29 Nisan 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

29 Nisan 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Türk Safosunun Hünal TEFRİKA No. 27 Ep Ralâ Ağlıyordu Bafa da, Nişanlanmak, Nikâhlanmak, İçin Ayak Diriyordu, Fakat Bunun Mümkün Olmadığını Anladı — Sor, vu adama, Beni yürek- 8iz, ruhsuz bir oyuncak anı sanı- in yor? Yoksa kendisi henüz yolda gelmiş yanık yürekli bir kızca; nasıl muamele edileceğini bili - yecek kadar kaba mıdır? Nasuh ta, tepeden tır- nağa kadar titremiş olmakla bera ber, tek bir sa resiyle, tutulacak y laştırmışlardı. Zeki minyatürler kendi durumlarının yukarıya tü - kürülse bıyık, aşaf tükürüls sakal denilebilecek bir biçt ğını anladiklarından ki tai dare etmek yoluna İşte bu ç Bafanın, bu ağır si manli İmparator malini kayb Evet, adişahın odalık usulüne dık kaldığını ve ve- dolayı m yar olduğunu de, derin derin Bafanın yüzüne baktı ve onu mem-” nun etmek Nasuha hitaben: ında a dine için N “Sen de benim te dedikten sonra, şu cevabı verdi” — Venediklilerin gibi, konuştuklarını kendisinin de sizi nıyordum. imanım ol. O ha ilk kavga eder yordum, dum. Nasıl sarayımı beğenmiş mi? Gerçi daha bir yerini (ogörmedi, yalnız hamanv dairesine gidip gel- di ama, yine bir fikir edinmiştir. Hele bir sor. Nasuh ta bu sözü, Caferin ter- da müteessir g Sizin neye kızd den ve ne sebepli zade hazretleri anlar çok aziz tutacaklarını söy İşte bu garip şekilde cereyan e den, uzun ve gülünç bir münaka- şa sonunda, zeki cüceler, iki tari fı da avutmak İmikânım bulmu: lardı. Şehzade, günlerce dı atuna etmemesi, o üzi parmıştı. culuğu yapmiş olan Bafayı, yorgun hizmetinde rde ısrar etti deceğine kanaat ge- fettan kızın bütün o hid- şiddetleri — son derece beğenmesinden ederek — » bul ettirebilmek hulyasın- i geliyordu » ve Duçeler s biliyordu. Lükin, şehzadenin da - üzleşmede, m getirmiş değildi gün olsun bir anlaşma ve kay ma devri geçireceğini umuyor! Bu ümidinde aldanmış, kâhya ka- dının pek kabaca davranışından olmuş bulundüğrn - yanişta, bu sizlanışla, yüzline-na- sıl bir renk, sesine nasıl bir ahenk kestir üzülüyordu. Fakat şehzadenin, Ka- atilan tekmeyi ve kendisi bakış atmak suretile olsun tekd ntüyü cürete virmişti ve işte bu yaygardyı ko- Met işaret edildiği üzere, kâhlanma işine ce temağ etmekti ve yapacağı hamile boşa giderse, kendini — ka- bil olduğu kadar — pahalıya sat- maktı, Cüceler, kimsenin ihtimal vermediği ve veremiy bulunmıya miş, kızda ma gibi ta- kdirde Os- esi olmak il dıkları gibi şehzadeyi de gazaba gelmekten, tamiri imkânsız işler yapmak zoruna düşmekten uzak tutmuşlardı. Şimdi ortada bulut « suz bir sema vardı. Şehzade o İe- kesiz sema içinde bir çok zevk kaynakları, bir çok safa nüveleri keşfederek ruhi gevişler getiriyor- du, Bafa da, ayni semada, kendi istikbalini — hâle hâle, kehkeşan, kehkeşan, burç, burç — seyrede * rek hissen baygınlıklar geçiriyor- du, Cücelerin sevki, idaresi altında onların buldukları uzlaşma şartla rı şunlardı: Şehzade, on gün Ba- fayı, misafir sayacak, dinlenme- sini kolaylaştıracak, saray kadın- larile onu tanıştıracak ve hakiki bir gözde olduğunu herkese karşı tebarüz ettirmek için şanına, şe- refine düşen lütufkârlığı yapacak, Bafadaongün sonra gecesini, gündüzünü — kayıtsız ve şart » şehzadenin himmetine bağ- eri suya indir. şehzadenin neşru bir izdi- O, daha Ve- nda ih- ri yaparken, nn yasak mun Sü- Sultandan son- madığı gibi, yürüttüğünü Manisa sa- nasıl bir rol ve kollarını aça oceğini ve bu mayınca, bir edeceğini Beş on Cüce Nasuh, o uzun muhavere sırasında bir sırasını düşürüp Os- manlı saraylarında & padişahlarla, şehzadelerle pazarlığa girişmenin, mukavele veya muahede yapma » nın görülmüş şeylerden olmadığı: si ni tarafın. gösterilen uysallığın, bu sebeple büyük bir iltifat, büyük bir ikram sayılması lâzım geleceğini Bafaya anlatmıştı. Zaten o da, Venedik Duçelerine, Alman İmparatorları- na, Fransa Krallarına çök yüksek- lerden bâkan ve o haşmetpenah - ları huzurlarında titreten Kubat Çavuşların efendileri olan padi - rla prenslerin şakaya gelir ar olmadığına kanaat besli- yordu. Yalniz, yaradana sığınıp bahtını sınamak, kendini şehza - istemişti. Bu 2 t yanmak Bu dert şt, ediği için de hoş ötemli bir kuvvetli. o deye nikâhlatmak sereseeresererasasasaseassesaeseaasaseeeeseresseseeeereneeeseeaseeesseeses, Günan Bende mi? teeesse Yazan: Kerime Nadir Kalbimi yokluyordum; orada hiçbir azap, hiçbir nedamet, hiçbir acı yoktu. Yahut bulamıyordum. Demek ki, asıl şimdi, bu duygulardan tamamiyle mahrum olmuştum.. Demek ki, insanlığımı asıl şi7 di, kaybetmiş Gülmek, kahkahalarla gülmek istiyordum. Iztırabın, azabın ne demek olduğunu artık hatırlıyamıyordum. / Arabanın bir köşesinde, sigaranın birini söndürüp diğerini yakıyor, ve yolların sarsıntısı arasında göz- lerim yarı kapalı bir şarkı murıldanıyordum. Çok geçmeden arabacı arabayı durdurttu. Derhal eteğini çekip ne olduğunu sordum. Eğildi ve elile bi- raz ileride pırıldayan bir suyu göstererek: — Derelerden geçeceğiz, dedi. — Nasıl? dedim, — Sallarla!. — Köprü yok mu?. — Hayır! Bu garip bir işti, Ne şekilde olacağını merak edi- yordum. Araba gayet ağır hareket etti. Derenin ke- Barına gelmiştik. nde büyük ve saldan ziyade dubaya benziyen bir takım karaltılar nüyordu. Bunlar, arabaların üzerlerine kol yerleşmesi için imtizaçlı bir şekilde sahile yaz fılmışlardı. Direklere asılmış birkaç karpit fenerinin titrek bir ışıkla aydınlattığı sahilde dört beş kişi vardı. B arabacı ile selâmlaştılar ve bizim sala binmemiza yardım ettiler. Sonra iki kişi sala atlayıp, ellerindeki uzun değneklerin yardımile salı karşı sahile geçirdi- ler. Bu suretle iki dere daha geçtik. Artık ârızasız yo- lomuza devam edeceğimizi arabacı temin etmişti. Dürmadan ilerliyorduk. Saâtler geçiyor, sabah vak- Yaşıyordu. TEFRİKA No. 39 *-**--* Nihayet uzaktan “Bagatol,, Arabacı bana dönerek; — Sizi bir çıkmaz sokağın başında bırakacağım, dedi. Dipteki küçük kapıyı çalarsınız. Orada emni- yetli bir Tatar ailesi oturur.. Size her hususta yol gösterirler... Biraz mütereddit göründüm etti: — Ben sizin gibi bir çok kaçak esiri onlara cma- . Merak etmeyiniz. İsterseniz beni söy- un ışıkları göründü. Herif derhal ilâve — Fakat sabah yaklaştı.. Bu vakitte herkesin ka- pısı çalınır mı? — Adam sen det.. Onlar alışıktırlar.? Bir müddet sonra, kasabaya girdik. Karanlıkta etrafı lâyıkile göremiyordum. Fakat burasının pek büyük bir yer olmadığını anladım. Arabacı beni, söylediği köşede indirdi. Pazarlık miz yüz rubleyi vererek, herifi savdım ve se- herin slaca karanlığında ilerleyip, küçük kapıyı çaldım Yola çıka aşağı yukarı, sekiz saat olmuştu. Ara- bada çalkanmaktan vücudüm ağrıyordu. Biraz bekledim; içeride hafif bir ayak sesi peyda olmuştu. Çok geçmeden kapı açıldı ve elinde bir şamdanla, yaşlı bir Tatar göründü. Herifin kılığından, henüz uykudan kalktığı anla- şilıyordu. Sersem sepet bir haldeydi. Hemen anlattım ve kendilerine sığınmak istediğimi söyledim. Beni iyice süzdükten sonra, memnun bir yüzle: — Buyurun! Dedi. Ve öne düşerek yol gösterdi. Dar bir merdiven- den, küçük bir sofaya çıkmıştık. Burada iki kapı vardı. Adam, kapılardan birini açtı. Kiler denecek kadar dar bir odaya girdik. Dip taraftaki kırık bir kanapeyi göstererek: ca meseleyi TAN tecrübenin müsbet netlee verme - diğini görünce — ki şehzade büy- le bir arzudan bile haberdar. ol- mamıştı ve Bafayı o dilekten cü- gelerin zekâsı çevirmiş bulunuyor» du — tabiatiyle kanaatkâr görün» dü, ne kazandıysa, onunla İktifa- ya rıza gösterdi. imdi o, haşin o davranarak kalbini kırmış © olduğunu sandığı şehzadeye hulüs çakmak, yaltaklanmak ve kendini şuhlu - giyle de beğendirmek ihtiyacına kapılmıştı. o Uzlaşma © şartları — cücelerin himm. laşıp, münakaşa bitince, gülümsiye gülümsiye kalktı, cüce Caferi kucağına alarak, büyük ©- danın bir köşesine gitti, orada cü- ceyle dudak dudağa bir şeyler ko- nuştu, sonra Caferi yere bırakıp geri geldi, şehzadenin önünde Av- tupakâri zarif bir reverans yaptı ve ardnidan ilerleyip — yine is ak ne dalmak Üzere bü- lunan — şehzadenin iki elini tut tu, acip olmakla beraber, kulağı na lâtif gelen bir türkçeyle ser- du: — Siz, beni sevecek misini Murat, ihtiyarsız, “Eve diye bağırınca da, — diliyle — şunları söyledi: — Ben de sizi sevecekl Şehzade, hiç bir kadından duy- madığı o suale, bu hatimeden yü- reğine sizan renk renk haz içinde gaşyolup gitmek üzereydi. Fakat kızın şuhluğuna şehzadece, bir rhukabelede bulunmak lâzım gel diğini hatırladığından, kendini top- ladı, parmağındaki — Mısırın bir yılık vergisi kıymetindeki — el mas yüzüğü çıkarıp, Bafanın par- mağına — elleri heyecandan tit- reye titreye taktı. Viyana sara yından gönderilmiş olmak İtlbari- le hakiki kıymeti kadar, tarihi değeri de yüksek olan kubbeli ve | elmaslı saatini de kuşağı aresin- dan çekip çıkardı, cüce Cafere u- zatı: — Al bre mızrak boylu, şu saati. Kıza öj bedeli olsun! Cafer, bütün endamiyle, yere kapanıp şükranını arzederken Ba- fa, cüce Nasuhu göst sevindirilmesini işiretle Şehzade, * hemen 'elini koynuna sokmak ve bir kırmızı kese altın çıkarıp Nasuha atmak suretile, kızın bu dileğini yerine get ten sonra, Caferi yanına çağırdı: — Bak şehlevend, dedi Biz şu toy kızla Jâfa dalıp mühim bir şe- yi unuttuk; Bizim yanımızda an- cak Muhammediler yatıp kalka - bilir, İsevilere, musevilere, hattâ Mecusilere iş veririz, para veri- riz ama, yalağımızda, soframızda yer veremeyiz. o (Devamı Var/ dedi, iğeetliğin sözlerin od, | Kadını İş Hayatına Atan Mecburiyetler (Başı 5 incide) fus azından âyet edilen bir memlekette - imklin yoktur. Esa- sen köylerde evle tarla, ev hr- yatı ile iş hayatı o kadar biribirle- rine kaynaşmiştır. Köylerde yapılacak şey hetten ilmi ziraat usullerinin ve maarifin «retile faaliyetin verimini aritırmak, diğer cihetten köylerin sıhhi şartlarını “düzelt- mek, köye doktor ve ilâç temin etmek süretile kadırları ve ço cukları hastalıklara karşı koru- maktır. imi Büyük şehirlerde, muhtelif sana- yi işlerinde çalı; 130 bi bunları n ve mevcudü bulan kadınlara gelince, da, kendilerini, ve çoc: larını geçindirmek na atılmış olduklarım gözönünde bulundurmâk lözumdır. Memleke- timizde bir milyondan fazla dul yani ekseriyeti it 6 gelirsiz ve himâyesiz ve binmenaleyh çalış mak mecburiyetinde olan kadınla- rın bulunması, bu kanaati teyit et- mektedir. Bu kısım kadınlar için de yapt cak y, devletin, kendilerini istismara, fazla yorgunluğa, hasta- lıklars şı koruyacak ve kün olduğu kadar iyi şart de bir aile teşkil etmeler kün kılacak . tedbirler almasıdır. a doğumdan i ay sonra - ücretleri e lemek şartile - izin vermek, iş ba- şında oldukları zamanlarda çocuk» larını birakabilecekleri bakım evleri tesis etmek, bu ted- birlerin en başında gelir. in iş hay: kreşler ve E nihayet, müallimlik, ço- cuk doktorluğu, hastabakı- cilik, ümümiyetle içtimai yardim işleri gibi kadınlar, kendi i kabiliyetlerinin haricine çıkmış $a- yılamazlar, vazifelerde, Hiç şüphesiz, yirminci asr ha- yatının,. iktisadi zaruretleri, asli vazifelerini hakkile yapan kadınla- rın miktarını gittikçe aza Arm Enbaah vE dışında, galışmıya .. meçbur kalan ınlar, ale haytının ve & verdiği en büyük saadet den kendilerini mabrum maktadırlar, Kadın, her şey: şeyden evvel kadın ve annedir ve böyle kalmalıdır. Ancak rasyonel bir surette tan- zim edilmiş bir cemiyettedir kl, bütün diğer meseleler gibi kadın meselesi de, fizyolo lo- jik hususiyetleri yetin hakiki ve kendi menfaatlerinin İ- 29-4. 939 Amerikalılar Nasıl Seyahat Ederler? (Başı 5 incide) tıcı memnun Yolcu memnun... Hay“ di öteki şehre, Karanlık basınca ( konaklayacak yer aranır. Çoğu otele gitmez. Yol boylarında rahat ve ucuz turist ev * İeri, turist barakaları vardır. Onlar” da kalır. Akşam karanlığında gir” diği evde nsabah karanlığında ayrılıf ve tekrar dilinene yapışıp sürebildi * ğine sürer. Yolunun üzerinde bir şe“ kasabaya geldi mi ilk iş iyi ye “ İ mek yapan yeri öğrenmek olur. Zira İ Amerikalılar boğazlarına oldukça kündürler, Davet edildikleri ye- rin evvelâ yemeğinden bahsederler. Yemekten sonra şehrin içinde bi raz yine otomobille dolaşır. e Sonra haydi tekrar önlinde kurdele gibi w İzanan yola düşer. Tatil sonunda şu kadar yaptığı Zından memnun işine bin mil ndan ve şu kadar yer dolaştı” döner. Evet kemiyet yerinde fakat acaba keyfi - yetten ne haber. Anlaşılan turistler Türkiyeyi böyle dolaşıyorlar ki, yarım lak, yalan yanlış fikirlerle dönüyor- de yama - © HALKEVLERİNDE | Temsil Eminönü Halke Cumartesi aks piyesi temsil # Eminönü Halkevindeni 1 — İlk tahsil imthanlarına kursu Mars 9 Salı k 1 saat (20,15) de açıları e, Cu marteri akşamları ayni saatlerde derselere derim We hazırlık © Salı, Perşem olunne: Biillet Miktebi (8) kursu tentihan- slerine de 3 Mayıs 939 âyni saatlerde devam edil kuzsa kayıtlı etlerde aki der en olunur, #izin Cağaloğlu binası de huzır kulunn — —— Kanfarnne 4 Vehbi E Balkevinde ferans ve cap ett cektir. Bu zaman gelinciye kadar 3 lacak iş, kadınların çalışmalarına mâni olmak değil, onları hastalığa ve yorgunluğa karşi koruyacak ve mümkün olduğu kadar normal şart lar içinde aile teşkil) etmelerini mümkün kılacak tedbirler almak- tan ibarettir, eceği bir — Biraz oturunuz, dedi, yım, size bir yatak yapsin” Rahatsızlık verdiğimden dolayı özür kanapenin kenarına iliştim. Mumu kapının eşiğinde bırakmıştı. Titriyen bir şülenin irtisamlar çizdiği badanasız duvarlara ba- karak, taliin beni nerelere düşürdüğünü düşünüyor ve gülüyordum. Biraz sonra, Tatar göründü. Şamdanı yerden âla- rak; — Geliniz, dedi. Yatağınız hazır.. Lâkin bizim bir tek odamız olduğu için yanımızda yatacaksınız.. Karım kalktı.. Yalnız kızlarım uyuyor. Bir per deyle, odayı böldük. Artık kusura bakmayın... Nedense her hal, tuhafıma gitmeğe başlamıştı. Buna yardım eden belki de sinirlerimin çok bozuk olmasıydı. Ortadan, büyük bir yatak çarşafiyle bölünmüş olan geniş odaya girdik. Burası pek fena nefes ko kuyordu. Fakat çaresiz bir şey söyliyemed 'Tatarın karısı şişman, kısa boylu bir şe; Onu selâmladıktan sonra, pek yorgun ve uykusuz oldu- ğum için, hemen çizmelerimi çıkarıp, kendimi boylu boyuna yatağın üstüne attım. Kadın bu hali, hayretle karşılamış olmalı ki: — Fakat efendi; yorgan altınızda kaldı ,d Ziyanı yak, böyle daha iyi, dedim ve gözle rimi kapadım. Ben karımı uyandır” diledim ve Galiba hemen uyumuşum. © Uyandığım zaman güneş yükselmişti e Tatar ailesi, ortadaki perdeyi kaldırmışlar ve odanın bir köşesinde duran masa- nin etrafına toplanmışlardı. Bardak, tabak şakırtı- larından, çay içtiklerini anlıyarak doğruldum. tar kızları, hakikaten ömür şeylerdi. Benim kalktı dımı bir hâdise sayar gibi babalarına işaretle haber verdiler. Arkası bina dönük oturan yaşlı Tatar, hemen kalktı. Güler yüzle: — Nasıl? Rahat uyuyabildiniz mi? Dedi. — Çok rahat uyudum, teşekkür ederim, dedim. Kızlardan tıpkı annesine benziyen şişmanı, kır- mızı saçlarını elleriyle düzelterek, ötekine bir şey- ler fısıldıyordu. Kardeşi zayıf, fakat pek çirkindi. Üstelik gözleri de şaşıydı. Dışarı çıkıp elimi, yüzümü yıkadıktan sonra, ma y den beriden konuşmıya başlamıştık. da hayli hoş sohbetti. Lâkin kizlar, hiç insan gör- memiş gibi, her sözüme gülüyor, retle bakarak fısıldaşıyorlardı. Çaydan sonra, Tatar bana dedi ki: çok zaman evimde misafir etmek İster kaçak esirleri şiddetle aradıkları için, $ık sik evleri kontrol ederler. Kasabada bulunma- nız, her hususta tehlikelidir. Sizi bugün emin bir arabacı ile iki saat uzaktaki bir köye gönderece ğim. Zaten üç gün evvel yine böyle bir esiri oraya gönderdim. Orada boş bir ev vardır. İçinde tek başina bir ermeni oturur.. Bu adamdan korkmayı- Biraz huysuzdur; fal güvenilir. Orada iste- iz kadar kalabilirsiniz... Adamın sözlerini dikkatle dinledikten sonra: — Lâkin ben, hemen hereket etmek İstiyorum, dedim. Katar bulunmaz imı?. — Bulunur. Fakat pek yorgunsunuz. — Ne ehemmiyeti var?.. malıyım. — İyi ama, benim sözümü dinlerseniz, daha iyi edersiniz... Bu adamın benden daha İyi düşündü, mederek, dediğine razı oldum ve yarım saat sonra, tutulan bir arabayla yola çıktım. her halime hay- Bir an evvel uzaklaş Havada yağmur sıkıntısı vardi. Arabacı bunu hissetmiş olmalı ki, tozlu yolların geçilmez bir bal. çık haline gireceğini düşünerek, acele gitmek için mütemadiyen hayvanları kamçılıyordu. Nihayet, sekiz on evlik küçük bir köy göründü. Kır denecek kadar, tenha ve ı4sız olan bir sokakta durduk. Yana çarpılmış viran bir evin kapısını gösteren arabacı: — Işte burası, dedi, Ve parasını peşin almış oldu- Şu için hayvanları sürüp gitti. Akşam. yaklaşıyordu. o Hemen kapın iri ve pis tokmağını iki kere kaldırıp biraktım. Ses çıkmadı. Bir daha, bir daha vurdum. Yine ses yok. Etraftan görülmekten korkuyordum., Bir kere daha tokmağı kaldırıp bıraktıktan sonra, sabirsızlanarak kanada bir tekme indirdim. «Devamı var) il Mİ a hi iş e 5s lm

Bu sayıdan diğer sayfalar: