Masal Müsabakamız No.6 İmparatorun yeni elbisesi ime zamanlar giyinip kuşasi -bele örülüşü... dedi. Imparatora ay- «İĞ maktan başka düşüncesi, is - fi ve işi olmıyan bir imparator var iE Büğün Işi gücü öüslenmekti. Nef emlajetin işlerine bakar, ne okur, de gelışırdı. Günün her saatinde mi ağ elbise değiştirir, onu her a: Fıyan, mutlaka elbise proya etmekle meşgul bulurdu. En büyük zevki her “defa yeni bir şey giyinip halkın önün 1 geçmekti. Bir gün bu memlekete iki yabancı geldi, Örücü olduklarını söylediler. © Dünyada hiç görülmemiş güzel bir kumaş dokumak istiyorlardı. İmpa- Fatora haber verildi. Elbise budalası ikümdar hemen örücüleri huzuru” i8 çağırdı. Dokuyacakları kumaşın dünyada biç eşi olup olmadığını öğ- © renmek istedi. İki yabaner “bunun © eşine dünyada rastlanamaz. Hem © rengi, örülüşü bulunmaz bir güzellik. olacak. Hem de bu kumaşta şim - diye kadar işitilmemiş sihirli bir © kuvet bulunacak. Onu budalalaria, “gördükleri işe lâyik olmuyanlar göre- — miyecekler.,, dediler, © Bü haber hükümdarın pek hoşuna pe “Hemen, dedi örülsün bu ku- “maştan bir elbise diktireceğim. Onu Üstümde kim göremezse işinden çı karacağım. Çünkü: Ya büdaladır, ya “hutta gördüğü işe Tâyik değildir. Tezgâblar kuruldu. Sırma, gümüş. altından yapılmış iplikler yığıldı. fi örücü işe koyuldu. Gündüz çalıştı - lar, gece çalıştılar. Haftalar geçti © Altın, gümüş iplikler bitti. Hüküm - dar yeniden yığın yığın iplik yolladı. İş çabuk bitsin diye bahşişler verdi. Nihayet bir gün bu eşsir kumaşı ö- © gillürken görmek merakma düştü. gidip göreyim dedi. Fakat cesaret e- © dömedi. Ya kumaş ona görünmezse. “Taci tahtı elinden mi gitsin. Kendi “yerine en büyük vesirini yolladı. Ve- © zir hem akılıydı. Hem de vezirliğe “pek uygundu. Muhakkak onu görüp, bir haber getirebilecekti. Fakat im - parator tahmininde yanılmıştı. Bü - yük vesir tezgâhların üstünde bir “geyeik göremedi. Gözlerini faltaşı gi hi açtı. Gözlüklerini taktı. Tergâhla #4 yanma sokuldu. Yine bir şey N amma ne desin. “Görmli- li “ ruyorlardı. “Pek güzel, Hele . rengi İİ Masat Müsabakamız ni şeyleri söyledi, Birkaç gün daha geçti, Hükümdar bu defa ikinci vezirini yolladı. Tabit oda bir şey göremedi. Çünkü görüle cek bir şey yoktu. İki hilekâr örücü hükümdarın yolladığı altın, gümüş! iplikleri bir torbaya tıkmış, paraları keselerine atmış, Boş tergâhların ba şında ışık yakıp oturuyorlardı. Da - ha bir iplik örmemislerdi. Örmemiş! lerdi amma bunu söylemiye kim ce #nret edebilir? Sonra ya butaladır. yahut ta işin! beceremiyor diye göz- den düşmez” imi? Çaresiz ikinci vezir de görmediği kuması öydü durdu. “imparatorlar lâyik bir kumaş hükümdarım. Dile anlatılamaz ki... Kral pek merak etti, İçinden “ben hem akıllıyım. Hem de yerimin ağa mıyım neden korkuyorum ”* — diye kendi kendine cesaret verdi, Yanma btn maiyetini alıp hâlâ örülmekte' olan kuması görmiye gitti. Sihirli ku maş ona da görünmedi Nastl görün sün? Tergâhlarda görülecek bir şey yoktu ki. © Fakat bunu söylerse Imparatorlu- fu elinden gider diye korktu. Bu kor! ku koca imparatora koca bir yalan söylettiz “Ben ömrümde bu. kadar, güzel bir kumaşa rastlamadım. Bu ne renk, ne örgü, ne güzellik!” Bütün malyeti de tekrarladılar: “Bu ne renk, ne örgü, ne güzel - Wiki, Fakat hiçbiri bir şey göreme » mişti. Olmıyan şey görülür mü? Bir gün nihayet örgünün bittiği haber verildi. İmparator kendine a- cele bir elbise yapılması emretti Herkes onu kumaşı görüp beğenmiş sansın diye, Örücüler o gece hiç uyumadılar. Işık üstüne ışık yaktılar. Ve güya durmadan dikiş dietiler. Açık pen- cerelerden herkes onların mukast bırakıp iğneye, iğneyi bırakıp ma - kasa sarıldıklarını gördü amma ha- kikatte ne makaslarının arasmda bir! Kümaş vardı. Ne de iğnelerinde & - r. Ertesi gün örücüler tmparatorün! huzuruna çıktılar. Ellerini havaya, yana uzatıp güya elbisenin enini bo yonu biçimini gösterdiler. Giydir - *İmek için imparatordan müsaade is. tediler. “Bu elbise bir örümcek ağı kadar hafiftir. Haşmetpenah hiç a- Birlik duymuyacaklar. En bilyüik gü- zelliği de budur.,, diyerek ona diki | memiş biçilmemiş, örülmemiş elbise "nin pantalonunu, yeleğini, <eaketini giydirdiler. Onlar “Aman yarabbi ne) kadar yaraştı, nekadar yakıştı... de- dikçe bütün etrafındakiler de “aman Tikbahar Bir seneda dört mavsim var, Biribirini kovaları Mkbahar, yaz, sonbamar, kış Çiçekli, karlı, bir akışı Ulkbaharda süslenir yer: Dağlar yeşil ezvap giyer! Süslü bir etektir yamaç, Döne geline hor ağaşi Dere akar çağıl çağıl, Kuzularla dolar ağılt Artar yünden güne sıcak, Yanar bütün köşe bucak, Bakır bir mangaldır güneşi" Içi tepeleme ateşi Tarlalar altın rengidir, Dallar meyva hevengi Toplanır köyün erleri, Şenlenir harman yerleri... Kızlar, türküler çağırır; Çocuklar koşar, bağırır. Kanser verir bazı bazı Böceklerin incesazı! Güya elbisenin biçimin! pek beğe - niyordu. Nihayet alay saati geldi. Halk, im paratorun yeni elbisesini görmek İ- çin sokaklara, pencerelere birikmiş» , Önde bir muzika geçti, Onun arka sından hükümdara maiyeti, Birkaç uşak sanki görünmiyenbir eteği tu- tuyormuş gibi ellerini öne doğru w- zatmışlar imparatoru takip ediyorlar! dı. Herkes imparatorun yeni elbise sindeki kuvveti duymuşla. Kim göre rutase onun ya budalalığma, yahut. ta - eğer bir işi varsa - bu işi becere- mediğine hükmedilecekti. Binlerce insan arasında imparato. run yeni elbisesini gören olmadı ta- bil. Çünkü imparatorun üstünde el bise yoktu. Fakat işinden çıkarılmak korkausile herkes bir ağızdan “ne gül TAN Çocuk Tüvesi MEVSİMLER Bir bulut ağlayıp geçer, Toprak, bu yaşları içer. Mevsim ümitsiz, hastadır, tün tabiat yastadır. Son çiçekler gözü nemli Bakar efemli elemli Rüzgâr büker ağaçları, Yere dökülür saçları. Şimşek sallar kılıcını, Gösterir bütün hıncını! Bir kanlı yaş güz gurubu, Kolay değil: Ayrılık but. Kış Uzak bir hayal olur yaz, Rüzgür acı acı eser. Bir ustura Dokunduğu yeri keseri Bahçeler bir kar kuyusu, Ağaçlar bir gümüş şamdan: Dera akmaz: Buz tutar su, Sesler kesilir akşamdan! Tüter bacalar evlerde, Gönül ilkbaharı özler. Rüya görür elevlerde Sobalara dalan gözleri YUSUF ZİYA lip dikilmiş. Nekadar da yaraşmı; Diye bağırışıyondu. Yalnız pencerelerden birindeki küs çük bir çocuk imparatora dikkatli dikkatli baktı. — A. Hüklimdarın elbisesi yok. Diye güldü. Yanındakiler bunu duy- du. Çocuktan cesaret alıp “hüklimda rın elbisesi yok. diye fısıldaşmıya başladılar. 4 Fısıltı büyüdü, büyüdü t& impara tora kadar aksetti, Nihayet hüküm. dar işin uslinı anladı. Fakat alay baş lamış hatâ yarılanmışt.. Yarıdan dönmek büsbiütlin fena olacaktı. - nunçün duymamazlıktan geldi. Vo görünmiyen elbisenin gururu icinde yürümiye devam otti O yürüyünce uşakları da bu görünmiyen elbisenin görünmiyen eteğini tutup arkasm- dan ve Onların arkasından TANm Çocuk İlâvesi Hem Eğlence Hem Bilmece No1 o Bu dört köşelerin içlerine sonu (4) olan bire: sayı koyacakamız, Şu Şartlar Ayni sıra üzerinde bulunan köşe - ler sağdan sola, yukardan aşağıya e taraftan toplanırsa toplansın mec! muları (16) olacak. Ortada kalm çizgilerler gösterilen dört küşenin iinde bulanan (4) kü- çük küişedeki sayıların mecmuu da) (76) olacak, mbed dört köşesinin her hangi| bir larafında ortadaki murabba gibi bir dört köşe ayırırsanız içindeki sa. yarın mecmuü yine (76) olucak. Puvan :3 , Yüzüm beyazdır, ellerim siyah, ca. nım yok, kalım yok amma... Gece) gündüz bilmem çalışırım, Ağzım yok, dilim yok, dudağım yok amma... Size durmudan bir şeyler söylerim, Eğer söyleyemezsem halim arman dir benim, Hiç insaf etmez kulağımı) bükersiniz. No:3 Bir mektehte kızların sayıst erkek lerin tam iki misli, Her sabah mektebe gelir gelmez) kızlar biribirlerini selâmlıyorlar, er -) Kekler de biribirlerini, Sonra kazlar her erkek talebeyi selimliyor, erkek çocuklar da bu selma mukabele edi yorlar. Kız ve erkek bütün talebeler müdürü selâmlıyorlar müdür de on. Jarı selâmlıyor. Böylece her sabah bu! mektebte 1332 defa selâm verilmiş o. Yuyor. Mektebte kaç kız, kaç erkek ta Jebe var bulabilir misiniz? Puvan : 2 Nor 4 Bir gehirden öbürüne, bir memle . ketten başka bir memlekete hiç kı - muldamadan giden ne vardır? Puvan 21 No:5 Bazan küçüğüm, bazan çok büyük Bazan kaybolurum, bazan bulunu. rüm. Beni hepiniz pek çok seversiniz! arma dünyada benim kadar döğdü. Bünüz şey yoktur, , üstünde rahat rahat oturumuna şaş. miyor musunuz, çocuklar? Tıpkı bildiğimiz atlar gil alamı hazırlanan bu atın ne tuhaf bir biçimi var, Sırtında deve hörgücü gibi bir çıkıntı. Başı at başından çok birgergedan başına .bonziyor. Bu ac Yip ata binmek cesaretini hanginiz gösterebilirsiniz? Galiba Halbuki ben hepinizin ona korkmadan binebileceğinizi iddi v Çünkü bu atın canı yoktur. Kırlarınortasında devrilmiş bir ağaç yağ - murdan rüzgârdan oyulup bu garip şekli almıstır. Bu acayip şey canlı ol- sa hiç üstüne kimseyi bindirir. mit ile böyle küçücük ea are gönen miyelit Iki Başlı Karabatak Dünyada Ne'er Oluyor? | Sür'atli Gemi | Denize düşen tayyareleri kurtar - mak için tayyarenin düştüğü yere) daima bir kurtarma gemisi yollanır. “Tabii hu vapurun süratle gitmesi, dal mı Yâ zımdar. bir gemi ya pılmıştır. Otuz beş dalgayi arka arka a atlıyan bu gemide yolcular pek s2 sarsıntı duymuşlardır. Altı düz ol duğu için dalgaların üstünden kaya- li rak geçmekte ve süratini azaltmıya lüzum da kalmamaktadır. Bu geminin uzunluğu (23) metro- dur, (500) beygir kuvvetinde üç mo) rü vardır. .Mürettebatı sekiz kişi. dir, Kazaya üğriyan tayyare ra. hat rahat taşıyabilecek şekilde yapıl muştar, Elektrik Motöri Moskovada yirmi iki yaşında bir üniversite talebesi tarafndan ya - pıldı. Ağırlığı bir gramdun daha az dır. Sekiz voltluk bir pil işlemesine kâfi gelmektedir. gu — Neden sona ne roman bir iş söylesem hemen bu amiral elbise- Bazmna doğuşta çok “gariplik - ler. görülür. Meselâ: Bu hayvan bir vücutta — ki başin doğmuştur. Vücudunun her tarafı tek hayvan İ. cin mükkemmel bir haldedir. İki başı da ayrı ayrı mükemmel birer baştır. Herbiri ayrı bir hayvana yetebilir. Kahkaha Köşesi MÜDAFAAYİ : YAPACAK Bir avukat tren beklerken hırsızın İbiri valizini çalmak ister. Fakat avu- kata yakalanır. Avıkat — Işte aptal adam. Seni kabahat. işlerken yakaladım. Polise! İleslim edeceğim. Altı ay hapis yata-| | caksın. Bakalım avukat çantasını çal mak kolay mu? arsız — Siz avukat masmez? Avukat — Evet... Fona yakalan. in değil mi7 Hirsiz — Ne münasebet... Madem İki avukatsımız. O halde müdafaamı| da siz yaparsınız. ( KUSURU VAR — Eviniz hoşuma giti, tutacağım ama, bu bodrum su dolu, sini giyip geliyorsun? — Pek tabii, bu fiyata verilen e- — Çünkü amiraller a yn veee e yu dola olmaz! Po seven Pastör Muallim mektoBlide talebe iken İnsanları kudurmak gibi korkung. bir hastalık ve ölümden kurtaran âx damın kim olduğunu bilir misiniz, ço, euklar? Pastör. Öleli yüz seneyi geçti. Fa» Kat adı hiç umutulmıyacak çünkü in sanlığı en müthiş bir belâdan, kuduz. dan kurtardı. Pastör çocukları gok, pek çok ses verdi, Kuduz aşısını bulduğu zaman “Jana ilk müracast eden (9) yaşında bir küçük çocuktu. Kuduz bir köpek bacağını, ellerini kolları on iki ye rinden ısırmıştı. Pastör aşını haye Hem karşındaki küçilcük bir çocuk tu. Fakat o zamanlar her kuduz kö peğin ısırdığı insan ölmiye mah « kmdtl, Bununçün Pastör aşı yapmı. tedavi etti. Fakat ona bakarken ken disi de üzüntüden bitti. Bereket ç0 vak iyileşti, Ölümden kurtuldu. Tesadüf... Pastörün ikinci hasta « «e da küçük bir çobandı. O da tedas İ sisile iyi oldu. Ve bundan sonra aşi İdünyanm her tarafma yayıldı. Pastör çocukları o kadar severdi, ki, onları tedavi ederken yemişler ve. İrir, okşar. İyi olduktan sonra da küs çk hastalarını hiç unutmaz, Mektup, lar yazar, onlara iyi ve çalışkan ol mayı öğretirdi. Bu büylük adam bir Fransızdır. Pa, kat her büyük adam gibi bütün dün yanm sayılabilir. Insanlığa yaptığı biiyük iyilik için onu bütün dünya sever. Siz de onu taniyıp seviniz, yav rularım. kile de ik ya karar verdi. Çocuğu on beş gün, i i i z İ