MOTÖRLÜ BİR FRANSIZ FIRKASI SELAM VAZIYETİINDE Asker görüşü Son Fransız manevralarından ehemmiyetli neticeler alındı Araziden istifade meselesi, levazım ve iaşe zorluklarını halletmek işleri ortaya çıktı Fransız Umumi OErkânıharbiyesi bu sone için iki büyük manevra se-| Bunlardan bi- kadar Cenubi Fransada Aix « en » Provence şehri civarında cereyan etmiştir. Bu ma- bevraları Fran$ız Şürayı Askeri A- zasmgdan General Mittelhavzer idare etmiştir. Fransiz Ordusu Başku - mandanı General Gamelen ile ecne- bi ataşemiliterleri de şayanı dikkat! * neticeler veren bu manevralırda ME bulunmuşlardır. Her vakit olduğu gibi bu manev- ralarda iki taraf garp grupü ve * gârk grupu olarak ayrılmışlardır. Garp grupu Marsilyadaki 15 inci Kolordu Kumandanı General Moy - Yün'm kumandası altındaydı ve 29 unu ve 31 inci piyade fırk: müteşekkildi. Bundan baş çok tayyare, tank ve ağır top kıt'a- ları bu grupa bağlanmışlardı. General Ehret tarafından idare edilen Şark Grupu da Tulondaki| Senegal Livasile Vienne'deki | İkinei Sipahi Livasından terekküp ediyor- du, Hakemlik te 15 inci Kolordu Ku- mandanı Muavini General Grandje- Ona tevdi edilmiş bulunuyordu. Bü manevrilar ordu manevras'y- dr. Yani iki tarafın da nazari olarak General Ehretin (Şark Grupu) Tu- lon, Cossis, Rhone vadisine doğru ilerlediği, hattâ Avignon'u bile teh- dit ettiği farzediliyor. Bazı aksamı General Ehretin kumandası altına konulmuş olan bu ordunun hücumu Ayni zamanda Tulon deniz cephesine tevcih edilen bir bahri hareketle de takviye edilmişti. Birçok muvaffakıyetler kaydet - tikten sonra da bu grupa mensup or du ve donanma hücum ederek mağ- lüp edilmişlerdi. Bunun üzerine Eh- ret Grupuna (Şark Grupu)na mensup birçok fırkalar bu gruptan almarak #imalde şiddetle mukabil hücuma Eeçen düşmana karşı sevkedilmişler Mavi parti dan istifade ederek Tulonu tazyik- ten kurtarmak maksadile Ovenfuif- Mon istikametinde, Verduna doğru bir kolordu saldırmıştı. İşte manevralar başladığı zaman Vaziyet bu merkezdeydi. Manevralar âli kumandanlığı bu harekâta iştirak eden kıt'aların g9 “6 ve gündüz muharebe edeceklerini lan). bir - kararlaştırmıştı. Bu suretle hakiki bir muharebe sahnesine mümkün mertebe yaklaşılmış olacaktı. Maa- mafih son dakikada askere bir mo- la verilmiş ve günün en sıcak aaatle- rinde, saat 12 ile 17 arasında, isti; rahatle vakit geçirilmişti. Harekât resmen geçen pszar gü- nü saat 15 de başlamıştı. Fakat ge- ce, iki parti tarafından da yaklaş - ma hazırlıklarile geçiştirilmişti. İki tarafın teması da pazar sabahı saat 5.30 da vaki olmuştu. Ric'at halinde manevra etmek va- zifesini yüklenmiş olan Şark Grupu- (Garp Grupu) bun -|nun vazifesi oldukça kolaydı. Çünkü arazi müdafaaya çok müsaitti. Bir- çok vadiler kendisin& yardım sölyer-| du, General Moyrandın (Garp Grü-! pu) kıt'aları çok müşkül şartlar al -| tında bu vadileri geçerek birçok! Yüksek noktaları işgal etmek mec-| buriyetinde bulunuyorlardı. Şimdi, bir defa daha tahakkuk et-| KA Manevradaki harekâttan bir görünüş miştir ki, adet itibarile daha 17 ol- malarma rağmen araziden istifade etmesini bilen müdafiler, daha ka- labalrk muhacimlere muvaffakıyet- le karşı gelebiliyorlar. General Mittelhavzer'in idare et - tiği manevralar olduğu saha, tabi- aten müdafaaya müsaittir, veya şi- mali şarki hududumuzda olduğu gi- bi, tahkim edilmiştir. Sahan takvi- yes, tahkimi, müdafan vesaitinin muharebe meydanınm tabii şeraiti - le telif edilmesi, müdefeâ kuvvetle- rinin azlığını bir dereceye kadar ör- tebilir. Fakat bu suretlemi” dafaa mükemmel surette ote- min edilmiş olmakla, az kuvvetlerle hileuma geçmek imkânı yoktur. Mu- zaffer olmak İçin de hücuma geçmek garttır. Tulonun şimelinde cereyan eden )manevralara 45000 kişi iştirak et - miş ve birçok vesait te kullanılmış - tr. Muharebe cephesinin uzunluğu da 35 kilometreyi. Sevkuleeyş ve tabiye meselelerin- den başka bu manevralarda başka cihetler de tetkik edilmiştir. Hare - kât sahası çok fakirdi, ve burada ba rekât yapan kıt'a ve hayvanatm buralarda gıda ve levazım noktasım- dan istifade etmesine İmkân yoktu. Bu suretle levazım şubesi harp zamanmda maruz kalınabilecek bir- çok güç meseleler karşısında kalmış ve bunları halletmek mecburiyetin - de bulunmuştur. General Mittelhavze rin idare ettiği bu manevraların bi- lâhare derin tetkiki, bu levazım müş külâtmın lâyikile halledilip edilme- DAN “İyanmüsi; gözün kuruması uykusuz - “İdilerine okunan bir kitaptan not yaz BIR FEN MESELESİ İnsan ne kadar uykusuz kalabilir Son rekor 115 saati buldu Günlük hayatımızda, uykusuz ge- çen bir geceden hemen ertesi gün şikâyet ederiz. Ölümün faizi diye kabul edilen uyku, hakikatte vücudun en büyük ihtiyacı ve gıdasıdır. 16 saatini vw yanık, 8 saatini uykuda geçiren bir insanm, uykusunu adamakıllı aldık- tan sonra, 40 lâ 42 saat uykusurlu- ğa dayandığı tecrübelerle anlaşıl - mıştır. - Bundan daha fazlası zor taham- mül edilir bir iştir. Ancak çok bü - yük zaruretler yahut tecrlibeler uğ- runda katlanılabilecek (bir mesele- dir. Amerikalılar, uyanık durma ma - çi da yaptılar. Ve bu maçm ilk re koru 83 saati buldu. Fakat spor maksadile yapılan bu iddia zaruret- lerden doğan uyanıklık rekorunu bir türlü kıramadı. 1870 te Orleandan çekilen Fran- sız ordusunda bir mülâzim 84 saat uykusuz kalmış ve buna ait hatıra- smı generaline kendi ağzile anlat - mıştır. 1896 da yapılan ilmi bir tecrübe- de, bu tecrlibeye iştirak eden üç a- dam 90 saat uyanık durabilmiş, aşâ- Bi yukarı tam dört gün uykusuz kal-| mışlardır. Bu rekor ancak 1923 te kırılabildi. Tecrübeyi idare eden N. Kielit- İ mann dördüneli günün gecesi İle er- İtesi günün gündüzünü de uyanık ge | sirmek suretile bu rekoru 115 saate İçıkardı ve bu tecrübede, iki defa muvaffak oldu. Tecrübenin neticesi şöyledir: Birinci gece saat 3 ile 5 arasında İ kuvvetli bir yorgunluk hissi var, İ- kinci gecede bu yorgunluklar daha erken duyulüyor. Gözkapaklarının luğun en müşkül taraflarıdır. Duyu- lan gevşeklik yalnız dimağda değil, bütün vücuda saridir. Tecrübeye iş- tirak edenler gündüzleri mihaniki o- larak harekete mecbur tutulmüuşlar- dır. Bir şey okumak çok zor, not al- İ mak pek kısa bir zaman'için müm. j kün, üçüncü gecede uyku ihtiyac azami dereceyi buluyor. Ertesi günü çalışmak imkânr görünmüyor. Ken- mak gayrikabil, kendi nabızlarımı 20 ye kadar sayamıyorlar. Dördüncü günün akşamı yalnız Kleitmann ka- yor. Ötekiler uyuyor. Dördüncü günün gecesi alâminüt rüyalarla | dolu, yorgunluk derecesi 60 saatlik | ç uykusuzlukla 115 saatlik uykusuz - ilak arasmda farksız... Bir doktor raporu şeklinde yazr-| lan tecrübe neticesinden de anlaşılı- yor ki azami uykusuzluk 40 saati geçti mi tahammül edilmez bir kı - lığa giriyor. 115 saatten ötesi, ölümü intaç e debilecek bir noktaya (varabilir. Şark menkulâtından uykusuzluğun ölümü intaç ettiğini biliyoruz. Fa- kat uykusuzluğun insanı kaç saatte öldürdüğü meçhuldür. Bir klinik müşahedesine nazaran 9 günlük uykusuzluk ölümü intaç © der, 2 ilâ 4 aylık yavru köpekler 92 - 143 saatte, büyük köpekler 9 - 17| günde ölüyorlar. 12 günlük bir uykusuzluktan son- ra kısa bir uyku alan köpeğin tek - rar eski sıhhatini aldığı görülmüş - tür. Çok uzun uykusuzluktan son- Ta uzun uzadıya uyumak lüzumu ol madığı da tecrübe İle anlaşılmıştır. Yukarıda bahsi geçen Fransız mü lâzimi 84 saatten sonra iki saatlik bir uyku ile bütün enerjisini toplyar bilmiştir. 90 saat uyanık kalanlar 12 saatlik bir uykudan sonra, kendi- Üklerinden uyanmışlardır. Sergi, Türk hal tam randıman Iki genç kıs hah tezgâhında Festival dolayısile açılan halı ser- gisini görmeğe giderken, Sultanah- met tramvay durağında, halıdan an- layan, bilhassa eskisine meftun ve san'at zevkine İnandığım bir arkâda şıma rastlaymeca ziyadesile sevindim. Hemen koluna girerek “yürü azizim, dedim, ben de seni gökte ararken yer de buldum.. Yürü, gel şu sergiye gi- relim. Bakalım neler var?..” Mimar Sinanı ptipik eseri olan ha- mamdan içeri girdik. Karşımızda ufa cik bir sed üzerinde bir halı tezgâhı, önünde iki Türk kızı oturmuş yekne sak takırdılarla ve âdeta bilinmiyen bir musiki âletini çalarlarmış gibi. güzel bir İstanbul ipeklisi dokuyor - lar. Arkadaşım soruyor: — Kaşlı? Çekik gözlü genç kız cevap veri - yor : — On-ikili efendim... Ve-arkadaşım hana dönerek izahat veriyor: — Yani her santimetre karesinde 12X12 müsavi 144 ilmik dokunuyor, demek istiyor... Dokunan ipekli seccadeye bakıyo- rum, Koyu lâcivart ve parlak bir ze- mini Var. Harikulâğe denecek motif: ler ve renk âhenklerile süslü olan bu secendede asil Türk zevkinin derin izleri bütün kuvvetile kendisini gös- teriyor, Duvardaki halılara bakıyoruz. Ar - kadaşım anlatıyor: — İşte şu gördüğün 2 numardı Selçuk halısma bak. Ne güzel, ne san- atli?.. Hele şu (saf) denilen birkaç İ mihraplı Uşak'a dikkat ettin mi ?.. Renklerin kaynaşmasında, desenin ince ve asil zevkinde ve dokunuşta Türk halıcılığı en yüksek zirvesine erişmiştir, diyebilirim. Hiç şüphe yok ki, bu, birkaç bin senelik anonim Türk kültürünün maddeleşmiş, eser- leşmiş sembolüdür. Şu Gördesler, Lâdikler, Kula'lar.. Hepsi ayrı ayrı devirlerin şaheseri- dir diyemezsem de, muvaffak ve ol- gun san'at eserleridir... Serginin sol tarafını kaplayan es- ki ve nadide halılar karşısında âdeta bir şair gibi vecitle konuşan arkada- şrmın gözleri mukabil tarafa ve aşa- lara doğru çevrilince, yüzü buruş- tuz — Dostum, eserleri o müzesini Oradaki halı barikalarmı gör- dün mü 7. oOEğer görmedin - se, ve kulı tarihinin devre devre ar - Türk ve islâm gezdiniz o mi?. “Bir Adam Yaratmak.” Necip Fazıl Kisakürek, bu ismi taşıyan bir piyes yazmaktadır. bu kış, Şehir Tiyatrosunda oynanacak olan bu eserde başrolü Ertuğrol Muhsin oynıyacaktır. e li ayla gen çal nelğiğ 7 GÜNÜN RÖPORTAJI ——Ez Halı sergisinin eksik kalan tarafları ıcılığının hakiki tekâmülünü göstermek bakımından ını vermiş sayılamaz TAR 4 z & Istanbul ipeklisi dokuyorlar tan tekâmülünü ve şaheserlerini sey- retmek istersen oraya koş... Çünkü 13 üncü asırdan 18 inci asra kadar dokunagelen san'at şaheserleri insa « nâ bin bir türlü estetik nakiselerini sessizce fısıldayan, Türkün apaçık ve konkret bir kültür tarihidir... “Şurada 19 uncu ve bilhassa yir « minci asır malları diye gösterilen ha» lar, hiç te hakiki Türk halıcılığının miyarı değildir, azizim. Birkaç par- ça müstesna tabii... Şurasmı da ha « tırlatayım ki, harpten sonra Türki « ye halıcılığı âdeta bir fitret periyodu geçirmektedir. Sirf rekabet hissinden ve pazar bolluğundan doğan bir bırs- la, komersiyel ihracat malları hakiki san'at zevkini söndürmüş gibi görün mekle beraber, bu arada, (harpten ön ceyi kasdediyorum) İnce ve san'at şaheseri Sivaslar, Nebatiler, Ban- dırmalar, dokunmadı değil. Bak, bu sergide bunlardan bir tanesini görü- yor musun ?.. Maalesef yok. “Onun için de bu sergi, bu bakımdan, yani hakiki Türk halı san'atini ve tekâml lünü göstermek itibarile asıl randı « manını vermiş, sayılamaz. Serginin bir gayesi, hedefi de ait olduğu mem leketin halıcılığını, devre, devre gezi- ciye arz, ve milletin asil ruhundan kopan estetik zevkin derinliğini isbat etmektir. Halbuki serginin tertip edi işi ve halıların renk imtizaç ve âhen- gi gözetilmeksizin teşhiri şekli bu ya yeye hizmet etmekten biraz uzak gi- bi geliyor bana... Sonra, ben halıcıı- ğımızın on dokuzuncu ve bilhassa yir minci asırda birden bire bu kadar al- çaldığına inanamıyorum. Bu arada ne güzel renk, desen ve dokuma âhen gl içinde şiirleşmiş eserlerimiz var - dır. 'Bir de sergi binası, böyle muazzam ve eldden alkışlanmaya değer başarı için çok küçüktür. Yer; mevkii ve Türkün yüksek âbidelerile çevrilmiş olması itibarile çok iyi seçilmiştir. Burada, meselâ şu eski adliyenin an- kazı üzerine kurulacak olan tabii ve yapma işık tertibatını haiz modern bir halı r-rgisi ve orada daimi surct- te tesh : edilecek güzel eserler, yal » nız halkımızın değil, bütün seyyah- lerm da ilkönce uğrayacağı bir güzel lik, san'at ve harikalar Abidesi ola - caklır.,, Yeni şeyler görmüş, ve İşitmiş ol - manm zevkiyle, hakikaten yerinde önayak olunmuş bir teşebbüsün mey- vesi bulunan halı sergisine son bir defa daha göz gezdirerek arkadaşım- dan ayrıldım. |