Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Arbiumumi sıralarında, Kaf- d“dq Y_ı_(“ içerilerine giren kolor Tz ). ZDaşı rütbesile vazife âl- BAA komutanımız anlattı: Car oîşı“rdumuz, Kafkasyadaki İsbe Usuna karşı büyük bir ga- kin k &Zzanmıştı. Çar ordusu Han- basından ileriye doğru sü Kolordu Rusı, Famdanda Vetli hi karşı kuv İT cephe tut İi _Bize veri - n dazlfüerden bi buu,, EMrimizde Ka bir fırka Tni n aske - ""“mîkpt için hâ- L dığu İŞin sanıl - Ol - kolay m?lîlglhl söyle- i?l Çünkü o timaş “deki İran, Tn dğ terakki yo- Ti hih / ZBün ye- İt adım attı » değn’fhit olduğumuz Pehlevi İranı t g Koca memleket bir ta- Tlşty €rebeylerinin elinde kal - nhden çar Ahmet Şah, kendi key d", _eglencesinden başka bir I“Şhnmüyordu. Bir gün gelip N tehlikeye düşebileceği, a8- *Saba katılmamıştı. A Ses Soruu,, — TENİEDNECEK Ni bir kuvvet yoktu. köylüle- rı:;, başlarına keçekülâh, ayakla- Üze eyemeni geçirir, harbetmek Zim k:lepheye gönderirlerdi. Bi - Tan fi Ordu refakatine verilen İ- biy kası da böyle derme çatma m"VVetti. Biz bunları harp sa.- im, © Vakıf birer er olarak yetiş- Runî te cok güçlük çekiyorduk. e ç, Hüukabil İran zabitleri, epey 4 Pişkindiler. İçlerinde, birkaç g_nçpa dili bilen, zeki, cerbezeli “%e" Vardı. Bu di! bilen, zeki, xmuzeh gençlerden biri de Rıza ı)'*" iğiam sultan isminde bir yüz ğ Üler, %Im“h Yüzbaşı, Avrupanım bir- Bör Sehirlerini dolaşmış, bilgisini, Tet gü“mü artırmıştı. Yalnız, if- İka &recede milliyetçi (E'ması, ha Üsün olduğu gibi görmekten ken Menediyordu. Rıza Kulu “’ld; an ordusunun, bana müte- Yen methini eder ve bunu ya- mek:n' bizim orduyu da tenkit et- | *& kendini alamazdı. Uradan buradan konuşur - SÜne ken, söz bu bahse intikal kme İran yüzbaşısı hemen ten- Tİne başlardı: k.; rSlzin askerleriniz dizlerine ıimkiı Ç'amur içinde... Halbuki bi- tam,, Fih yemenisinde bir dirhem '—'keîf Yok, (Rıza Kulu Han, Türk Beldi '“fl tâ Anadolu içerilerinden Hİ unutuyordu) Sonra, si - Yi .’:keriniı. çok defa iki büklüm İu; (Mehmetçiğin sırtında (25) m%ı-q Çanta olduğunu hatırlıyor- Olan tı-:) Çok seviştiğim bir adam do nit yüzbaşı ile yalnız bu 18 hiyp * Ayrılıyorduk. Aradan böy İ » ay geçmişti. kolordu kumandanı, de- S&keri Müracaatlar yaparak, İran Finj e hin de kendi memleketle- birl, dafaa için Türk ordusile eş"feleı-ini istiyordu. ti Üerel:e' İran askerini henüz, kâ Tizdeki *de yetiştirememiştik. Eli D“bîleeek“ker' cephe hizmeti ya « kudrette'değildi. B U Mahzuru düşünerek, ko- ü lordu kumandanımım ısrar- Mukavemet ediyorduk. Fa- SOn ve kat'i bir emre karsı ge Kafkas cephesinde ve İran içlerinde geçen harp günleri YAZAN Salâhattın ÜsHe ve altta: meşhur şehirlerinden Tiflis- ten, uzak yıllara ait iki hatıra Kafkasın lemedik. Bu emirde, bir tabur ka- dar İran askerinin kankardeşliği yapmak Üzere cepheye sevykedil - mesi bildiriliyordu. Sevki kararlaşan taburun ku - mandanı da Rıza Kulu Han Sul- tandı. Birçok hazırlıklardan son - / ra, İran taburu, yüzbaşınımn ku - mandasında Kermanşahtan hare - ket etti. Hedef, Hamdan istikame ti idi. Fakat bunlar, bizim de bildi- ğimiz gibi cephe için hazırlanmış asker değildi. Kolordu kumandanı da bunun farkma varınca, İran taburunu “Devlet Abât,, mıntakasında, ih - tiyat kuvveti olarak bulundurmı - ya karar vermişti, Tabur, cephe - de düşmanla çarpışmıya imkân bu lamadan, bir müddet sonra, istira hat etmek üzere Kermanşaha dön düğü zaman ben de orada idim, ıza Kulu Hanla bu sefer, baş ka türlü konuşuyorduk. Yüzbaşı, Türk ordusunun ne ya man bir muharip olduğunu yakın- dan görüp anlamıştı. Artık, bizim askere kusur bulmuyordu. Bilâkis .6 zaman, gerçekten bakımsız bir halde bulunan İran askerini küçük görmiye başlamıştı. Rıza Kulu Ha nm değişen telâkkisine göre, İ - ran askeri, taarruz kahiliyetinden mahrumdu. Halbuki, Türk askeri, ecepvhede. bütün mahrumiveleri hi- çe sayan, şayanı hayret bir taham- mül sahibi idi. Rıza Kulu Han, İran askerini o kadar bübalâgalı bir sürette çekiş- tiriyordu ki, ara sıra müdahaleye mecbur oluyor, haksız olduğu bazı noktaları işaret etmekten kendimi alamıyordum. * ranlı yüzbaşı ile, bir gün yi- | ne karşı karşıya geçmiş, ko nuşuyorduk, Söz, döne dolaşa, or duya geldi. İranlı yüzbaşı; ümit - siz bir hareketle başını sallıyarak bana şöyle bir fıkra anlattı: — Bu askerle nasıl harbe gidi - lir ki, daha başını dik tutmasını bil mez. Hamdan cephesinde iken, önüm- de iki büklüm duran bir nefere: — Kaldır başını!... Diye seslen dim. Fakat nefer, vaziyetini bozma - dı. Emrimi tekrar ettim. Neferde yine hiçbir hareket yok. Nihayet bağırdım: — Niçin böyle duruyorsun be adam., Başımı kaldırsana.. İşte neferin bana verdiği cevap: — Ağa... men nevkerem, erbab nistem! e Yani, ben uşak bir adamım. Zen- gin, asilzade değilim! Böyle asker- le harp edilir mi?..,, Yüzbaşı,.belki o günkü telâkki - sine göre haklı idi. Fakat neferin verdiği cevaptan dolayı bence ken disini değil, o devrin idare makine si başında bulunanları mesul tut- ması gerekti. de İran Aaristokrat bir memleketti. Fakir tebaa, zengin ve asilzadelerin karşısında başmı ö- nüne eymiye mecburdu , Zavalli nefer, “ağa... Men Nevke rem,, demekle,/yalan söylemiş ol - muyordu. Çünkü, o zaman İranda, kibar ve zenginlerin önünde başiı- nı yukarı kaldırmak terbiyesizliğe delâlet ederdi. Rıza Kulu Han Sultan ise, asil- zade pâyesinde bir adam olduğu i- çin, nefer onun karşısına dik ve gergin bir vücutla çıkmıya, başını yukarı kaldırarak bakmıya mezun değildi. O günkü İran ordusu işte bu hal de idi. Büyük Şehinşah Rıza Peh. levinin memlekette.bugünkü inkı- lâbr yapabilmek için nekadar ağır şerait altında çalışmıya mecbur ol duğu da bu izahattan kolaylıkla anlaşılabilir, sanırım, (Arkası var) Ç ünkü, eski şahların günün- OKULLAR TAYYARESİ ALINACAK Nişantaşı orta mektep talebesi tay- yare cemiyeti için kirk Jira topla - mışlardır. Bü hareket Maarif Vekâ. letince takdir edilmiştir. Bundan son- ra her mektepte bir “Tayyare san - dığı,, teşkili ve bu sandıkta toplanan paralarla bir “Okullar tayyaresi,, a. lınması kararlaşmıştır. Bü sandıkları Tayyare cemiyeti kaza heyetlari ida- re edeceklerdir. Erbaşlar İçin Kurs Açılıyor Ankara, 27 (TAN) — Kültür Ba- kanlığı erbaşlar için bu sene dört yerde kurs açacaktır. Bunlar Erzin- can, Erzurum, Eskişehir ve Konya. da açılacaktır. Erbaşların tavinine baslanmıstır. KiTAPLAR ARASINDA RÖPORTAJ l Eski Kitapla Kimler alır, kimler satar? Yepy;—ni siyah ve yaldızlı ciltler içinde on yedi kitap.. Dana yaldızları solmamış ve içleri he- nüz el değmemiş kadar beyaz.. Kapağın içinde ilk sayfada ismin ve imzanın yanında şöyle bir ithaf; “Kızım ... kütüphanesi için. Babasından,,. Ve altında çok tanınmış ve şimdi kaybettiğimiz bir tabibimizin imzası.. Dükkân küçük, tavanlara kadar üstüste, yanyana dizilmiş, hattâ yerlere bile konularak yolları kapat- mış olan cilt cilt kitaplar ve bunların arasında uzun boylu, zayıf, beyaz bıyıklı ve gayet durgun çehreli bir ihtiyar... — Bunları kaça veriyorsunuz? — Ciltir'60 kürüş., — Çok pahalı.. Bu fiyata alamam. — Pahalı değil.. Bayan, hem daha ucuza olamaz. Kitabı tekrar elime aliyorum, Tekrar gözden geç riyorum. Oeuwres Complets de Sehekespear, “Şekisprin bütün eserleri,, — Ya şu ayni ciltte olan kitaplar nedir? — Bir kısmı Alfred de Musset'nin, bir kısmr da Victor Hugo'nun eserleri.. Onları da ele alryorum, Bu cilt- lerin başmda işlek bir el yazısile eski harflerle ve eski bir tarihle ayni sözler var: “Kızım... babasından. Kütüpha- nesi için,, Ve ayni imza., asıl olmuş ta bir evlât için en kıymetli bir yadigâr ol- ması İcap eden bu ciltler.. bir aile kadınının kütüphanesinden çıkarak Yüksekkaldırimın bu dükkânına gelmiş: — Bu kitaplar temiz midir? A- caba? diyorum. Nereden aldınız bunları?. — Çok temiz bir aileden aldık, bayan, diyor, ismini söyliyemem.. Fakat çok temiz bir aile. Ve elile kenarda daha bir yığın halinde du. ran kitapları gösteriyor: — Bakımmız, işte, bunların hepsi- ni de oradan aldık. Güzel bir kü- tüphaneleri vardı, — Acaba neden sattılar? Çok güzel kitaplar bunlar. Alındığı za. man kim bilir ne kadar çok para verilmiştir. Bir daha elde etmek is- terlerse... Ne kadar masraf ede - cekler? — Ne yapsmlar. Dışarıya gide. ceklermiş. Koskoca bir oda kütüp- hane idi. Bu kitapları nakletmek çok masraf.. Malüm ya kâğıt a- ğırdır. Üstelik hemen, hemen hep. si ciltli idi.. Satan bayan çok ü- züldü ama... Ne gelir elden.. Epey sıkıntıları da varmış galiba? — Kim bilir ne ucuza kapanmış- tır bunlar? — Yok.. Ucuz almadık.. Yani tabil asıl fiyatlarından ücuz aldık amma.. Sâttığımız fiyattan pek u- cuz almadık, K itapçıya soruyorum: — Bizde aileler çok mu ki- — (a mmancaz imbilir ne emeklerle, ne kaf graşmalarile yazılan şu kitap ıklar, karda, yağmurda ve ya 'n güneşn altında — okuyuc haklivorler tap satarlar ” — Eşya sattıkları gibi.. İstan - bul aileleri babadan evlâda kalan her şeyi elden çıkarırlar., Pek.. pek iki elden geçer, ama torun tutmaz. Hemen satar.. Büyük baba kütüphane yapmış. tır. Baba sevip tutmuştur. Fakat baba ölünce torunlar hemen bunu elden çıkarıyorlar. — Sıkmtıdan mı acaba bu ki- tapları satıyorlar? Yoksa neden? — Sıkıntıdan satanlar da var- dır.. Fakat çok insanlar - kıymet bilmemezlikten satıyor. Bu kitap. lar ekseriya büyük ailelerin evle- rinden çıkıyor. Eskiden büyük ko- naklarda oturuluyordu. Halbuki şimdi torunlar iki üç odalı apart. manlara geçiyorlar, Böyle yığınla kitabı nereye koysunlar? Hemen atrveriyorlar. Yani yok pahasma sativeriyorlar, İIstanbulda bugün ce bine beş yüz lira para koyan bir insan çok zengin bir kütüphane sa- hibi olur. Yani bütün klâsiklerin ve romantiklerin Oeuvres complets lerini, her milletin mufassal tarih kitaplarını elde edebilirler. Bizde modern eserler de bulunur, amma azdır. Bunların içinde daha fazla Umumi Harpten evvel çıkmış olan- lar bizlerin elimize düşerler. U. mumi Harpten sonra çıkan ecnebi “edebiyatı ise daha güçlükle Yük « sekkaldırımda bulunur, rilmiş olan bir serginin ö- nünde kahve rengi deriden süslü altı cilt kitap biribirine bağlı.. Üs. tüne bakıyorum: Ojen Sü'nün e- serleri.. Ş imdi kajdırımm üstüne se - a SN ae KI %Kiiaplur Arasırda $ — Dolaşan ve Yazan: Suat Derviş : Şimdi bir başka dükkândayım.. Bunun sahibine bir müşteri gibi değil, sadece bir gazeteci gibi mü- Taçaat ediyörum ve soruyorum: — Sizin müşterileriniz kimler - dir? Kimler sâtar? diye sormuyo- rüm, Sizden kimler kitap alır diye öğrenmek istiyorum. “— Bayanlar gelmezler, diyor. ba- zan gelirse de hafif romanlar satm alırlar. Birkaç kere üniversiteli de likanlılar buralara uğradı. Onlar- edebi kitapı satın almazlar.. Kendi öğrendikleri dersleri alâkâdar e - den şeyler alırlar.. Bizim asıl müş- terilerimiz kırk ile elli yaş arasın. da bulunan birkaç baydır. Umumi Harpte bulunmuş olmaları lâzım- gelen birkaç bay.. Her zaman ayni insanlar buraya gelirler.. İyi kitap. ları onlar seçerler. B unların hepsinin kılığı, kr . yafeti kötüdür. Çok kazan- , Madıkları hallerinden ve kıyafetle- rinden bellidir. Fakat, bunlar ge. lirler ve hiç üşenmeden bu yığın- larım içinden kendilerini alâkadar edecek kitapları seçerler ve başka. larmın yok pahasına elden çıkar « dıkları kitapları onlar yok paha- sına alır giderler. Bir de ecnebiler bize uğrarlar, onlar da iyi kitap. ları alırlar.. Fakat bizim asıl ka « zancımız mektep kitapları ve es « kimiş mecmualar satışındandır. Es kimiş meğmualar ekseriya kâğıt pahasına alındığı için ele ucuz u. cuz geçerler.. Onların müşterileri de daha çoktur, köst1 iyidir. Gözlüklerini düzelterek sözünü göyle bitiriyor; — Eğer aksatamızı ciddi kitap . lar üstünden yapıp ekmeğimizi on- dan kazanmavı beklese idik bugü- ne kadar ne dükkân kalırdı, ne biz, ne de çoluk, çocuk!