A 167.7 İSTANBUL - MOSKOVA - TAHRAN Sovyet Mahkemelerinde Davalar Nasıl Görülür ? , , k px» SEYAHAT NOTLARI:13 Yazan: Suat Derviş — | nara / Trnmrrrrereri ren, Moskovadan ayrılalı dört Biyop, sat kadar oldu, Baküya gi- oruz. Kompartrmanda genç bir Yirmi San kadını var. Ancak Böy beş yaşlarında olmalı. Kısa ve #işman, esmer bir kadın. ie çok kalabalık değil. Ya- a kompartımanda kumral ı alan gibi arkasına sal- en, kalm kaşlı, şişman pie boylu, mavi krepdöşin elbiseli lan Pİr Gürcü kadını, on iki yaş- F görünen oğlu ve ken- *peyce yaşlı bulunan ko- bir de yabancı var. Azer. e yaya Sönraki kompartımanda ady Rus var. Biraz da Azer- — « türkçesi konuşuyor. Altmı- to Em bir adam, Dört çimen- fet, Tikasmın müdürü veya mli- İnk imiş. Keki bir amele imiz, işgan sonra tahsil edip mü- GE? Die. Çok neşeli bir a- Biner ha ileride bir Kızıl Ordu birgi. Dağıstanlı bir delikanlı, az) baycanlı genç ve bir Rus de “1 yar. Kom i Mak partıman arkada: tn hı kı taat ve Eriç Katilim vasrtaslle l€psiyle tanıştım. Hepsi de onuşuyorlar, Gayet kolay- aşabiliyoruz, türkçe Hikiy mi Hin bir kompartımanda Rün, p, oPlandık. Yolculuk çok u- küya kaz iki günümüz var, Ba- Geamazi ar. Vakti geçirmek lzım. Roğop < Betirdiler ortaya... Gra- Key | aliyor. Plâklardan bir ta- ii artistler tarafından kilan Ye bir Ermeni kompozi- tarafını wi Yoğ, lan bestelenmiş olan Kö Xi, OPereti, Baküda oynanıyor. ha Yak güzel biz beste, Bundan son. oda Rus, Ukrayna, Da- Teşy,» Özbekistan, Tacikistan, A- hi ayı 2 üreten, ve ilâh, ilâh, saliyorlar. Ve trenimiz o yasak görünüşlü işlenmiş si- Parak Faklı ovalardan homurda- küç, elanarak geçerken, biz Sövyaz bir kompartıman içinde İçin Birliğinin geniş hudutları erin planı olan sayısız millet- Yorug, “Men, hemen hepsini işiti- day tayna <oşkun, Gürcüstan iç- tak, Ep yor. Azerbaycan pek kıv- Yâr günehi musikisi bir cengi. İnter, “Yişine benziyor. bein p Braz gi biraz daha yeknesak ve Yı Bavul, arkadaşlarım kendi milli Mente, tağındıkça coşuyorlar. Çi- ui gz erikaları müfettişi oldu- Başay Yiyen yol arkadaşımızın göni yün yok. Hepimizden ve daha coşkumu o.. Grs- On KU ayy zaman boyuna gar. Ora karardı. * Lömbalar Yandı, perdeleri kapadık. 'oridordayız. Gençler 8- bir edebi kitabın mtina- onla PYorlar Bütün günden- rn, aça kat ediyorum. Ağı miz ii mıyorlar.Konuşulan mev#u yalnız iç timai, siyasi, edebi. Yani muhakkak kültürlü insanların konuşabileceği bir mevzu. Akıllarında hep işleri. Büyük bir sevgi ve imanla İş rinden konuşuyorlar, hattâ o ka- dar işlerinden ve o kadar çok eid- di şeylerden bahsediyorlar ki, in san kendi kendine: “Bunların 8* caba birer hususi hayatı yok mu- dur?,, diye düşünllyor. Fakat, hususi hayatları olmez olur mu? Yol arkadaşım olan genç kadin gece kompartımanda yalnız kaldi- Zimız zaman anlatıyor: — Yirmi beş gündür Moskovo- da İmiş, kocasından ayrı kal miş. ve bu onu o kadar özelmiş &i, bu yirmi beş gün içinde ve bütün İşine rağmen beş kere ona telefon etmiş. Biküya ve kim bilir ne ka- dar çok da mektup yazmış: “Se kiz senedir evliyiz.. Öyle sevişi- Tiz ki,,, diyor. Sekiz senedir evli ve hâlâ muhabbetleri bitmemiş., Hâlâ âşık gibiler. Hayretime gülüyor: “Biz o memleketimizde * evlendi- imiz zaman, birçok başka memlekellefde ökS5riya oldüğü'gi- bi biraz da kendimize içtimai bir mevki yapmak ve hayatımızı ka- zanmak için evlenmeyiz ki. Ev- lenmekte hiçbir maddi menfaat a- ramiyan, iki insan: birleştiren his, yalnız sevgidir. Sevgi ve anlaşmak. Kocam da benim gibi partide ak- tif çalışır. Hem memleketimizin, halkımızın yükselmesi için beraber çalışıyoruz. Iki arkadaşız, hem'ne iyi arkadaş... Ertesi sabah öğrendim. Diğer iki delikanlı da evli imişler, Ikisi- nin de karısı kendi milletinden de- ğil, Birininki Rüs galiba, diğeri- ninki de Ukrayna m:, Gürcü mü, ne imiş? İkisi de kompartıman arkadaşımın subırsızlığı içinde eş lerine kavuşacakları dakikayı bek- liyorlar. Moskovada da dikkat ettim. Sov- yet gençleri, kadm ve erkekli a- eye düşkün, çocuklarını, evleriri ve eşlerini Seven insanlar, Buna sebep senba gençlere inkılâptan son ra verilen terbiye midir? Bunun çok .bilyük bir âmil olduğunu ka- bul etmekle beraber bence yalnız bu değil... Biraz da içtima! ve ikt- sadi hayatın Avrupaya © nazaran bambaşka oluşu da gençlerin ruhi inkişaflarmda büyük bir rol oynu- yor, ece iyi uyuduk. Trenimiz G ilerledikçe Bava ısmıyor. Iklimden iklime (o geçiyoruz gibi. İçeride gençler Lenin'in köylülük meselesi (o hakkındaki nutkunun plâğını gramofonda üçüncü defa- dır çalıyorlar. — Sesini biz işitemedik... le dinliyoruz, diyorlar. Fabrikalar müfettişi biraz sakin. leşti, Derin bir hürmet içinde Le- nin'in cihazda biraz madenilesen sesini dinliyor. Sonra yavaş bir sesle; — Ben çok eski bir ibtilâlei yim, diyor. Hayata çok küçükken atıldım. Boğaz tokluğuna çıraklık ederek işe başladım. Sonra yavaş böy- Rusyadan üç tip EZ yavaş ufak bir para (o kazanıyor. dum. Daha on beş, on altı yaşm- da iken gizli ihülâl (o teşkilâtma girdim. 1905 ihtilâlinden sonrü hâpse atıldım. Hapisten (çıktım, başka bir isimle Tifliste yaşadım ve çalıştım, 1917 den sonra dahili harp te yaptım. İhtilâl bitlikten #onra beni mektebe verdiler, Oku- dum mühendis oldum. Şimdi mü- fettiş ve müdürüm. Ustünde eski bir gömlek, çok giyilmiş bir elbise var. Yüzünde tatlı bir gülümseme, Kalm bir ba- riton sesile ağır ve hüzünlü bir hs- va söylüyor: — Nedir bu hava, diyorum. — Bir hapisane şarkısı, diyor, biz ihtlâlciler hapisanede bunu © kurduk, ven, hızlı hizi: gidiyor, Et- rafımdakileri tetkik etmek- ten, onları tanımağa uğraşmak- tan pencerelerden dışarr bakma- ğa vakit bulamadım. 'Tren şimdi bir nehir kensrından geçiyor. Ve yaşlı adam, tatlı o bariton sesile bize eski ihtilâlcilerin hapisane şarkıların okuyor, TAN sm MERAKLILAR ARASINDA BAYAN SAMİYE BURHAN CAHİTLE KONUŞTUK B yılı Eylül ayının 22 inci gü İ nü İstinye yolu üzerinde bir oto- mobil yarışı yapılmıştı. Yarışa gi- renlerin en başında, cesur bir Türk bayanı vardı: Samiye Bürhan Ca- hit... Ondan evvelkiler gibi, parlak bir zaferle biteceği umular. bu meşum yarış, Samiye Bürhsr. Cahidin ö- lüm derecesinde yaralınması üze- rine, yarıda kalmıştı. Paramparça olan otomobili içinde, nusrl olup ta suğ kalebildiğine, bütün O Istanbu. lan heyret ettiği bu çevik, azimkâr ve zeki Türk ka- dımı, beni eşi Bür- han Cahitle birlik. te, Emirgin te. pesinde (o Boğaza karşı zarif bir yel- paze gibi açılan köşkünün bahço- sinde karşıladı. Sol kolu, hâlâ be- yaz bir eldiven İçinde se klı idi, Bel bi ki, bu yaralı kol, hentiz tabii şek lini alabilmekten uzaktı, — Ağrısı var mı? diye sordum. Gülümsiyerek cevap verdi. — Şimdi hayır!.. Fakat, ıstırap çektim, Tamamı dört ay, kımıldamadan, sargılar içinde yat- tum, Kolum âdeta bir çuval kemik Beline gelmişti. B ayan Samiye, yakın bir ma- zinin det: okuyor gibi, bir lâhza düşündükten sonra devam etti: — Fakat, ne dersiniz? Hâlâ oto- mobil delisyim. Bu müthiş felâket bile bana ders olamadı. Tecrübe- #ini yaptım: Sağlam &slan:tek ku- lumla saatte yüz kilo metreye ka- dar sürebiliyorum, Ne yapayım, vazgeçmek elimde de; — Naetl başladı, sizde bu merax” — Çocukluğumdan beri yarısı severim. o Arkadaşlarım ve kar- deşimle © bahçemizde koşar yapirdık. Ben onların hep sini geçerdim. Babam ise, musiki meraklısı idi. “Hayaj addettiği bu heveslerden beni vazgeçirip. ma- siki İle meşgul etmek isterdi. Fa- kat, ben, yarışa merak sarmıştım bir kere.. 12 sene kadar oluyor. Bir otomobil almıştık. Ben, ikide bir, şoförlin yanma oturar, nasıl direk- siyon kullandığımı tetkik ederdim. Bu merak, bana bütün meşguliyet lerimi unutturdu. Hattâ, o kadar sevdiğim musikiden bile elimi çek- İ tim... Oldukça iyi kemençe çalar dım. Tanburi Cemil merkumdan ders almıştım. Konservatuarda k© mençe muallimi idim. Otorsobil â$- kt, Bunlarm hepsine galebe çaldı Konservatuarı, kemençeyi bir yâ- na bırakıp, direksiyona sarıldım. Otomobil kullanmasmı öğrenmiş- tim amma, teknik malhmatım he- Düz noksandı. Böyle olduğu halde, gizli gizli arabayn atlar, saatlerce sürerdi. Bazı günler, “ser mi faz Şapka modası: — Madam. bu şapka sol göz üzerine giyilecek, saçlar kıvırcık ve ağız açık olacak!.. Bayan Samiye bir yarıştan sonra kazandığı kupalarının başında OTOMOBİL MERAKLISI ANLATIYOR a a , Yazan: : 3 Selâhattin Güngör | SERE İşte feci kaza?.. la koşturacaksm, ben mi7” diye Cahitle bahse tutuşurduk. ürkan Cahit, burada hayat arkadaşının sözünü kesti: — Evet! dedi. Üahse tutuşur. duk amma, ben çok geçmeden, meydan: kendisine bıraktım.. Ve gülerek ilâve etti; — Canımın Zıymetini için... Tekrar Bayan Şemiyeyi dinliyo- rum : — Cahit çekildi, ben işime de- vam ettim, Amma, gitgide, ardba- ya verdiğim sürati kâfi bulmama» ğa başlamıştım. Otomobili değiş- tirdik, daha kuvvetli bir araba al- dık. Bir müddet te onunla oyalan- dım.. Derken, efendim, saatte 100 - 120 kilometre sürat te az gelmeye başladı. Otomobil acentelerini bi- rer birer dolaşıyordum. Benim için Miks otomobilin kıymeti yoktu. Çamurluğu kaçmış, boyası atmış, yıpranmış. Umurumda değildi. Ye ter ki, sürati olsundu. Nihayet is- tediğim gibi bir yarış otomobili e- lime geçirdim. Ehliyetname üldık- tan iki sene sonra da yarışa gir- dim. Ah, bu yarışlarda neler duy- duğumu &ize anlatamam. Nasil çıl- ginca sürüyordum. Asfalt yolun ü- zerinde rüzgâr gibi nasıl koşuyor» dum. bildiğim *Ik yarışta, otomobilim ancak İ 110 kilometre yapabiliyor- du. İkinci yarışta 130 üzerinden koştum. Üçüncü yarışta sürat 135 kilometreye çıkmıştı. Dördüncü yarışta, artık hususi Bir otomobil- de idim. Bunun devir adedi, öteki- lerin hepsinden fazla idi, Saatte 145 - 150 kilometre üzerinden gi- diyordu. Şimdi, gayet iyi hatırlıyorum: Hareket ettiğim dakikadan muva» salet noktasma kadar, hiç gözümü kırpmadım, Ancak, iki defa nefes alabildiğimi hatırlıyorum. Çünkü hava tazyiki kuvvetlice nefes almama mâni oluyordu. Esa» sen ben, nefes almayı değil, hede- fe varmayı düşlinüyordum. Ne ya» zak, tam hedefe varmak üzere İ- ken başıma bu kaza geldi. O kadar süratli koğuyordum ki, saçlarımın diken diken olduğunu, kalbimin gatlıyacak gibi çarptığını hissedi- yordum. Ah, o süratin verdiği sarhoş edi- ci heyecan anlaşılamaz, Dünyada en büyük zevkim, 300 - 400 kilometre giden bir otomobil bulup, onunla yarışa girmekti. Ne yapayım ki, talih buna imkân bir rakmadı. Kolum, henüz iyileşmediği halde tek kolumla yine direksiyon bae şındayım. Beni, bu meraktan, ancak ölll- mün ayırabileceğini artık iyiden iyi anlıyorum. rofesyonel bir Fransız oto» mobil koşucusu geçen 86 neki rekorunu dört dakikada kır- mış ve mukavelesi mucibince, bis zim para ile on bin lira pri almiş. Koşulara böyle maddi menfaat düşünerek girenler, nazarımda der hal kıymetlerini kaybederler. İşti- rak ettiğim dört koşuda topladı- ğım alkışı, gördüğüm takdiri, dün yanın bütün servetlerine 'değiş- mem, Uğradığım kaza için, gazeteler, o zaman türlü türlü rivayetler kay dettiler. Sözde ben direksiyona hâ kim olmamışm. (Halbuki, hiç te öyle değil Kaza, otomobi- Un sustalı oluşundan ileri gek di. Yollar bozuk ve çukurlarla do- lu âdi, Otomobil, bu çukurlara gi- «ip çıkarken sustanın yerinden fir laması, arabanın müvazenesini boz muştu. Bu kadar yarışlara girmi- şim, Istanbul için ehemmiyetli sa- yılacak rekorlar kırmışım, direk « siyona nasıl hâkim olamam ben... Aldığım yaralardan ve çektiğim 1- tıraplardan daha fazla, o zaman bu dedikodulardan teessür duymuş tum. ir sual daha : — Yeni bir yarışa girmek ister misiniz? Samiye Bürhan Cahidin gözleri, derin bir sevinç İfadesi aldı: — Elbette girerim. Eğer, saatte 400 - 450 kilometre giden bir oto- mobil bulsam, bu tek kolumla das hi yeni bir yarışa girmekte tereğ- düt etmezdim. ! — Bir kazaya daha uğramaktan korkmuyor muzunuz? l — Hayır, neden korkayım.. İş © lacağma varır, — Ya, maazallah, yeni bir kaza, 8izi ölüme sürükleyecek olursa... Güldü ; — Ergeç ölecek değil miyiz? Ya» tağımda öleceğime, bir tilki yolun da ölürüm bari, Benim için, böyle bir kaza mü- kaddermişt,, Hedefime vâsıl olay- dım, ölmüş bile olsam gam yemez- dim. Yalnız bir tesellim var: Hiç olmazsa, kendi merakımın kendim kurbanı oldum. Kaza ile birisini ciğ wevip vicdan azabı çekmiyorum va, ila ili Nü tn te eli i.. i 1 ! i a birdi bedia ll