdi çeşit, çeşit depolar, harabezer İçinde spor sahaları Var Belediye Reisimizden Rica Ediyoruz: Çırağanı Bir Gün Evvel Kurtaralım iç başlangıç yapmadan, doğ- rudan doğruya sadede gi - Tiyorum: Bundan tam dört sene evvel ben İstanbulu Dolmabahçeden yap Mağa başladığım zaman İlk iş ols- Tak saray, cami, türbe ve (çeşme #ibileri müstesna olmak üzere Dol- Mabahçe sahil ve meydanında bi- MA namına ne varsa oyıkmış- m. Örtaya çıkan azamet Ve güzellik karşısında uzun müd- mebhut ve hayran o Kaldık - sonra -o zamana (kadar Taksim - Dolmabahçe © bulvarın Yaptırmış bulunduğum için - elim- de kazma kürek, yıkacak duvar ve ma, - şehir plânı belli olmadan Yalnız yıkmak taraftarı idim - or- İsya çıkarılabilecek güzellik ara- mak üzere kendimi Ortaköy isti - Kametine doğru gidiyor bulmuş- tum, Yükarki rüyamın hakikat hali- Be geldiği şu sırada Dolmabahçe i- e alâkadar diğer hayallerimden ba #larının da gerçek olabilmesi ih- Mağa, minnet ve şiikrân hisleri a- Tüsinda ricalarımı'da arzetmeğe #evkediyor. ,ş, Polmabahçe - Ortaköy caddesi ÇİN ötedenberi “en çabuk, en ko - AY ve en ucuz olarak tam manasi- , genişçe ve güzel bir bulvar hali -* getirebilereğimiz bir yoldur., ikrindeydim, Hâlâ da bu fikirde Yim. Bu yol hakkında ve bu cad - boyunca rastlanan yerler için undan evvel düşündüklerimin ve Yâzdıklarımın bir kısmı olduğu gi- bi hatırımdadır. Yüksek saray duvarları ee Ya hakkında: o “Taksimden Dolmabahçeye inen bir ki- kmetrelik cadde çabuk genişleye- ilecek ve güzelleşebilecektir. Dol- Mabahçeden Ortaköye kadar giden Ve daha şimdiden geniş olan şu ö- Mümüzdeki 3 kilometrelik bulvar unca gizli ne kadar (güzellik #zineleri vardır.” dedikten sonra tarayın yüksek duvarları karşısın- R Şöyle düşünmüştüm: “Harem zamanları için yapıl - Muş olan bu duvarların şimdi Hi - #ümü yoksa ve bir © mahzur akla Selmiyorsa bunların — yıkıldığını, Yerlerine sarayın bahçe parmaklığı "ilinde parmaklık konulduğunu wrüne getirelim. Mühtelif saray daireleri ara - daki bahçeler, bunların ilerisin- eki rıhtım... Der ve öbür sa- iile Asya ve Anadolu kıyıları... tün bunlar saray boyunca gi- erken gözümüz önüne © serilmiş ulunacaktır!..” hş nim senelerce evvel kurdu - üm bu hayalin sizin şehri imar ve Zelleştirme programinizda Sıra- bekleyen bir madde halinde nduğuna şüphem yoktur, Bu- UR için müsterih olarak ben bu Yolun daha ilerisine gidiyorum. “siktaşta yeni meydan en bulu, Bsiktaş için: “Caddenin Be - yg, Siktaşa isabet eden kasını, iğ! önemle ve ehemmiyetle ken kendine düzelir. Maçka, Aka - #tler) ve Yıldız caddeleri doğru- an doğruya denize £ indirilebilir. $iktaş vapur İskelesi, tramvay köye kadar olsun Derhal işe başlıyabilsek, stadyom bittiği gün, hiç değilse, Dolmabahçeden Orta- olmıyan bir şehir parçası gösterebiliriz. ları TAN yp İBir Seyahatin İntıbaları : aarit oOVekili (o bahçesinde, Bay Tönguç'la selâmlaştık- tan sonra; — Hazır mısınız? dedi, — Evet. — Ankaranın Eğitmenli köyle- rine gideceğiz. Itina ile sulanan, beklenen bah- çe kenarında, siyah renkli büyük bir otobüs duruyordu. Biraz ötede genç vekilimiz Bay Hasan Ali Yü- cel, gazete ve mecmualar tahrir ailesinin mümessilleriyle, iyibir yolculuğun intizar ve hareket za- manlafında olduğu gibi, esprili ve neşeli, konuşuyordu. Güzel bir bâ- har güneşi, Ankaranın havasın değiştirmişti; soğuk gitmiş, bol ışık içinde hafif serin bir hava kalmış deposu, harabesi Akarellerden Beşiktaşa inen yu caddeyi dosdoğru denize kadar suretle tramvay câddesi ile deniz arasında bü, De dayanan Deniik vor “Barbaros türbesi münasebe - tiyle bu sene açılacak meydan bu- nun büyük bir kısmını hakikat ba line «getirecektir. Fakat Barbaros meydanından daha kolay, daha u « cuz ve daha çabuk deniz kenarın- da meydan açmak mümkündür. Bu da Akaretlerden inen caddeyi dosdoğru denize kadar indirmekle olabilir. Bu istikamete düşen sa - ray bahçesindeki eski harap mut- fak duvarlarını yıkmak (o kâfidir. Böylece tramvay caddesi ile deniz arasinda 100 metre (genişliğinde bir meydan açılacaktır. o Yalniz meydan değil resim ve heykel mü- zesi, yeni kaymakamlık ve beledi- ye daireleri bu meydanın deniz ta- rafında halk için ortaya çıkmış bu- lunacaktır. , Buraya kadar bütün saydıkla- rımın gerçek olacağına hiç şüp - hem yoktur. Büyük Milli Şefimi - zin millet ve halk lehine yapılabi- lecek her teşebbüsü nasıl karşıla- dıklarını Hübar ve sevinçle görü- yoruz, Türkiyenin göz bebeği İs - tanbulun harabiden kurtulması, güzelleşmesi, Cümhuriyet Türki - yesine yaraşır hele bir gün ev - vel gelebilmesi için ne Büyük Mil let Meclisi saray duvarlarını ne de hüktimet boş arsaları esirgeyecek değildir. İş İstanbul belediyesine kalınca idareniz altında yeni be- lediyemizin ne yapabileceğini, ns- sıl yapacağını siz bize bir kaç ay İ- çinde gösterdiniz. Bu bakımdan ar tık endişemiz yoktur. Çırağan Sarayının vaziyeti pa İşte tehlikeli mmtaka - ya, Çırağana vardık. Beşiktaşlan gelirken sağdaki sıra evler biter bitmez Çırağan sâ- rayı yeri güzel parmaklıklı, içi 8- ğaç ve yeşillik dolu bir bahçe ile başlar. Maalesef bu parmaklığın başlangıcında “odun deposu” ve daha ilerisinde “garaj” levhaları vardır, Yakından bakılınca buranın, “hurda otomobil ve makine meze lığı” hâlinde bulunduğu görülür. Şimdi daha korkulu rivayetler dolaşıyor. Hırdavatla dolu fakat uzatabiliriz. Bu k hir meydan kazanmış olacağız. temizlenmesi ve kurtarılması İm- kabi İsrimiy!2 Kây Donmaz vam bu güzel bahçeye “Kırtasiye depo- su” yapılacakmış! İnhisar deposu, tütün deposu, kömür deposu... Depo ve fabrikalarla doldurdu- ğumuz emsalsiz Boğaziçi sahilleri- ni temizleyebilmek için çareler a- rarken br taraftan da yeni “depo- lar” mı yapacağız?!, Akıl kabul etmiyor. İnsan inan mak istemiyor. Parmaklıklı güzel (© bahçeden sonra Çırağanın yüksek duvarları gelir. İndirelim, yerine parmaklık koyalım mi? Maalesef hayir! Ya- pamayız. Duvarlar arkasında $a - ray avlusu yerinde şimdi çeşit çe- şit depolar, harabezar içinde spor *ehaları, var. Deniz tarafından Çırağan yeri nin yürekler acısı halini görme - mek, şehir ve hattâ memleket na - mına buna ağlamamak kabil de - Bil! Bu gidişle yakın O zamanda 700 metrelik rıhtımlarından bile eser kalmıyacak, Rıhtımın Beşiktaş tarafına düşen ve şimdi 1000 Türk çocuğuna mektep olan | binaların bile damları bozuk tavanları çö - kük, döşemeleri deliktir. Çok geç- meden duvarlarının da yıkılma - Ha başladığını göreceğiz!. Milli prestij namına, memle - ket namma, şehir namına, Çırağan! bir gün evvel kurtarmak lâzımdır. Bunu ds yapabilecek ancak bugün kü İstanbul belediyesidir. Hüküme timizin mutemedi, partimizin mü- messili, şehrimizin babası olan si- 28 yalvarıyorum. İstanbul namına hiç bir fedakârlıktan çekinmeyen hükümetimizden Çırağanı İstanbul belediyesi namına rica ediniz. Ne yapıp yapınız, Çırağanı şehrimize mal ediniz Derhal işe başlayabil - sek bile Çırağamı yalnız temizle - mek için seneler ister. Ziyan yok, bir taraftan temiz - teyelim, bir taraftan imar edelim. Ricamı hulâsa ediyorum Gele- cek sene Dolmabahçedeki stadyum bittiği zaman, Dolmabahçeden Or. teköye kadar olsun deposu, fabri- kası, harabesi olmayan bir şehir parçası gösterebilelim, Ricamın kabulünü tekrar rica ederek derin saygılarımı sunarım. V. BİRSON tı. Davetliler birer birer geliyor lardı, Eğitmenleri, işleri içinde, görmi. ye gidiyorduk. Eğitmen, sosyal lügatimize, yeni bir hareketle giren, yeni bir mef- humdur. Bu yeni, ümitli ve şümül- lü hareket, bilgi gibi, yeni bir adla karşımıza çıktı, Tecrübe ve mu- vaffakıyetle birlikte yazı ve konuş- ma dilimizde de yer aldı. Buda, köy inkılâbının timsali, yeni el değmemiş bir hazinenin anahtarı ve yarına ait büyük muvaffakıye- tin remzidir, M üsbet ilimlerde olduğu gibi, sosyal hayatta da, büyük hareketleri, hamleleri dalma kü- çük fakat isabetli buluşlar ve on- ların tatbikatı. doğurur. Tecrübe, Insanm iman silâhıdır. Kayığın su- da batmaması, dağ gibi demirden zırhlıyı deniz üzerinde dolaştırmı- ya kâfi geldi. Medeniyet dediği- miz maddi ve manevi icatlar mu- hasenlacı” o rek Taği altında, hâdise ve icaplara en kestirme yol- dan intibak. ihtiyaçlara en kısa yoldan cevap aramak ve bulmak suretiyle meydana geldi. Her ba- sit hâdisenin hakikatte derin, s0$- yal bir mânası vardır. Faaliyet ve muvaffakıyetini te- cessüsle, ümitle görmiye gittiğimiz bu eğitmen kimdi? İ —Askerliğini bitirmiş, sade, mü- tevazi bir köy genci Cemiyet onu; nüfus tezkeresini çıkartmak için, dünyaya gelişin- de, okul, ciddi bir surette olma- mak üzere, okuma çağına varışın- da, yalnız devlet fiili ve ciddi bir surette askerlik yaşına geldiğinde arar, Askerliğini bitirdikten sonra köyüne döner; oranın durgun ha- yatında rolünü alır, çevikliğini ya- vaş yavaş kaybederek yeniden durgunlaşır. O, artık tabiat karşısında, tabi- atle mücadelede, mukadderetiyle başbaşadır: Çalışır, didinir, birer yağmur tanesi gibi, biribiri ardın- dan gelen yıllar içinde, ihtiyarlar, günün birinde, tablatin herkesi müsavi kılan kanunu mucibince, yerini yeni gelene terkederek gö- çer, gider. Köy muhitinde kazan- dığı fikirler, tecrübeler dışında, hafızasında taşıdığı yegâne kuv- vetli bilgi; askerlik hayatına ait müşabedelerdir. Bunları, yaşadığı müdetçe, köyün kahvesinde, kaç yüz defa tekrar eder, Fakat, bu- gün, askerliğini bitirdikten sonra kö e döner dönmez. eskisi gibi, başıboş mukadderatiyle karşi kar- şıya, bırakılmıyor. Yeni bilgilerle teçhiz edilerek, yeni sosyal valör- lerle kıymetlendirilerek ona kü- çük köyün ekonomik, sosyal ve kültürel hayatının manivelâsi rolü veriliyor. O, bugünün ümidini, yarının meyvasını üzerinde taşi- yor. * nasıl meydana geldi? Günün birinde bu yur. dun el uzatılmamış en büyük me- selesi olan köy davası amansız ka- nunu ve istatistiklerin reddedilmez belâgati ile seri bir hal çaresi em- rediyor. Büyük ihtiyaçlar, büyük seller gibi, yollarını kendileri bu- lurlar. Hâdisenin Otazyiki bal ır a Köyün Ekonomik Ve ! ültürel Manivelâsı: Maarif Vekili Hasan Âli Yücel ve davetlileri köy yolunda fikrini de ortaya atıyor. Boş yere akan bir çaydan İstifade mümkün olduğu gibi askerden dönen bu di- siplinli, az çok görgülü ve bi Köy yençierinden de köy Kal sında köy çocuklarının tahsilinde istifade olunamaz mı? Fakat, tec rübe kalburundan geçmemiş her yeni fikirde olduğu gibi bu da, bir mabette ibadet halinde bir silâh a- tılmış gibi, bir tesir yapıyor! En- dişeyi, tereddüdü, hattâ itirazı da vet ediyor. O vakit bunun cevabı tecrübede aranıyor. Eskişehirin bir köyünde bir kurs açılıyor, enerjik bir ilk tedrisat müfetişinin idare- sine veriliyor. Yedi sekiz aylık bir çalışmadan sonra, küçük bir çe- kirdekten, büyük bir karpuzun meydana gelişi gibi, beklenenden daha büyük bir muvsffakıyetle karşı karşıya kalınıyor. Artık ma- nivela bulunmuştur. Bunu terti- bat, teşkilât diğer kursların tatbi- katı takip ediyor. Bugün Ksrstan tâ Edirneye kadar yurdun muhte- lif vilâyetlerinde, ilk tedrisat mü- fettişlerinin idare ve rehberliğinde tecrübeli ve imarlı birer öğretmen ekibi elinde, her yıl iki bine yakın eğitmen yetiştirmekte ve tecrübeler yeni tecrübeleri beslemekte, mu- vatfakıyet yolu gittikçe genişle- mektedir. Biz Ankara köylerinde iki yıldanberi çalışan bu eğitmen- leri işleri ortasında görmiye gidi- yorduk. O tobüsümüz, Ayaşa giden düz yol üzerinde, rakipsiz, sür- stle ilerliyor. Hepimiz Bay Hasan Ali Yücelin verdiği sigaraları içi- yor, espri ile dolu sözlerini dinli- yoruz, Sırası gelince Bay Hakkı Tonguç'un muhite, köy hayatına, eğitmenlere ve işlerine sit ölçülü, kıymetli izahatından da istifade e- diyoruz. Fakat düz yolun da, ara- Sira, kendine has cilveleri var, Sür atle giden otobüs, bazan, birdenbi- re sert bir sarsıntı ve onun erke- sindan gelen sıçrama ile yerlerimi- zi değiştirtiyor. Korku ile karışık bir heyecan bir an için bizi sarı- yor, şüphe yok ki neşemize de, ko- nuşmamıza da biraz soğuk su kat- maktan uzak kalmıyor. Ankaradan ayrılır ayrılmaz, her şeyi değişen bir âlem içine dalı- yorsunuz. Ankaranın asfalt cadde- leri kenarlarındaki ufkunuzu da- raltan apartımanlar yerine, Boz- * kırda ufkunuzu sonsuz derecede arttıran bir genişlik var. Onümüzde biraz kısır, düz, renk siz, az dalgalı ,az yeşil bir toprak ve uzakta sisler içine gömülen ta» mamen ağaçsız, çıplak dağlar üzü- nıyor, sonra ufuklarda kayboluyor. Bozkırın sertlik ve kısırlığı, insan zekâsmın yardımı ile canlı ve ve- rirali bir hale geleceğine, dilnya- nın en tahripkâr unsuru olan çeha- un ağacını kese- rek iklimini değiştirmiş ve verim kudretini azaltmıştır. Az yeşil toprak. ve ağaçsız; çıp- lak dağın yarattığı hareketsiz de- kor, ruhlarda da bir durgunluk ya- ratıyor; hareket heyecanını söndü- rüyor. Bu bakimdan eğitmen Ste- pin dimağı, ağaç kalbi, su ise kanı olacaktır. Inkılâp, Bozkira ve Boz» kır köyüne bu nüsgu vermiye baş- lamış bulunur. Burada herşey yeni ve tazedir: Beyaz renk, okulur ba- danasiyle, kiremit, okulun çatısıy- la, fidan kitapla birlikte köye gir» miştir, * tobüsün geçişinde, tarlalarda çift süren köylüler ve dudak Jariyle başını kaldırmadan tarla kenarlarında veya toprak yerlerde, taze otlar koparmiya çalışan öteye beriye dağılmış hayvanlar görüyo- ruz. Ara sıra, koyun sürülerine de rastlıyoruz. Otobüsün süratle geçtiğini gören köpekler, süratle bize doğru koşuyorlar. boyunların- da, etrafı demirden dikenli birer halka var. Bunlar, besli, güçlü ve kuvvetlidirler. Var kuvvetleriyle koşuyor: fakat tamam yaklaşacak- larını umdukları bir sırada, otomo- bilin geçtiğini ve kuvvetlerinin tü- kendiğin! anlayınca, havlamıya, a- tılmıya vakit bulamadan yorgun, bitkin, yürüyerek sürülüerine dö- nüyorlar. Otobüsün penceresinden bu sürat koşusunu görünce eğleni- yoruz, bir de otomobil içinde ok masak böyle bir hücum karşısında» ki manzarayı düşününüz; düşün- mek bile, felâket!... Bir zaman geldi düz yol da sona erdi, Otobüsümüz, köy yoluna sap» tı. Fakat bir kaç metre ilerler iler- lemez saplandı kaldı. Kalın, kayıcı, yapışkan bir çümür tekerlekleri içine almıştı. Ondan kolayca ve rahatça geçmek ümidi de azalmıya başladı. Tekerlekler oldukları yer- de var kuvvetleriyle dönüyor, ba da yerinde savryordu. Bunu gö *en Bay Hakkı Tonguç, köy yolu- pun bu tabii cilveleri karşısındaki tecrübesiyle: — Burası kazalı bir yerdir, dedi, sonra yere atladı. Hepimiz indik (Sonu 5. 9. Sü. 5) hid EE BŞ a