(Başı 1 incide) $ — Alaymız bir vazife almış gidi- - yor. Bu alay içinde kumanda etmek- — te olduğum bir bölük var; benim de beraber gitmekliğim tabif değil mi? — Niçin bana haber vermediniz? y Kumandanın cevabhı: 4 — Siz bu alayda stajiyersiniz. Ku- * manda ettiğiniz bölüğün asıl kuman- — danı bölüğün kumandasını almıştır. ; Siz erkânıharp zabitisiniz; böyle çe- — tin işleye gelemezsiniz. Ben sizin Şam- f yda kalıp istirahat etmenizi tercih et- 'tim. Maaşmız verilecEktir, merak et- meyiniz. Mustafa Kemalin aldığı bu cevap, pek tabil olarak, Müfidin 29 uncu süvari alay kumandanından alacağı * gcevabın ayni olacaktı. İki arkadaş, boynu bükük, ğ çıkıyorlar Müfit $u mütaleada bulunuyor: Süvari fırkası kumandanma şikâyet etmek... Mustafa Kemal buna lüzum görmüyor: — Müfitçiğim, diyor, bunlar o ku- mandanla beraberdirler. Ona müraca- attan bir şey çıkmaz, Ordu kuman- danıma gidelim. Belki ondan da bir gey çikmaz; fakat hiç değilse şikâ- — yetimizi umumileştirmiş oluruz. İki arkadaş mutabık kalıyorlar. Ordu kumandanı müşir Hakkı Pa- O şadır. Müracaat usulsüzdür |— İki erkânıharp yüzbaşısı, doöğrü- ; dan doğruya, müşir Hakkı paşanım — Tresmi makamınm kapısma gidiyorlar — ve yaveri vasıtasiyle müşir paşay» — görmek istediklerini arzediyorlar. — Hiç vaki olmamış bu hareketi müşir | paşa çok küstahane telâkki ediyor — ve onları kovuyor. Sokak ortasında h kalmış gibi bir vaziyette iki arka- daş artık biribiriyle— konuşmıyacak — kadar müteessirdir. Nihâyet Musta- — fa Kemal, Müfide: hi Dia de gidariz, diyor. Müfit soruyor: — — Nasl? — Olduğumuz gibi... Yani şimdi gatlarımıza binmiş bulunuyoruz; e- — mirber neferlerimiz de var. Havrana giden kuvvete, olduğumuz gibi ilti- — bak ederiz. N — Bu olur mu?' — Niçin olmasın? T Ve, Mustafa Kemalin dediği gibi, — gidiyorlar. Şam - Şemiskin yolu üzerinde 4 İki süvari alayı, birçok topçü — bataryaları ve esterli piyade tabur- — ları, büyük bir kuvvet halinde, yü- — rüyorlar. Bu kuvvetlerin kumandanı - Bay Lütfidir. Mustafa Kemal ve Mü- — fit, ellerinden alınmış olan bölüklere yi tifat etmiyerek, atlarını bu kuvvet- /| lerin başımın yanına sürüyorlar ve: — #“biz de beraberiz efendim,, diyorlar. Henüz bu iki adamı tanımamış olan (kumandan onların -yüzüne bakma- makla ve sadece selâmlarını iade et- — mekle iktifa ediyor. Başka konuşma oktur. Kuvvetler, o günün akşamı Şemis- /| kinde çadırlı ordugâhta, son neferine — kadar yerleşiyor. Yalnız açıkta ve aç / kalmış iki adam var: Mustafa Kemal — ve Müfit. Onlarla kimse meşgul de- / ğildir, Yalnız gece yarısma doğru onların emirber neferleri büyük bir — âlicenaplıkla bu iki arkadaşa kendi evlerini teklif ediyorlar. Bu ev, ne- / ferlere tahsis olunmuş çadırdır. Ne- / ferler: “biz açıkta kalalım, ziyanı K yok, siz çadıra buyurunuz,, diyorlar. sonra da daha büyük bir ülüv- ücenap ile bu iki arkadaşa, içerleri- e saman doldurulmuş iki çuval geti- riyorlar ve bunları yatak diye yere Beriyorlar. 4 Ertesi gün süvari 30 uncu alayın bölük kumandanlarından bir yüzbaşı geceyi aç geçirmiş olan Mustafa Ke- aj ile Müfidi kendi çadırma davet iyor, ox%lara bir çay ziyafeti veri- — Bu*yüzbaşı vaziyeti ve bunu icap en ve idame ettirmekte olan a- ların gizli ıı_oktai nazarlarını se- erdenberi devam — eden tecrübesi iyesinde Lliyordu. O, Mustafa Ke- mal ve Müfide şu teklifte bulunuyor: — — Arkadaşlar, görüyorsunuz ki Bi » aslâ kumandanlık vazifesi ver- —yeceklerdir. Bunun sebepleri var- eli TAN — Atatürkü Dinlerken: dır. Fakat bana hususı bir vazife ve- rilmiştir. Eğer siz bu vazifemde ba- na kontrolör olmak isterseniz ben bunu temin ederim, Yalnız şimdiden söylemeliyim ki bu kontrol neticesini kimseye bildirmiyeceğinize dair bana namusunuz üzerine teminat venme- Mustafa Kemal, Müfidin yüzüne baktı ve kendi kendine, şöyle bir mu- hakeme yaptı: “Bu adamın yapaca- — — ı şey, belli ki netice itibariyle söy- lenmemek icap eden hicaplı bir şey- — * dir. Hiçbir şey yapmamaktan ise bu insana hicap veren meselenin mahi- yetini anlamak kendisi ve arkadaşı için bir kazançtır. O, bu tecrübeyi yapabilmek için en nihayet bir ada- mı kusurlarından dolayı affetmiş 0- lacaktır. Bir adamı kusurlarından affetmek bin adamm kusurunu ele geçirmek için yapılabilir bir fedakâr- lıktır. Mustafa Kemal bu mülâhaza ile o na söz verdi; Müfit te kendisine il- tihak etti. Havran köylerinde gasp Şamdan çıkan mürettep büyük kuvvet, sanki bütün Havranı sömü- recek gibi, tertibat almıştır. Havran muhtelif mmfakalara ayrılmış, her mımtakaya bir küvvet tahsis olun- muştu; bunların vazifesi o mıntaka- daki köyleri soymaktı. Jlk Havran köyünde Mustafa Ke- mal ve Müfit, bölük kumandanının misafiri olmuşlardır. Köy odasınd piliç kızartmaları ve diğer nefis ye- mekler yeniyor. Ertesi sabah Mus- tafa Kemal, yüzbaşıya şu teklifte bulunuyor: “Seyahatimiz esnasında müşterek masraftan hissemize düşe- ni hemen mi verelim? Yoksa en so- nunda Cediye etmek üzere bir defter mi tutarsınız?,, O, defter tutmak usulünü tercih etti ve öyle yapıldı. ,, —. — i n A Havranlı köylüler, her gün ve her gece, bir takım insanlar -ye bu in- sanların bindiği hayvanlar tarafın - dan, yiyecek itibariyle, mahvediliyor, bu kâfi değilmiş gibi o insanlardan on senelik vergi isteniliyor, herkes kudretine göre bir veya beş mecidi- ye, bir veya iki lira vererek kendini kurtarıyordu. Bölük kumandanı bu işe son derece meharetli bir adamdı. Havranlılarm Osmanliı imparatorlu- ğuna asi olduklarını ve bu adamları mahiv ve kahretmek lâzım geldiğini bir hüküm olarak tatbik ediyordu. Mustafa Kemal ve Müfit bu hükmün yanlışlığını, yerinde ve gözleriyle, gö- rüyorlardı. İki ayrı düşünce: biri para topla- mak ve bu parayı paylaşmak düşün- cesi, diğeri bu para toplama mezali- mine isyan etmek düşüncesi... Kuneytarada Mustafa Kemal ve Müfit, Osman. lıliık namı altında yapılan bu büyük haydutluğun ne olduğunu anlamış- lardır. Bunu yapanlar hakikaten hay dut insanlardı. Bu hakikati anladığı dakika, Mustafa Kemal, Müfide şu sözleri söyledi: — Hatırlar mısın Müfit, Şamdan bu kuvvete iltihaka karar verdiği- miz dakikada karşıma bir süvari mü- lâzımi çıkmıştı, — bana: “Beyim, size büyük hürmetim vardır. Bu se- fere gitmemenizi tavsiye ederim,, de- mıştı. Ben sormuştum: “Niçin? Sü- vari mülâmızı şu cevabı vermişti: “Hayatınız tehlikeye girebilir de, o- nuün için,,. Ben bu adama tekrar ni- çin? dedim. O bana “Seni öldürürler. Bil iniz ve düşü iniz be- yim; bugün bütün Suriye ordusuna şamil bir müşterek menfaat vardır; siz bu menfaate mâni olacak gibi görünüyorsunuz; bunu kimse kabul Kırşehir Mebusu . B. Lütfi Özdeş vağiyeti yapmağa gittiler. Kuneytara ordugâhında heyecan Ordugâh Kuneytaranın yanında kuru'muştu. Oranın Çerkez Türkleri o kadar misafirperver davrandılar ki her gece davetler yapıyorlar, misa- firlere Çerkez tavuğu yediriyorlardı. Bir gün, kuvvetler kumandanına şöy- le bir haber geldi: Etraftaki Çerkez- ler ordugâhı basacaklar... Bu haber Müstafa Kemale kadar intikal etti. O, şu kararı vermişti: Vaziyeti gi- dip kendi göziyle görmek, Bunun Ü- zerine Müfide: “Benimle beraber gel” dedi ve iki arkadaş, yanlarında birer emirber neferi olduğu halde, dörtna- la sürdükleri atlariyle garp istika- metinde yol almağa başladılar. Bir aralık bir tepeye geldiler; atlardan indiler; Mustafa Kemal o tepenin üs- tünden karşıdaki vaziyeti tesbit etti, ve gece vakti Türk ordugâhma bas- kım yapacak olan bir cemmi garirin orada toplu olduğunu gördü. Tam bu esnada idi ki karşı taraf kuvvetleri Mustafa Kemali görmüşler ve beş on misli süvari kuvvetiyle onun üstüne saldırmak üzere harekete geçmişler- di. Mustafa Kemal sükünetini boz- maksızın Müfide şunu söyledi: Atıma bin ve beni takip et.... Mustafa Ke- mal, Müfit ve emirber neferler atla- ra bindiler; Mustafa Kemalin delâ- let ettiği istikametlerde dörtnala yol aldılar. Bu suretle düşmanı şaşırta- rak karargâha geldiler. Mustafa Ke- mal düşman vaziyetini izah etti. Âr- tık ordugâhta onun sözü dinleniyor- du, Kumandan Lütfi bu izaha göre tedbirler aldı ve Çerkezlerin hücumu vaki olmadı. Kuneytara şarkında bir köyde Bir gün Mustafa Kemal, arakada- şı Müfitle beraber Kuneytara şarkın- da bir Çerkez köyüne gidiyor. Köylü bu gelenleri ilk önce iyi görmüyor; iyi karşılamıyor, bunları da soyuçu- lardan sanıyor. Buna rağmen Musta- fa Kemal ve Müfidi alelusul evlerine kabul ediyorlar. Mustafa Kemal bir müddet bu köylülerle konuşuyor ve çok geçmeden onlar Mustafa Kemal- den hoşlanıyorlar, ona söz veriyor- lar: “Siz, diyorlar ne derseniz yapa- rız, fakat devlet diye şimdiye kadar kafamızı ezen bu idarenin emrettiği- ni yapmayız.,, Namuskârane bir anlaşma Kuneytara — civarındaki Osmanlı kuvvetleri oradaki köylerden birini imha etmek için yukarıdan bir emir alıyorlar, Bu köyün üzerine sevke- dilen kuvvetin kumandanı Bay Lütfi. dir, Mustafa Kemal ve Müfit bu ha- rekette sakittirler. Tam köyün karşı- etmez, hayatınız bahistir, cevabını vermişti. Işte Mustafa Kemali bu seyahate sevkeden âmil o adamın musirrane sözleri olmuştur. &. Kuneytara ordugâhı Kuneytara, Osmanlı Türkleri ta- rafından Türk Çerkezlerinin oturup yerleşmelerine tahsis edilmiş bir köy- dür. O köy ve civarında bir ordugâh kurulacaktı. Mustafa Kemalin ve Mü- fidin nasıl adamlar olduğu anlaşıl. mıştı, oı—dug'âl;ığ! kurulması kendi- ıeru#gı rica edildi; iki arkadaş bu sma gelindiği zaman inanılmıyacak bir manzara görülüyor: Bu tek köy o gelen bütün Osmanlı kuvvetini mağ- lüp edebilecek tertibat almıştır. O va- kit kuvvet kumandanı (Bay Lütfi) Mustafa Kemale müracaat ediyor, “ne yapalım?” diyor. İtiraf etmek lâ- zımdır ki Mustafa Kemal bu köyü mahvetimek istemiyordu; çünkü o bu köy halkını inkılâp ve ihtilâl namına kazanmış bulunuyordu. Şimdi emir ve kumanda Müustafa Kemale intikal etmişti. Mustafa Ke- mal bir kısım kuvvetleri Müfidin em- rine vererek onu bir istikamette kö- — Vatan _V. hürriyet | ye sevketti ve diğer bir kısım kuv- vetleri de Çerkez kolağası Bay Meh- medin kumandasında olarak merkez- den hücuma kaldırdı. Mustafa Ke - mal, Müfidi öyle bir cepheye sevket- mişti ki Müfit buradan hücum ede- mezdi ve esasen hücum etmemesi lâ- zımdı; çünkü o köyün halkı daha evvel Mustafa Kemale bağlılık sözü vermişti. Çerkez Bay Mehmet aldığı emir üzerine merkezden hücum etti. Mustafa Kemal, dâha ziyade bu Bay Mehmedi takip için, onun peşi sıra giderek köyün içine girdi. Burada Mustafa Kemalin gördüğü manzara şu idi: Köylüler Çerkez Bay Mehmedi kuşatmışlar, taş ve topaçla öldürmek üzere idiler. Bu sırada idi ki Mustafa Kemal köye girdi; köy- lüler kendisini görünce etrafını aldı- lar ve; “Sen ne dersen o olsun” diye- rek Bay Mehmedi Mustafa Kemale bağışladilar ve affettiler, O köyde bir seans - Muhtarın odasında... Mustafa Ke- mal, Müfit, kumandan Lütfi 've köy ağası. Mustafa Kemal söylüyor: “Bir he- defe, bir emele yürüyeceğiz. Biribi- rimizi tanımıyan kuvvetleriz. Bu he- defte, bu emelde beraber kalacak mı- yız?” Hep birden “Evet” diyorlar, Bu “evet” sözü bir mühür ve imzadan daha yüksek bir namus sözü olarak almmıştır. Bugün dahi onlar Musta- fa Kemale vermiş oldukları sözü, ve Mustafa Kemal onlara verdiği sözü tutmaktadırlar. Ordugâhta bir adilik Müfit, Mustafa Kemalin yanına geliyor ve şunları söylüyor: — Bütün bu seyahatte çok para kazanılmış, benim hisseme oldukça altın isabet etmiş, Dün akşam bu al- tımları bana getirdiler; vermek iste- diler, Ben tereddüt ettim. Bu tered- düdün sebebini soranlara: “Çünkü bu, bizim âlışmadığımız şeydir;arka- daşım Mustafa Kemal bunu terviç ediyor mu?,, diye sorduğum zaman bana: “Mustafa Kemale senin aldığı- nın birkaç misli verilecektir.,, dedi - ler; ben de “Müsaade buyurunuz, bir kere kendisinden sorayım,, cevabını verdim. Müfidin bu sözlerini dinliyen Mus- tafa Kemal, arkadaşının bir hataya düşmüş olmasından ürkerek: “Sakın, paraları almış olmayasın?,, diyor ve Müfidin derhal “Hayır” diye cevap venmesi üzerine ona şu sözleri söy - lüyor; — Müfit, sen bugünün adamı mı olmak istiyorsun yoksa yarınınada- mı mı? Müfit, zaten teklif edilen parayı kabul etmemiş — olmanın verdiği bir gururla ve pek samimi bir ifade ile: — Elbette yarının adamı olmak isterim, z Diyor. Mustafa Kemal kendisini takdir ediyor; “elbette alamazsın; ben de almadım ve alamam,, hükmü- nü veriyor. Sahtekârların orduca teşhiri Bir gece Mustafa Kemalin ordu- gâhtaki çadırı sarılıyor. Kendisi ö- lümle tehdit ediliyor, hesap ve kitap- lara mâni olmak istediği için... Mustafa Kemal bunlara şu sözleri söylüyor: — Arkadaşlar, ben gerçi mektep- lerde riyaziye okuyup öğrendim, fa- kat bu sizin hesaplarmızdan bir şey anlamam. Tabii sizin hesaplarmız en doğru olmak icap eder; fakat bunu ordu merkezinde kontrol ettirmekten çekiniyor musunuz? Buna “hayır” cevabı alınca: — O halde, diyor, mesele yoktur; müsaade ederseniz yarın bir arka- daşımızı Şama göndeririz; orada en yüksek muhasip kim ise bu işi ona hallettiririz. Benim riyaziyeciliğ'm bu hesap meselesine akıl erdirmeğe kâfi gelmiyor. Efendiler ben namuslu bir adamım. Benimle arkadaş olan- larm da namuslu olmaları | gerektir. Sizin bana bahsettiğiniz — hesaplara. benim aklım ermiyorsa ve bunu Şa - ma gönderip tetkik etmeği teklif edi- yorsam buna bir şey demeğe hakkınız olmamalıdır. Yarın Müfidi Şama gön- dereceğim, Mustafa Kemal kuvvetçe ve mu- hitçe öyle tedbirler almıştı ki bu he- sap sahtekârları ona mukavemet e- demiyeceklerdi. Kuneytara'dan Şama: Müfit Mürettep kuvvetler hırsızları çok dikkatli idiler. Onlar Mustafa Kema- li imha etmeği düşünmüşlerdi; fa- kat Mustafa Kemal bunu anlayıp tedbirli bulundu ve arkadaşı Müfidi Şama gönderdi. Dürzü sınırlarında - Mustafa Kemal Artık Mustafa Kemal, akılda tu- tul lâ len adam olmuştur. Osmanlı kuvvetleri Cebelidürüz'la karşı karşıyadır. Osmanlı kuvvetleri- nin merkezi “Busrulharir” dir. Os- manlı devrinde bu “Busrulharir”, Dürzülerin daima muvaffak oldukla- ri bir merkezdir. Mustafa Kemal ora- da bir Türk kumandanının mezar ta- şında şu yazıyı okudu: “Hüsnü Bey Karrasede kurban gibi oldu şehit.” Karrase, Mustafa Kemalin mensup olduğu kuvvetlerin bulunduğu Bus- rulharirin yakınında bir yerdir. Busrulharir merkezinde toplanmış olan Osmanlı kuvvetleri talim ve ter- biye ile meşguldürler. Onun yukarı- sında Dürzüler gâyet kuvvetli süvari ve piyade kıtalariyle, bir gün, bu Os- manlı kuvvetine taarruz ediyorlar. Taarruz eden kuvvetler çok faiktir. Talimanede bulunan Osmanlı kuvvet- lerinin kumandanı derhal Mustafa Kemale müracaat ediyor: Ne yapa- lım? diyor. Mustafa Kemal cevap ve- riyor: “Talim ve tatbikatmınıza devam buyurunuz.,, Kumandan telâşla: “fakat görmü- yor musünuz, hücum ediyorlar” de- mesi üzerine Mustafa Kemal şu ce- vabı veriyor: “Evet görüyorum, an- cak ben orları bilirim; onlar namus- lu adamlardır. Kendilerine silâh kul- lanmıyanlara karşı silâh atmazlar.,, Nitekim' öyle oluyor. Osmanlı küv- vetlerine hücum edenler mukahele görmeyince şaşırıyorlar, konuşacak adam arıyorlar, Onlarla Mustafa Kemal konuşu- yor, kendilerini o gece misafir edi- yor, şeflerile arkadaş oluyor ve er- tesi gün hepsini yerlerine iade edi- yor. Bir sahtekârlık Bu hâdisenin ertesi günü Şam jan- darma kumandanı olan bir miralay, mürettep kuvvetin bulunduğu yere gelmişti. Kumandan Bay Lütfi ile görüşüyordu. Mustafa Kemal de bu içtimaa davet olunmuştu. Şam jan- darma kumandanı Dürzülerin püs - kürtülmesinden dolayı Bay Lütfiyi tebrik ediyordu. Çok namuslu bir a- dam olan kumandan: hayır, diyor, biz püskürtmedik; onlar gittiler. Jandarma kumandanı izrar edi- yordu: Hayır bu meseleyi Zatışaha- neye arzederken behemehal püskür- tüldü diye yazmak lâzımdır mütalea- sında bulunuyordu. Şam jandarma kumandanı Zatışahaneye yazılacak telgrafın müsveddesini kaleme alma- sınt Mustafa Kemalden rica etti. Mus- tafa Kemalin cevabı şu olmuştu: — Ben böyle bir sahtekârlığa âlet olamam. Esasen ortada galip mağ- lâp ta yoktur. Fakat hakikati söyle- mek lâzımsa onlar kazandılar. Şam jandarma kumandanı:; Sen henüz cahilsin; Zatışahaneyi anlama- mişsin dedi, Mustafa Kemal bu ser- sem adama şu cevabı verdi: Ben ca- 'hil olabilirim, fakat Zatışahane olan zatın cahil olmaması ve sizin gibile- rin mahiyetini anlıyabilmesi lâzım- dır, Netice Bu yazının başmdaki ilk cümleye dönelim: Şamda, Hamidiye çarşısın- da, üç Türk zabiti. Bu zabitler Mus- tafa Kemal, Müfit ve Lütfidir. Bu Lütfi Havran harekâtını idare etmiş olan kumandandır. Çarşıda yürürler- ken Mustafa Kemal dikkat ediyor: B. Lütfinin ayağında çizme pantalonu var; fakat kundurası bir çizme de- gil, alelâde bir ayakkabıdır. Bu, eğer bir yanlışlık eseri değilse, muhakkak bir sefalet manzarasıdır. Mustafa Kemal bunun sebebini Bay Lütfiden soruyor. O, şu cevabı veriyor: — Kemal, hakikat gördüğün gibi- dir. Bundan başka pantolonum vok. et Pa. İN n « gilal 5 Modellerimizi kopya, Mçiıl"-q i mizi taklid ediyorlar. Birin- H A nevi İngiliz kumaşların” dan KADIN, ERKEK v€ ÇOCUKLARA malısus trenf kotlar, muşambalar, koveT- kotlar ve gabardin pardesü- lerin zengin çeşitlerini ucuz fiyat ve şeraitle takdim edi- oruz. ğıvsıwı CINSTE — 18B: DAİMA USTUNUZ. Baker Mağazalar! YARIM BAŞ Ağrıları, asabi öksürükler KÂ R: DOL'a karşı geleınezle" Tecrübe ile sabittir. Üç arkadaş çarşıda ynrll köşede, içine ancak iki Üç Ö b ğabilecek, hücre kabilin! n:ı' â önü eliyorlar, Bu kânın önüne geliyo! Bi _D“' Mustafanım (3) ticaretanesi kânın önünde duruyorlar. Ay: bif ayakkabı yerine nalm bulunan Dndi adam takır, tukür yürüyerek kdl' g lerine doğru geliyor ve dükkân' v turacak yer olmadığı için dükkâli önüne birkaç sandalya koyduruy! Mustafa Kemal meraklndrr:'Dw j nm içini görmek istiyor, giriyor: larda bir takım hafif eşya var. e da uzun bir masarduruyor. Bunun 5 tünde felsefeye, inkılâba, soiiy&rw'ıı'.uı ğ tıbba ait fransızca kitaplar VaT * by tafa Kemal bunları karıştırıy0? YA caretane sahibine soruyor: ge — Siz tüccar mısınız, filozof F » sunuz, doktor musunuz nesiniz Ka Tüccar Mustafa şu cevabı V kl”" Tüccarım, bu kitaplar eskiden , şeylerdir. Unutmamak için arü EpİŞ okurum. z ;# | Aradan günler geçiyor. BiF yabi Mustafa Kemal, Müfit, Doktor mut (4) ve Lütfi, tüccar Mus gn evine gidiyorlar. Şamın çıkmaz çe | ranlık bir sokağında bir evin kâğıö' nı çalıyorlar, Tüccar Mustafa, ıt bir lâmba ile kapıyı açıyor” İ runuz” diyor. - € Şamda dünya karanlıktır; " de karanlıktır. O gece, yalnız, G7 veya tüccar Mustafanım elindek_î ba ışık vermektedir. Toplantı doktor ve tüccar wı!w fanın evinin bir odasında oluy0'" — Ihtilâl yapmalı, inkılâp YE h. Bunu söyliyen dotkor veyâ tü”’ Mustafadır; devam ediyor: — Ben Tıbbiyenin son ı% iken bu emeli takip ettiğim içif w mehteranede yattım, sonra M düm. Çok kıymetli arkadaş) ü vardır, inkılâbı yapmalıyız. e Müfit ayağa kalkarak bağırıy? “ Behemehal yapmalıyız. yf j Bu kadar ciddiyet ve kati çdd | şısmda Bay Lütfi: Ben, diy0r, .at çocuk sahibiyim, Namuslu bir ; ı”, olduğum için size tabi olurum, S benden bir şey beklemeyiniz. O dakikaya kadar ukndasl'%' sadece dinleyen Mustafa Kem”:wı halde, diyor, siz buradan derhal cö* niz; bizim bundan sonra kün“’vu gımız şeyleri sizin dinlemeniz değildir. , O gittikten sonra - orada --kde::; inkılâptan, inkılâp yolunda ölm bahsettiler. Mustafa Kemal_: yi ölmekte değil, ölmeden ideall! ratmak, yapmak ve yerleşw'meı ! <et aa dir. pi: Bundan sonra doktor MUStafa'b.r tün hararetiyle Mustafa Kemale landı. O gece orada inkılâp yolunda “G:IŞ; mak üzere bir cemiyet ı;ıu'ulmv eçi buna Vatan ve Hürriyet &d! mişti. Suriye - Makedonyaâ Mustafa Kemal Suriyede U va olanı yaptıktan sonra Ma.kedo Make geçiyor ve Şamdaki eserini donyada da kuruyor. Ke ; Evrensel ve tarihi işin, 1908 i YSti bınm esasını Şamda, doktor fanm evinde aramak lâzımgelir. gF (1) Kırşehir saylavı Bay Özdeş. (2) Talân edilmiş mallar. (3) Çorum saylavı Dr. Bay mustf fa Cantekin, 4 (4) Mustafa Kemalin mifrit lâvcı arkadaslarmdan biri.