TAN Şu Garip Dünya EE Müslüman Dünyasının Hindistandaki Birkaç Örneği Ne müslüman dünyasın Hindistandaki birkaç örne- & | Mevlâna Şevket Ali, O vaktile Hindistan Nasyonalistleri arasın- da meşhurdu, Hindu müslüman birliğinin mürevviçlerindendi. Ken disi müslümanların son asırda en meşhur lideri merhum Mevlâna Mehmet Alinin büyük kardeşidir. Bundan başka da romantik usulde kuvvetli bir halk hatibidir, Hin- distanda ahaliyi en çok heyecana getiren hatiplerden biri olduğunu söylerler, Uzun, iri, dev cüsseli, çocuk yüz Tü bir adamdır. Herkes ona “Big Erosber” yani “ağabey” der. Bu kismen iriliğinden, kısmen de kü çük kârdeşinin şöhrelinden; Bu gün siyasette onun mevkii nedir? Bana bu çok mühim göründü. Hâ- 1â mebustur, hâlâ. halkı ağlatıyor ve güldürüyor. Fakat muayyen bir siyaseti var mı ? Hayır. Siyasi um deleri kıyafeti kadar müphem ve: karışıktır. Başında kuvayi milliye tarzında Türk kalpağı. arkasında Arap meşlahı, ayağında Hindistan tarzında poturlar. Bir gün Hin- distanda hiç bir hakikate istinat etmiyen siyasi bir müslüman bir- liği. Hars noktasından müslümah- lar arasında daimi bir rabıta o- labilir. Fakat coğrafi, iktisadi, hat tâ milli hakikatler onların siyasi birlik yapmasına müsait değildir. Bunun için Mevlâna Şevket Ali- nin siyasetinin hattâ Hindistanda bile ne temeli, ne de istikbali var . Mevra Süleyman Nadiri Hint müslümanlığının bir kısmını, ve fikriyatını kuvvet- le temsil eden bir münevverdir. Kıyafeti biraz Dr, Bağvandası ha- tırlatır. Onun gibi beyaz giyer. Fa kat Bağvandas ne kadar karışık bir terkibin mahsulü ise bu o kâ- dar vazıh ve kati, hattâ kuru bir cereyanın mahsulüdür. Süleyman Nadiri hiç “mistik” değildir. O, Bağvandas gibi ideolojisini dine İstinat ettirmesine rağmen kuv- vetli bir Rationalisttir; yani his- 86 değil, mantığa ve dimağa İsti- nat eder, Ordu lisanında halka hitabını dinledim; anlamadım, fakat" târziz mi daha çok “Bulabay Desay” & benzettim, Sade konuşuyor, zarif nükteler yapiyor, mübalâğayı sev miyor, Hindistanın romantik hita betini Muharremde dövünenlerin gürültülü ve mübalâğalı tarzına benzetiyor. Siyaseti sarihtir. Milli- Yetçidir, Hindistanın istiklâli Müs lüman - Hindu anlaşmasile kabil Olacağına inanmıştır. Fikri vaziyeti belki siyasi mev- kinden daha kuvvetlidir. Luck- Mow'da “Nadwital - Ulema” deni- len, ve bir müslüman fikir hare- i temsil eden teşekkülde üzâ- dir. “Hayatı Hazreti Muhammet” merhum Şibli ile beraber Salışmış, bu eseri onunla beraber Yazmıştır. Ondan beri de “Hazreti * isminde başlıca meşhur o- Jan bir kitap yazmıştır. Mi ya gökammen asırda İs- ie Şeyh Abdo ve Şermalettini Efgani gibi simala- uyandırdığı Patlona'isi sere- Yanın başlıca ömillerindendi.. Bu en Hindistanda başı olan Sir ni Aligar Koleji müessisi 7 anasireli arkadaşların- yaset ından değilse PÜR © fikriyat bakımından © Sü- Joyman Nadiri bu mektebin yo- ui takip eder. Bi cereyandan i- Jeride bahsedileceği için Mevlâ Sül #vlâna Nı N Tada adirin portresini bu- / ! Yazan: | j . n Halide Edip: Mi Bir Hint münevveri ir Mehmet İkbal Hindista- nın bir bakıma göre en bü yük, bir bakıma göre müslüman Hindistanın en büyük şairidir. No bel müküfatına namzet olabilecek derecede bir dâhi olduğunu söy- lerler, Eserlerini meşhur İagiliz Orlentalist'i Niekolson kısmen ter cüme etmiştir. Şiirde çok büyük ol duğu anlaşılan bu adamın fikriyat sahasında da bir sürü eseri vardır. Fakat bütün fikriyatı islâmiyete uydurmaya çalışması ona biraz Kürunu Vustai sima veriyor. Ya- ni bana göre öyle. İslâmiyetin ken dine mahsus bir fikriyatı olduğu- na inandım. Fakat herşeyi; her ce Teyanı o mok'aden tefsiri her- halde ben anlamıyorum, Fakat il- mine, terbiyesine ve kabiliyetine hürmet etmemek imkânı yoktur. Bir tek meselede anlaşmadığımız halde, konferanslarımdan © birine riyaset için Lahurdan kalktı gel » di. Maalesef sesi bir boğaz hasta- lığından dolayı kısılmış olduğu i- gin çok az konuşabiliyordu. İkbal ırkan Hindudur. Müslü- man olmuş Brahmen bir ailenin evlâdidir. Belki bundan dolayi he yecanları çok taşkındır. Bir müs- lüman münevveri bana dâdi ki: “İlkbal siyasiyatta birkaç safha dan geçti. Gençlik bu safhaların birincisinde arkasından gitti. O za H“ genç bu şiiri bildiği için ve birez da bunun başka sahalarda tesiri olduğu için ser- best bir terelimesini vermeği mu- vafık buldum. “Ey Brahmen, sana hakikati söy liyeyim mi? Sakın darılma ha! Ma bedindeki ilâhlar kocamış, bu put- Jar sana kendi milletinle didişmeni öğretti; Bizim “möllalir'da bize kin ve kâvga telkin ettiler. Ben yüzümü hem mabetten, hem ca- miden çevirdim. Sen hâlikini hâlâ taş putlarda arıyorsun. Benim için vatan toprağının her zerresi bir #lâhtır.”* İkbal siyasiyatta bu safhayı ter ketmiştir. Bugünkü siyasi umdesi bu kadar vazıh değildir. Artık va- tan onun “için sadece coğrafi bir tabir ve toprak değildir. Vatan o- nun için fikir sahasına, ahlâk saha sına geçmiştir. Bugünkü yazıları cemaatte fena bulmaya çalışan bir ferdiyetçinin çarpınmasıdır. Yani artık muayyen bir toprağa değil, muayyen bir cemaate tapınıyor, bu cemaat tabit onun için müslü- Köpek ve * Kediler İçin Lokanta Sinema payitahtı Holivutta bu - günlerde köpek ve kediler için çok mükemmel ve lüks bir lokanta açıl- mıştır. Bu İokantanın insanlar için de bir kısmı varmış. Fakat köpekle- rin kısmı, insanlarınkinden çok lüks- müş. Köpek ve kedilerin Jokuntasın- da beyaz mantolar giyerek çalışan garsonlar, insanlarin lokantasında ça lışan meslekdaşlarından iki misli ma aş almaktadırlar. * Garip bir koca Şikagoda 24 yaşında Bayan “He - ledn Plakler kocası aleyhinde açtı- ğı boşanma (davasında, Kocasının, kendisini tavuk; te köpekleri kadar vesmediğini iddiz etmiştir. Çünkü genç kocası bu hayvanlarile, kendi - | sinden daha ziyade alâkadar oluyor- muş. Şöyle ki, adam, kârısile bera ber yatmakta olduğu yatak odasın- da piliçlerile beraber 4 kuluçka ta - vik bulunduruyormuş. Köpekleri de yatağının altında geceliyerek ko- casından ayrılmıyorlarmış. Mahke - me, bu bedbâht kadını kocasından ayırmıştır. » Bir köy kayıyor Bulgaristanda Asenosgrat kaza - sında Yugovo köyünün bulunduğu mıntaka aşağıya doğru kaymağa baş lamıştır. Bu sebeple köyün arazisin- de yarıklar husule gelmiştir. Ani bir felâkete uğramaktan korkan köy halkı, panik halinde korku çekmek- tedir. Arazi kaydıkça yarıklar gittik çö gehişlemektedir. Jeologlardan mü teşekkil bir heyet, yavaş yavaş hali man cemaatidir Bu yeni safhayı ifade eden bir şiirinden birkaç sa tir alıyorum: “İnsanlar içecekleri “kadar iç- miş, fakat şarap hâlâ ortada. Gün- ler gelip geçmiş, fakat yarınlar hâ lâ mevcut, Fertler gelip geçiyor, fert bir yolcu, bir yabancı, fakat cemaat baki... Cemaat hayatının devri ezeli!” Möslüman fikriyatını tetkik eden tarih talebesi için İkbal tahlile değer bir münevver- dir, Bazı noktalarda merhum Ziya Gökalpe çok yaklaşır. O da “fert yok, cemiyet var” derdi. Onun de vatan “manevi bir ülke Müslüman — zihniyetinin madde. den ziyade fikir ve manevi mef- idi. ma harekette bulunan bu köyde tetkik - ler yapmaktadır. Köy, boşaltılarak başka yere nakledilecektir. ———— humlara nasıl daha çok düşkün oldu Yunu gösteren son bir misale tes sadüf ettim. Fransız “Halk Cephe 4i” partisinin müslüman azası bu- mu bana hissettirdi. Malüm ya bu partinin selâmı yumruk kaldır. maktır. Müslümanlar sadece şaha det parmağını kaldırıyor. Bundan “Massignon,, bir o konferansında bahsederken “Müslümanın daima madde fevkinde bir alâmet aradı- ğını söyledi. Dünya, cemaat, mil. et, hepsi âlâ; fakat Cezayerli müs lüman komünist yahut sosyalist i- çin bunların hepsinin fevkinde bir bakikat var; Allah?” serler| lis” Ti (67) Resmini koyduğumuz şu cilt, Türk ve İslâm eserleri müzesinde teşhir edi- len yüzlerce kıymetli ciltten birisini gösteriyor. Vişne çürüğü renk üzeri- ne kabartma usulile hazırlanan bu cildin üzerindeki nakışlarTürk zevkinin yüksek bir ölçüsüdür. Bu eser deri, resim ve cilt bakımından ayrı ayrı kıymeti haizdir. Dedelerimiz bilhassa keçi derilerini terbiye etmekte ve boyalamakta yüksek bir kabiliyet göstermişlerdi. Dericilerimiz, debbağ - larımız eskiden esnaf teşkilâtının başında mühim bir yer alırdı. Keçi de- man pek kuvvetli bir “Nasyonalist,, | rilerinden ayakkabı, eilt, at eğeri, idi. hattâ bunu bir din haline sok İsi gibi şeyler yapılırdı. Cildin göbeğinde ve köşebentlerindeki incelikle- muştu. Bu safhayı “Yeni Mabet” İri tavsif için büyük bir cit hazırlamak lâzımdır. Dikkatle bakınız anlıya- isimli şiirinde ifade etmiştir. caksınız. ilâh kabı, şamdan altı kapı perde- Şem GÜNLÜK HAYATTAN HİKÂYELER: Köyde Eski Kafa İle Mücadele Lâzım ..... i YAZAN: YALKIN ursadan Yalovaya inerken tesadüf bizi yanyana getir- di. Çok kuvvetli bir zekâ sahibi, terbiyeli, malümatlı bir ' genç. Bursanın (...) köyünde doğmuş, kö yünün okulunu, Bursanın lisesini bitirdikten sonra; geçen sene Tıp tahsili için Üniversiteye girmiş, Sömestr * tatilini . geçirmek üzere geldiği köyünden İstanbula dönü yormuş. İstikbalin iyi bir hekimi olabileceğini sözleri ile, her hali- le hissettiren bu gençe; tahsilini bitirdikten sonraki düşüncelerini sordum. Gözlerinden o zekâ kivıl- cımları saçılan bü genç alnını kı- rıştırdı. Dedi ki — Köyümde çalışacağım. Köyü mün 6ski kafalarile, kara zihni- yetlerile uğruşacağım. Başta ba- bam ve amcam olmak üzere... Bu sözüm sizde bir hayret uyandırdı değil mi?, Fakat evvelâ beni din leyiniz: Benim köyümün kadın. erkek bü tün halkının yarısını çok ihtiyar- lar, yarısını da gençlerle çocuklar teşkil eder, Bugünün orta yaşlıla n olacaklarının yarısını cihan har bi, yarısını da köyün cehaleti bitir miş ve silmiş süpürmüş!, Köyde eskilik ile yenilik her gün biribir lerile çarpışır ve boğusurlar. Es- kiler yenilerden gördükleri hür- met ve itaate dayanarak; hüküm lerini yürütmek, yenileri de ken- dileri gibi batıl itikatların, kötü Âdetlerin kul ve kurbanı olarak sürüklemek isterler. İstediklerini yaptırırlar da... Çünkü büküm on larda, kendilerine hürmet ve itaat borçlusuyuz. söyliyeceğim: kim olursa olsun biri öldü mü, daha vücudu soğumadan, hâyat ta mamile çekilmeden soyar, tene- şir tahtasına uzat, Bir hamle- de yıkar, kefenler ve gömerler. Ölümün vukuu ile görgme işinin bitmesi arasında bir saat bile ge- çirmezler. Bu lüzümsuz scelenin sebebi nâdir bilir misiniz?. Mev- tanın bir an evvel makamına ka vuşturulması, mevlaya makam hasreti çektirilmemesi... Bu itika- da göre ölenlerin gözleri cenneti âlâya dikilirmiş Bekletmek ölüye azap imiş. Bizim köyün ölüleri ga liba hep cenneti görüyor ve hep oraya gidecekler ki: bu âdetten hiç kimse ayırt edilmez. Köyde İ hekim olmadığı için ölümle, bay gınlığı ayıracak, kati hükmü ve recek salâhiyet sahibi ya köyün cahil imamıdır veya kadın molla- lardan biridir. E vet, baş belâlarımız arasın da, köyümüzün Ayşe Mol- la, Kezban Molla gibi kadın mol- laları da vardır. Bunların köyde, kadınlar ve hattâ erkekler arasın- da çok büyük manevi mevkileri vardır. Babalarımızınki gibi bun- ın da İstediklerini yapmalarına göz yumarız. Bu mollalar baş. göz, boğaz ağrılarını okurlar ve kars saplı bıçak ile mıhlarlar! Yılancı ği. kabakulağı yazarlar. Frengi, sıraca gibi bulaşık hastalikları, şi ripençeyi tütsülerler. -Eğzemaya okunmuş tuz sürerler. Öksürenin boğazına karabiber üflerler. Sar'a baygınlıklarına. kalp tıkanıklıkla rına muska yazarlar, Köyde İyi sa atte olsunlar çoktur ve hepsi bu kadın mollaların elleri altıridadır. Mollalar bin derde deva ve Şifa bulurlar... Bu kadar mi bitme di. Ekilen tarlalsra gömülmek, kestane, ceviz ağaçlarına ssılmak için bereket muskaları, kurumaya yüz tutan ağaçlara, yaşartma mus kaları, ipek böceklerine sağlık mus kaları, muskaları, muskaları ya- zarlar... Düşününüz, bu batıl iti. kat ve âdetlerin neticelerini: Bu zihniyetlerin yer tuttuğu ve katı- laştığı başların başardıklari işler- den menfaat ve falde görülür mü? i ia >, Çocukla köylü kadınlar bile daima işe koşarlar üzün kalkınmaması, gençle rimizin ortaya stilamayıp kenarlar da emeklemesi hep bu yüzdendir. Eski kafalara isyan edememek, itaat ve hürmet beslemek yüzün- dendir. Umumi idarede istibdat yıkılmış, padişah saltanatı kaldırı)- mıştır. Fakat köy ve aije hayatın da istibdat ve ihtiyarlar, kocabaş- lar saltanatı hâlâ bakidir. Bunu da zaman yıkacak, bekliyoruz. erilerimiz” çoktur: Cokluğu sdasacıdır. Bayım. Dinleyiniz, rica ederim; Bu âğırda soğuk alan hastaların fırında ter- letildiğini gördünüz, İşittiniz mi hiç? Bizim köyde var işte... İhti- yarlar, kadın mollalar; soğuk alan hastaları, ekmek pişirdiğimiz fırın ları yakar, kızdırırlar, Bu kizgin fırınlara sokar ve terletirler. Gül meylniz, bu da bir hakikattir. Has tayı o terli ve nemli vücudile fı- rından çıkarır. soğuk havadan ge çirerek eve getirir ve yatırırlar. Şifadır inşallah derler , o kızgın. nemli vücüdün birdenbire soğuğa çıkarılmasındak: tehlikeyi; bilmez ler. Söyleseniz dinlemezler. Köyü müzdeki zatürree vakalarının sık sık görünmesine başlıca sebep bu fena âdettir. Hastaya perhiz ettirmeye, ne de etmeğe itikatları manidir, Tifodan yatan, kendini bilmiyecek kadar dalgın ve ağır bastalara. içlerinin ateşini alsın diye elma. ayva ye dirirler, Bu suretle haslayı zorla öldürürler. Bulaşık- hastalıklar, ne olursa olsun hepsinin ismine sal- gın adını koymuştur, devası yok- tur. Hükmünü yapacak, ömrü bi- tenleri götürecek. derler. Hasta- yı, hastalığı muhtara, hükümete haber vermezler. saklarlar, Bu yok olası salgınlar da hep gençlere, ço- cuklara musallat olur, onları kı- rar geçirir. Şimdi siz; babamla, amcamla gü rüşseniz şaşarsinz. Yeniliğe, yeni fikir ve hareketlere öyle candan taraftarlık gösterirler ki, erken doğduklarına öyle teessifler sa. çarlar ki, sizi öyle inandırırlar ki, karşılarında hayretten donup kalır $ınız. Benim yalancı bir adam ol- duğunu sanırsınız. Fakat bir de evde “benimle görüştüğü zaman sarfettiği hezeyanlar gibi savur- duğu hikmetleri, gösterdiği sofu Yukları gizli bir yerden dinleseniz; eminim sabrınız tükenir, itidali niz elinizden gider. saklandığınız yerden fırlar... Öte tarafını ne ya- Paçsınız bilmem. Bunlar hep böy- ledir. Sizi de, muhtarı da, hükü. met memurlarını da aldatırlar, Sağlık işlerini gözden geçirmek için köylere gelen hekimlerden; 1 (Devamı 10 uncuda) ze “döl kei id