Türk Safosunun Hayatı TEFRİKA No. 10 TAN yüzüne baktı ve ağır ağır cevap verdi? — Cücelerim gemidedir, gemi de biliyorsunuz, Venedik lima - nındadır. İstiyen teşrif eder, cü - celerimi görür, Kendilerile konu - şur. Bafa, içini çekti: — Yarın, dedi, yorgunum. Ö- bür gün hazırlıklarımı tamamla miya mecburum, yolcuyum... Deli Cafer de, Karakadıda — heyecanla — sordular; — Ay yolculuk mu var?.. Ne- daha öbür gün | 12-4-939 Piyango Dün Çekildi Kazanan Numaralar Hava Kurumu Piyangosunun 26| ıncı tertip 6 ıncı keşidesi dün çekil miştir, Keşideye bugün de devam o- Tunacaktır, 24043 24297 24718 29640 24120 24343 24907 29812 24136 24538 25307 30103 24138 24598 25352 30133 24240 24603 26195 30177 Nasuhla Caferin Hikâyeği Bafa, Karakadı Amcanın Cücelerini Merakla Dinlemiş ve Pek Hoşuna Gitmişti Deli Cafer, işte bu umumi ve derin hayret içinde sözünü bitir. di, yüzünü Bafaya çevirdi; — Turgut Reisin yanında o gün ben de vardım, Karakadı da dı. Bir koyun sürüsünü suya gö. türür gibi şarkı ırlıyarak gemileri yürütmüştük. Fakat kuvvet bizim değildi, Turgudundu. Onada bu iktidar aşktan geliyordu. Bafa, ruhları dalgınlaşan o ce- maat içinde ilk uyanan idrâk ol du ve mahmur mahmur sordu; — Turgut Rels âşık mıydı? Evet, âşıktı. — Kime? Savaşa? B u kısa cevabın ne büyük bir hâkikat taşıdığını — aşkla, şevkle — anlatmıya da girişecek- ti. Fakat Türk (o celâdetini, Türk hamasetini, Türk dehasını bütin bir menkıbenin canlı çerçevesi i- çinde Venediklilere seyretlirme - yi siyaset bakımından doğru ve gerekli bularak (O Cerbe vakasını deli Cafere naklettirmiş olan elçi Kubat Çavuş araya girdi: — Karakadı amca, dedi, senden de Nasuh ile Caferin hikâyelerini dinliyelim. Bir harp hikâyesinden sonra tatlı bir kissa dinlemek sinir yatıştırır. Ve Duçeye hitap ederek nasıl bir mevzu seçtiğini izah etti: — Nasuh ile Cafer, Karakadı amcanın cüceleridir. Ne Osman oğulları sarayında, ne Çini maçin- de, ne de bir başka yerde onlar. dan daha küçük boylu insan yok- tur. Rahmetli Sultan Süleyman bu minimini mahlâkları haber a- Yınca, kendilerinin değil, sahibi, o- lan Karakadının ağırlığınca altın verip onlari sarayına almak iste- di Fakat o sırada bu ammiler devlet hizmetini bırakıp savuş - muşlardı. İzlerini bulmak, cüce - leri almak mümkün olmadı. Ressamı: Münif Fehim Resimlerin her hakkı mahfuzdur Eski Türk düğünlerini anlatmak suretiyle toy kızın idrakini kendi iradesi altında bulunduruyordu bu bakıştaki mânayı anlıyarak an. latmıya koyuld — Nasuhlü Cafer, bir boydadır, bir çaptadır. Teraziye koyuşurnda ağırlıkları bir gelir. Ne yarım dir- hem aşağı, ne yarım dirhem yu - karı. İkiz olmadıkları, hattâ bir memleket halkından bulunmadık- ları halde birbirlerine denk olma- ları, yüzce de benzer görünmeleri şaşılacak bir şeydir. Ben her iki- sini birlikte terbiye ettim, okut- tum, yetiştirdim. Şimdi Nasuh kaç dil bilirse, Cafer de o kadar dil bilir. Cafer ata ne kadar iyi bi - nerse, Nasuh ta o kadar güzel at kullanır. Nişancılıkta, cirit oyu - nunda, yüzmekte, gemi kullan - makta ikisi de birinci sınıf usta lardandır. Fakat biri öbüründen üstün değildir. Zavallıların bece- remedikleri tek bir sanat var: Pekhlivanlık!.. Cüsseleri müsait ol- mudığından o sanatte yaya kal - Herkes bu uzun öğütleri — « hık alık ve ağızları açık — dinler» ken Bafa sordu: s— Cücelerinizin boyları ne ka- dar? — Benim elimin ölçüsiyle üç karış! Bafanın gözü Karakadının ka- İn ve kuvetli eline kaydı, kocâ koca gemileri birer kuzu üysak liğiyle karada yürüten oelin ka- lınlığına ve kuvvetliliğine rağ « men fazla bir uzunluk taşımadı ğını gördü: — Benim elimle, dedi, beş ka- rış demek. Çok küçük şeyler. Ne- rede buldunuz bunları? Kubat Çavuş müdahale etti: — Nerede bulduğunu öğren - mekten bir şey çıkmaz. Şimdi ne- rede bulunduklarını sorunuz ki, taliiniz varsa kendilerini görebi - lesiniz, reye? — Korfoya, babamın yanına gi- diyoruz. İki gün sonra Venedik » ten ayrılacağız. İçi Kubat Çavuşun kaşları m kısa bir lâhza çatıklaştır ron heyecanlı tavırlarının mâna- sızlığımı, daha doğrusu yersizliği- ni anlamış olan deniz kurtları, soğukkanlılıklarını ele almışlar - dı. Bafanın yolculuğunu vesile ya. parak ve onun dilbaz, canbaz, si- hirbaz, dekkebaz cüceleri görmek- ten korktuğu için Korfoya kadar kaçmıya hazırlandığını söyliyerek şakalaşıyorlardı. Kubat Çavuş bir müddet bu şakalaşmayı dinledi, sonra kendi de İâtile ediyormuş gibi görünerek © bahse başka bir mecra verdi — Sevgili amcalarım, diyordu, küçük hanım bilinmez ve bulun- maz bir yere gitmiyor ki. Korfo, hepimizin bildiğimiz bir yer, O- tuz yıl önce, Venedikli dostlarımız- la orada küçük bir güreş te yap- imıştık, galip mağlüp belli olma- dan ayrılmıştık. Siz, dilediğiniz zaman adaya gider, küçük hani - ma cücelerinizi gösterebilirsiniz. Ve sonra kafa taslarının içinde, yüreklerin en gizli köşelerine ba- kar gibi görünen kudretli g rini Bafanın lâtif yüzüne dikti: — Ben, dedi, Duçe cenaplarina rica edeyim, siz de babanızı bal. yozluğu ( kabul için kandırınız, Korfodan İstanbula gidiniz. Ora- da, harp filolarını, koyun sürüsü gibi ıslık çala çala yürüten şu ba- itlerin binlercesine, hikâye - lerini dinlerken ağzınızın sulandı- Bini duyduğunuz cücelerin” MANİ mükemmellerine ve her şeyin en iyisine rast geleceksiniz. İstanbul, Türk olalıdanberi, Tanrının beğen- diği yerlerden biri olmuştur. Ora. da şimdi hava, biraz cennet kokü- su taşır. Su, enikonu kevserleşir. Güneş İse, bütün İstanbulluları örten o kızıl ipekten işlenmiş bir manteyu andırır. Bu manto, bü- yülü olduğu için yazın serinlik, kışın sıcaklık hissettirir ve hiç bir mevsimde Üşütmez, terletmez. Ya mehtapları?.. Dün kazanan numaralar şunlar- dir: 200,000 lira kazahan No. 24675 40,000 lira kazanan No. 30342 25,000 lira kazanan No. 36003 20,000 lira kazanan No. 4890 15,000 lira kazanan No. 38365 10,000 lira kazanan No. 2979 3,000 lira kazanan No. 39371 1500 lira kazanan No.lar : 1127 2333 3960 8127 20585 24792 31689 36486 38365 1000 lira kazanan No.lar : 1610 8568 14054 317 14900 19743 22092 22709 33978 34290 200 lira kazanan No.lar : 1219 3348 6464 8662 11274 17658 21650 24940 20462 32042 35972 1242 3686 4320 7124 Tsn4 9103 10057 12074 12802 17658 18266 22461 22356 25239 26481 29863 30191 33880 33911 36116 36423 1276 70 lira karanan 39 3143 4194 4661 Mi 7229 8272 9788 (10325 11519 13163 15803 16529 17003 19135 (20178 20731 21278 s0 3152 4402 4827 6718 538 74 3577 4419 4909 li 7704 8292 9033 9846 9976 10358 10540 11924 12095 13423 14122 15849 15977 16694 16734 17203 17330 19475 19606 20311 20400 21076 210718 21652 21685 1279 4837 8041 10407 13820 19513 24463 27745 31348 34005 36740 1514 5699 6545 11169 ı 20138 | 24697 28717 31958 34720 39185 numaralar 982 3725 3390 4970 600 7042 9550 10061 10640 12304 13191 16258 16793 17915 20021 20522 21184 21845 27154 2932 4525 5453 v9” 8270 9694 10256 10693 12681 | 14452 16476 16924 18602 20135 20714 21277 21859 30254 30517 30703 50 lira kazanan 231 652 1035 1614 2012 2494 3048 3593 4113 5567 5925 6546 7576 8114 9161 10587 uz 12355 12790 13435 13823 15317 15985 16275 16671 17175 18282 203 690 un 1698 2062 2181 70 2657 4630 5702 5973 6570 7831 8143 9357 10735 11940 12402 12871 13572 14008 15449 15997 16359 16709 17210 18364 295 805 UM 1935 2100 2339 3446 3806 4963 5710 6200 7064 7950 8819 10092 10846 11955 12425 13064 13606 14058 15509 16023 16482 16908 17234 18452 40 lira kazanan 150 614 4058 4856 5268 5076 6080 6179 6393 7073 7665 7165 8142 8511 8092 8945 9831 10185 10689 221 646 1189 1488 1764 2169 2496 3021 3916 4132 4860 5275 5773 6107 6223 6496 zı 1666 7716 8164 8539 8851 8988 9041 10316 10715 322 827 1300 1623 1788 2194 1798 3496 3939 4168 5157 5300 5898 6109 6246 6667 7138 20894 80965 numaralar 426 849 1456 1941 2149 2961 3490 3817 5251 5800 6447 7173 8091 8845 10233 11450 12044 12673 13369 13754 1449 16595 16073 16532 17122 17253 18508 585 960 1535 1962 2232 2903 33549 3870 3366 586 64y1 7241 8101 8060 10569 11637 12277 12749 13429 13822 14598 15841 16223 16588 17138 17305 18563 numaralar 328 910 1317 1652 1890 2292 2867 3567 3978 4201 5222 5498 6062 6113 6310 6054 7202 737 7919 8378 8653 8890 9251 10063 523 1129 1399 1656 2097 2354 2913 3798 4019 4224 5248 5590 6004 6156 Karakadıya bakarak sustu, oda odılar. “aaeeeeaaaaaaaaaaaaaasakaeeeeeaeeae Karakadı, derin derin Bafanın Günan Bende mi? -:** Yazan: Kerime Nadir Dizlerim titriyordu. Düşmemeğe gayret ettiğim halde, oradan savuşmanın çarelerini araştırıyor- dum. Ne yazık ki, buna imkân kalmadı. Ali Rıza teklifsiz ve dostane bir samimiyetle kolunu, kolu- ma geçirerek: — Buyurun gidelim.. Size karımı yim! dedi. İtaatten başka çare yoktu. Boynumu büktüm. Ve tarasa doğru ilerlemeğe başladık. Kapıya yak- laştığımız zaman Nüvidin gözleri ilk defa gözleri- me tesadüf etmişti. Pek boş bulundu. Yerinden sıç. ryarak: — Ayyt.. diye bağırdı. Sonra benim fütursuz tavrımı görerek kendisini toplamak istedi: — Şey. Ensemi bir böcek isırdı da... Diyerek eliyle ensesini yokluyordu. Ali Rıza be ni karısına göstererek: — Bak Nüvit, dedi, Halük Bey... Ve bana dönerek ilâve etti; — Karım Nüvit!, , Hürmetle eğildi 'akat elimi uzatmadım. Nüvit #yağa kalkmıştı. Elinin boşta kaldığını hissettirme- mek için masanın kenarına dayanarak tekrar yeri 'ne oturdu. Lâkin yüzü pek ziyade sararmıştı. Ali Rıza bana harbe, esarete dair sualler soru yor; İstanbulun neresinde oturduğumu, ailemi, ba- bamı, velhasıl bir sürü şey sıralıyordu. Bunların cevaplarını kışmen değiştirmeğe mec bur oluyordum. Bilhassa hiç evlenmemiş olduğu. mu söylerken, Nüvitle göz göze gelmemek için hay- Hzahmet çektim.. Bu defa da kendisi hayatını anlatmağa başladı. Pek ziyade dalgın ve sersem bir halde bulunduğum $in bunları, lâyıkile anlıyamamıştım, Yalnız şu bir kaç söz kulağımda kaldı: takdim ede- Bir vatandaşımız. Mülâzim TEFRİKA No. 22 — ... Istanbula seyahatlerimden biride Nüvidi! gıyaben tanımıştım. O zaman fik kocası sağdı.. Oy- le niçin hayretle ( bakıyorsunuz? Ben Nüvidin Sik kocası değilim. Fakat kısmet işte.. Ablamin çok iy arkadaşıymış.. Bana methetmişti.. Sonra. Evet, sor seyahatimdi., Onun dul kaldığını duydum.. Methiy- le kulaklarım dolu olduğundan ve zaten de evlen. mek fikrinde bulunduğumdan kendisine talip ol dum.. Evvelâ redetti.. Beni pek ziyade oyaladı.. Ab- İlamın bütün ısrarlarına ve ricalarına (o rağmen; “Hem dul, hem de çocuklu bir kadınım. Beni öyle münevver ve değerli bir genç ne yapsın?, diye tut turdu.. Zaman istedi. Nihayet, Adeta bir mucize di yeceğim.. Razı olduğunu bildirdi. Hemen evlendi ve Rusyaya hareket ettik. Nüvit sözü değiştirmek maksadiyle ilk defa ko nuşmuştu: — Ali, bu kadar üzün izahsta ne lüzum var?. Azıcık başka şeylerden bahsediniz.. Ali Rıza gözlerini açarak başını salladı. Inşallah bunları başka bir gün bizi teşrif ettiğiniz zaman görüşürüz. Zater uzun boylu türkçe konuşmamız etrafın nazarı dik katini celbedecek.. Biraz süküttan sonra yine türkçe ilâve etti, — Ben hiç mutaassıp değilim.. Karım bir sosye- te kadını olsün isterim.. Fakat o bir türlü bu tara hayata alışamıyor.. , Ben biraz sertçe: — Tuhaf, dedim. Sonra kendimi toplıyarak flâve ettim: — Yani birdenbire olmaz demek istiyorum. — Evet. Ama Nüvit yine uysaldır. Bunu inkâr edemiyeceğim.. Meselâ güzel dans öğrendi. Giyini- şini de, buradaki kadınlara benzetmeğe çalışıyor. Moskovadayken : daha kapalıydı. Tiyatro ve sine madan başka hiç bir eğlence yerine gitmezdi. (Devam: Var) 22027 22383 22621 22668 22694111204 11240 11251 Gülümsiyerek sözünü kestim: — Demek ki, tebdilihava hammefendiye yaradı!. — Öyle.. Lâkin havadan ziyade zannederim, sür. gün yaradı. Gülüştük. Fakat bu gülüşler, ne kadar cebriydi. Kendimi zorlamaktan âdeta yorgun düşmüştüm. Bu defa da Ali Riza ne suretle “Kansk,, a sürük düğünü hikâye etmeğe başladı. Artık bu sözlerin hiç birini dinlemiyordum. Başımla onu tasdik etti im halde, zihnim son derece perişan ve yorgun bulunuyordu. Inanamıyordum. Bu hakikat bana müthiş surette işkence ediyordu. Yarabbi! Nasıl, nasıl onu burn da, karşımda ve bir başkasının karısı olarak görü yordum?.. Ve nasıl bu hale tahammül edebiliyor dum?... Kulaklarımda dalgalanan ve bana büsbütün hü zün veren güzel bir vals Ali Rızayı harekete getir miş olacak ki, birdenbire Nüvidin kolundan tuta rak kaldırdı. Fakst Nüvit, ona itaat etmek geni yordu: — Deli misin?. Hiç benim bir baloda dansettiğim var mı?.. Bırak Allah aşkına!,. diyordu. Nihayet mukavemet edemedi ve kendisini koca- sının kollarına bıraktı. Dudaklarımı kanatırcasına kemiriyordum. Kafamın kemikleri sanki açılıp ka- panıyor ve göğsüm keskin bir hançerle delinip de. şiliyordu. Benim saadetimi çalan bu melün hırsıza haddini bildirmek lâzımdı. Onu kısılmış ellerimle boğazın. dan yakalayıp boğmak, kafasını taşlara çarpıp par- çalamak istiyordum. Fakat kabahati var mıydı? Mücrim hangimizdi?.. Bu esnada Piyer yanıma geldi. Bir kanapeye ©- turarak: — Nasıl oldunuz? diye sordu. — Biraz iyilik bismediyorum. Lâkin erik gitem daha iyi olacak!.. — Yok canım!.. İstirahat arzu ederseniz sizi dai- reme götüreyim.. Biraz yatarsınız.. — Teşekkür ederim,. Hacet yok. — Dansetmiyor musunuz?. — Hâyır!, Biz bövle konuşurken Nüvitle kocası döndüler, Ali Rıza gülerek bana dedi ki: — Halük Bey.. Bu valsi karım size verecek. Bütün damarlarımda kızgın bir cereyan başladı. Boğulacak gibi oluyordum. Itiraz etmek maksadile: — Çok teşekkür ederim, dedim. Lâkin beni bu hususta mazur görmelisiniz. Zira pek ziyade ra- hatsızım.. Piyer ayağa kalkarak yanma gelmişti. Fınltı halinde kulağıma: — Reddetmeyiniz.. Bunu tahkir addeder.. dedi. Nüvide baktım. Rusça konuştuğumuz için tabii bir şey anlamamıştı. Fakat benim bitik halim her balde gözünden kaçmıyordu. Yine bu zâaftan utandım. Metin olmak lâzımdı. Birdenbire iki adım atarak eski karımın önünde eğildim: — Bu valsi mımefendi!., Nüvit şaşırmıştı. Gözlerini açarak ürkek bir nas zarla yüzüme baktı, Fakat kocası: — Haydi Nüvit! Niçin tereddüt Beyefendiye bunu ben vaadettim.. dedi. Bir dakika sonra, göğsümün üzerine bir kor yi- £ını gibi abanan vücudü Çevire çevire (o çiftlerin arasına karışıyordum.. Allahım!.. Bu anda hissettiğim bütün şeyleri ni- çin ifade etmeğe muktedir değildim.. Sersem mi ok muştum?.. Şuurumu mu kaybetmiştim?.. Saçların- dan hafif bir yasemin kokusu dağılıyordu. Ben bu kokuyu yıllardanberi genzimin en derin hüerele. rinde saklamıştım.. Uyuşuk bir haldeydim Konuş mıya hiç mecalim yoktu. Zaten ne söyliyebilirdim Fakat öyle hissediyordum ki, Nüvit benden daha ziyade fenslaşmıştır. Çünkü mütemadiyen titriyor ve ayakları dolaşıyordu. Bir aralık, yanan avucumun içinde zaptettiğim küçük elinin kısıldığını hissettim. Düşecek gibiy- di. Tik defa konuşmak lüzumunu görerek: — İsterseniz dönelim!,. diye mırıldandım, Gayet hafif, âdeta bir soluk halinde cevap verdi: — Evet!, Evet! lütfederseniz bahtiyar olurum ha. ediyorsun? (Dew İ seti