b HAVA REKABETİ Akdeniz Ha İngiltere imparatoru beşinci tayyareleri selâmlıyor. Pester Lloyd'den: Bugünkü yazımızda da İngil terenin ve İtalyanın Akdeniz - deki hava kuvvetlerini tahlil edelim. Umumiyetle bunlardan beklenen muvaflakıyetin pek #azla mübalâgalı olduğu muhak kaktır. Zehirli gazlar yasaktır. Fakat bu yasağın herkes tara - | tutulup tutulmıyacağı | fından belli değildir. Evvelce Ayvustur- ya - Macaristana ait olan Polo limanı büyük savâş ekseriyetle ağır kalibrede (50 Kg.) 2000 bomba ile bombardı- man edilmiştir. Fakat hakikat- te elde edilen zararın değeri sı- fıra müsavidi, Hava silâhımın o | zamandanberi inkişaf ettiği mu hakkaktır; nitekim isabet imkâ- nı fazlalaşmış, bombaların 'tah- rip ve infilâk kuvveti önemli bir miktarda artmıştır, Fakat bu - na mukabil müdafaa tedbirleri | de ilerletilmiş ve bu yüzden düşman uçakları ancak 2500 -" 4000 metreden hücum etmeğe mecbur olmuşlardır. Bununla beraber çok şiğdetli çarpışma - lar olacaktır. Ancak gazlı bom- balar, rüzgârların, hiç dinmedi- ği kış mevsiminde, rüzgârların çok sakin olduğu yaz mevsimin den çok daha az tehlikelidir. Bugün İtalya, Akdeniz hava- larma hâkimdir, İngiltere ise an cak tayyare gemileri vasıtasile avcı ve bombardıman uçakları - nı getirebilir. Bu gün 191 uçağı taşıyabilecek altı büyük uçak gemisine malikti yük uçak gemi “Glorisus,, ve “ÇCourğeous,, elli ikişer uçak taşıyabilirler. Cebelüttarik ve Malta'da bu- gün 10 ve 15 uçakirk iki veya üç filo vardır. Bazı gemiler de uçakların inmeşi veya hareket etmesine elverişli bir şekilde hazırlanmıştır. Fakat bunlar, No. 138. üstün çıktı, gün doğarken derin bir uykuya daldr. Yemek zili onu güçlükle uyandır- dı; yemek salonuna gitti. Biraz sop- ra Mathilde de içeri girdi. O pek gü zel ve herkesten saygı, cemile gören kızın gözlerinde parlıyan âşk Julien'i göğsünü kabartarak, bir an bahtiyar etti; fakat biraz sonra ihtiyatlılık bissi bir ürktü. Mathilde, iyice düzeltmek için vak- ti olmadığı bahanesile saçlarını, bir gece önce onları kesmekle yaptığı fe- dakârlığı Julien'in ilk bakışta görme- sini temin edecek bir surette taramış- tr. Bu kadar güzel bir yüzün herhan- gi bir şeyle bozulmasına imkân ol- saydı, Mathilde buna ermiş denebi- lirdi; o güzelim lepiska saçların bir yanı, etten yarım parmak uzunlukta, kesilmişti. Mathilde'in sofradaki bütün hare- keti de, ihtiyatsızlıkta o saç İkesme- den aşağı kalmıyordu. Julien'i deli. ce sevdiğini sanki İterkese bildirmek istiyordu. Çok şükür ki o gün M. de La Mole ile margulse'in zihnini işgal eden baska bir iş vardı: yakında da- vası Ve italya TAN Meşhur Bir Fransız Muharriri Romanın Halini Nasıl Anlatıyor! Paris Soir gazetesinin Roma: | istiyor, serlevhası Hudutta To Soir'dan: | 26-9-935 ünya Gazetelerine Göre Hâdiseler HABEŞ ASKERLERİ planıyorlar de sevimli bir hırsız bandına csnâsındâ | KIRMIZI VE SiYAH ya gönderdiği hususi muhabiri, hâdiselerine rağmen Romanın büyük bir sükün içinde bulundu ra şunları yazmaktadır: Ne kulaklarıma ne gözlerime i- nanıyordum. Bu sikütün altın - da ne vardı; Lâkayıtlık mı- sep tisizm mi, yoksa islerin daha fe maya varacağına dair bir emni- yet mi? yoksabu sabahki gaze- telerin bahsettikleri kadar gra: nite benziyen bir sakinlik mi? Kendi tahassüslerimi kon - trol etmek istedim. Arano kah vesinin taraçasına gittim. Bu Jorj bir hava manevrasında bombaların isabetini tahkik et- mek üzere kullanıldığı için sa- vaş kuvvetlerine dahil değil - | dirler, Siyasal bakımdan çok | gergin olan şu'son günlerde ve | > “ e garnizonlarını takviye kahve, eskiden her saatte insa- nım kâynadığı, kolona meydana ile, Sen - Silvestr posta müdü » riyetinin arasında idi. Bu sefer, geceki havadisleri gazetelerde dikkatle gözden geçiren birkaç kimse vardı. Baktım: bunlarm hepsi aşağı yukarı gelip geçici ecnebilerdi. Merakla, vilâyet gazeteleri - ni ve bu sabah çıkan Roma ga - zetelerini bekliyordum. Bu ga- zetelerde yeni bir ton gördüm. içlerinde hayretimi mucip olan ! serlevhalar satırlar vardı. Bilhassa, Turin'de çıkan Ga- zetta del Popolo'da iyi haber alan ve meseleleri adam akıllı bilen bir saylav, “İngiltere harp —————— | bu sanksiyonların nasıl bir şe - kil alabileceği suali geliyor. Ev velâ kimyevi maddeler, gaz mas | keleri, konserve, kömür gibi sa- vaşa yarayacak bütün maddele rin satışı durdurulacak, sonra yazının başında adı geçen bari- İ katlar yaprlacaktır. Fakat İtal | ya, herhangibir sanksiyona baş vurulduğü takdirde bunun harp etmek için bir sebep telâkki olu ,nacağını bildirmiştir. Bunun için yukarıda denizci- i lik bakımından izah edilmeye çalışılan bu meselenin en aktüel tarafı, mevzuubahis devletle - rin, hangi noktadan daha ko - layca zaif düşürülebilece; ) | MAREŞAL BALBU en büyük devlet adamlarının sanksiyonlardan açıkça bahset- İ tikleri bir sirada, insanın aklma | cümleyi yazmıştı: Adis-Ababa'dan yazılıyor: Jules Sauverwein son politika | ğünu hayretle kaydettikten son | “İngilterenin bu tehdidi, ya - ni İtalyaya saldırmak meselesi karşısında, Amerika işi bile ikinci plâna geçmiştir. ! Bopoli di Roma'da, “gayret- keşlik,, serlevhası altında şu id diaları gördüm. Makalenin muharriri M. del Valle hülâsa olarak gayet garip | bir manzaraya şahit oluyoruz. ! Diyordu. Harp yoktur, Paktın bozulması, ihtilâf çıkması mev- zuubahis değildir. Ne Uluslar Kurumu Konseyi, ne de Assamb | les, fikirlerini söylemediler. Ve şimdive kadar buna rağmen, için gönderilen İngiliz neferleri pakta mügayir hareketlere kar- şı gayet lâkayt davranım İngil- terenin, şimdiye kadar yapıl - mamış şekilde büyük bahri gös terilere başvurduğunu görüyo - ruz. Acaba Habesistana yardim mı etmek için mi?. O Habeşis- tan ki, beşler komitesi bile, ve- sayat ve hattâ manda altına al- mak istiyrek, âczini kabul et - rai Birçok Fransız gazetelerini zikreden makalenin muharriri, | netice olarak şunu çıkarıyor: Hayır, diyor, İngilteren tediği Akdenizdeki üstünlüğü - nü ve dünyadaki prestijini ko- rumak için, İtalyanın tehdidini daha henüz rejim halinde iken öldürmektedir. İşte bunun için dünyayı ateşe ve kana bulamak istiyor. Messaggeri'de ayni endişeli hayret vardır: İ kellesi İtalyan şehirlerini | bombardıman etmek, ve 1915 de kendilerile beraber harbe - denlerin çocuklarımı ve karıla - rını öldürmek istiyor, İngilterenin elinde bulunan yerleri tehdit eden kimse yok - tur, Mussolini tekrar tekrar İtal ya - Habeş meselesinin, büyük devletlerin müstemleke tarihle- rinden bir sayfa olduğunu söyle miştir, Bu şerait dahilinde İn - gilterenin müthiş surette tazyik pması kat'iyen doğru değil altında şu | Cenuptaki kabilelerin silâh - | hı kuvvetleri, şimaldeki hudu - I da doğru gidiyor. Diğer taraf - tan Adis-Ababa halkı, yeni as- kerlerin hareketlerini görmek için köşuşuyor. Bu esnada, 15,000 kişilik bir Kulos ordusun dan geride kalanlar, köylerini kasabalarını birakiyor ve aske- İri trenlere doluyorlar. Kayalık- lar; çalılıklar arasından fena gi- | yinmiş fakat iyi silâhlanmış sa yısız askerler çıkıyor... Bunla - rın yanında dostları ve akraba- ları vardır. Belki kahramanla - ra harp meydanına kadar refa. | kat ederiz ümidile marşandiz trenine kadar geliyorlar. Herkes silâh taşıdığından ve herkes hareketli ve herkes cen- gâver tavırlı olduğundan tren - lerin nekadar asker | taşıdığını anlamak güçtür. Dün bin kadar Kulos'cengâ- verinin bir nevi köylü Milisinin hareketi esnasında orada bulu- İ nuyordum. Bunlar çok mücade- | leci kimselerdi. Fakat ne boğu | cu gazleri ne asri topların aşır- ma endahtmı biliyorlardı. Bu karma karışık kütlenin insanca ve silâhca ehemmiyeti hakkın» | da sarih malümat almak için | beyhude uğraştım. Şurasına dik | kat etmek lâzımdır ki, biraz va- | ziyeti düzgün olan her Habeş | | vatandaşı, kendi adamlarını bir silâhla teçhiz etmek hakkına maliktir. Ve bunlardan her biri bir kurşunluk, beyaz bir göm - lek, ve hâkiye benziyen bir ei- bise taşıdığından ve her birisi- nin de ayakları çiplak olduğun- dan kimin hakiki asker olduğu- nu anlamak müşküldür. Bir.Awrupalı için bu dişiplin - $izliK, dahâ iğürüiku bu Tariş lık içindeki disiplin, mütema - diyen hayret edilecek bir mev- zudur. Malzemesiz ve levazım « sız askeri sevkiyat yapılmasını | insan güçlükle tahlil edebilir. Kimseden emir almadan, hare- ket eden bu askerler daha ziya- | Bir başka gazetede, Cenevre- İ de barışı karıştırmak töhmeti « İ nin İngiltere aleyhine kullanıla İ bileceğini telkin etmektedir. İtalyada hissiyat işte budur. Bir haber yalana geçen İngiliz | tehlikesinden, bugün gazete - lerde gayet açıkça bahsedilmek tedir. Beşlerin prensipleri reddedil- se bile bu vaziyet dahilinde, Habeşistanda askeri harekâta başlamak için pek acele edilmi yeceğe benziyor. Hâlâ Fransanın yeni tarzı hal | ler bulacağı ümit edilmektedir. Hiçbir surette Fransa ile harp | etmek meselesi mevzuu bahse- dilmemektedir. gün saçlarını son derece ibtimamla düzeltmişti; kesik saçların yerini bü- yük bir mebâretle kapatmıştı. Juli- en'e bir iki kere baktı ama terbiyeli ve sakin gözlerle baktı; “benim elen- dim,, falan demeğe de kalkmadı. Julien hayretinden adeta nefes ala- miyordu., Mathilde ona men her şeye pişman olmuştu. STENDOMHAL Bıtılacak olan birinci rütbe nişanlar cetvelinde M: de Chaulnes'in adını görememirlerdi. Yemeğin sonuna ka- dar Mathilde birdenbire Jullen'e söz söylerken: benim efendim dedi. Juli- €n gözlerinin akına kadar kıpkırmı- nı oldu. Belki sırf tesadüf eseri olarak. bel ki de mahsus, madame de La Kr'e o gün akşama kadar bir an bile yalnız sonra Jufien'in, büsbütün bayağı de- gilse de, uğrunda o kadar da deliliğe kalkmağa değmiyecek, | slelâdeden pek uraklaşmıyan bir adam olduğu- na karar vermişti, Hasılı aşi hic de düşündüğü yoktu; o gün sevmekten yorgundu. yaptığı he- | Şöyle ilersini gerisini düşündükten | | bıraktırmadı. Ama yine de Mathilde. akşam, yemek salonundan salona geçilirken bir yölünu bulup Julien'e: — Bütün tasarlarım altüst oldu, dedi. Sakın bunu benim bir düzenim sanmayın, annem hizmetçilerden bi- | rinin gece benim dairemde yatmasına karar vermiş. O gün bir şimşek gibi geçti Juli- en bahtiyarlığın son derecesine var- mıştı. Ertesi gün sabahın yedisinde kitap-odasma gidip yerleşti: made- moiselle de La Mole'un orada bir gö- zükmeğe tenezzül edeceğini umuyor- | du; ona uzun. bitmez tükenmez bir | mektup yazmıştı. Mashilde'i ancak birkaç saat son- | öğle yemeğinde görebildi. Kız o | ra, Julien'e gelince onun hisleri, heye- canları or altı yaşında bir çocuğunki- lerden ferkir değildi. Bir asır kadar urun bulduğu o öğle yemeği esna- sında kalbi tahammül edilmez bir şüphe, umudsuzluk, hayret hisleri ile kıvrandı durdu, Ayıp olur diye o sofradan | kalka- mıyordu, böyle ayıp etmek korkusu kalmayınca Hemen ahıra koştu; daha doğrusu koştu değil atılör: atma eğe- tini kendi eli ile vurdu ve hayvanı dört nala koşturup çıktı gitti; bir zaaf gösterip unurunu ırmaktan korkuyordu. Mevdon korusunda at köstürurken! “Ben vücudümü yora- rak kalbimi öldürmeliyim. diyordu. Ben böyle gözden düşecek kadar ne yaptım, ne söyledi, Konağa dönünce: “Bugün bir şey yapmamalı, söylememeli, diye düşün- dü; ruhum nasl ölü ise vücudümü de öyle ölü gibi göstermeli. Julien artık yaşamıyor. böyle kımıldadığı görülen onun kadavrasıdır.,, Bölüm XX JAPON SAKSISI Önce kalbi feliketinin ne kadar aşkın olduğunu kavramıyor; te- essürden çok şaşkmlık içinde Fakat aklını toparladıkça, uğradı- ğı bahtsızlığın derinliğini de seri- | yor. Artık onun için hayatta biç bir sevk. meşe kalmadı, içini | parçalıyan umedsuzluğun bıçak gibi batmasmdan başka bir şey hissedemiyor, Et açım sözü et mek de neye iyi? Yalnız vücü- dun duyduğu bangi acı vardır ki © acıya benzesin? JEAN - PAUL Akşam yemeği zili çalıyordu, Juli- en darı darına kalkıp giyindi; salona girince Mathilde'in orada, kardeşi ile BL. Croisenois'ya, o akşam (mareşal de Fervacgues'in karısının verdiği susreye gitmemeleri için yalvarırca- sma serar ettiğini gördü. Mathilde gayet şirin ve iltilatkâr | bir tavırla konuşuyordu. Yemekten sonra, birkaç dostları ile beraber M. de Lüz, M. de Caylus de geldi. San- ki mademoiselle de La Mole'da kar- deşçe dostluk hissi ile beraber herk $e tam mevkiine, soyuna sopuna gö” re muamele etmek hissi de yeniden uyanmıştı ; bu Iki hisse yine taparca- sma bağlanmıştı, O akşam hava çok güzel olmasına rağmen, bahçeye çik- mamak için ısrar etti: madame de La Nole'un oturduğu koltuktan uzakla- sılmamasını istiyordu. Kışın olduğu gibi bütün grup mavi kanapenin çev- | resinde toplandı. İ Mathilde'in bahçeye karşı adeta bir öfkesi vardı, orayı tamamile si- kıntıı bir yer sayıyordu: bahçede Julien'i hatırlatan çok şeyler vardı. Felaket insanın aklını da alır, Bi- zim delikanlı da toyluk edip hasır sandalyenin başında bir zamanlar pek parlak muvaffakıyetlerine şahit olan sandalyenin başının dikildi kal dı. O akşam ona dönüp bir söz söy- liyen olmadı; sanki onun orada oldu- gunun farkına varan yoktu. Hatta daha kötü bir muamele ile karşılaştı. Mademoiselle de La Mole'un dostla- rından onun yanıma, kanapenin ucu- na düşenler ona arkalarını döner gi- bi bir tavur takınmışlardı; belki öyle bir düşünceleri yoktu ama herhald: Jullen'e öyle geldi. İçinden: “Sarayda gözden düşmek bu olsa gerek?,, dedi. Kendisini hafif- semeleri ile ezmeğe kalkışan o adam- ları bir an tetkik etmek istedi. M. de Luz'ün amcası, kralın yanın- | | benzemektedir. Bununla bera - ber, bütün bu adamların sevki tabiileri ile, içlerinden gelen bir Hbeş cengâverlerii emre itaat ettikleri hissedilmek tedir, Daha dün sarayların etralın- da, karıları ve dostları arasında kayniyan cengâverler görmüş“ tilm, Komşu Gallas ve Amha - rics kabilelerine mensup değil diler. Uzaklardan Kenya'nm &â- ranlık yaylalarından geliyorlar- dı, Kadınlar erkekleri, yağmur mevsiminin bütün şiddetine, ve birçok silsilei cibali geçen yo » lun zorluğuna rağmen erkekle- rini buraya kadar takip etmiş - lerdi. .. Her Kuolo cengâverinin taşıdığı kurşun miktarı da be- nim için bir esrardı, Bu avcılar ve cengâver doğan insanlar için, bir harp tüfeği bir servet demektir. Ve bir Habeş askeri. nin harp meydanma gelmeden evvel kendisine dağıtılan cepha neyi fişenklik içinde saklıyaca- ğına inanmak ta fazla safdillik olur. Onun için, tren hareket etme den evvel her mavzer tüfeği ba- şına 220 kurşun değitilacağı ilân edildiği halde bu tevziat dört kere gecikti. Ve nihayet Adis-Ababaya elk kilometre mesafede bulunan Akhaki mev- kiinde verileceği söylendi . Bunun üzerine birçok ecnebi gazetelerinin muhabirleri deniz sathımdan 3000 metre yüksek ©- lan ve yağmurlardan dolayı kimsenin ayak basamadığı bu yere hücum ettiler . Bunlardan yalnız biri, trenin bir yerde durması üzerine bir katırın iki sandık kurşunu gö - türdüğünü farkedebildi bu ka - tır bir kabile şefi tarafından sevkediliyordu. Bunun kını kas difeden bir kılıçı bir manlicher silâhı ve uçları parlatılmış kur- şunlarla dolu kemeri vardı. da büylük bir hizmette idi; © yakışıklı sübay, meclise yeni kimse geldi mi, ne yapar yapar, am- casının yedide Saint-Cioud sa- rayına gittiğini, geceyi de orada ge- girmek niyeti olduğunu söz arasına karıştırırdı. Aklınca ilgiye pek değer bulduğu bu işi gerçi söyle babacan bir tavurla anlatırdı ama bir kere bi- le bunu açmağa bir fırsat hazirlama. dığı olmazdı. Jullen M. de Croisenois'yı, felake tin verdiği müsamahasızlıkla gözden geçirince 0 nazik, bön delikanlının, gizli, görünmez sebeblere pek büyük bir paye verdiğine dikkat etti. O ka- dar ki M. de Croisenois, biraz önem» li bir hadisenin basit ve pek tabil bir sebebden doğduğu söylenince, keder eder, adeta kızardı. Julien içinden: “Delilik böyle başlar, dedi. Prens Korasof'un bana anlattığına göre çar Aleksandr da böyle imiş; M.de Croi- senois huyları itibarile onu pek andı- zıyor.,, Pariste geçirdiği ilk yıl, med- reseden daha yeni çıkan Julien, ilk defa olarak o delikanlılarda gördüğü zarafet, nezaketle gözleri kamaşmış, onlara hayran olmuştu. Onların asıl yaradılışlarını daha yeni yeni farket- meğe başlıyordu. N.ATAÇ TArkası var)