&-— 16-9- 936 TAN Gündelik gazete TAN [ Bizim yaramazlar | Tariht Dedikodu j Başmuharriri Ahmet Emin Yalman Tan'ın hedefi: Haberde, fikirde herşeyde temiz, dürüst, samimi olmak, kariin gazetesi olmaya Günün meseleleri BaK! BIR &îâ Vekiller Şarka gidiyorlar DU WMkam & Üç MisiN? YAPA BİLİR İle iktısadi kalkınması elele gider. Bir kaç yıldanberi iktısadi kalkın- ma faaliyetlerinin henüz içtimai ha- yatımızdaki semerelerini — görecek kadar zaman geçmiş değildir. Çünkü fabrikalarımızı henüz kurma devrin- deyiz. Servet — membalarını henüz İşlemeğe hazırlıyoruz. Bunun netice- lerini ancak bir kaç sene sonra al- mağa başlayacağız , Fabrikalarımız bütün kuvvetleri- le çalışmağa, madenlerimiz — bütün İstihsal kudretleriyle randıman ver- meğe başlayınca içtimai hayatımız - da da ani ve seri bir değişiklik ve bir terakki görünecektir , * * & Bu gün hazırlık ve kurma devrindeyiz Hükümet bu kurma devrinin he - yecanı içindeyiz. İktısadi kalkımma ile meşgul olan Celâl Bayar, mütemadi bir hareket ve faaliyet halinde.. Onu masasın - dan ziyade iş başında görüyoruz,. Dün İzmirde sergi ile meşguldü . Bugün Bursada fabrikaları tetkik et- ti. Yarm Karadeniz sahillerini ve Şark vilâyetlerini dolaşacak.... Bu seyahatler ve mahhli tetkikler, #k$sadi kalkınma programımın tat- bikatı ile alâkadardır. Osmanlı hü- kümetlerinin ve meşrutiyet devrinin — Ahmal ettiği Şark vilâyetlerine yalnız OCümhuriyet hükümeti imar - elini u- gattı, Celâl Bayar orada başlayan iktısadi fanliyeti daha yakından tet- kik ederek ona göre tedbirler alacak- tır - . A Japonya niçin pazarları İstilâ ediyor? Cihan pazarlarıma musallât olan yeni bir devlet var: Japonya. — Yalnız Uzak Şarkta değil, dünya- nım her tarafında Japonya, Ameri - ka ve İngilterenin en kuvvetli raki- bi görünüyor. Çünkü Japonya dün- yanın en ucuz malmı çıkarıyor ve her yerde mallarımı herkesten ucuz satıyor . Bunun sırrı nedir? Size bu sualin cevabını. vermek İçin uzun bir tetkike girişecek deği- lim, Belki şuraya bir kaç rakam kaydedeceğim. — Bu rakamlar - bize Japon istilâsımım sebeplerini kısmen anlatabilir: Japonyada nazırların maaşı 100 liradır. Fabrika müdürleri ayda 80 - 100 lira maaşla çalışırlar, Meb'usla- Tn senelik tahsisatları 500 liradır. Umumi müdürlerle valiler ayda 2Ö Üra alırlar. Polisin aylığı 15 liradır. İşçilere verilen para ise bizde - kinden de aşağıdır: — ı.:y' işçilere günde 20 kuruş verir- âıı ucuzluğa rağmen sanayi ma - Hldqtyol' ve maliyet fiatı erişil - Mesi mümkün- olmıyan bir hadde Varıyor. Başka memleketlerin — bu Bundan almacak ders şudur: Şark sanayileşince garp sanayii mahkümdur. Şarkta hayat Seviyesi yükselinceye kadar makina- AŞmış gark milletleri garp milletle- 'Ğnnesmunm kurtulmuş olacak- sanayileşmekte — sür'atle makineleştikçe is- fiatı bakı- istihsalâtmdan N K0 ue a0t ct das kir Rlan * H çeli tayyar e meydanı Y urdunun, evinin ve çocuklarının hava tehlikesine karşı müdafa- asız ve açık olduğunu İn- önü kahramanı Başbaka- nın Aağzından dinleyen 'TTürk milletinin varını yo- ğunu Hava Kurumuna vermek için koştuğunu na- sıl unutabiliriz?.. Hele, ih- tiyacı çok olan köylümü- zün mahsulünün yüzde i- kisini seve seve vermesini bir yurtseverlik örneği o- selâruuliıyacah haç vicdan vardır?”.. Yurdu hava tehlikesin- den kurtarmanın bir “para” işinden ziyade; ha- vacı bir nesil yaratma işi olduğunu anlayan Hava Kurumu bu coşkun alâka- İaralı yı nizamlandıran ve ve - rimlendiren bir hareket olarak büyük şehirleri - mizde Türkkuşu şubele - ri açmış ve asil Türk çocu- ğunu, karada olduğu gibi, havada da yurt müdafa- asında yetiştirme ve hazır- lama işine —başlamıştır. İnönü kasabasında kuru- lan motörsüz uçuş ve plâ- nör kampında iki ay çalı- n Ali Yıldız isimli bir dakika havada kalarak dünya beşinciliğini ka - zandığını biliyor” musu - nuz?... armki hava ordumuzu ha- zırlayacak olan bu çalış - 'mayl yurt ölçüsünde guüşletmü için Hava Kurumu; Türkiyenin her köşesinde şube açmayı karar- laştırmış ve bunun için belediye- lerden yardım istemiştir. Bu yar- drm, ne para, ne vasıta, ne fikir yardımıdır. İstenen yardım: Uçuş yapmaya müsait, şeh re yakın bir meyâan hulmaktır, o kadar... “— Anadoluda meydandan bol ne var?” diyeceksiniz. Hakikat, maatteessüf böyle değildir:Bugü- ne kadar Hava Kurumuna, kasa- basının dört yanı bomboş mey- danlarla dolu olan hiçbir belediye Feisi çıkrp da: “— İşte benim meydanım... Memleketimin genç- liği, kanatlanmak davasındadır.., dememiştir.. Bunun sebebi çok basittir: Biz- de halk hizmetlerini üzerlerine a- lanlar; geçmiş asırların verdiği kötü bir itiyatla, kendi hissi se- limlerini kullanmak; müsbet inisi- yatiflere göre hareket etmekten ziyade kanun, talimatname, ni - me, emir ve tamimlere bağ- Ir kalmışlardır. Türk Hava Kurumuna uçuş meydanı bulmak için bir kanun var mıdır? Hayır! Talimatname, nizamname var mıdır? Hayır! Emir? O da yoktur... Bunlar olmadıktan sonra gelen müfettiş veya makam — “vazifede sulistima|” veya “ihmal ve tera- hi” bulacak mudır? Hayır... eri kalan bir “yarınki ih- tiyacı seziş”dir. Siz bu se- ziş kabiliyetini hava tehlikesi gibi pek yarının değil; dünün olduğu kadar da bugünün olan bir mese- lede ve bu kadar kolay imkânlar altında bile bulamazsanız nasıl nevmit olmazsınız?.. Köylü daire kapıla- rından kurlarılsın! D ahiliye Vekâletinin her bü- yük vilâyetlerimizde bir köy bürosu açmaya karar verdiğini; köy davasmnin asıl rejim davası ol- duğuna inanmış her vatandaş gibi, siz de sevinçle okumuşsunuzdur. Köy için yapılan her şey, yapıla- nın en faydalı ve mukaddesidir... Biz bu satırlarda çaresi bulun - mak için ele almmamış bir yara- ya; müzminleşmiş bir derde doku- nacağız: Şehirlerimizde ve kasa - balarımızda hükümet dairelerinin, mahkemelerin, halk hizmetleri i - çin kurulmuş müesseselerin önün- de hergün rehbersiz ve nevmit do- laşan, kendine hâs olan saygı ve sükünla basit bir işini gördürmek için günlerce bir han odasında bekliyen köylülerin sayısmı bir kere düşününüz: Bizim hangi iç- timaf teşekkülümüz, hangi Halke- vimiz bu memleketin efendisi olan köylünün devlet dairelerinde olan işlerinde rehberlik etmek, ona yol göstermek, işini kolaylaştırmak İ- çin teşkilât yapmıştır?.. Buna mu- kabil en ufak bir köye bile işi olan ve kimsesiz bir vatandaş sı- fatile gittiğiniz zaman orada size candan alâka gösteren İsimsiz bir teşkilât bulursunuz. Anadolu kö- yüne İmece tabiri; bu, kollektif şuurun hediyesidir. Fakat acaba köylü; şehirde ve kasabada, köy- de kendisinden bir hak olarak is- tenen bu yakınlığı ne zaman bul- muştur?.. esmi devlet daireleri önüne sıralanan arzuhalciler, mu- akkipler hepsi de köyden gelen müşteriyi beklemektedirler. Çünkü köylünün devletle olan işleri, çok zaman, vergi, tapu ve mahkeme- ler gibi, bürokrasiden tamamen kurtulduğunu, bugünkü yeni ce- miyete ve hayat şartlarını uygun bir organizmaya sahip olduğuna hiçbir zaman iddia edemiyeceği- miz kısımlar üzerindedir. Ve köy- lü bu işle de rehbere muhtaçtır. Bu rehber onun dişinden tırnağın- dan arttırdığı üç beş kuruş alan muamele murabahacısı değil; ya bir Halkevi, ya bir köylü bürosu veya milli bir kurum olmalıdır. Öyle bir organizma ki, kendi ku- ruluşunun sebebini; devletle va- tandaş arasındaki muamele ve İş- lerin kırtasiyecilik tarafının tasfi- yesinde arayan yepyeni bir teşki- lât olsun... , B larmın en büyük vazifesi bu olmalıdır. Köylü, rejimin her- gün tasfiye etmekte olduğu bü- rokrasinin onu işinden gücünden alakoyan ve bezdiren sürünceme- lerinden kurtaracak bir mütevas- sk teşkilâta kavuşmalıdır. Mese- l1â her köyün muhtarınm muay- izce Halkevleri ve köy büro- yen zamanlarda kasabaya gelerek bütün köylünün işini bu teşkilât vasıtasile ve kolaylıkla gördüre- T bılmeıi ve sonra her iş sahibinin, işinin seyrinden muntazaman ha- | berdar edilmesi... Bu nekadar ideal bir hareket olacaktır. Devlet köy kalkmma plânmı hazırlamaktadır: Bu plân Türk köylüsüne hayatınm hiçbir saati- ni devlet kapılarında bekliyerek geçirmesini değil; yurdun kurtu- luşu için ekilmemiş topraklarda altın başaklar yetiştirmesini, ye- rin altında kaçan firari suyu töp- rak üstünde memleketin baym- Kalkımma halinde olan bir mem lekette, bir kaza belediye reisinin veya halk hizmetlerini üzerine al- mış herhangi bir vatandaşın bile * bütün fikir ve kudretini tam ma- nasile işler bir halde bulundurması bir muvaffak olma şartıdır. Köy muhtarına kadar bütün halk mü- messillerinde bu seviyeyi yarat- mak için ne yapmak lâzımsa ya- pılmalı; fikri; kanun maddeleri, nizamname fıkraları, tefsir bent- leri, tamim ve tahriratlar arasında sıkışarak kısırlaşmş olanlar bütün enerjileri ve yaratma kabiliyetle - rile, leketin kalk ken- dini vermiş hüviyetler haline geti- rilmelidirler diyoruz, Çorapların standardizasyonu Erkek ve kadm çoraplarınm istan- dardizasyonu için Ticaret Odasında yapılan tetkikat ve alman kararlar üzerihe Oda Sanayi şubesi müdürü Hakkı Nezihi, fabrikaları gezerek Bu da bir çeşit üniforma Dal entari, dal hırka tabirleri maruftur. Bu makamda dal tabiri sade manasmadır. —Dal entari, dal hırka hiçbir süsü, hiçbir ziyneti ve hiçbir teferruatı olmıyan hırkaya ve entariye denilir. * Antuvan Manas Efendi on sekiz yaşında Paris sefareti üçüncü kita- betinde bulunmuş, tebriki vilâdet münasebetile on bir defa heyeti se- faret ile birlikte Üçüncü Napolyo - nun huzuruna çıkmış, Rüstem Paşa yanında şark vilâyetlerinde dolasan teftiş heyetinde bulunmuş, nihayet İstanbulda şehremanetine intisap et- Manas Efendi, bundan sonra Yeni- köy, Büyükdere ve Anadoluhisarı dairei belediye riyasetlerinde bulun- du. Büyükderede vazife gördüğü devirlerde Büyükderenin beyaz cad- desi pek meşhurdu. Süferanm — bir kısmı Tarabyada ve bir kısmı da Bü- yükdere piyasa caddesinde oturur - lardı. Her gece alaturka saat üçte iki alafranga saz takımı Büyükdere caddesini şenlendirir, takımlardan biri İspanya sefareti önünde, ikinci- si de Rus sefaretine yakın bir yerde kurulurdu. O devirlerde yazlık en mutena ve makbul yer Büyükdere idi. Akşamları Büyükdere piyasa ye- ri himncahımç dolardı. Sandalyede o « turup kahve, şerbet içenler çok ol « duğu gibi bir kısım halk ta piyasaya iştirak ederlerdi. Herkes en güzel akşamlık pantalonunu, ceketini gi « yer, seyran yerine öyle çıkardı. Sarıyer tarafından olsun, Büyük « dere tarafından olsun, Büyükdere piyasa mahalline hürmetle gelinirdi. Çünkü madamlar, mösyöler, en güzel tüvaletlerile o meydanı doldurmuş bülunurlardı. Manas Efendinin riyaset zamanr'ı- da kötü bir âdet başladı. Sariyerin zengin balıkçı ağaları Büyükdere pi- yasasma girmek hevesini gösterdi « ler. Uzun Ahmetler, Uzun Mehmet « ler akşam olunca gecelik entarileri « ni, Şam hırkalarımı, beyaz takke'e » tini giyip Sarıyer mahalle kahvesi- ne çıkarken bir parça da Büyükdere piyasasına — uzanmağa — başladılar, İlköncteleri haddı fasılı çok geçmedi- ler, Fakat gittikçe dairei hudut ge- nişledi. Balıkçıbaşı Uzuün Ahmet, Dalyancı Uzun Mehmet ta Büyükde. re piyasasının göbeğine kadar gel « diler, Gecelik entarileri, beyaz tak- keleri, Şam hırkalarile frenk — mna- dam ve mösyöleri önünde arzı en « dam eder oldular. Bu hal bittabi süi- feranm nazarı dikkatini celbetti. Makamatı âliyeye şikâyet ettiler ve daire reisi Manas Efendiye de bas vurdular. — Sefaret tercümanlarını gönderdiler. Matas Efendi bu yolsuz halin farkımndaydı. Fakat menetmek elinde değildi. Mahremane ihtarla - rın faydası olmuyordu. Baştercüman ların şikâyetine karşı: "— Süfera hazeratı neye telâş bu- yuruyorlar? — Ahmet Ağanın kıya- fetleri üniformadır!” cevabını verdi. —- Ne üniforması?” *—a Balıkçıbaşı üniforması.” * Manas Efendinin hazırceyaplılığı nükteperdazlığı herkesin olduğu gi « bi tercümanlarn da malümu idi. Gülüştüler. dırlığı. emrine — ver ini, köy hayatmı muasır seviyeye yükselt- mesini, konfora ve ileri hayata kavuşmasını hedef tutuyor. Bir inan ve ülkü işi olan bu büyük da- vada köylünün günlerini yalnız böyle bir teşkilât yoksulluğu yil- zünden kasabalarımn han köşele- rinde harcatmıya ne hakkımız vardır?., K öylünün işini onu yormadan, üzmeden, bezdirmeden gö- recek; devlet otoritesine olan ezeli saygısmı devam ettirecek bir teş- kilât... Genç Cümhuriyet çocukları- nın eline verilmiş bir teşkilât... Halkevleri, köy büroları, milli te- şekküllerden — bunu bekliyor, isti- yor, ve münakaşa ediyoruz ni lll — Hüi HS tetkikat yapmağa başlamıştır . Düzce okuyucularımızdan muallım Rıza imzasile yazılıyor: “Adapazarından iç Anadoluya gi- den en işlek yollardan biri Adapaza- rı - Bolu şösesidir. Böyle olmasına rağmen şöse tamamile çökmüş ve ha rap bir vaziyettedir. Hendek ile Düz ce arasındaki yol tamamile çukur - laşmış, yazın tozdan kışın çamurdan geçilmez bir hal almıştır. Her gün için tamamen yolcu ile dolu otobüs ve otomobillerin geçtiği bu yol çok tehlikeli ayni zamanda da çok yorucu olmuştur. Her ihtiyacı büyük hir gayretle başaran Bolu valisinin bu OKUYUCU MEKTUPLARI Bolu - Adapazarı şosesi Abdurrahman Âdil EREN için nazarı dikkatini celbetmenizi ga zetenizden dilerim,,, Gürültüden şikâyet Nişantaşından Sedat imzasile: “Belediye bundan birkaç ay evvet gürültüyle mücadele kanununu çı - karmış ve tatbikine de büyük bir cid diyetle koyulmuştu, lâkin birkaç haf tadanberi gevşediğini görüyorum. Sabahları satıcıların bağrısmala - rından hemen hemen uyumak imkâ- nı kalmamıştır. Bu hal bilhassa yan ve arka sokaklarda daha fazla görü- lüyor. Acaba buna nasıl mâni olma- feci vaziyete de bir nihayet vermesi di n kime şikâyet etmeli?,,