Wiz Kralı çocukların mükâfat kupaları bizzat dağıtmı #por olan boksla harap oluyorlar. Bazı mütehassıslarım. sübyanı kurtarmazsa müstakbel İngiliz milletinin veremden mızacak çağda san küçücük boksörü nce yu hatı muhtelif mu dersiniz? maraz. rumıza geliyor; İngiliz çocukları sveçe gitmiş bir mütehassıs imdada yetiş müsabakalarını seyretti- lan küçücüklerin boks yapmak zere ha- döğüşlerini seyrelmiş olan Majeste İngi- en seri şu sabi lardan kırılıp helâk olmasından korkulur Viyanalılara Karşı Muhtelit Takım, Hangi Kadrolarla Çıkabilir (Bu yarı muhtelit için ajanlıktan çağir- lan futbolcüler malüm değilken yazılmıştı Alelümüm muhtelitler. hakkındaki nokta» —.rarımız gağırtam oyumamiasiz a-iı—in m madığından fikirlerimizi, aşağıya dercetti- ğlmiz tebliğe rağmen, heşretmeyi lüzümlu Bulduk.) Bu cumartesi İstanbul muhteliti Viyanalıfutbolcuların karşısma çıkı- yor. Bizde ekseriya bir muhtelit se- çilirken oyuncuları sadece kendi ta- kımlarındaki kıymetlerine göre dev şirmek âdeti vardır. Prensip olarak bir esas kabul edildiktensonra o mak sada uyabilecek evsaftaki futbolcu- ları ayarlamak pek düşünülmez. He- le misafir takımın oyun tarzi hiç kale alınmaz. Meselâ, açığa seçilmiş bir oyuncunun yanına verilecek için onunla nasıl anlaşabileceği hesaba a- lınmaz. Her oyuncunun bir oyun üs- lâbu, bir futbolü kavrayışı olduğu çok defalar dikkatten kaçar. Bu sefer Avrupalıların yaptığı gi bi hareket etmek tecrübesine başla- sak acaba fena mı olur? . Kanaatimize göre, Viysnalı oyun-| culara karşı kısa oynıyan ve topla fazla oyalanan futbolcuları seçmekte büyük bir fayda yoktur. Çünkü Viyanalılar top kontrolünde ve isa - betli paslaşmada bizden herhalde ge- ri değil ileridirler. Onların kuvvetli oldukları silâhla çarpışmak hevesine düşmek hatalıdır. Şu halde, İstanbul muhtelitini seç meden evvel, prensip olarak kabul e- deceğimiz esas, kadronun seri, can- İh ve uzun oynıyanlarla yapılması ol- malıdır. Bu birinel madde kabul edildikten sonra, o şekilde oynamayı itiyat edin- miş olanların isimleri dizilir. Kıymet- lerini tahmini ölçerken biribirile an laşma imkânlarına göre bir tasnif yapılır. Böylece takımın kanavası meydana çikmış olur. Sonra o kana- va üstünde, oyuncuların hususi vazi- yetlerine, sakatlıklarına, son günler- deki sıhhi hallerine nazaran da son bir eleme yapılabilir. Bu tarzda hareket edilirse tam Av- rupai bir zihniyetle iş görülmüş o- Yur. Şu noktayı da ilâve edelim ki, a- Islümum muhtelitlerde kaleci ile mü dafilerin ayni klüpten olmaları frenk lerce daima nazarı dikkate alınan bir meseledir. Eğer bir klübün kalecisi ve bir müdafii muvafık görülüyorsa, diğer klüpten alınacak müdafiin 8- Firet.Vivana takım tarasında 184-1938 cu-* Viyana takımı oyuncularından Havlicek lınmıyandan iki gömlek duha faz- la olması şartı da vardır. Kaleci ile müdafilerin bi lerile anlaşmış futbolculardan ölmasına bu derece ehemmiyet verilir. Yani geri müdafaayı teşkil © eden üç kişinin İmürnkün olduğu kadar biribirinden ayrılmaması için kıymet ölçüsünde dabi istisnai hesaplar yürütülür. Av. rupalılar muavin ve hücum hatları için bu prensip haricinde iş görüyor- lar. Böyle bir izahtan sonra İstanbul muhtelitinde son müdafsa hattının hangi klüpten almacağı hususunda şimdilik tereddüde mahal yoktur sa- hırız. Güneş takımının kalecisi ve iki müdafii, zannımıza kalırsa, bugünkü formunda İstanbulun en iyi son mü- dafaa hattıdır. Muavin olarak Fenerden M. Reşat. Angelides, Güneşten Rıza, Galatasa- raydan Musa, Salim, muhacimler - den; Güneşten Melih; Salâhattin, Ni- latasaraydan Eşfak, Haşim, Bülent, Beşiktaştan Şeref, Hakkı, Fenerden Fikret... Bu oyuncular arasında biribirleri- ne en yakın üslüpta oynıyanlar se- çilerek kuvvetli ve müessir bir hat teşkil edilebilir. Ajanlığın tebi T.S. K, İstanbul Bölgesi Futbol Ajanlığın yazi, dan: İ 41 — #stanbul muhtelif futbol takımile GÜREŞ: Tekirdağlının Yerine Mülâyim Güreşiyor Türkiye başpehlivan Tekirdağlı pehlivanın hangi sebeplerle Avrupa- da çök kalmadan döndüğü malüm- dur. Tekirdağlı kendisile beraber gi Ti dört müsabakayı Kortüral Tez | lamadığından beklemiyerek İstanbu- la dönmeyi tercih etmişti. B. Asım İngilizlere | söz verdiği halde Tekirdağlının £ beklemediğini rünce Mülâyime müracaat etmiş acak ki, İngilteredeki müsabakala- m yapmıştır. in yaptığı dört müsaba- kayı kazandığı bildiriliyor. Ayni membadan gelen bir tekzibe göre, Fransız organizatör Tekirda ya neden fazla güreş vermedi zah ederken teknik bilgisizliğinden şikâyet etmektedir. İki müsabakası- nı da kazanmış olduğu halde Tekir- İdağlı için tekhik bilgi noksanlığı yü zünden fazla müsabaka verilmedi Bu mühim münakaşa mevzuu et - rafında yeniden tahkikat yapacak ve slâkadarları tekrar dinledikten son- ra noktai nazarımızı uzunca yazaca - ğız Güreşçilerimiz Gidiyorlar 23 Nisanda Estonyanın merkezi olan Talin şehrinde yapılacak Avru pa Greko - Romen şampiyonasına İş- tirak edecek güreş takımımızın cu- martesi günü köstence-yoluyla şeh- rimizden hareket etmesi tekarrür et miştir. Federasyon genel sekreteri asinin başkanlığında gidecek ka- file dokuz güreşçi bir de antrenör olmak üzere onbir kişiden mürek - İkeptir. Gidecek güreşçiler şunlardır: 56 kiloda Küçük Hüseyin ve ihti- yat olarak Kenan, 61 kiloda Yaşar ve ihtiyat olarak Ankaralı Ahmet, 66 kiloda Yusuf Aslan. 72 kiloda Saim. 79 kiloda Mersinli Ahmet. 87 kiloda Büyük Mustafa. Ağır siklette Çoban Mehmet, —— ———— ——ğ— martesi günü sazt15,30 da Taksim stadında bir müsabak'n tera edilecektir, 2 — Bu müsabakanın hakemi Ahmed A- den Gögdün. Yan bakemleri Adnan Akın ve Tarık Özerengindir. 3 — Aşağıda isimleri yazılı #atbolcülerin futbol levazımlarile birlikte sast 14,30 da Güneş klübünde hazır bulunmaları lâzım- dı Güneşten: Cihad, Reşat, Rebii, Melih, Sa- Yihaddin, Yusuf ve Rıza, Fenerbahçeden: Mehmet Reşat, Esat, Pik İhtusa, Sacit, Vatandaşla GAİN ii Yol Vergisi Teşvikiyede oturan bir okuyucu- muz yazıyor; “1937 mali yılı yol parasını altı ay evvel defaten ödedim. Aradan il geçti. Evime bir memür “geldi. Yol parası istedi. Verdiğimi kaydm'niçin kapatılmadığını söyledim. Çünkü, ay ni şubeye vermiştim. Memura da makbuzu gösterdim. Üç dört gün evvel bir me- mur daha geldi. Yol rası istiyor. Evden: “Verildi.,, demişler. Memur: “Olmaz o geçen senekidir., demiş. Makbuz yanımda rakmamıştım. yet eve biraktım. Güstermişler, memur da kanaat getir imiş Bu sefer de, o memura, ayni şu- beden geldiğine göre, kaydın hâlâ neden kapatilmâdığı sorulabilir. Fa- kat, sormadım. Makbuzu kaybetmiş olsaydım, cayır cayır parayı alacak. lardı. Bir de şu nokta mühim: Me. mur, daha makbuzu görmeden hü küm veriyor ve ev halkının ifadesine inanmıyor: “o, geçen senekidir.,, di- yor. Hayret edilecek bir kanaat de. ğil mi?. Bir de şa nokta var: Makbu- zu yanımda alıkoyuyorum. Çünkü, salıştığım miessesede de benden y parası istediler. Ve makbuz ibraz e mezsem, bu ny maaş alamıyacağımı söylediler. Kaç yerden, kaç kişi den yol parası istiyor. Ve garibi, ayni | şube bir adama üç defa müracaat e- diyor. Bu işleri daha dikkatli yap- malı OKUYUCU | Mektupları Bir Gemicinin Macerası Koca Mustafa Paşa Ramazan Efendi ca- mii içi 4 numarada Cermi Temren imzasile bir okuyucumuz şünları yazıyor: “Ben gemlciyim, Panama bandıralı S. 5. Ereğli. vapurunda çalışıyorum. “Vapuru- müz â0Xİ.1908 de İstanbuldan hareket etti Subâtin sekizinde Fransanın Port dö Bük marina vardık. Vapurun marangozu Di- mon Marsel isminde Fransız tebanhı bir a- Sala yağdı. Ayn Şenda ba adm gemiden Azimsld ünde gemiye iki Fransız polisi geldi, Güverte Tostromosu Ahmetle beni karakola davet etti, Gittik, Dimon Marsel bizim için: “Bu Tiki kişi benim 3 İngitiz İlramı ve 100 fetihiymer aldılar. , Demiş, Böyle birşey ol- madığını söyledik. Derdimizi anlatamadık. O ğese bizi kârakolda yatırdılar. Ertesi gü nü bizi Afx — en - Provence tevkifenesine sütürdüler, Bu tevkifanede tam 31 gün kal) dık. Fakat iddin sahibi elan Dimon Marsel Şubetin İğ inde yeniyi büsbülin terket- miç. Bir başka vapurla Amerikaya kaçmış Hem bize suç isnat ediyor, hem de kaçi- yor. Biz tevkifsnede boş yere bekliyorduk. Mahalfi mahkeme iddia sehibi Dimon Mar dört defa dı. Fakat, odam Ame- rikaya kaçtığından tabil gelmedi. Nihayet mahkeme, halkımızda men'i muhskeme kararı verdi. Biz, tevkifanede 31 gün ya- tarken Marsilya başkonsolesluğuruza dah ren Gç defa müracast ettik, Hiç cevap a- lamadık.. Haksız yere tevkifanede bekleti- yorduk. Bizim yapurumuz da, bizi Fran. sz topraklarında bırakıp gitmiş. İki tayfa Fransada kalmıştık. Vapur süvarisinin de, mensup olduğumuz konsolorluğa vaziyeti haber vetmesi lâizımdı. Haber vermedi. Di- mun Marsel yüzünden günlerce aç kaldık, Yabancı topraklarda perişan olduk. Uğra- dığımız bu iftira ve çektiğimiz sıkıntıdan dolayı kim mesuldür?.,, sel'i Tenis: Tokyo Olimpiyadında Tenis Yok Tokyoda tertip edilecek 940 olim- plyadında dünya şampiyonluğunu ta- yin edecek bir tenis turnuvası yapıl- mıyacağı sabit olmuştur. Japonlar şimdiye kadar olduğu veçhile cihan şampiyonluğu şümulünde bir turnu- va tertibini düşünmemekle beraber, Tokyoda husus mahiyette müsabaka lar yaptırmıya karar vermiş bulunu- yorlar. ret, Naci, Galatasnraydan: Salim, Haşim, Necdet, 4 — Müsabakadan evvel saat 13,20 da Gü ve bi: | AA YEAT ETER > i ir gün Nisin meşbur çiçek- ler alayını seyrederken; tey zem vasıtasiyle, otuz iki yaşında Lucien isminde bir genci tanıdım. Oturduğumuz yer çok güzeldi. Hakemler heyeti masasının yanı başında idik, Nergisler, mimoza- lar, karanfiller, menekşeler etra- fımizı doldurmuş, âdeta onların içinde garkolmuş gibi idik. Çiçekler muharebesi bittikten son ra teyzem,.eski dostları olan Lucie nin akrabaları hakkında kendisi- ne bazı şeyler sordu ve sonra iki- mizi başbaşa bırakacak vesileler icat ederek yanımızdan çekildi. Evvelâ konuşma tarzını bir türlü bulamadım. Luclen'in biraz soğuk hareketi ve uzak duruşu, alışmış olduğum, erkekleri arkadaşça ka- bul eden, genç kız gidişatıma aykı rı geliyordu. Beni nazikçe dinle- mesine, hattâ cevsp vermesine rağ men, muhaveremizle meşgul de- ğil sanki aklı başka yerde gibi bir hali vardı. Eve-avdet edince tey- zeme dedim ki — Seninle bahse girerim teyze, beni sokakta görse tanımıyacak. Morfin mi yapıyor? Kokain mi kul- Jahıyor?. Herhalde garip; “acayip Teyzem: — Aptallık etme Liz. Dedi. Lu- cien iyi terbiye görmüş bir çocuk- tur, Muhakkak ki senin şu tenis zıplayıcılarına benzemez. Belki on lar'senin daba hoşuna gider. Tür- Yü şaklabanlıklarla konuşup, siğa- ralar ikram ederler,'bir sürü kom- pliman yaparlar filân arma, onlar seninle evlenmez, - çünkü draho- man yok. Laiclen ise hiç öyle de- gil, senin için de biçilmiş kaftan- dir vetimize icabet etmiyece- ğine kani idim. Halbuki hiç te düşündüğüm gibi olmadı. Geldi. Hem ilk gelişinden sonra sık sık uğramıya başladı. Güzel bir otomobili vardı. Bir- likte pek hoş vakitler geçirdik, ge zintiler yaptık. Buradaki hatıratı- ma kaydedebilirim ki, onu sevmi- ye başladım. Hattâ daha ileri gide yim... Alışmış olduğum küçük flört lerime hiç benzememekle beraber Lucicne âşık oldum Hiçbir sporla meşgul olmaz, sinemaya gitmez ne bileyim aca- yip bir insan! Yanında bütün canlılığıma rağ- men, onu ihata eden gizli bir keder çerçevesini aşamadım. Tam bir ay sonra İlk sersemliğinden uyanır gibi oldu ve bir gün bana dedi ki: — Size ciddi bir teklifte bulun- mak istiyorum. Yalnız Aamuslu davranmış olmak için, hayatımda müessir olan bir sından bahsetme- liyim. Müsaade edin size açılayım. iyeceklerim katiyen hakikat. tir. Şu var ki... Hayattan sonraki â lemi bilmiyen bizler için anlamak çok müşküldür, maamafih imkân olduğu kadar sade izah etmiye ça- lışacağım. Vaktiyle evlenmiş olduğumu bi- liyorsunuz. Bu izdivacın tevlit et- tiği müziç ve garip neticeleri izah etmek İstiyorum. Matasaray birinci tekimile İstanbulspor bi- İrinet takımı arasında bir müsabaka fora e- dilecektir. Bu müsabakanın hakemi Rıfkı Aksaydır. 8 — Pisst-Viyana fakımı 16-4-1938 cuma sabah saat 10 da trenle Sirkeciye lat edecekti ,#mize bağlı bütün spor Küpleri ikbal merasiminde hazır bu- Tanmaları ehemmiyetle tebliğ olunur; Çocukken, benden iki yaş kü- çük olan halazadem İvonne, oyun arkadaşımdı. Büyüdükçe sevişmi- ye başladık, ailelerimiz de evlen- memizi tesvip ediyorlar, fakat kerliğimi yaptıktan sonra olmasın da ısrar ediyorlardı. Ah keşke bunu beklemese idik. ARANAN GÜNLÜK HİKÂYE RUHLARIN KISKANÇLIĞI Fransızcadan Çeviren: Ş. Yurdaç 14-4-938 EBE LANE #ABUUANAAYEKLANAN KANYE UTEE MALL ULA LARA AYLA YALAMA YAYAAANYKALANAA Ben askerde iken İvonne, şiddetli romatizmaya tutuldu. O kadar ki, bir zamanlar onu kaybedeceğimizi zannettik. Zamanla iyileşti. Fakat bütün izdivaç tasavvurlarımızı ak tüst edecek mühlik bir kalb hasta- lığı başgösterdi. Sabırla ihtimam etmekten başka çare yoktu. Ken- disine okadar iyi baktı ki, nihayet hastalığa galebe çaldı. Yirmi beş yaşına geldiğim 28- man, babamın işlerine iştirak et- tim. İvonne'nun de iyileşmiş olma» sından istifade ederek doktorun müşaadesini almadan düğün günü müzü tayin ettik. O, saadet içinde hazırlanıyordu. Belediye de her- şey yolunda gitti. Kilise merasimi ertesi güne tâlik edilmişti. Beyaz gelin elbiseleri içinde nişanlım fev kalâde güzeldi. Kiliseye girerken, biraz nefes darlığı gibi bir şeyler hissetmesini, fazla kalabalıkla faz Ja çiçek kokularına atlett! ihrabın karşısında, onun ya- nındaki koltuğa oturduğum zaman, âdeta soluyordu. Papazın hayır duasını aldıktan sonra, akra ba ve taallükatımızın tebriklerine mukabele ederken birdenbire İvon alıp arabaya kadar götürdüm. O- radan da, bir dahâ kalkamadiği ya tağına kondu. Zavallı akşama doğ- ru uçup gitti, Gözleri hep bana müteveccih idi. Dünyanın en gü- zel aşk sözlerini söyliyerek öldü. Aklımı, muhakememi kaybede- cek gibi oldum. İntihar etmek İste- dim, Kendimi okumiya verdim. Hep ruhiyata ait kitaplarla meş- gul oluyordum. İspritizma beni son derece alâkadar ediyordu. Ni- tekim İvonne'nin ruhu ile ancak bir medyum vasıtasiyle temasa gelebileceğimi öğrendim. Bu, bana yaşamak kuvvetini yeniden verdi. Ruhlarla meşgul olan klüplerden birine âza oldum O zamanlar, Polonyalı, Manda #sminde bir medyumun, şayanı hayret iktidarını tetkik ediyorla dı. Bu genç kız; esmer, uzun boy- lu, gözlerinin fevkalâde bir eks- presyonu İle çök güzeldi. Oradaki mevcutlardan birinin, bir ipucunda tuttuğu, yuvarlak sa defe bakarak uyurdu. Ve uyudu- duğu zaman, kendi ruhu vücudün- den ayrılıp beni, herhangi bir ölü- nün ruhuna terkederdi. Tıpkı elbi se değiştirir gibi birşey. ir gün Polonyalı kıza, İvon- ne'nun ruhunu celbetmesini rardım. y Fevkalâde şayam hayret birşey oldu. Manda uykusunda, haletinezide olan bir insanın şeklini almıya baş ladı.. Eli, kalbinin üzerinde idi. İ- vonne'nun sesi ve şivesiyle onun bana söylediği son sözleri tekrar- lamıya başladı. Tamamile karşım da benim sevgili İvonne'um vardı. Sonra ölüm sahnesi tekrar gel di ve ses kesildi Böylece hayli durduktan sonra Manda'nın dudakları tekrar kımıl dadı. İvonne'nun sesi tekrar konü$ mıya başladı. Son hayatından mem nun olduğunu söylemesine rağ” men, mevcudiyetinin neden ibaret olduğunu tayin edemedi daha doğ rusu etmek istemedi — Bunun ifşa edilmesi, yasak ol duğunu bil sevgilim. Dedi (Sonu Yarın)