“ AR ». ass MPa TA gam, er Tefrika No. 29 Ahmak Ferit Gülüvermişti Hain Padişahla İngiliz İstihbarat Zabitinin Bir Saatlik Mülâkatı Tamamile Meçhul kalmıştı — Aciziniz, biraz evvel söyle- diğim gibi, bu teşkilât ihbarınm bir blöf olduğu hakkındaki kana- atim büsbütün kuvvetlendi. Çün- kü, Kapiten Halidin böyle bir firsatı kaçırmıyacağna, eğer ha- ikat olsaydı hemen bu haberi 3i- 7e yetiştireceğine eminim. Yüre- Hinizi ferah tutun paşam. Mister Hatson cenapları, şevketmesbin huzuruna girmek için, bu gizli Ve uydurma teşkilâtın teşrifatçı- İiğma sığınmış gibi görünüyor bendenize, Vaziyeti Feridin ahmak kafa- “da kavramıştı, İki ahbap, bu mevzu üzerinde bir kaç saat gö- rüşmüşlerdi. Nihayet Ali İhsan bey muhatabını iknaa, endişeleri. Rİ İzaleye muvaffak olmuştu. Ta- bil hain Ferit bundan bir haz duy- Muş, yüksek sesli bir kahkaha da savurmuştu. Ve: — Gülerim Mister Hetsona. De- mişti, İşinin pek acemisi imiş me- ğer. Biz onları kucaklamak için can atarken, vesile ararken onla Tın bizim kucağımıza atılması pek keyfime gitti doğrusu. rpkı eski zaman kahpeleri- nin evlerine gizlice adam alışları gibi, hain Vahdettin de © akşam ortalık kararırken mister Hatsonu sarayına almıştı. Tü cü başı Şükrü, bu esrarlı mis: Ti büyük kapıda bekliyerek ma- beyn dairesine uğratmadan cihan nüma kasrına getirmişti, Damat Ferit te kasrın önünde karşılamış- &. Yerlere kadar eğilmişti. Kadir ZE, RAL lkegMŞeek, MüLİME — na almıştı. Yapma nezaket ve ha- reketlerle, tıpkı bir oynak gibi, kırılıp dökülerek, padişahm akşam namazında olduğunu. ibadette bu- lunduğunu söylemişti. Bir kaç da- kika bekliyeceği için diller döke- rek özürler dilemişti. Ve: — Padişahımızda çok büyük bir din saygı ve bağlılığı vardır. İba- detlerini hiç terk ve ihmal etmez- ler. Böyle olmakla beraber hiç te müteassıp değillerdir. Hele şefkat ve merhametleri, hürmet ve ne- zâketleri pek yüksektir. Şimdi ge- lip te zatı âlinizi burada görünce beklettiğinden dolayı, bilseniz ne kadar üzüleceklerdir. İngilizlere, İngiltere hükümetine karşı, emin olunuz ki mister Hatson büyük bir teveccüh ve muhabbet beslerler. Birsz evvel söz arasmda, İngiliz. ler benim baba dostumdur, pek çok sevdiğim, saydığım bu büyük millete bizi tekrar yakınlaştıra- cağını umduğum mister Hatson i- le, ne yazık ki, İngilizce görüşe- miyeceğim, diye yanip yakılmıştı. Sözleriyle, aklı sıra hünkâr övmek, muhatabında padişaha karşı bir sevgi ve itimat uyandır- mak istemişti Bu hareketi ile, Vahdettini belki Feritten daba İ- Yi tanıyan bu istihbaratçı misteri İçin için güldürmüştü. O esnada Vahdettin ansızm salona giriver- mişti. Bu kabul tarzını Vahdettin münasip görmüştü. Sanki bir kur- mazlık göstermek istemişti. Namaz bahanesile salonda bulunmamakla, misafire karşı ayağa kalkmak, ker #lismak gibi küçüklük addettiği hareketlerden kendini korumuştu. Güya misafiri kendisine tazim ve hürmete mecbur elenişti. Aklınca şahane bir kiyaset göstermişti. Biraz sonra, kibir ve azametini kıracağını, saltanat ve hilâfet ş8- refini çiğneyeceğini, İngilizlerin sahabet ve himayesine sığınıp, bir köle gibi boyun iğeceğini o an için unutmuştu sanki. V ahdettin ve damat Ferit, © akşam Mister Hatsonla bir saatten fazla konuşmuştu. Fakat, ne yazık ki, görüşülen meseleler, verilen kararlar olduğu gibi meç- hul kalmıştır. Damat Ferit, bu hususta esrar. Mı bir ağız sıkılığı göstermiş bu mülâkst o hakkında malümeat vermeklen çok sakınmıştır. O ak- şamki hainliklerini milletjen, ta- rihten saklamıştı. Yalnız pek can- dan seviştiği bazı dostlarına Mis- ter Hatsonun o âkşam nasıl ka- bul edildiğini anlatmak, mülâka- tın iki tarafı da memnun edecek bir şekilde neticelendiğini söyle- mekle iktifa etmişti. Daha fazla izahat vermekten çekinmişti. Bu mülâkatın vukubulduğu gs cenin sabahı, has hazine müdürü Refik Beyoğluna inmiş, Deyli Meyl gazetesinin muhabiri mister (Vurd Pirays) 1 görmüştü. O gün öğleden sonra, padişahla görüşmek üzere saraya davetli olduğunu bildir mişti. Ansızın yapılan bu dave- tin o akşamki mülâkatın tesiri ve mister Hatsonun ısrarı ile olduğu- nu da, tabii (Vurd Pirays) dan başka hiç kimse anlıyamamıştı. Vahdettin o gün öğleden sonra mister (Vurd Pirays) ıda kabul etmiş, baş mabeyinci Lütfi Sima- vi beyin tercümanlığı ile bir sa- atten fazla görüşmüştü. Muhabir yaptığı bu konuşmanın tafsilâtını o akşam sefarethanede Mister Har sona gösterdikten sonra donanma telsizi ile gazetesine göndermiş- ti. Hünkârin yapıtı bu mülâkatı, az bir zaman sonra İstanbul ga- zeteleri de Taymisten nakl ile sü- tunlarına şöylece geçirmişlerdi: evleti Osmaniyenin harbe iştiraki âdeta bir kaza ne- tcesidir. Eğer vaziyeti siyasiye- miz ile coğrafi mevkiimiz ve me- Yarı dildeete alınsaydı, vukubulan. teşebbüsün asla makul olmadığı bedahaten anlaşılırdı. Maatteessüf o zamanki hükümetin basiretsiz- liği bizi bu badireye sürükledi ve felâketimizi mucip oldu. Eğer beri makamı saltanatta bulunsa idim bu vakayii elime katiyen hüsule gelmezdi. Türkiyede bazı siyasi komite- ler tarafından ermeniler hakkm- da icra olunan muameleye büyük bir teessürle muttali oldum. Bu gibi fenalıklarla ayni vatana men- sup evlâtlar arasında vukubulan mütekabil kitaller kalbimi kırdı. Makamı saltanata geçer geçmez bu vakayi (o müsebbiplerinin son derece şiddetle tecziyesi için der- hal tahkikat icrasını emrettim. Esbabı muhtelife bu emrimin se- rlan icrasına mâni oldu. Maama- fih, elyevm bu mesele bütün te- ferrüatiyle tahkik olunmaktadır. Türkiyedeki İngiliz esirlerine yapıldığı şikâyet olunan sul mu- amelâtın serian tahkikini emre- deceğim. Eğer vukubulan şikâ- Yat erzak ve zehair noksanından ileri geliyorsa, unutmamalı ki, bizim askerlerimiz de bu yüzden pek çok sıkmtı çekmişler ve kis- men de açlıktan ölmüşlerdir. Bü- tün bu ahval bilhassa vesaiti nak- İiyenin noksanından ileri geliyor. Kırım muharebesinde İngiltere- nin müttefiki bulunan pederim sultan Abdülmecidden İngiliz yoil- letine karşı meveddet ve hürmeti samimane beslemek hissiyatını te- varüs ettim. Şimdi makamı salta- nafta bulunduğum cihetle memle- ketim ile İngiltere devleti fahims- si beyninde eskilenberi caygir olan münasebatı dostanenin temdi- di için bütün kuvvetimle çalışa cağım. Necip milletinizin ekseri- yeti tarafından vakayli elimede külliyen bigünah ahalime karşı ayni hissiyatla mukabele oluna » eağma ümisvarım. Türk kütlel a- halisi halisi İngiltereye karşı söy- lediğim gibi ve belki de daha kuv- vetli bir suretle hissiyatı tevec- cühkürane beslemektedir. Milleti- min kısmı âzamının kendisine 1s- nat olunan fenalıklarda hiç bir iş- raki bulunmadığını ve yalnız mahdut miktarda bazı eşhasın bu fenalıklardan dolayı mesul olduk- larını İngiliz ahalisine bildirmeni- zi namuslu bir zat sıfatı ile sizden rica ederim. Bütün bu sözlerim kalbimden nebean ediyor.,, O sırada pek te iyi bir şekilde karşılanmıyan bu beyanatın Damat Ferit tarafından yazıldığı ve Vahdettin tarafından da, mülâ- kat esmasındai neşredilmek üzere mister “Vurd Pirays” & verildiği hakkında bir rivayet vardır. Fa- kat ayni zamanda bu rivayeti tek- zip edecek elde çok kuvvetli bir delil de bulunmaktadır. Baş ma- beyinci Lütfi Simavi bey “Sultan Mehmet Roşat Hanın ve halefinin | sarayında gördüklerim” adli ese- rinin 192 inci sayfasında bu mülâ- kattan bahsederken aynen: “Mumaileyh, ertesi günü öğle- den sonra, huzura kabul edildi. Tercümanlığı ben yaptım. Bilâha- re Taymis gazetesinde neşrolunup İstanbul matbuatı tarafından nakl ve tercüme edilen beyanatı şaha- ne berveçhi atidir:” diyor ve be- yanatın bir suretini olduğu gibi kitabına naklediyor. Yine ayni ki- tabın 191 inci sayfasında da, “Mü- tekaddim üç madde üzrine mu- habiri mumaileyhe karşı vukubu- lacak beyanatı hümayunlarının &- sasına dair mingayri haddin ha- tıra kabilinden olarak karaladı- ğım sözler berveçhi maruzdur,, di- yor ve notlarını da aynen kitabı- na geçiriyor ki, bu notlarla neşre- dilen bu beyanat arasında büyük N 22727372333 > O gece kukla oynanacaktı. Ka- pının yanındaki tabelâ ü- zerinde kukla Meskinonun bir ye- şii dragonu nasıl yeneceğinin res- mi vardı. İşte bu resim Don Can- deloronun eseri idi. Becerikli a- damdı doğrusu. Kuklaları kendi, keser, yontar, göz kaşlarını ken- di boyar. Elbiselerini de kendi, keser, biçer, diker giydirirdi ve sonra de kendi oynatırdı. Onun beş çocuğu vardı. Bir ta- nesi pek çocuğu değildi ya. Oğlanı sokakta bulmuştu. Bulaşıkları yı- kasın, boruyu çalsın, çığırtkanlığı yapsm, ve palyaço elbiselerini gi- yerek kapıda bilet satsın diye onu merhameten yanına almıştı. Kukla oyunu bâşlamazdan evvel Don Candeloro ona: “.. Martino bu sayg: değer mü terilerimize marifetini bir göster derdi. Hemen Martino dört ayak ü- zerine düşerek, anırırd. Köylü müşterileri de katıla katıla gül- mekten bayılırlardı. Bütün kukla- cilerm güldürücü başısı idi. Hele Don Candeloronun en büyük kızı Violanteye öyle gıcıklayıcı sözler. le makaraları salıverdirirdi ki, Don Candeloro yetişip te ardma bir tekme atmasa kızın hemen orada yüreği çatadak çatlıyarak cansız düşecek sanırdınız. Fakat Martinonun sözleri Vio- lantenin hoşuna gidiyordu. Kız ba- İ kışlarile, ona gözler dolusu ateş- kl kpa, bir müşahebet mevcut olduğun göre, bunun da Lütfi Simavi bey tarafından söylendiği veya yazıl dığı ihtimali de hatıra gelebilir. (Devamı var) Sar'adan Bayılanlara İmdat! Kalbi duranlar gibi, sar'a nöbe- tine tutulup (düşenlere de imdat etmek, görenlerin insanlık borcu | olur. Sar'a da, bir sinir hastalığı- dır ama, onun nöbetinden bayılan kendi haline bırakılamaz. Biraz dikkat edilince, sar'a nöbetine tu- tuların bayılmasını, isteri hastalı- Zindan dolayı — numara yapar gibi — düşenin bayılmasından «- yiredetmek kolay olur. Sar'adan bayılanın düşmesi pek ciddidir, nereye olüa düşer. Çoğu önceden hiç bir şey hissetmez, bu yılacağını anlamaz, haber vermez. Birdenbire olduğu yere düşüverir. Bazıları nöbetten önce alâmetler hissetseler de, onların mânasını an- Tamağa, etrafındakilere haber ver“ meğe vakitleri olmaz, Kimisi, bir kere haykırarak, ki- misi de hiç ses çıkarmadan düşer. Benzi sapsarı kesilir, düşerken bir şeye çarpabilir de. O vakit yarala- Bır, yahut ateşe tesadüf ederse, ya” bar da, Her halde kendini gerçek- ten kaybettiği belli olur. Yere düşünce, ilkin adaleleri ge- rilir. Yüzü kızarır, morarır, kara- rır, gözlerinin bebeği yukarıya ka- nız akı görünür. Çeneleri başı arkaya düşer. Bir le nöbetin daha başlangı- cında, önünden ve arkadan salıve- rir, Ayıplamamalı, çünkü karnının ve mesanesinin adaleleri de gerik- miştir... Bu halde nabzını tutarsa- nız, kalbin durmadığını, hattâ pek hızlı vurduğunu anlarsınız. Bu da bayılan adamın kalp durmasından düşmediğini gösterir, Bu gerginliğin arkasından üt- reme gelir, gözleri, başı, kolları ve bacakları oynarlar, dişleri gıcır - dar, dilini ısırır, ağzından köpük gelir, nefesi kesik kesik çıkar... Bir iki dakika sonra titreme de ge- çer, fakat bayılan adam kendine gelmez, Bütün vücudü gevşemiş bir halde, gürültülü bir surette ne- vâş yavaş kendine gelir, fakat ser- sem bir halde, ne olduğundan, nö- bet geldiğinden haberi olmaz, Bu- lunduğu hale kendisi de şaraş gibi *bakar, Nöbetler çoğaldıkça, tahil kendisi de işi anlar, Kimisi de nö- betten sonra, derin bir uykuya da- lar, saatlerce uyur. Nöbet, geceleyin uykuda gelir » Nöbeti geçiren yalnız yatağının ıslak olma - sından işi anlar. Fakat gündüz gelir de, siz de o- nu, görürseniz yalnız başınıza bile olsanız, hemen imdadına koşmalı- siniz, İlkin, bayılan adamın rahat bir vaziyette yatmasının temin etme- lidir. Mümkün olduğu kadar yu- muşak bir yerde, arkası üstüne, başının altına konulacak bir yas- tık bulunmazsa, her ne olursa ol sun, bir şey koymak lâzımdır. Arkasında elbisesinin her tarafı Bi açarsınız, boyunbağı, kemer, ka- dınların göğsündeki sütiyen, karın kemeri, her şey gevşetilir. Bayı - lanın ağzında tekmil takıma dişler olursa, onu çıkarmak çok ehemmi- yetlidir, çünkü onu yutmağa çalı- şır, boğulur. Dilini ısırmaması için dişlerinin arasına mendil yahut bir bez sıkış tırmak iyi olur, Ağzından çıkan salye, boğazına toplanarak, zaval- lının nefesini tıkamak ihtimali ol- duğundan — kalbi duranlara im- dat bahsini okurken öğrendiği - hiz — dilin ucundan tutarak dışa- rıya çıkarmak, sonra bırakmak ha- reketleri faydalı olur. Nöbet uzarsa, amonyak gibi kö- tü ve seri kokulu bir şey koklat- mak iyidir. Sonra da yüzüne s0 - ğuk su serpmek, Nöbetin pek iptidasında, bayila- cak adam daha bağırırken yetişir. seniz, ondan daha yüksek sesle, kendisine çıkışır gibi bağırmalı - * dır. Birde kuvvetlice bir tokat atmak — canını acıtsa bile — bir birsen bayılmaktan kurtarmış- Yazan: Giovanni Verga 0232373733333 2X0 >332272327233227272323372222727272722222322222232>e HIiIKÂAYE KUKLALAR 22332 02222333 MELEK ler salıyordu, yanaklarına kan har- yordu. Bir gün kukla oyununda Aşıkla maşukun söyleştiklerini kuk- la oyunu haricinde, şehir kıyısında tekrarlayıp duruyorlardı. Violante sanki büyülü bahçenin gülleri imiş- ler gibi, bir yığın şehir çöpü üs- tünde bayılıvermek (o üzereyken, Don Candeloro tarsfından yaka - landılar. Adam “vay burası prova yeri midir?” diye avaz avaz hay- kıra haykıra apansızın çıka geldi ve mart kedilerine bile istek ka- çırtacak kadar sille, tokat ve tek- me yağdırdı. | N e var ki, gençler bin dala- vere çeviriyorlardı. Gerek adin "arabanm ia rasında, gerekse daha başka köşe, bucak yerlerde biribirlesini görüp görüşmek çaresini yaratıyorladı. Matinomun ah ve vahları, bir de- Bil, fakat bin ocağı körükleyip tu- tuşturacak kadar sıklaşıyordu. Vio- Janteye “Dur sen hele' Biz o man- debur heriften intikamımızı sl- rız!" diyordu. Nitekim ki intikam- ları almasina aldılar. Hemde paranın kürekler dolusuyla yığıldı” ğ bir sırada, O şehre varalı henüz sekiz gün olmuştu. Müşteriler gırlaydı. Bü- tün kuklacılar, günde en azı bir övün yemek yiyorlardı. O akşam Meskinonun peri kızı Aleidayı na- sıl kaçıracağını seyretmek için müşteriler akın ediyorlardı. Bilet hasılatının yirmi frangı bulması bekleniyordu. Basık salon, müşterilerle doldu. Peri kızı Alcidanın kuklasını Vio- Jante kullanacak, Alcldanın ağzın- dan konuşacak ve Meskinoyu bü- yüliyecekti. Kuklanın perdesi kalk- tı. Don Candelero, Meskinoyu oy- natıyordu. Kuklayı “yukarı kaldı- rıp müşterilere gösterdi. Fakat Vi- olante bir türlü gelmiyordu. Don Candeloronun eli kuklanın içinde olmayıp ta serbest olsaydı, ve kuklayı seyircilere gösterme- miş olsaydı, aşifteyi saçlarından tutup getirecekti. ava)ı Meskino, eller hava- da olarak, “şimdi ne halt oluyor.,, dermişcesine seyircilere cam gözlerile bâka kalmıştı. Don Candeloro dayanamadı, pes- ten birkaç küfür savurdu. Neyse tâ neden sonra peri kızı Aleida meydana çıktı. “Yüzü o kadar gü- geldi ki, güneş gibi parlıyordu” de- nilirken Don Candeloro bir kırmızı maytap yaktı. Seyireller “Bravo! Bis!” diye bağırdılar. Oyun tılı- rında devam etmiye koyuldu. Se- yirciler o kadar heyecanda tdiler ki, bir sinek uçsaydı duyulurdu. datıcı sözlerle durmamacasma büyü lüyordu. O kadar ki, köylünün bi- aç Meskino aldatılıyorsun!” diye ill idi iz Peri kızı Aleida, Meskinoyu al | ri dayanamıyarık “gözünü dört | bağırdı. Fakat ne oldu. Birdenbire Alci- ii pe oldu, Birdenbire Alci. |de mhhattedirler. (© danın hareketleri tabiiliğinden çık» ta, Çıldırmış gibi sağa sola sıçriyor- du. Seyirciler şaşa kalmış “acaba deli mi oldu?” diye düşünürlerken sahne arkasından güm diye bir gü- rültü duyuldu. Alcidaya heyeca- ndan dolayı rolü doğru dürüst * oynatmıyan Violenteye Don Can- deloro bir tekme atmıştı. Alcida içinde bir çuvaldız unu- tulmuş bir mindere oturuvermiş gi bi havaya fırladı. Meskino ise san- ki onunla yarışa çıkmış gibi bir. denbire sahneden kalkıp, seyirci lerin üzerindeki tavana başını çar- pınca aralarına düştü. Ayni 7 manda “ah kahbeler! Hainler” di- ye nâralar atan Don Candelöro- Bun anat duyuldu. Seyirciler bunu hiç te beklemi- yorlardı. Basıyorlardı ıslığı, firlat- tıkları portakal kabuğu bombardı. manı altında sahne yıkıldı. Fakat orada kimseler yoktu Don Candeloro “ah paraları da çaldılar!” diye bağıra bağıra tar- Jaların arasından koşuyordu. Ku- lübesinin kapı eşiğinde oluran bir genç köylü kızı, demincek koşarak geçmiş olduklarını gördüğü iki ki- şinin bu adamdan kaçmakta olduk- larını anladı. Kaçakların geçmi: duğu yerin tam aksi cihetini tererek, “işte buraya doğru gitti- ler!” dedi. 13 Yaşında Bir Çocuğun Cinayeti Konya (TAN) — Ilgın kazasına bağlı Argıthanı (nahiyesinde, Ayşe ve Sultan isminde iki kadın, bir hay- van meselesinden dolayı kavga et- mişlerdir. Buna karışan Sultarın 13 yaşındaki oğlu Mustafa, Ayşeyi bi- çakla kalbinden vurmuş ve öldür. müştür. Katil çocuk ve anası tevkif edil mişlerdir. Karamanda Süt ve Kaşarcılar Karaman (TAN) — Geçen sene İbeş kuruş olan sütün kilosu bu sene jdört kuruşa verilmektedir. Süt çok, İfakat istihlâk azdır. Buna c.ğmen buradaki kaşar peynirtiler, sütü da- ba ucuza almak (o isteniektedirler. İ Başka yerlerdeki kaşar peynir âmil leri buradan süt alacak olurlarsa, kâr edeceklerine şüpbe Yoktur. Bursada Kabak 120 Kuruş Bursa (TAN) — Ziraat mektebi- miz, turfandacılığa çok ehemmiyet vermektedir. Geçen hafta ve bu haf- ta piyasaya çıkardığı taze kabak 100 — 120 kuruşa satılınıştır. Ba» günlerde piyasaya taze hıyar da ve- recek, bunu patlıcan, biber, domates | gibi sebzeler takip edecektir. | Bir Batında Üç Çocuk | Konya (TAN) — Burada tenekeci- lik yapan Şükrünün karısı, bir ba- © tında üç çocuk doğur