“ vw 3.11.9087 " — İSTANBUL - ATİNA - TİRAN Arnavutların Nazırile Neler Konuştum? 1. in Nezaretler mahalle- sine girdim. Geniş meyda» nm etrafındaki yeni nezaret bina- Jarma bakıyorum. Hemen de hepsi biribirine benzi: yor. ğ Buglün, Arna- Yutlarn o Maarif Nazırı Faik Şat- ku ile görüşecelt tim. Asırlarca kis tapsiz kalmış o lan bu milletin eline verilen ki- taplardan nasıl istifade ettikleri mi öğrenecektim. Nezaret bina- sının sağlam ya pılmış geniş ka- pısından girdim. İçeride öl riye giden birkaç adam va aarif Nezareti, Maarif idsrele- ri muallim ve talebe kalabalığı ci- etinden mahkeme koridorlarına benzer. Burada birkaç kişi görünce Yanlış geldiğimi gannederek dör- mek istedim.Sonra birdenbire mek- teplerin imtihanlarla meşgul olduk- ları ve hattâ tatile bile hazırlanrsı Ya başladıklarmı hatırladım. e be irem nkâr çıkmaz 0- düet, Nazırın beni bekledi- Eni söyledi, Oda büyük ve loştü, Übümeni eden naztrların odaları böy A6'loş oluyordü; Belki kam perde” Jer, belki ziya taksimatı bune 86 bspti. Fakat ne olursa olsun Tira- BIN Yaz sıcağı için bu loş odalar dışarıdan içeri girenlere rahatlık veriyordu. l Faik Şatku geniş masasının ar- Yasında ayakta duruyordu. Eiintu- ZAİLIĞI zaman yüzüne baktım.Sima- 8! bana hiç yabancı gelmiyordu. — Aldanmıyorsam, sizi tanıya” cağım geliyor. dedim. Güldü: — Evet, dedi, belki Istanbul hu- kukundan; belki Harbiye Nezare- inden, veya Istanbulda avukatlık Yaptığım zamanlardan... — Hangi senelerde acaba! — Umumi harpten evvel, harp €snasında ve harpten sonr... Arnavutların Maarif Nazırı, w- Zun boylu, genç irisi bir zattı, El sanda doğmuş ve Osmanlı idare- 8i zamanımda Selânik Fransız Tica Yet mektebinde okuduktân sonra İstanbul hukukunu bitirmişti. Bir müddet avukatlık yapmış. umumi | mk Harbiye Nezaretinde çalış” F NE Satu, mektep hayatını, askerlik zamanını, hayata atıldığı seneleri anlatırken vir ço — SİMİ Deşeleniyor ve anlattıkça İn Büğunu gösteriyordu: li İstanbul Hukuk mektebinden Ral Sıkmuştıı, Umum! harp şlamiş ve ben de Harbiye Neza- retinde Vazife almıştım. Levazım Yeisi İsmail Hakkı Paşanm yanında hukuk işlerile meşgul oluyordum. agam Sabancalı Hakkı, Roman- careti ya Aske- ri bakımdan kre mese- le olmuştu. Harbiye Nezareti hu- kuk müşavirleri ile alâkası olan diğer nezaret müşavirleri bu İşi bir karara bağladılar, Ben muhalif kalmıştım. Bütün bu milşaverelere körşi tek başıma muhalif kalışım nazarı dikkati celbetti ve beni kon- #eye davet ederek neden muhalif kaldığımı sordular, anlattım, Bu- İ bon nüvesini | Bunlar bu mun üzerine İsmai| Hakkı Paşa be- Nİ hukuk müşaviri yaptı. Ve Mira- lay erzakı tayin ettirdi. sik Şatku, buraya gelince bir denbire birşey hatırladı, o- turduğu iskemleden Kulkarak siga- şe e ar MAR ar rar, Yazan: Mİ Hali Lütfi Mİ -— Arnavutluk Maarif Nazırı B. Faik Şatka ra kutusunu uzattı. Zile basirak iki kahve ısmarladı, Hâtırası kendisi- ne heyecan vermişti, Nazırm bir- denbire bu kadar heyecanlanması- na hayret etlim. Heyeçanmın Se Debini sormak üzere iken güya hö- irasindan bazı şeyler eksilecekmiş gibi eliyle işaret - ederek sözümü kesti. Sigarasından geniş bir nefes çekerek; — Türkiyenin bugünkü terakki- sini okudukça, işittikçe daime şu mnhzara gözümün önüne getik: de- Gmemememer .. âtırasmda olan şeylerden hiç bir noktasını kaybettirme- mek ve iyice anlaşılmasını temin et- Maarif mek ister gibi yüzüme dikkatli dik. katli bakarak ağır ağır şunları söy ledi: — Memurluğum esnasında bir gün Harbiye Nezareti koridorunda dolagirken Nazır muavininin yanına şirmek istiyen bir asker gördüm. Dimdik bir as. ker, harp ve darp larda yanınış yil- zünün çizgileri o dakikadaki asa- biyetini gösteri. yordu. Sordum; TAN Rİ Sineme: Aleminde Al Lehistanda Yaşıyan Türkler Arasında: ; , ; — Mustafa Ke- mal Paşa, deği- Anafartalar ramanı.. Bu askerin o saniyede nazarı dikkatini celbet- mesinin Üzerimde hasıl ettiği tesir le yanımdakilere e gayri ihtiyari şunları söy ler, kağ der led Nazırı olsatbu memleketi kurtarır. Ben bunu söylemekle kehanet et- tiğimi'iddin edemem. Uzerimde hâ- âıl ettiği tesir. o kadar çok büyük ve ânl olmuştu ki, bana bu sözleri söylettirdi. Böyle adımlar Allahm milletlere hediyesidir.” Faik Şatku, bu hatırasını muha- faza etmekten; bir tesadüfe şahit larak böyle Hâlâ, saripi, bulur- maktan çok memnun görünüyerve kıymetli bir şeye malik olmanın verdiği hazla haklı olarak iftihar ediyordu. İLİM DUNYASINDA Lord Rutherford'un Hayatı (Başı 5 ineide) nı berilyum nüvesine bombardıman ederek ator numarası 13 olan kar. hasıl” etmişlerdir. istihsalden bir kudre, tin intişar etUğini iddia ediyorlar. dı. Diğer taraftan Rutherlord'un yannda çalışan Chadvick de ayni tecrübeyi yapıyordu. Bunlar de istihalenin atom numarası 120. lan karbonls elektrik “Bamuleşi sıfır ölan Nütron denilen (dejene. re olmuş Hidrojen atomu) mad. denin bâsil olduğunu iddia edi. yorlardı. Kürl - Joliot'nun fildinsı kabul edilince fİZİĞİN sna direği olan kudretin tahaffuzu prensibi sarsıltyordu. Bu mfnakaşalar Çad. vick'e hak verdirmisti. en kongreje bu mesele ü. B zerinde yapıdan münskaşa, larda bulundum. Madam sel Ğ Joliot ve kocası tezlerini müda- fan ettiler, Bir aralık Rutherford gayet nazikâne bir İlsanla Madam Küriyi hafifçe haşlamıştı.. Söyle- diği sözler gu mealde idi: — Be. nim bu iş üzerinde kırk seneden. beri çalışmakta olduğumu belki annen sana söylem iştir. Gençlerin buldukları tecrübe geticelerini gö remiyecek kadar kör olmadığını zannederim siz †kabül rika niz, İlmi kanaatinin yanlışlığını bir tarafa bırakalım, Rutherford da dahil olduğu halde “bütün bü yük İngiliz âlimleri Madam ei Jollot'ye nezakette kusur etmiyor” lardı, Kembriçte verilen öğle ziya- fetinde büyük sofranın başı olan I. 3. Thomson'un Madam Küriyi sağma alması bunun €7 canlı bir delilidir. ongrede Rutherford'un &- sistanları pek mühim rol oynadılar. Bunların şeflerin: e kar- şı hürmetleri, pervane gibi etra- fnda dolaşmaları, buna mukabil gef'n de onların üzerine açmış Ol- duğu şefkat ve himaye kanadı MİŞ unutamıyacağım hâdiselerdendir. Kongrede Rutherford âdeta ibr i- im satrancı oynuyordu. Evvelâ küçük asistanlarını piyade gibi - leri sürüyor, sonra bunları yava? yavaş büyütüyor. Nihayet kendini gösteriyor ve meseleleri balledi- yordu. İng'lterenin bugün sağ olan bü» yük #lirlerinden Brogg'dan 9 J. 1. Thomson'dan 15 ve O. Lodge den yirmi yaş daha küçük olen Rutherford daha veld iken, &li | Miş altı yaşında ölmesi onu seve arkadaşları ve talebelerini müt&- essir ettiği gbi dünya ilim âlemi için de bilylik bir matemdir. O Bun hayatı, eseri ve nüfusunun ks- rakteristikleri üzerinden yazı Ye- zanlar arasında on başta gelenler den biri büyük Fransiz fizikçile- rinden Maurice de Bioglle'dir. u kadar büyük işler gören. | muvsffakıyetler o kazanın Rutherford'un ölümü büyük bir uya olmakla beraber ismi fizik tarihinin en gerefli sahifelerinden birini işgal edecektir. Geçen ayın 25 inde defnedildiği günün akş8- mı radyoda verdiği konferansta kendini kirk senedenberi tanıyan büyük Alim Jeans diyor ki: “Rut herford'a bakınca insan onu Jim tarihinde Faraday'n yanına ve hattâ daha ileri giderek Nevton'un yanma koyacağı geliyor... Filhakika İngiliz milleti onun büyüklüğünü anlamış ve Vestmi- nister kilisesinde büyük sdamia- Ta mârsus yere defnetmiştir. Nev- ton'nun mezarmın da burada bu* lunduğu gözönüne getirilince Je- ans'in sözüne hak vermeliyiz. Ye ni fiziği yaratan bu büyük Âlim için ne yapılsa yeridir. bu adam şimdi Harbiye | Lili ıllan ç Harvey'in / arvey : . Fil . Yeni Filmi ; Babası Alman, anı olan sarışın yıldızların en dilbe- Ç ri Lilian Harvey, bir aralık u- »utular gibi oldu. Fakat va | nutulma çok kısa geçti. Güzel ç yıldız tekrar stüdyoya girmiş ve K yeni bir film çevirmiye başla - | mıştır. En mühim kısımları bit- miş olan bu film yakında beyaz Ç perdede seyredilecektir, ç “Gizli kahkahalar, adını ta- i şıyan bu filmde sarışm yıldız Li-4 Han, diğer filinlere nazaran büs- & bütün ayrı bir tipte görülmek- Ç tedir, Filmin mevzuu, bir takım Ç acı maceralardan sonra tatlıya & bağlanan bir aşk hikâyesidir. ) Aşağıda güzel Lilian'ı yeni fil » , minde görüyorsunuz, k o... rr» İşte Lilian « , Lil Dagover Sessiz film alan Lİ Dagoverin de, ihtimal bu mevsimde yeni bir filmini göreceğiz. Buradaki resim, yıldızın bü son fil mine aittir, zamanımda bir şöhret . o Yeni Şerlok Holmes Marum yıldır Hans Albert “Şerlok | Holmesin mücadeleleri, adında yeni! bir filmde başrolü temsil etmektedir. ————— anna Bir Çöpçüyü Yaraladı Mustafa isminde bir golörün i- daresinde olarak Çorluya İşliyen 20 numaralı otobüs, Divanyolundan ge çerken Abdulvahap isminde bir çöp- çüye çarpmış, muhtelif yerlerinden EN Rd Leh Türk münevverlerinden Olgert Neyman ve Aslan Neyman PolonyadaNekadar Türk Var, Bunlar asıl Yaşıyorlar? YE Me VARŞOVA MEKTUBU ç İL Türkler geçmişin derinliklerinde, geniş yeryüzünde at oynatırlarken, hoşlarına giden alanlarda bazan yerleşip kalırlardı. Bütün # halin- de iseler, o yerin, o yerde eskiden beri oturanların da hâkimiyetini el- lerine alırlardı. Tuna, Idil Bulgar- ları gibi... Biri Karpatlardan gelip Balkanlarda yerleşen Slavların ba- şma geçti, adı kaldı, kendini kay- betti, İkincisi oralardaki Fin il lerinin başma geçti, hükümet kur- du, benliğini sakladı. Polonyada görülen Türklerin, kö kü de ayrılıp Kalan il parçalarm- dan gelir, Ve türlü tarihlerde bu kitleye başkaları da gelerek katıl miş, hepsi de benliklerini sakladık ları halde dillerini, âdetlerini çok- İuk unutmuş, derin, geniş Leh der- yası içinde erimişlerdir. Bugün bunların dilleri Lehçedir ve yaşayış Tarı, Lehlefinkinden farlelizdir. Türk köyleri Bir Leh köyü ile bir Leh Türk köyü ancak cami ve kilisesi ile ay- rlabilir. Binalar, evler, ekincilikte kullandıkları âletler, elbiseler, evin içinde kullandıkları mobilyeler ve ev teşkilâtı hep ayni. Yalnız bazan tecrübeli göz, yüz- lerinde, kafataslarının teşekkülün- de, gözlerinde ırkın farklarını a2- gok seçebiliyor. Şimdi çokluk saç- lar sararmış, gözler de mavimsi bir renk almıya başl: Başmı Altay eteklerine koyarak Asyadan Avrupatım ortalarma u- zanan Türk, ana yatağımdan uzak laştıkça, şimdi bu şarkta, cenupta, şimalde de bi bazan diline. bazan da benliğine zi- yan gelmiştir. Üç zümre Polonyadaki Türkleri üç zümre- ye ayırmak mümkündür. 1 — “Leh” Türk ve Tatarları, Bulundukları yer vaktile Litvalı rm elinde bulunduğundan bunla - ra “Titva Tatarları” da denilmek» tedir. Görüleceği üzere menşelerile hepsi de Türktür. Bunların buralarda yerleşmeleri hayli eskidir. Altmardunun, kaba- Tıp taştığı, bazan özenine çekildiği bir sırada, 1397 yıllermda Polon- yanın kuzey doğusu prenslerinden Vinoldün askerleri, oralara giren Altmordu parçalarından birtakımı- nı ayırarak almıs, banlar da şimdi bulundukları Vilna yakmiarında yerleşip kalmışlardı. İste bunlar, Polonya Türklerinin bir nüvesi ol- du. Polonyalılar ötedenberi komşula rm tecavüzüne uğruyorlardı. Bu sebepten Altmordudan, diğer Türk atllarından yardım istiyorlardı. 1410 - 1412 de de böy'le oldu. Bu se- ferlerde yardıma gelen askerlerden bazıları yakdaşlarının yanında yer leşip kaldılardı. Leh hadutlarında Zaten Vilna taraflarınm toprak- ları çok münbit ve geniş idi. Bir de ağır surette yaralanmasına sebep ol- muştur, Polonyalılar bunların hususi halle. rile dinlerine #arışmıyordu., Leh kadınlarile evlenmelerine, çocuklar rının, babalarmın dini olan müslü- manlığı gütmelerine de kimse bire şey demiyordu. Bu suretle Vilna ta raflarında yerleşen Türkler, Polon yanım küzey doğusu hududunun ta bil bekçisi oldular, 1508 - 1811 mr harebelerinde Polonyanm bu köşe sini muvaffakiyetle müdafaa ederei harbin Polonya lehine bitmesine hinmet ettiler, Cenup Türkleri: Bunlar ancak Ke- nuni Süleyman devrinde, Leh Türk lerinden birinin, Damat Rüstera Pa saya bir risale ile müracaatından. sonra tanmmışlar ve İki arada siki bir münasebet başlamıştır. Rüstem Paşaya verilen bu risale 1858 de Muhlineki sdlı bir Leh Tüle- Şimdiki rolleri Polonyanm Alman, Avusturya v8 Rusya arasında bölünmesile Leh Türk - Tatarları da Rus eli alına düşmüşler ve bu hali bir esirlik tel&i ki etmişlerdi. Bu sebeple Rus idare ve rejimine karşı açık ve gizli sava pa iştirak ettiler. Bu sebepten Rus idaresi bunlara karşı tethiş usulü tatbik ediyordu, Bu arada sürüldü. ler, köylerinin yerleri değiştirildi, camileri yıkıldı. Bu böyle oldukça bunlarda Rus düşmanlığı tamamile kökleşti. Bu sebepten Leh Türk - Tatar münevverlerinin hemen ço- Zu Çarlık ve Rus hükümeti aleyhin deki ihtilâl kurumlarından birine mensup bulumuyondu. Leh istiklölinde Mareşal Pilsudakinin, Polonyanm kurtarılması işine çalışmak üzere kurduğu gizli kurumun on başmda Mustafa Solkiviç gelir. Mustafa, ih propaganda ve teşkilât işlerin de, Pilsudskinin sağ eli idi, Cesare. 4, atılganlığı, gizlenmek hususüne 'daki ustalığı, ihtilâl manevralarınm tatbikindeki pratikliği ile Çarlık siyasi zabıtasını şaşkınlıktan gağ- kınlığa düşürüyordu. Büyük harpten evvel, Pilsudekd yakalanarak Varşova kalesinin zin dana tıkılmıştı. Mustafa Solkivig imdadma yetişti, Petersburg hâpis hanesine naklettirdi ve oradan da kaçırtarak kurtardı. Pilsndski partisinin fikirlerini ya yan “Robotnik” gazetesini Musta fa idare ediyordu. Bu gazete bir yer de kapatılıraa, seyyar matbaası baş ka bir tarafa nakledilerek orada ba sılıp çıkmıya başlardı. Leh Türk münevverleri arasmda istiklâl aşkı o kadar kuvvetli ham- le ile yürüyordu ki, Polonya kurtul duğu halde, kendi yurtlarında hal ettikleri şeref mevkilerini bıraka rak başka diyarlardaki esir Türk kardeşlerinin de Polonya gibi kurs tulup İstiklâl kazanmasma çalışa mak Üzere oralara koştular, Gene ral Süleyman Solkiviç, âlim İsken- der Ahmedoviç. Olgert Neyman, Mirza Kirçinski bu cümledendir.