Içindeki bin dört yüz can ile birlikte mahvolan tarihi Alkasarım harap âkibeti İspanya faciaları: Alkazara gömülenler: Bin genç asker, 150 kadın, 250 ç Hayır.. Mümkün olsa, bütün dünyayı bizimle beraber ölüme götüreceğiz! Ve sonra on buçukluk obüs mermileri tarihi Alkazarı bunlara mezar yaptı Pariste çıkan Paris - Soir ni takip eden muharrirlerinden bi dilen âsilerin feci âkıbetlerini. bü gazetesinin İspanya ihtilâli- si, Alkazarda imha e- açıklığıyle anlatan bir yazıyı gazetesine Madritten göndermiştir. Dün ge- Jen - Paris - Soir - dan bu yazıyı aynen naklediyoruz; Dün gece, otomobil ile, Toledoya loğru giderken sevinç içindeydim: Nihayet, diyordum, elli gündenberi, Alkazarda mahsur bulunan kadn 16 çocuklar Kurtulacaklar. Elli gün- ienberi gün yüzli görmiyen bu in - sanlarla diğer mahsurlar da bu ce hoönnem azabmdan kurtulacaklar... Çok yazık ki, Alkazarm karşısına Yâsıl olur olmaz bu ümitlerimin ne- kadar boş, vahi olduğunu anladım. Karanlıklarda boğulmuş şehir inde yalnız bir ışık görünüyordu... Alkazar yaniyordu.. Yanarken de semanm ağır bulutlarımı aydınlalı - yordu... Her taraftan (perdeleri indirilmiş Kızılhaç otomobillerinin Oo Madride doğru, sür'atle yollandıklarını görü- Yorum. Bu fena alâmetti, Yavaş yaklaşıyorum. Hissettiğim a- <ıyı size anlatamam. Şehir derin bir Uykuya dalmış bir haldeydi. Sokak- lar rasızdı. Kızıl bir gök ortalığa bi- Yaz ışık aksettirebiliyor, bana sarki; Yol gösteriyordu. Vaktile, bu saatlerde genç kızla- Yin genç ve güzel milis efradile do- ihtiyarlarm bava aldıkla- W bu sokaklarda kimseler yoktu. Evet.. Bazı kimseler vardı. Bunlar Bokak başlarında ellerinde silâh nö- bet bekliyen milislerdi. » Ağır ağır, harp komitesinin bulun. duğu binaya doğru yollandım. İçeri. Ye girer girmez birçok şeylerin de - Bstiğini anladım. Sabık erkânhar. Ye heyeti yerine bir harp komitesi sim olmuştu. Her şeyi bu komite dare ediyordu. Kumandan, yine ay- Ri adamdı. Fakat birçok siyasi mü- Mvirler vardı. Komiteyi teşkil eden insanlar bir lâmbanın ışığı altn- toplanmışlar, yavaş sesle konu - lar, adeta fısıldaşıyorlardı. a, umandana yaklaştım, kendisin - bazı malümat sordum. Birden Yüzüme baktı: — Sizi tanımıyorum. Dedi, Şaşırmuştım. De Fakat, dedim, beni tanımıyor by üz? Bundan evvel altı defa iş sizinle görüşmüştüm. Made dan, tekrar ve haşin bir RG Kimseyi | tanımıyorum, dedi... 'Ye de hesap vermeğe mecbur yi Çıkmız, derhal buradan gi- #ehirden çekiliniz. o Buanda Yavaş; İ | i Tayanın sembollerinden i herkesten şüphe etmek mecburiye - tindeyim. vaş lâmbaya doğru yaklaştım, ken- dimi orada bulunanlara tanılmağa galıştım. Heyhat... Bütün zatımetle- rim boşa gitti. Kimse beni tanımak istemiyordu, Kumandan, tekrar, emreden bir edâ ile: — Derhal burasını terkedin! dedi, artık bir saniye bile burada durma - nız esiz değildir. Gündüz gelirseniz, belki sizi kabul eder ve suallerinize cevap veririm, Derhal evi terkettim, Yanımda da dört milis neferi vardı. Bunlar geh- rin baricine çikip çıkmıyacağımı gö- xeilenek için benim yanma katıl- muşlardı. * Alkazar yanmakta devam ediyor. İki dakikada bir toplar bu yangının Üzerine mermi yağdırmakta devam ediyorlardı. Yükselen alevlerin os - KÂN 2 Bir sahte senet davası İZ Duruşma imzanın tetki- ki için talik edildi Fransız müteahhitlerinden Şeri Lakruva'nm İsveç sefareti memurla- rından birinin eski zevcesi olduğunu söyliyen Kristin Frankoviç adir bir kadm aleyhine açtığı 10 bin liralık İbir sahte senet davasma dün Üçlün. cü Ceza mahkemesinde devam edil. i miştir. Hâdise şudur: Kristin, bundan evvel, Şarlm im- zasmı taşıdığını iddia ettiği bir se - nedi ibraz ederek, hukuk mahkeme- sinde, Şarl aleyhine 10 bin hrairk bir alacak davasi açmıştır. Dava, mahkemede Şarl aleyhinde netice - lenmiş, fakat sonradan yapılan is tiktapta, senetteki imzanın Şarlın imzası olmadığı anlaşılarak davanm reddine karar verilmiştir. Şarl, bu - nun Üzerine Kristin aleyhinde ayrıca ceza mahkemesinde bir sahtekürlik davası açmıştır. Dün, Üçüncü Ceza Mahkemesi, iş- te bu dava ile meşgul olmuştur. Sahteliği ortaya atılan bu senette, Şarl Lakruvanm Eristinle evlenme: diği takdirde, kendisine 10 bin Era vermeği kabul ettiği yazılıdır. Mahkeme, imza gibi yazının da ki- İme ait olduğunun İstiktap suretile İtesbitine karar vererek duruşmayı ocuk! başka güne bırakmıştır. i Garip bir ihbar İ Dün adliyeye garip bir ihbar ya- İ palmaştar. İddiaya göre, Hayri — is- iminde bir doktor, Karagümrlikte, Bir kilisenin çan kulesi üstünden kurgun yağdıranlar hennemi içinde insanlarm yaşamasi- İna imkân var mıydı? Vardı. Üstü yanan bir yığın taş; toprak altında bini geçen insan vardı. Bunlar yaşı- jJyorler, teslim olmaktan azılı bir jr ile imtina ediyorlardı. | Bunlar geçen gün bir huruç hare jketi yapmışlar, fakat ancak (biraz jilerdeki kiliseye kadar varabilmişler Jai, Bunun Üzerine, hükümet mah - İsurlara bir teklifte bulunmağa ka - İrar verdi: l “.— Kadmları, çocukları dışarıya i çıkarınız. Siz de silâhlarmızı terke- İdip çıktığınız takdirde hayatımız İ bühgedilecek,,,. | Cümhuriyetçi kumandan Rojo İki tarafım da itimadımı kazanmıştı. A - silere bu teklifi bizzat onların yani- na giderek yaptı. İki saat nevmida- ne bir müzakere... Fakat asiler tes - kendisini muayene maksadile evine igirdiği Lâtifeye sarkıntılık etmiştir. | Kadın, bu tecavüz karşısmda şaşır - imış ve “Yetişin, kurtarm!” diye ba- ! gırmağa başlamıştır. Komşuları ye- tişerek Lâtifeyi, Hayrınm elinden al , mışlârdır. | Kadınm yaşı itibarile bu tecavüz İlddinsr, pek yerinde görülmemekic İbernber hâdise hakkmda müddeiu - | mumilikçe hâdise hakkında tahki - ! kat yapılmaktadır. Bir suçlu mahküm oldu Yanmda çiraklık ettiği Ömer Mek- kinin eşyasmı çalmak ve Arkadaşı Mehmet Eminin verdiği 150 kuruşu suiistimal etmekten suçlu Hamdi, dün Üçüncü Ceza Mahkemesinde 3 ay 5 gün hapse ve 15 lira para ceza-| sına mahküm olmuştur. Nakil ruhsatiyesini tahrif etmiş Nakil ruhsatiyesi olmadığı halde bir arkadaşmın nakil ruhsatiyesini tahrif ederek kullanmak ve bu sah- te ruhsatiye ile Şileden kömür geti- rip Üskidarda satmaktan suçlu Şi- leli Musa, dün Ağır Ceza Mahkeme. sinde 10 ay ağır hapse mahküm ol- muştur, Feci yanlışlık Bir kadın sancılar içerisinde kıvranıyor Bakırköy çimento fabrikasında 4- Hm olmuyorlar, tüfeklerini bırekimı- | meleden Fatma Zehra dün, kimya - İyorlardı. Ölmiye karar vermişlerdi. Bera - hanede eline geçen bir şişeyi, içinde $u var zânnederek içmiş, fakat bi- raz sonra, sancılar içinde kıvranma- i berlerinde bulunan kadm ve erkek-| ğa başlamıştır , iler de onlarla beraber öleceklerdir.. Kumandan Rojo bunları anlatır - ken ağlıyordu. Asiler ona şunls- rı söylemişlerdi: “— Evet. Karılarımız ve çocuk- larımız da bizimle beraber ölecek - bizimle beraber ölüme sürüklemek isterdik?..” * Asilerin bu kat'i cevabı üzerine harp komitesi reisi Kumandan Eer- #elo telefonu aldı, sert bir soğukkan- klıkla sordu: — Orasi on buçukluk obüs batar- yası kumandanlığı mı? Ve sonra şu kat'i emri verdi: — Derhal steş!.. Hedef Alkazar! Gece, gündüz, tek kişi kalmaymeya kadar steş ediniz!.. Alkazarda taş üstünde taş kalmıyacak!.. Bin genç asker.. Yüz elli kadın... İki yüz elli çocuk. Lowi Delappröe (Paris - Soir) dan: Fatmanm eline geçirdiği şişenin içinde hamızi fosfor olduğu anlaşıl- mış, Zavallı kadın sancılar İçinde hastaneye kaldırılmıştır . Üst kat penceresinden çeşme çukuruna düştü Fatihte oturan Mehmet Alinin 3 Sendeler gibi olmuştum. Yavaş ya |ler.. Mümkün olsa bütün dünyayı| yaşındaki oğlu Kadri evinin üst kat penceresinden çeşmenin çukuruna düşerek ağır surette yaralanmış vc Etfal hastanesine kaldırılmıştır . Gizli bir mezbaha Şişli Bifal hastanesi arkasındaki bahçede yapılan araştırmada, üçü kesilmiş ve biri kesilmek üzere Üç mezbaha kaçağı koyun bulunmuş, ve bahçe sahibi İhsan hakkında takiba- ta başlanmıştır . Kadıköy Su Şirketi Kadıköy Su Şirketinin satmalın - ması İçin ilk hazırlıklar ikmal edil miştir. Satış müzakeresinde bu - ummak üzere salâhiyeti kâmileyi ha i# olarak Mösyö Valter isminde biri- si seçilmiştir. Bu delege yakında| Paristen hareket ederek şehrimize! Şehrin « deniz ka i ez pısı neresi olmalıdır ? En münasibi, Tophanedeki yolcu salonu civarını güzel bir meydan haline getirmek ve işe buradan başlamaktır Tophanedeki Denizyolları yolou salonunun bugünkü vasiyetini gösteren fotoğraf Bu yazımızda, son !ki hafta sar-| fmda yaşadığımız tarihi günlerdeki İstaribulun manzarasmı gözden ge- çireceğiz. Büyük misafirimiz Haşmetlü İngi- liz Kralı Sekizinci Edvardm gelisi münasebetile (yapılan şenliklerin Balkan Festivali haftasma rastladı- | ğı hatırlardadır. Bu arada İzmir| Sergisinin Başvekilimiz açılması gibi şehrimiz için üzerinde| gıpta ile durulup düşünülecek büyük milli ve iktısadi bir hâdise de cere- yan etmiştir. 30 Ağustos mill! bayramımız yine ayni hafta içinde kutlanmıştır. Ve yine ayni gün doğrudan doğruya İs- tanbulun imarı bakımmdân pek bü- yük ehemmiyeti haiz olan “Gazi köprüsünün. temel atma”.türeni ya- pılmıstır. “Demir tavmda iken dövülmek ge- tarafından rek” derler. Biz de, İstanbulun tes- it ettiği hâdisel la hâşmet- şehre nn rimizi karşılarken dair duyduklarımızı birkaç tebarliz ettiriyoruz: Evimizde bile çok kereler o başı - mıza gelmiştir. En iyi bir tarzda izaz ve ikram etmek istediğimiz bir misafirimiz geldiği zaman ya evin bahçesinde, ya antresinde, ya salo - nunda veya bazan hepsinde ıslah &- dilmeğe muhtaç ve o güne kadar her nasılsa gözümüze batmıyan ku- surlar buluruz. Bunlarm nekadır kolaylıkla izale edilebileceğini (o dü- şündükçe de nasıl olmuş ta bunu evvelden görmemişiz diye kendi ken- dimize hayret ederiz. Ve derhal yö- rinde karar veririz. Hele misafiri - miz gitsin, derhal işe başlıyacığız! Şehrin denizden kapısı Şehrimizi gereflendirecek büyük misafirlerimizi denizden kabul (et mek için “Merasim Kapısı” diye, al danmıyorsam biz Sarayburnunu ha- zırlamışizdır. İdari bakımdan mu- vafık olup olmadığını münakaşa et- mek bana düşmez. Fakat yer Ve mevki iübarile Sarayburnu yanma güç yanaşılır güzel, fettan bir kadı. na benzer, Buraya, ne poyraz, ne de lodosu olmıyan, en sakin bir ba- veda bile sandalla ve hattâ motor- botla yanaşarak çıkmayı tecrübe gt- tiniz mi? Bu tecrübenizi şiddetli a- kanti ile mücadele etmekte en mahir sandalcı ve gemicilerle bile yapmışsa- nız yine bir daha tekrarlamadığınıza şüphem yoktur. Karaya çıktıktan sonra şöyle deniz kenarında gezin - mek veya oturmak için biraz vakit geçirirken, pardösünüzü almadığını- za pişman olmadmızsa, İstanbutun rüzgârsız ve en sicak zamanlarında bile Sarayburnunun zevkini tada - bilmek için çok ender tesadüt edi- len gün ve dakikalarma rastlamış - satırla gelecek, buradan Ankaraya giderek derhal satış . müzakerelerine başlı - yacaktır. smızdır. Ve zannederim ki Sarayburnunun uzaktan bakarken gördüğümüz gü- zelliğine ve cazibesine rağmen agu « şuna düşünce duyduğumuz bu “bü » rudetinden” dolayı orada ne gazino ne kahve yaşıyamıyor. Bunlar söyle dursun, topluca hülk kütleleri bile görünmüyor. Denize olan manzara- smm kapalı bulunmayışma rağmen halk parkın karıdan gelişmesi “nisbeten” kolay olan güzel ağaçlı taraflarını tercih ediyor. Belki ayni mahzurlarından doleyı bu güzel yeri ne büyük misafirler ve no de turistler için şehrin deniz kapısı olarak kullanamıyoruz. Tophane rıhtımı Sarayburnu, şehrin deniz kapısı 0- larak muvafık bulunmaynca “Nere- si uygundur?” suali kendi kendine ortaya çıkıyor. Maalesef seçecek çok yerimiz yok tur. Bizim bilmediğimiz, düşüneme- diğimiz bazı mahzurları yoksa, Dol- mabahçe meydanı ve rıhtımı akla ge- liyor. Şiddetli lodos rüzgârlarndan başka deniz cihetinden bir mahzu. ru göze çarpmıyor. Tabii rıhtımını tamir etmek, bu işe göre ıslah . et- mek, meydanı tesviye etmek lâzım, Bunlar yapıldıktan sonra da buranm tedricen ve ucuz bir tarzda şehrin en büyük, en güzel, en cazip ve işe en elverişli bir yeri haline gelebile- ceğini ötedenberi iddia eder duru - rum. Bununla beraber Dolmabahçe pek uygun gelse bile bir hayli vakit ve biraz da nakit Mizmm. Binaenaleyh Dolmabahçeyi de bi rakıp daha dün bu maksat için kul- landığımız Tophane rıhtımı ve rıh « *wıdan ta geniş caddeye kadar da- yanan büyük meydanı ele alslım. Çok şükür, buraya ber ne maksat- la olursa olsun, ufak ve dar da olsa, eherjik bir idare adamı zâmanmia İ yapılı olan yolcu salonu ve asfalt- İibir şu var. Şehir haritasmı tet- kika ve burasının 150 metreye ya « kım genişlik ve uzunlukta dört köşe çok güzel bir meydan haline geliri- lebileceğini düşünmeğe vaktiniz yok ise, şöyle yanınâsh geçerken bakı - nız, az himmetle şehire lâzım ve lâ- Yık, işe uygun ve elverişli bir gekle getirilebileceğini kabul edersiniz. Şu tarihi, büyük hatıra dahâ bu Ka - dar taze iken şu güzel işe derhal başlasak, demez misiniz? Belediye, liman idaresi, deniz yol ları idaresi ve daha bu işte ilgili di- ğer daireler varsa hepsi el birliği etseler, gehir, deniz kenarında çok arğu edilen bir güzellik kazanmış o- ur. Umarım ki Prost ta bunu mu- vafık bulur. Büyük bir kısmı boş ve bakımsız duran koca bir meydan güzelleşecek. Şehrin müstakbel plâ - nı bakımından bunda bir mahzur gö rülebilir mi? Ve sonra, burası ümit edildiği ka- dar güzelleştirilebilirse ve lâyık gö- rülürse yüksek tarih! hatıra olarak bu meydan ve önünden geçen geniş caddeye haşmetli misafirin ismini vermek kabil olmaz mı” V. BİRSON