11 Mayıs 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

11 Mayıs 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KÇUT ha ai L e aKB . . Bu Sene Pirinç .. Mahsulü . w* Iyi Değil Kızılcahamam, (TAN) — Kazamı- zın başlıca servet membaını teşkil e- den pirinç zeriyatı bu sene maattees- süf yolunda gitmiyor. Geçen sene hükümetçe gönderilen Behcet Hazar, cidden çok iyi çalışmış, yapılan nümune zeriyatı çok iyi netice vermiş ve alınan mah- sul takdir edilmişse de bu sene zürra müşkülât içindedir. Bunun başlıca se bebi, zeriyatta bulunabilmek için mü saade almak üzere vuku bulan müra caatlerin gecikmiş olduğu ileri sü- rülmesidir. Halbuki kazamız çok yük sek olduğundan çeltik zeriyatı ancak temmuz ve ağustosta mümkün ola- bilmektedir. Nitekim fasılasız ve şid- detli yağmurlar burada devam et- mekte, zeriyata müsait hava yüzünü göstermemektedir. Çeltik kanununda iklim ve itiyat hususunun umumi bir şekilde kayde- dilmiş olması, buradaki alâkadar me murların noktai nazarlarında 1srar- ları için bir istinatgâh teşkil ediyor. Mesele, Ankaraya arzedilmiştir. Bir an evvel müsbet cevap gelmesi zürra tarfındn sabırsızlıkla beklenilmekte- dir. Pirinç zeriyatından başka bir şey yapamıyan köylülerin müşkül mev- kide kalmamaları için her türlü ko- laylığın gösterilmesi emrolunacağı şüphesiz addediliyor. İki Müfettiş Geldi Kızılcahamam, (TAN) — Vuku bu- lan bazı ihbaratı tetkik etmek üzere mülkiye müfettişlerinden Memduh İçöz ve orman müfettişi Şuat Çalık- oğlu buraya gelmişlerdir. Hamamlar Ya Yapılmalı, Ya Kapatılmlı Kızilcahamam, (TAN) — Hamam- larımızın yıkılma tehlikesine maruz bulunduğu, akıntı ayakları olmadığı için hamamdan çıkan pis suların u- mumi sıhhati ihlâl edeceği, bu mah- zurlar izale edilmediği takdirde ha- mamların behemehal kapatılması lâ- zım geleceği hakkında hükümet dok toru İbrahim Alp tarafından bir ra- por hazırlanmış ve ait olduğu maka- ma verilmiştir. LN ğ eee MANİSADA : Yeni Telefon Açıldı Manisa, (TAN) — Şehrimizle Ba- hkesir arasındaki telefon hattı ko - nuşmaya açılmıştır. Bilecik Halkevi köycülük kolu köyleri dolaşarak tetkikler yapmaktadır. Yukarıdaki resim bu tetkiklerden bir intibaı tesbit ediyor. PAZARDA Köylerde Ecza Dolabı Bulundurulacak Pazar, (TAN) — Kızılcahamam - dan dört saat uzaktaki Pazar nahi- yesinde iyi çalışmalar vardır. Mü - dür Süleyman Konukçu, köy kal- kınması hususunda gayret göster- mekte, köyleri dolaşmaktadır. Nahi - yenin bütün köylerinde muntazam mezarlıklar, bahçeler yapılmıştir ve yapılmak üzeredir. Her tarafta ağaç yetiştirme faaliyeti devam ediyor. Bite karşı şiddetli bir mücadele açıl- mıştır. Köylerde ceza dolapları vücu- de getirilmiş, ilâçları da temin edil- miştir. Büyük köylerde halıcılık kursları açılmıştır, kurslarda usta - lar ders yermektedir. Köy mektep - lerindeki çocukların tahsil ve terbi- yesi için program itina ile tatbik e- dilmektedir. Pazar nahiyesi Çocuk Esirgeme Kurumunun faaliyet sahâsı genişle- tilmiş, yoksul çocuklar, giydirilip ku şatılmıştır. Bunlara çocuk bayramın- da bir ziyafet te çekilmiştir. TRABZONDA : Kazazedelerden Üçü Daha Öldü Trabzon, (TAN) — Kışı burada ge- çirdikten sonra Kelkite dönerlerken Ziganada 200 metre derinlikteki u - çuruma yuvarlanan otobüs yolcula - rından üçü daha hastanede ölmüş - tür. Aralarında otobüs sahibi Tufan da vardır. Kaza kurbanlarının sa - yısı yeni ölenlerle otuz sekize çık - miştır. AKSARAYDA : Zelzele Felâketzede- lerine Yardım Konya, Aksarayı (TAN) — Memur lar, muhtelif teşekküller mensupla- rı, tacirler ve davetli Halk, Halke - vinde kaymakam vekili Tahsin Uluç ayın iştirakile toplanmışlar, Orta A- nadolu zelzele felâketzedelerine yar- dım için bir komisyon teşkil etmiş- lerdir. O gün vukubulan teberrüat bin lirayı geçmiştir. Memurlar, ma aşlarından yüzde iki nisbetinde te - berrüatta bulunacaklardır. Yeni Halkevi Yapılıyor Konya Aksarayı (TAN) — Yeni Halkevi binasının temelatma resmi, halktan kalabalık bir kütlenin huzu- rile yapılmıştıfr. İlk taşı kaymakam vekili koymuştur. Ilkbahar Panayırı Açılıyor Bursa, (TAN) — Pazar günü Bur- sanın atıcılar sahasında birçok yerli ve yabancı pehlivanların iştirakile serbest güreş müsbakaları yapıldı. Günlerdenberi ilân edilen bu güreşle ri görmek için civardan birçok se- yirciler geldiler. Bir iki gün sonra başlıyacak ilk panayır münasebetile de kalabalık on binden fazla idi. İlkönce Ankaralı Ahmetle Bursa- lı Hüseyin isminde iki pehlivan gü- reşti. Ahmet, çok çevik hareketlerile birinci devrenin yedinci dakikasında Hüseyini tuşla yendi. Bundan sonra güreşlerin asıl he- yecanlısı başladı. İsveçli Negrin ile Mülâyim pehlivan ringe çıktılar. Bu iki pehlivan tam üç devre güreştiler. Birçok tehlikeli vaziyetler oldu. Mü- lâyim hasmını müteaddit defalar ringten aşağı düşürdü, üçüncü dev- renin sonuna doğru bir defa daha ringten düşen Negrin tekrar yukarı çıkmıya muvaffak olamadı. Halatla- ra asılı kaldı ve nihayet yere yıkıldı. Bu suretle hükmen mağlübiyetine karar verildi. : İkinci ve en heyecanlısı Kara Ali ile Amerikalı Şerman'ın güreşi oldu. Baştan sona kadar heyecanla takip edildi. Kara Ali hasmını her halde yenmek azmile hareket ediyor ve san ki hiç korkmuyordu. Amerikalı bir- çok tehlikeli vaziyetler atlattı, çevik- liği ve korkulu zamanlarda ringin ha latlarına iltica etmesi sayesinde mağ- lübiyetten kurtuldu. Üç devre devam eden bu güreş, hep Kara Alinin hâ- kimiyeti altında cereyan etti, fakat netice beraberlikte bitti. KIZILCAHAMAMDA : Kızılcahamamda Çocuk Esirgeme ra yemek Kurumu tarafından yoksul çocukla- verilmektedir. BOZÖYÜKTE ; İnönünde Merasim Yapıldı Bozöyük, (TAN) — Pazar günü İnönü şehitliğinde merasim yapıl - mıştır. Sabahleyin erkenden halki - miz oraya akına başlamış, bir gün evvelden gidenler de hayli yektina varmıştır. İstanbul, Konya ve An - karadan gelen trenler, Akpınar köyü civarında durmuşlar, merasime işti- rak etmek maksadile gelen birçok va tandaşları indirmişlerdir. Saat 11,20 de de Kütahyadan, Eskişehir, Bile - cik, Söğüt ve Pazarcıktan misafir heyetler gelmiştir. Bozöyük halkı namına misafirlere “Hoş geldiniz, denildikten sonra şe- hitliğin içine girilmiştir. Kütahya ve Bilecik valileri de merasime iştirak etmşlerdir. Evvelâ Kolordu bandosu İstiklâl Marşını çalmış, bu esnada Eskişehir istikametinden gelen 6 tayyare ga - yet alçaktan şehitler anıtı üzerinde uçmuştur. Anıta, her taraftan ge - len çelenkler hürmetle konulmuş - tur. Bundan sonra erkânıharp Meh - met Ali, İstiklâl Harbinin burada geçen safhalarını anlatmıştır. Bunu, diğer hatiplerin sözleri takip etmiş- tir. Bilhassa, 'Eskişehirden gelenler- den Cemalin sözleri, halkı heyecan- landırmıştır. En sonra, Bozöyükten Mahmut bir nutuk söylemiş ve me - rasim nihayet bulmuş, bando matem havası çalarken kurbanlar kesilmiş- tir. Misafirler, şehitliğe pek yakın o- lan Akpınar köyüne götürülmüş, öğ- le yemeği orada yenilmiştir. İstanbul Asliye beşinci hukuk mahkemesinden: Nail vekili avukat Necmüssakip tarafından Beyoğlun - da Perapalas arkasında Fresko ha - nında 10 No.,lu dairede mukim A- cıman aleyhine ikame olunan Falacak davasından dolayı-tebliğ edilmek üzere müddeialeyhin mahalline gön ll derilen dava arzuhali sureti kendi - sinin gösterilen adresten çıkarak bir semti meçhule gittiği ve gittiği yeri bilen de bulunmadığı meşruhatile bi- lâ tebliğ iade edilmiş ve sebkeden ta- lep veçhile hakkında ilânen tebliğat ifasına ve tahkikatın 28/Mayıs/938 tarihine müsadif Cumartesi günü sa- at 10 da icrasına karar verilerek bu baptaki davetiye varakasiı mahkeme divanhanesine talik kılınmış - oldu- ğundan müddeialeyh Acıman'ın bu- gün ve saatte mahkemede bizzat ha- zır bulunması veya vekâletnameyi haiz bir vekil göndermesi aksi tak- dirde kanuni muamele ifa edileceği malümu olmak üzere keyfiyet U. M. K. nun 141, 142 ci maddeleri muci- bince ilân olunur. — — 11-5- 1938 Doç o Di DSREİDE En tehlikeli noktada en emin nöbetçi Ağız ve dişlerinizi RADYOLİN ile temizlerseniz vücudünüzü birçok hastalıklara karşı korumuş olursunuz! Ağız, mikroplara karşi daima açık olan bir kapıdır. En büyük hastalık mikropları bu kapıdan girer, ağzın içinde yerleşir ve çoğalarak vücude yayılır. Çürük, bakımsız bir tek dişin üstünde milyonlarca mikrop barına- bileceğine göre tehlikenin büyüklü- ğü kolaylıkla anlaşılabilir. Bu açık kapıya: RADYOLİN gibi mikrop öldürücü hassası 96 100 olan bir nöbetç'ı dikmelisiniz. | RADYOLIN mıkropları oldur- mekle beraber dişleri beyazlatır, diş etlerini sağlamlaştırır, ağız kokusunu keser. || ZAYI — 1310 yılında Ali Nazima- nın “Mektebi Edep” Rüştiye okulun- dan aldığım tahsil vesikasını zayi et- miş olduğumu ilân eylerim. No. 27 Keğork Naşit Ütücü. aAAAAAAAAAARANAAN Ev Kadınları! Biliyor musunuz Türk evlerinin en son modası nedir? Kavanoz, kavanoz reçel ve şişe, şişe şurup dolu kiler sa- hibi olmak. Tevekkeli atalarımız “ki- İersiz ev, tatsız yuva,, dememişler. (Ulusal Ekonomi ve Artırma Kuru- mu) ” NAAAARAAAAAAAAA ı şvadakisuhazinelenne — Şüpheli bir tip. Hiç sebepsiz ikide bir gelir, Her gittiği yerde aklından zoru olduğunu söyler, her şeyi görür, her şeye başını sokar, her şeyi öğrenmiye ça- lışır. Eğer onu görürseniz, benim yoluma çıkmasın, onu öldürmiye karar verdim, söyleyiniz. Bu haberden hepimiz sarsılmıştık. Albay P ye kam pın üstünden iki keşif tayyaresinin — uçtuğunu haber verdik. — Düşman tayyareleri mi? dedi. — Evet. — Benim iki saat evvel duyduğum tayyarkler olacak. Albay, dağlar cenup tarafını kapadığı için tay yareleri görememişti. P tayyareleri göremediğine memnun oldu. Çünkü tayyarelerin de onları görme- diğine delildi. Birkaç dakika sonra pek yakından bir tayyare filosunun gürültülerini işittik. — Bunlar acaba bizimkiler mi?, Faşist kampı istikametinden geliyorlardı. Birkaç saniye merakla bekledik, bu dağın zirvesinden tay- yarelerin bizden uzaklaştıklarını gördük. Bunlar üç motörlü, beş tane bomba tayyaresiydi, beşi yanyana bir ok şeklinde uçuyorlardı. Bunların epeyce yükse- ğinde dört tane takip tayyaresi vardı, dördü de üç motörlü, sıyah Alman tayyareleriydi, Hiç şüphesiz düşman hattına mensuptular. Tayyareler yavaş ya- vaş, emniyetle, haşmetle ilerliyorlardı. On beş maki- ne, göğün mavi kubbesinde dalgalanıyor, aksi sada- lar yapıyordu. Albay dört bir tarafa bağırıyordu: — Yere yatınız. Rahat durunuz. Hiç kimse kımıl- damasın. Tayyarelerin kampa doğru gittikleri görülüyordu. Ben Franco de Rosa nın cesur askerleri, bütün kamp- takiler için titriyordum. Bütün bunların, mükem- mel teşkilâtlandırılmalarına rağmen tayyarelere kar şı, Fernandonun bana gösterdiği meşe sopasından baş ka mukavemet silâhları yoktu. Tayyareler, bizim o- düler, yavaş yavaş, kati hareketlerle üzerimize gel- diler. Su borularının geçtiği yolu takip ediyorlardı. (biz bunun tepesinde idik), Biz yüzükoyun yere yat- tık, tüfeklerimiz altımızda idi, bu sebeple maden pa- rıltılarını görmelerine imkân yoktu. Biz böylece bek- ledik. Tayyareler, emniyette olduklarını, kuvvetleri- nin, kudretlerinin hiç bir şekilde tehlikeye maruz ol madığını anlamış görünüyorlardı. Büyük bir emni- yetle yaklaştılar. Ölüm piyankosu şimdi hangimize çı kacaktı?. Artık tamamile üstümüzde uçuyorlardı. Biz nefeslerimizi bile tuttuk., Yattığım yerden Al- bay P. nin ayağa kalktığını ve kendini toprağın üs- tüne attığını gördüm. Birdenbire altımızdaki dağ çat hyacakmış gibi sarsıldı. Etrafımızda toprak yığınları ve kesif bir duman yükseldi. Bunu yüksek, kuru bir infilâk takip etti. Bundan sonra kısa fasılalı patla- malar, patlayıcı dalgaların rüzgârları kulaklarımıza ve açık ağzımıza doldu. Vücudümde bir sıcaklık ve alnimda bir yaşlık duydum. Motörler üzerimizde hâ lâ vızıldayordu. Bir daire yapıyor, dönüyor, tekrar ü- zerimize geliyorlardı. İkinci bir bomba hücumu bi- rincisini takip etti. Aşağıdan yaralı katırların böğür- melerini duyduk. Her tayyare fasılasız dört beş bom ba birden atıyor, bir hamlede yirmi bomba düşüyor- du. Toprağın altında, etrafımız dumanla sarılı, ku- laklarımız sağır olmuştu. Üç motörlü beş tayyarenin tekrar üzerimize geldiğini gördüm. Makineleri, ke- miklerimizin içinde aksediyordu. Herkes: /— — Bu artık hepimizin sonudur.. diyordu. Bizi keş- fettiler, ve sonuna kadar hepimizi mahva karar ver- diler. Ölümümüzü beklemekten başka yapacak bir şey yoktu. Tozla dumandan gözgözü görmüyordu.. Yaklaştıklarını ancak seslerinden anlıyorduk. Alnı- mın üstündeki yaşlığın kan olduğunu anladım, bu ka nın yanında bana ait olmıyan beyin parçaları vardı, ben acı duymadığım için, bunların bana ait olmadık- larını anlıyordum. Tayyareler bir daha geri geldiler. Yanımda Albay P. nin dimdik durduğunu gördüm. Onun da alnı kanlar içinde idi. Aşağıda katırlar bir teviye böğürüyorlardı. Albay yüksek sesle bağırdı: — Arkadaşlar.. Tayyare hücumuna karşı koyacak makineli tüfeklerimiz yoktur. Başımız üstünde dola- şan ölüme karşı silâhlarımız yoktur. Fakat memle - ketimizin Cümhuriyetine feda edecek şeyimiz var- dır. Bunun için canlarımızı feda edebiliriz. Asker- ler... Topçular... Birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü topları hazırlayınız. Herkes vazifesi başına koştu. Albay kumanda ver di; — Acele ediniz. Biz de ayağa kalktık. Bodin enternasyonali oku- maya başladı. Diğer bir grup milli marşı okuyorlardı. Üç motörlü tayyareler başımız üstünde uçuyordu. Gö ğün mavi kubbesi bir daha dalgalandı, tekrar bomba lar düştü. Sierra infilâkler altında sarsıldı. Toz ve du man arasında Bodin'in ayağa kalktiğını ve tekrar - düştüğünü gördüm. Albay dağları inleten bir sesle KO Per VAY GŞO N M — Yaşasın İspanyanın halkı... Yaşasın İspanya... Tayyarelerin bir daha üzerimize dönmelerini bek- ledik. Hepimiz daha ölmemiştik, hepimizi temizlemek için bir daha döneceklerine emindik. Fakat, belki de mühimmatları tükendiği için olacak, bir daha dönme diler. Biz yaralıların yardımına koştuk. İlk gördüğü- müz manzara, dehşet verici bir manzaraydı. Toprak üzerinde kan tebahhür ediyordu. Yirmi üç katır ve at parça parça olmuştu. Sarı, kırmızı çizgili bir yılan sarıldığı ağaçta, bir lâstik gibi donup kal- mıştı. Bizim taburdan Bodin'in bacağı yaralanmış, iki asker ölmüştü. Askerlerden altı yaralı vardı. Bunlardan birisi kampa nakledilirken öldü. Telefon hâlâ işliyordu. Kampa telefon ederek sedi ye ve asker istedik. Sonrâ Albay telefonu aldı, ku- da heyetile & Ahizeyi elinden bırakır bı- “rakmaz, hiddetle bize döndü: — Hücuma uğradığımızı, ve müdafaasız olduğumu Zu öğreniyorlar da, hâlâ ateş etmemize izin vermiyor lar. Bataryanın süratle mevkiini değiştirmek zaruriy- di. Fakat vakit kaybetmek istememekle beraber, ka- ranlık olmasını beklemeğe mecburduk. Bu sırada hâ- lâ yaşıyan Vicente yanıma geldi, bütün canlılığı ile korkusunu protestolarla yenmeye çalışıyordu: — Bir insandan bunu istemiye hakları olduğunu ba na söylemeyiniz. Bizden harpte hayatlarımızı feda et- meyi istiyebilirler. Âlâ. Bu işi ilk yapacak adam be- nim. Düşmanın ikinci defa bizi burada bulması için bekletmiye mecbur etmek, hücuma uğradığımız hal- de müdafaa etmemek, bunu hiç kimseden istiyemez- ler. Toplar yine müdafaaya geçmediler? Çünkü Har- biye Vekâletinde Frankoya yardım edenler var. Yolu muz üstüne çıkan her haine ateş etmek hakkımız ve kuvvetimiz yok mudur? (Devamı var) dit S d d A UĞl a ai d SAA

Bu sayıdan diğer sayfalar: