a a 3-4-086 TAN 7 <maz GÜZEL SAN'ATLER (Forain) her faninin müyesser 0- Yamıyacağı kadar ihtiyarlıyabildi. Öldüğü zaman tam sekseninde idi Ne mutlu ona!... (Degas) ile tanıştı Ğı vakit daha çocuktu. Degas gibi bir koca üytat ona her neksdar mi zahtan uzak kalmasını tavsiye etme- #ine rağmen bu vadide Forain gibisi de ilimaşallah pek az geldi, her ne-| kadar bir (Daumier) olamasa da (Panama Iskandali) nin (Gavarni) - # TDreyrnMesâlesiY “rin” (Moni er) i ve Avrupa harbinin doküman- ter ressamı oldu. Öldükten sonra ©- nun gibisi hem kalmadı, kem de Fransada bir daha yetişmesi imkân- sız olsa gerektir. Mevzuları fakrü sefalet yuvaları- nin elmacık kemikleri çıkık, avurtla- rı çökük, gözleri ümitsizlik ve açlık ifade eden sivri dirsekli, çökük gö- ğüslü Parisin metruk anaları idi, Bu tiplerdeki kuvvetli ifade ve resimle- rin altındaki yazılar şöhretinin kısmı Azamını teşkil eder. Meselâ ihtiyar bir ana yanımdaki ufak kızma mey- hanede adi bir kadının yanında ş8- TAP içen bir adamı göstererek: © kırmızı entarili kadınm yanmdaki sarı saçlı adamı gördün mü? İşte © senin babandır!” diye anlatıştaki iç- timal facia levhası insanı pek te gü dürmez.. Sonra diğer bir mevzu: 10 kantada zengin ve al yanaklı bir ka- sabın yanında zayıf, betbeniz atık fa- kir bir kız oburlar gibi yemek yiyor, resmin altında da; “,... Kahvaltısı: nı, öğle ve akşam yemeklerini hep bir arada yiyor!” (Leon Daudet) bir gün Forain'e: *“Resimlerinize nasıl mevru buluyor- sunuz?" diye sormuş, o da: “Evvelâ resimlerimi çizerim, sonra onları bi- ribirlerile görüştü ” demiş. Fransa tam elli sene Forain'i sevdi, ve tuttu... Müthiş kalemi ile diken gibi sivri nükteli çenesinden herkes korkar ve çekinirdi, hattâ ve hattâ Poincar& bile... Hicivle karışık ha- gırcevaplılığını her zaman ve her yerde yannda taşırdı.. Bir gün harpte zenginleşen bir ev sahibesi: “Üstat, evimizin duyarlarmdaki tab- loları hasıl buluyorsunuz?!” diye rar; Forain de: “Madam; san'at- kür sıfatile mi cevap vereyim, yoksa misafir sıfatile mi!” demiş. Yine bir gün zengin bayilerden birinin karısı şikâyet yollu: “Bir daha Tou- louse-Lautrec'e gitmiyeceğim, geçen lerde kendisine sântlerce model dur- dum ,yaps yapa bir deve resmi yap- tı!”, Forain' de: “Bari size biraz benzedi mi7” demiş. Aktris Lanthelme esrarengiz bir #urette Ren nehrinde boğulmuştu. Kocası da Matin gazetesinin sahibi idi, Bir günForain'le karşı karşıya gelirler, Gazete direktörü lâf ara- sında güzel bir kadınla tanıştığını: “Hem güzel, hem iyi sile kızı, hem de zengin, hem de piyano biliyor!” der. Forain de: “Yüzmek biliyor mu, asıl lâzım olan 0!” der. Elli ya- gma basan (Cecile Sorel) bir müna- FORAİN kaşada: “Yüzümde ilk ihtiyarlık çizgisini görür görmez İntihar ede- rim, ben!" der demez, Forain: “E vah, eyvah, sizlere ömür!” der. Forain'in askerliği de zikre değer derecede alaylı geçtiği şundan snlaşı- lir... Mareşal Foch bir gün tefti tuhaf duruşile her askerden fazl göze çarpan Porain'i lâslettayin bir asker zannederek, yanındaki zabit lere" "Eğer bu neferi For: ii dişiyi bir mevzu çıkarirdı!”" der. Hu duda bilâhare zabit vekili olarak gi- den Forain'in hali tavrı pek sallapa- ti idi; bir gün bu tavır kumandanın fena halde canm: sıkar ve kendisini çağırır. “Asker vari duruş iki eller| yanda, topuklar bitişik, gözlerde ilerde olacak.. Haydi bakayım “Ha- | zir ol!” der... Fakat Forain, becere- mez, bunun üzerine ressama söyledi- ği duruş vaziyetinin nasıl olmasını tarif için kumandan istediği hare - ketleri kendisi yapar... Bunu gören Fornin, kumandana çok güzel hazir ol vaziyeti aldığını ve bu hareketten sonra lâzimgelen “İstirahat!” emri- ni de müteakıben verir ve kuman- dan da büsbütün çileden çıkar: “Ya- zik, meşhür bir ressamsınız!” diyen İkumandana : “Evet ama ben sivilim!"' diye cevap vermekten çekinmez. Forain ölüm döşeğinde bile hiciv- den ayrılmamıştı; kendisini ted eden dektor, ressamın her tarafını dinledikten sonra karısma dönerek | yavaş sesle: “Kalbi muntazam atı- yor, böbrekler de iyi çalışmakta!" Bunu duyan Forsin hem doktorun sesini taklit, hem de cümlesini kendi lisanınca uzatarak: “Sıhhat tam ye- rinde, öldüğü zaman bütün hasta- lıklardan tedavi edilmiş olarak öle- İ ceki” diye tamamlar. Bugünlerde (Tristan Bernard) a: “Förain iyi bir adammı idi, yoksa fe- | na bir adam mi idi?” diye sormuş: | lar. Odabu süalde: “Çok iyi re-| im yapardı!,, diye kaçamak cevap | vermiş, Bütün hicivlerine, an'ane ve usule karşı borkest hücumlarına rağmen öldüğü zaman ((Lögion İ d'honneur) tin (Commandeur) rüt- besi gibi en yüksek nişanmı haizdi! Fikret MUALLA e m —— Namık için | Güzel sanatlar akademisi merhum Namık İsmail için bir kitap neğretme ğe karar vermiştir. Bu kitapta mer- bumun gerek sanat ve gerekse idare| gahsiyeti hakkmda kiymetli yazılar bulunacaktır. Kitap yakında intişar edecektir. * Gündüz Yeni edebi bir mecmuanın kıymet- li yazılarla intişar edeceğini haber al- dık, | istediğim, Rodin'in bir kafası önü Bir bakır ibr Kim demiş bizim eseri san'ati teş- hir eden bir galerimiz yok, Kim de- miş bizde san'at yök ki galeri olsun! ati ©n mükemmel galerisinde görmek istiyenlere yürekten bir tav- siye Bit Pazarma gidin, fakat ora- ya gitmeden birkaç san'at tarihi ki- tabi karıştırmağı ihmal etmeyin. Eseri san'at hakkında dörtbaşı ma- mur bir fikir edinmeden Bit Pazari- Da gidenlere pazar bir yangın ye: bir çilingir dükkânı hissini verir, Fi kat ne de olsa bir yangın yerin yarı yanmış olduğu halde, hâlâ bir müzeye girmeğe yeltenen san'at eserleri bulunabileceği gibi bir çi- lingir dükkünmda da ucunda hari- kulâde güzel bir yılan kafası taşıyan bir anahtara rastgelebilirsiniz. * Ben her zaman Kapalıçarşının özü- nü emerek bir posu gibi karanlık kapılarından dışarı fırlattığı Bit Pa- zarını, İsvan Yerine masmavi bir gök parçası taşıyan, ışıklı, bir mü- 1s gibi dolaştım. Ve onu ekseriya müzelere tercih ettim. Bu tercihim- de belki halkım ayağına kadar inen bazı san'at eserlerini düştükleri yer- kaldırmanın vereceği gurur. Belki de müzelerin kıskanç ve titiz ihtimamile teşhir ettikleri eğyanm hayatla tamamile alâkalarını kes- miş, damızlık bir hayvan gibi besle- nilen eserlerine karşı bir kinim var- dı. Orada eserlerin gündelik haya» trmiza bir daha ebediyen karışamı- yacağını düşündükçe içime her 2a- man bir üzüntü çöktü. Belki bir gün bir türlü kendimi tutamıyarak ellerimle de dokunmak de kaba bir gardi; tarafından fe- na halde azarlanmış olmamda içim- de müzelere karşı duyduğum üzün- tüyü arttırmış. Ve bit pazarlarda bilâkis korkusuz kana kana gözüm- le görüp ellerimle de duyduğum, | ufak bir heykelcik. Az bir para ile ” alıp kendi odama bir yürek gibi yer- ar ve leştireceğim kırmızı bir Çanakkale testisi bana ve “tesahup edebilmek” arzusuna tatmin edilmek imkânmı vermişti. * Fakat bu Bit Pazarma karşı düy- duğum sempati bana epey pahalıya rdu. İlk defa Bit Pazarın- da gördüğüm zaman dünyaları keş- fetmiş kadar sevindiğim bir çift , | gördüm. Ve tam devreli bir pazar- ... La : iğin hikâyesi İcam üzerine boyanmış iki halk res- mini yok pahasına satmalıp evime götürmüş ve bu resimlerin çerçeve- lerinde odümdaki tahtakuruları en yaman iİstihkâmlarda bulunamıya- cak emin ve sağlam bir kâşane edin- mişlerdi. Bit Pazarma verilen'İsmi o zaman bütün manasile anlamış ve pazardan bir parça soğumuştum.. Fakat geçen gün, orada bir ibrik bktan sonra, yani tam ibrikten vaz- geçer gibi davranıp giderken geri çağrıldım. Ve istediğim fiyata bu canım İbriği sırtlayıp odamda her sabah sarı bir gül gibi açan Çanak- kale testisine müthiş bir rakip ge- tirmiş oldum. Bu bakır renkte İbrik- am bir mimari vardı, bir adar ekspressif şişkin kapağında “Sinan” ım şehvetli bir| göğüs gibi kabaran kubbelerini kav- radım. | İbriğimin bir kuğu boynunu göl gede bırakacak kadar dolgun bir boynu ve bir karpuz iştahile kaha- rıp, hiç Umulmadık bir yerde birden gözden kaybolmasını bilen girinti ve çıkıntıları vardı. | Form itibarile sarı testim, bakır ibriğin yanında zavallı kalıyor gibi oldu. Fakat o daha çok üstündeki gevrek “sır” ının içe bir gül ferahlı ğı veren rengile hoşuma gidiyordu. Bu ibrikte şark en asil ve en sağ- lam mimarisini buluyor, onu Süley- İmaniye kadar seviyor ve modresele- rimiz kadar derin ve saygılı bir hisle önlinde Ürperiyordum... Sarı testim İbana resimde rengin hâkim olduğu- | nu öğretmişti OBekır O ibrikten “form” um resimde mimarinin hiç-| bir zaman ihmal edilmiyeceğini anla- tiyordu. | Ben bakır ibriğimin nasihatlerini dinler ve onu aldıktan sonra yapaca- İğim resimlerde “form”a ehemmiyet vereceğime yemin ederken, kafasınm İbir Sinan mimarisi kadar gür, ve sağlam kurulmuş olduğuna inandi- £ım bir edip, atelyeme geldi... Ona kendi resimlerimden evvel çerçeve - terinde tahtakurularına en emin yu- | vayı kurduran halk resimlerini, ve Isonra da büyük bir iftiharla bekir İibriğimi gösterdim. Ondan: I — Amandostum!. Bu şaheseri nereden buldun!. diye coşkun bir bayret bekliyor ve ibriğimin kuğu- nun boynuna taş çıkartan boynuna sarılmasını bekliyordum. Fakat... Fakat. o; çürlik bir mey- Va isırmış gibi yüzünü buruşturu- yor ve hiç beklemediğim bir tonla: — Dostum!.. diyor.. nedir bunlar. Bu köhne çerçeveli resimler, bu tes- tiler, bu ibrikler.. bu Kilim, yazma, heybe edebiyatı, bu kötü Piyer Loti edebiyatı.. Vazgeç Allah aşkma,. Ben ona bunun kötü bir edebiyat olmadığımı izah etmek istiyorum, Fa- kat o beni şu kelime ile olduğum ye- re çiviliyor: — Vazgeç dostum bu Bit Pazarı edebiyatından!.. Bu snobizm ta — Hangi snob, hangi snobizm üs- tat — Sen eşya koleksiyoncusu mu kesileceksin başımıza... Yoksa cicili bicili Ermeni yazmalarile abajur yapmak sevdasına düşen Şişli kibar- larına mi döneceksin. Üstat, ona birden kafamdan dili- me kadar böcerip İnemiyen kelime- leri temize çekmek imkinin! verme- İden atelyemi bırakıp gitti. Ben ona sarı testimle, bakır ibriğimi belki Piyer Loti kadar değil, fakat bir Pi- yer Loti sevgisile sevmediğimi anla- KARPO Meşhur Fransız heykeltraşı “Car- |daki meşhur Dan grupu, opservatu- peaux,, 1827 de Valansiyada doğmuş | var caddesindeki -Avenüsteki çeşme, 1875 te ölmüş ve Pariste muhtelif | “Flore,, nebatat pavyonunun ferden- abideler yapmış bir sanatkârdır. — |tonu. Karponun eserlerinde daima kuş -| Dercett resim, opera binası- vetli bir enerji görünür, Bu enerji u onun eserlerini ka - memiş, bilâkis ince ve hareket bo) balığa sürül nın cephesindeki “Dana,, konipozisyo nunu gösteriyor. Burada dikkat edi- lirse el ele yermiş genç kızların ha » reketlerinde nekadar canlı, canlı ok inarin bir güzelliğe götürmüştür. Kar | makla beraber İnce ve cazip bir a « ponun, Napolili genç balıkçı, opera- |henk vardır. İşte Karpo bu demektir, - — — ——— Amerikalılar tarafından 14,000 İngiliz lirasına satin alınmak istenen ve İngers tarafından: yapılan bir tablo tamadığıma üzüldüğüm için bu ya- ziyı yazdım. Ben ağdalı ve yalancı bir buhürdan edebiyatı yaparak “şark muhibbi * geçinenlerden onun kadar nefret ederim... Fakat benim bu halk resimlerinde ve yine halkın arasından yetişen seramik Üstatları- nın ve nesli kuruyan bakır döğme- cilerinde üstadın halk türkülerinde ve halk şiirlerinde bulduğu ve bir- çoklarımızdan iyi sezdiği özü buldu- ğumu sanıyorum... Odamda . bulunmasını İstediğim eşyaya karşı beslediğim sevgi bağ - ının kuvvetle akkında bana bir imtihan geçirttiği için Üstada müte- şekkirim Ona atelyeme giren her eş- yanın bir gün muhakkak resimlerim- de yer alacağını söyliyecek ve bu eş- yaya karşı onun bir parça şüpheli gördüğü sevgiyi izah için tekrar “ibrik” motifine döneceğim. Üstada çok iyi hatırlamasmı dilediğim bir yazı, daha doğrusu bir resim hatır- latacağım: Bu arap harflerile resme karşı hakiki"bir hasreti ifade eden eski hattatlardan birisinin eseridir. Hattat bir satır yazıyı bir ibrik şek- line sokmuş ve bununla Üstadın: “Büyük .ninelerimizin aptesane ib- rikleri!” diye dudak büktüğü fbrikte Allahını yerleştirecek en (uygun münhanileri bulmuştur. Bedri Rahmi EYUBOĞLU