Buradaki ( - ) işaretli yerleri kırmızı, (—) işaretlileri sarı, COX) işaretli olanları da mavi renkli kalemle boyayınız! Birkaç İşaret birarada bulunan yerleri o işaretlerin renklerini karıştıra- rak boyayacaksınız! Bu Bahçeyi Bu bahçeyi 4 kardeşe bölecek- #iniz! O şartla ki, çocukların ber birine ayni büyüklük ve biçimde birer bahçe ile ayni sayıda ağaç düşecektir, Sekizin Yarısı Üçtür Altayla Oktay bahse tutuşmuş- Jardı. Altay 8 in yarısı 4 tür; di. yordu. Oktay: Hayır! Sekizi ikiye bölersek 2 tane üç elde ederiz, de- di. Sonra da davasını ispat etmek için eline bir kâğıt aldı. Kocaman bir sekiz rakamı yazdı. Katlama çizgisi tamam sekizin üstünden geçmek üzere kâğıdı iki- ye katladı. Sonra, bu bütün kâ - Bidı, ikiye böldü. İşte gör! dedi Sahiden, her iki kâğıt parçasn- da da birer üç rakamı yazılıydı. YEDİ KERE DÖRT “ONEDER YEDİ KERE DÖRT ON EDER Eğer, yedi tane dördün on stti- ğine inanmıyorsanız, işte size İs Pat ediyorum: (4544) — (4247/4 gp 474) — 10 Dört kere dört o 16 etmez mi, dörde iki tane, dört taksim dört, Yani iki tane bir eklerseniz altı olmaz mı? On altıdan6 çıkarsa, £© riye on kalmaz mı? KALEMİ HİÇ Dörde Bölünüz KALDIRMADAN Size her kenarı 6 santim büyük- lükte bir üçgen (Müselles) veriyo- rum. Üstteki üçgen gibi. * Bu üçgen, dokuz küçük üçgene bölünmüştür. *A” Yapacağınız şey şudur: Bu üç- geni, böylece dokuz küçük üçge- ne bölünmüş olarak, kalemi hiç kaldırmadan çizmektir. Şu şartla ki: Çizilmiş bir yerden tekrar geç- miyecek, geri dönmiyecek ve de- diğim gibi, kalemi hiç kaldırmı- yacaksınız. Dikkat ederseniz, bu şeklin, 12 noktada kırılan bir ki- rık hattan ibâret olduğunu görür- sünüz, Haydi, alttaki şekle bakmadan, yapmağa çalışın! Yapamazsanız, © zaman bakin! Bilmecemizde Kazananlar Yarınki sayımızda o 7 ANANI I — Adamın birinde, beş tane ceviz torbası var. Beş torbadaki bütün cevizlerin tutarı yüzdür. Birinci torba ile i- kinci torbadaki cevizlerin tutarı 18 dir. Ikinci ile üçüncününkü 23, ü- güncü ile dördüncününkü 29, dör- düncü ile beşineininki de 69 dur. Acaba, her torbada kaç tane ce- viz vardır. TI — Kendisinin iki misli ile toplandıktan sonra yarısı alındığı zaman 0.75 olan say' #ıçtır?, 1 —8, 10, 13, 16. 1 — Yarımdır. Polis Bilmecesi Nereden Anlamış Rocep Duran, bir deli gibi polis karakoluna koştu: — Kardeşim, sarp kayalıklar - dan aşağı yuvarlanmış. Polis müfetişi cevap verdi: — Olanı biteni evvelâ bana an- latıniz bakalım. — Bu sabah, onunla ben, ka - yalıkların en üstündeki tepeye gi- den dar yolda gidiyorduk. Bir a- ralık, güneşin doğuşunu seyret mek için durduk. Rüzgâr, doğu- dan fırfina halinde esiyordu. Bir aralık kardeşimin şepkast uçtu. Onu yakalamak için öne doğ- ru atıldı, Sonra, kendini tutamı- yarak, kayalıkların ta aşağısına kadar, birdenbire yuvarlanıverdi. Polis müfettişi hemen şöyle ba- İüren sizsiniz. Sizi tevkif ediyo- rum. Şimdi ben size sorayım: Acaba müfettiş bunu nereden anlamıştı? BİLMECE BULMACA L. Cevizleri taşıyan iki çocuğun bekledikleri öbür iki cocuğu bu- Tunuz. 18/19/20/21 1. Birden 12 ye kadar olan ra- kamlardan her birini boş kutular- dan birine koyarsanız, dört sıra- mın da yukarıdan aşağıya doğru gördüğünüz toplayları çıkar... Ko- yunuz! kendine | B ilmecelerimizi halledenlerden 25 kişiye muhtelif hediye- ler verilecektir. sona Saklana HIKÂYE K öyleri sıcak sıtmalı bir ova- daydı. Tam ortasından bir su geçerdi, Cam gözlü, parlak zift “tenli Sabeş çocukları ördek gibi bu suda yüzer, akşam ay ışığında çamurlu ayaklarla (o kulübelerine dönerlerdi. Kulübeleri tek katlıy- dı. Bu kulübeler, saz ve kamış larla örülmüştü. Gece gibi siyah yüzlü, ışık gi- bi temiz yürekli ihtiyar anneler, akan su gibi tatlı dillerle işte bu külübelerde, o çamurlu ayaklı Habeş çocuklarına masal anlatır, doğup büyüdükleri yeri sevmek şarkısını öğretirlerdi. Gs bir hasat mevsimiydi. Bi- zim buğdaylarımıza benziyen bir çeşit ekinin sarı bâşaklarını bi- çe a kleri sıralardı. Minko o gün, ilk olarak, geniş ovada ardarda stılan silâh sesleri duydu. Küme küme öten davullar, bu iyi yürek- li insanları savaşa çağırıyordu. Minko bunların niçin olduğunu sordu. Ona savaşın ne olduğunu anlattılar. Ve dediler ki: “Habeş çocukları kendi topraklarını sever- ler, çünkü, bu toprakları kendile- rinin oldukça hürdürler.,, Çocuk hürriyet nedir diye sormadı. Çün-i kü onu fik ışıklar, ilk seslerle beraber öğrenmişti: — Oyleyse dedi Bana da bir si- lâh veriniz. Ben de savaşacağım. Minko, daha on bir yaşındaydı. Kuşlara ok atmak, hurmalara ni- şan almaktan başka atış nedir bil- miyordu. En kısa zamanda, düş n Kurşun Yazan: B. TEZ manı gözlemesini, nişan almasını, insan öldürmenin yollarını öğren- di. Köylerde bağırılıyordu: “— Yaşasın Habeş kralı, Kral- mız olduğu, kral olduğu için de- ğİ|, bizim başımıza geçtiği, bizim- le beraber düşmana karşı sav: cağı için yaşasın Habeş kralı.,, arp başladı. Minko, susuz uy- kusuz, durmadan dinlenmeden İtalyanlara karşı muharebe etti. Düşman, kara domuz avlar gibi kendi soyundan olanları avliyor - du. Gökten bombalar atılıyor, ze- birli gazler saçılıyor dümdum kurs şunları yağıyor; ovalarda, dağlar- da kılıçlar, süngüler parlıyordu. Yiğit çocuk, en yiğit çeteleri, beraber, kurtların çakalların inine çekildiği saatlerde düşman karargâhlarına saldırıyor, her tek düşman öldürüşte, gücünün daha çoğaldığını içindeki insan öldür - me arzusunun - daha hızlandığını, tatlılaştığını hissediyordu. Ori önün son vuruşması, son si- lâh atmasıydı. Sabahtan akşa- ma kadar, durmadan, siper muhare- besi yapmışlardı. Bir aralık, dürt tarafındaki soydaşlarının yerlerini bırakıp kaçıştıklarını, dağılıştıkla rını gördü. Dört yanı insan ölüle- rile dolmuştu. O, kaçmadı, kımıl. damadı. Uzak tepelerden | teslim davulları çalınıyor, sağdan soldan kralın başka memleketlere kağti- ğı haberleri geliyordu. Minko, bu kaçış haberini duyar duymaz, içinde en canlı bir yeri- nin kanadığını hisseder gibi oldu. Yüreği daraldı, Kendi kendisine; “Son kurşunumu saklamalı, kul lanmamalıyım,, diye mırıldandı. Italyan akıncıları, artık ölen - ler ve kaçanlarla tamamen boşa- lan yerlere (girdikleri (zaman, “Vay bizi, demindenberi bir adım ileri yaklaştırmıyan, oyalıyan bu muydu?,, dediler. Kahraman ço - cuk, yarı baygın: “Alçak! Benim kadar da mı, şerefle ölmesini bile- medi. Bu Habeş topraklarını kime bırakıp kaçıyor!..,, diyordu Onu tuttular. Kollarını kıskıv - rak bağladılar. Karargâklarına gü- türdüler. Minkonun kendine gelir gelmez ilk söylediği söz şu oldu: (Silâhım nerede?) Düşman &u - mandani sordu: —“ Onu ne yapacaktın., Çocuk sustu. Yutkundu. Gözlerinden iki hırslı gözyaşı.damladı ve gökleri parçalıyan bir sesle: 5 — Ben mi ne yapacaktım? dedi. Silâhımda tek kurşunum kalmıştı. Onu mahsüs harcamamış, sakla » mıştım.. Halbuki bu tek kurşunla bir düşman daha öldürebilirdim., — Peki niçin © saklamıştın bu kurşunu? — Ben o kurşunla, o mukaddes kurşunla, bu güzel Habeş toprak- larını düşmuna terkedip, altın ve gümüş heybelerle, melün bir de- venin sırtında başka memleketle- re kaçan kendi kralımızı öldüre- cektim.