X. 7- 038 OÖ SONSUZLUK |— GÖK DALGİCİL | KARŞISINDA Üniversite bahçesinde kuru- | lan göyümevi (rasathane)nin | yapısı bitmiş.. Yirmi bin liraya çıkmış.. Acıdım. Bu önemli işe bu kadar az para özgülediğimize sis edebildiğimize) acıdım. Düşününüz: gökleri, milyarlar - larca yıldızları, başlangıçsız ve sonsuz evrenleri (kâinat) araş- tıracak, göksel görümler (müşa- | hede) yapacak ve acun ilim çev- | renlerile boy ölçüşecek göyüm- evi (rasathane) mizi.. Getirile - cek teleskop ta, şüphesiz, bunun la uygün olacak.. Bu minimini kurumla, acun ilim akımlarına katılmak, bilmem ki, topal eşek- le akışa (kervan) katılmağa benzemez mi? Gök işinde, başlı- ca göz ve hattâ dimağ: teles - koptur. Bir bilgin, ne kadar bil- gili olursa olsun ne kadar mate- matik (riyazi) bir kafa olursa olsun, elindeki avadanlar (âlet- ler) orta çağ avadanlarını ande rırsa elbet, hiç bir başarık (mu- vâffakiyet) gösteremez. Ameri- ka gökçülerinin (heyetçi) Av- | rupadaki ertikdaşlarına (mes - lekdaş) üstünlüğü, ancak araç larmın (vasıta) evrimliği (mü- kemmeliyet) iledir. Avrupanın en büyük teleskoplarından biri Nice'deki göyümevinde bulunan teleskoptur. Bunun kutru 755 milimetredir. Halbuki, Ameri - kanın Vilson dağındaki telesko- pu iki buçuk metre kutrundadır. Vaşingtondaki Naval Observa- | tory adlı göyümevi 1845 te ku- rulmuştur. Merihin iki ardaçını (peyk) bu ev açınlamıştır (keş- fetmiştir.) İyi bilmek gerektir ki en dâhi gökçü (heyetçi) ancak telesko- punun açınlayacağı şeyleri gö- rebilir. Sağlam ve verimli hy- pothes'ler- (faraziye), — ancak göklerde,. gerçekten. görülen ŞEYIET üzerine kurulabilir. Ayni- le bir biyoloji özmanına (müte- hassıs), bildiğimiz mikroöskop- lardan on gez (defa) daha güç- lü bir mikroskop verirsek elbet etikdaşlarına — (meslekdaş) üs- tün gelir. Biz fakiriz. Amerika gibi mil. )’i:lfr ülkesile boy ölçüşemeyiz. bi Sforni: Visconsin, Kolom- iya gÜye, . ibi 'mevleri — (rasathane) gibi, dev böy, Künumlar mayız. Bilginleriyez, Te M &' *Sse, o derece yüksek araçlar (vasıtay vere meyiz. Bununla beraber, Yyirma bin lira, yani iki bin altın değe- rinde bir göyümevinin de işe ya Tayabileceğini şüpheli görürüz.. Küçük bir apartman ancak bu kadara çıkar. Gönül isterdi - ki, yeni göyümevi (rasathanemiz), batt bilgi ocaklarile boy ölçüşe- bilsin: gönül isterdi ki, bizi içsin: gönül isterdi ki, bizim göyümevimiz de, göklerin sırla- | No. 46 ŞA YOSMA! Etem İzzet BENİCE vakit satılık - etlerimi - vermek içinle Göz yaşları T Gramofon d“"n;ian”’ç;ılğâı- u: Ömrüm seni seymekle niha- <a u )?et bulacaktır!. Belki üst üste yirmi kere bu plâğı çaldı. Sonra; " Neden hiç durmadan sevmiş gönlü öyle.. Şarkısına bişkıdı.n' ]ıâ':nhu:ylllî- Yettin'in — 'oldurduğu bu plâk onu hüngür hüngür ağlatıyordu, Gözlerinden yanaklarını ısla- ta ıslata çenesine alan yaşlar arasında o boyuna elindeki uzun zlnekm—pun şu satırları okuyor. u: “Ferit'çiğim. Umut.. her vakit umut. Bu bi- zim sevdamızın desteği olacak. Ve, en sonunda ikimizi biribiri. Z GÖ geT Profesör Pikar, gi larının (fatih) öncüsü — (pişt dür. Stratosfer adı verilen en yüksek hava. tabakalarına tır« manmak işini ilkönce başarmış- | tır. Balonun taşıdığı sepet, bin | bir çeşit avadan (âlet) ile dolu bir lâboratuvardı. Profesör, yükseklerde yapa - Cağı araştırmalar- için, fennin her türlü araçlarını (vasıta) kul lanmıştır. Birinci yükselişi çı merak uyandırmıştı. İkincisi de. Bu gez profesör daha yüksekle- re çıkmağa hazırlanıyor. Lehis- rmı açınlayacak bir | olsun!.. Amerikalılar, ell. caman avadanlar güzeyile bir milyardan fazla (rakama dik- kat) yıldızın fotoğrafisini aldı- lar. Ve yine o kocaman (muaz- | zam) gözler iledir ki, Amerika- Lıdlar, bizim bağlı olduğumuz sa- man yolu evreni dışındaki seha- beleri - ki bunlar başlı başma bi- rer evrendir - bize öğrettiler. Yine Amerikan teleskopları ile- dir ki binlerle evren (kâinat) teş kil eden helezoni sehabeler a- çınlanmıştır (keşfedilmiştir). Yaşım , bir kaç mesel « lemiş olduğu halde RS€İE sadır ki, beni bir genç gibi galeyan (a. ma) ve heyecana sürükler!. E&vaı benim için en meraklı, en çeki- ci, en şairce ve Tomantik bir kitaptır. Karanlık gecelerde, gökün kara kadifesi üzerine bi- rer elmas göz gibi mıhlanmış mize verecektir. Aşk alevinden | kavrulan kalplerimizi ancak bu | sonsuz umut besliyebilir. ,Biribirimizi seviyoruz. Birib rimiz için çıldırıyoruz. Bu sev- ginin gücüne inan getek, A_rgn_ıışı _konııı ve bizi çarçabuk biribirimizin olmaktan alakoyan zorlukları yenmek için daha çok hı.-ı'ğırınıizi sevmeliyiz. — Ferit, benim için — gözkapaklarımın | içinde yaşıyan bir varlıktır, | Günler, haftalar, aylar geçiyor da seni görmüyorum. Sanır mı- | sın ki, bu gerçekten görmemek- tir?, Ben; — Evet.. Desem bile sen sakın kanma, inanma, Gözkapaklarımın için- | de ve benliğimin özünde yaşı - | ( ; yan o varlıkla ben hep berabe- | müş, hem de rim. Böyle olmasaydı delirir- dim, yaşıyamazdım, bunardım. ' O gün Maslak yolu üzerinde- | ki küçük korunun dibinde de sa- | na söyledim: | — Ölürken bile gözkapakla » | rım senin varlığını içine alarak yumulacaktır. Mezarda bile en | son kalan kemik parçam; Yine l oe n dlakemeane) Pikardan sonra hemen her ta- rafta ve hele Sovyet Rusyada Stratosfer merakı taşkın bir de- receye vardı. Balonun sepetin- | de, insanın dayanıklılığı son de- receye çıkamıyor. Şimdi soğuğa karşı bir dalgıç urbası yapıldı. Bunun deneçleri yapılıyor. Resimde görüleceği | gibi, gök dalgıcı, çok sağlam ve klu birurba ile kendi - sini soğuğa karşı koruyabilecek- y ar den uzaklaşırım, evrenle - sanki bir olurum, büyük ve adsız var lığa karıştığımı duyarım. Spi - nozayı, en iyi, büu anlarda arila - ram!.. İnsan dimağı evreni (kâi- nat) kavrayamaz. Yapılan he - saplara göre kâinatın sınırları (hudutları) bizden yüz milyar ışık yılı (ışık bir saniyede 300 bin kilometre yol alır) uzaklığın dadır. Bu konu (mevzu) us (a- kıl) un çerçevesi dışında kalır... Bağlı olduğumuz yıldız sisl:mi_- nin yüce hükümdarı güneş, tri- lionlarca yıldızı ışık saçarak © - nerjisini kaybediyor. Günde, kütlesinden 360 milyar ton kây- bettiği halde, güneşimiz, henüz pek taze bir yıldız sayılryor. Son »suz büyüklüğün (azamı namü * 1“;“'1"'7“ eaş döndürücü bu sayı- a bal im bu konuya, başka ba- hanelerle yine gı m. Yusuf Osman BUKÜLMEZ Ferit. Ferit... diye inliyecektit. Fakat, biz ölmiyeceğiz, yBŞI* yacağız. Bütün zorluklara karşı koyarak, bütün güçlökleri yene- rek birlöşecek, öyle yaşıyacağız. Sen hiç tasalanma ve bunlu bana bırakl..”* Sonra yine kadehini kaldırı- yor, obur gibi, kipleri midesine indirecekmiş gibi içiyor, plâği tazeliyordu: Öksüz sanırım kendimi ben sensiz içerken.. Bu şarkıyı ağzile de mırılda- nıyordu, O, bu akşam posta kutusün- dan mektubu alıralmaz — doğru | odasına gelmiş, mektubüu oku- dukça hem gönül bağlarını 80 - | nuna kadar bütün bütün çöz- binbir düşünce içinde ne yapacağını, neye Ka - rar vereceğini şagırmıştı. İçmeğe basladıktan sonra da boyuna gramofon çalryor, mek- tubu okuyor, - durmadan ağlı - yordu. İçinde sevgi vardı, kıt- kançlık- vardı, görememezlik vardı. Bütün bu biribirine kar- şı duygular içinde boynu bükük a devam etiiryeceğim. Çok |- aşelş LRLDRLALA AAAT Hergün 5 Söz KIRK YEDİNCİ LİSTE 1 — Şayia — Yayıntı Örnek: Halkı yayıntılarla | sinirlendirmek doğru de - ğildir. | 2 — Rivayet — Söylenti Örnek: Sofyada dolaşan söylentilere göre hükümet tekrar değişecektir . 3 — Sulhperver — Barışçıl Örnek : Biz barışçılarız, fa kat aymaz değiliz. | 4 — Gafil — Aymaz, boş, dal - | gin. $ — Rükn — Örkün Örnek: Hükümet örkünle - rinden birinin söylediğine göre... OATNL T MA MA AMT AA LEBdLMACA | Armağanlarımızı Kazananlar Dün yedi günlük bulmacalarımızı doğru çevirenler arasında kurga çek- tik. Kazananları bildiriyoruz: Birinci: Universite Edebiyat Fakül esi Coğrafya şubesinden 1292 Bedia <N ÇAtatürk resmi) İkinci: Galatasaray lisesi 669 İrfan Şinasi (zarif bir cüzdan) Üçüncü: Eskişehir makine ve Dö - küman fabrikası sahibi Şevket Celil | (bir stilo). Dördüncü: Ankara, Kurtuluş ma - hallesi Söğütlü sokak Mimar Selim (güzel bir koku) Beşinci: Kadıköy Sen Jorj lisesi 151 Suat (bir not defteri) | D 23 4 S 657 8 öf SOLDAN SAĞA 1 — Valide (3) Zabit (5). 2 — Uzun değil (4). 4 — Ekşi bir meyva (5). Trakya- da bir nehir (4). — Nota (2). Yama (2). Çok de- ğil (2). — Mület Meclisi (7). Bıçak kı- lifi (3). — Istifham (2). Bir meyva (3). — Yet (2). İstifham (2). Ya - ma (2). y — Beygir (2). Dem (3). Bir renk (4). — Bir oyun (5). — Az sıcak (4). Mastar edatı 3. YUKARDAN AŞAĞI — Hususi (4). Sert (4). Komşu bir devlet (4). Beygir (2). Piston (4). Nota (2). Yama (2). Parlak (3) Nota (2). Dem (3). Hiza (4). Kenar (3). Akıl (2). Tasvir (5)e Kadeh (6). &y Ast (3). Bir meyva (4): Okta bulunur (3), Eksik (3) © -3 ZS cvüsvansuNA DILILCTCLI HAĞ B — e bir çılgın gibi idi. Mektubun en Çok okuduğu birkaç satırı da Şüydu: “Ferit'çiğim, catırm.. Babam- 'a hemen her sabah ve akşam gırtlak gırtlağa denecek gibi kavga ediyoruz. Ne yapıp ya - Pip ben o adama varmalı imi- şim, — Sevemem... Diyorum. — Evlendikten sonra sevilen erkek daha çok tutulür.. diyor. — Çirkin!. Diyorum. — Erkeğin güzelliğine, çir- kinliğine bakılmaz. Parası gü - zel olsun. Cebi dolu ya sen ona bak. Diyor. Annem de arada bir babamla birlik oluyor, beni sı- kıştırıyor. Bu dakikalarımda çıldıracak gibi oluyorum. Kız- gınlığımdan yüzüm kıpkırmızı oluyor, kan beynime çıkıyor, gözlerim yerinden - fırlıyor, he- men omuzlarına ıu[lıak: | var) | o a « “Alev,, ogün işine gideme di. Telefon etti, hastayım de - di. Oysa ki, hiçbir. şeyi yoktu. Yalnız bütün keyfi kaçmıştı.. Çünkü nineciği hınfaydı.. Dün- yaya gözlerini açtığı gün onu karşısında görmüş, bütün sev gilerini ona bağlamıştı.. Nine - $i Öler kızının yavrusuna öz ana sı gibi bakmış, yetiştirmiş iİş güç kızı yapmıştı.. “Alev,, nine sine hem sevgi hem de minnetle (türkçedir) bağlıydı. O yum- şak yüzlü, sıcak yürekli kadın olmasa belki şimdi ölmüş, bel - ki de bir yetim yurdunda olmak olacaktı.. Hastanın yattığı oda- ya yavaşça girdi.. Ninesi uyuyor du.. Soba çıtırtılarla yanıyor, | odanın içinde tatlı bir - sıcaklık vardı. Büyük pirinç mangalda üstü küllenmiş ateşler.. Kırmı- zı köşe minderinde tekir kedi u- yuyordu.. Alevin girdiğini gö - rünce yerinden kalktı. Kanbu - runu çıkararak gerindi.. Ayakla rının dibinde dolaşmıya başla - dı.. Alev pencerenin önüne otur muş dişarlara bakıyordu. Alabil diğine yağmur yağıyor, sudan bir duman ortalığı sarmıştı. Elektrik tellerinin üstünden damlacıklar kayıyor bir kaçı bir araya elince damlıyordu.. | — Alev kızım bana bir yu - dum su.. v Genç kız yerinden fırladı. Ni- nesi uyanmış, ateşli ve kuru du- daklarını kıpırdatıyordu.. Ma - sanın üstündeki sürahiden Iışü - çük bardağa su boşalttı.. Nine- sine ötürdü. Yaşlı kadın suyu içince dirilmişti sanki: — — — Alev doktorun verdiği ilâç ları (türkçedir) yaptırdın mı? Genç kız yavaşça güldü: — Nineciğim yaptırmadım.. — Neden? — Çünkü içinde ihlamur var. Reçeteyi okudum. Senin uyan- manı bekliyordum, İstersen şim di kapıcıya verir yaptırırım.. Hem hastalığın korkulu bir şey değilmiş, hafif (türkçedir) bir gripmiş.. Yaptırayım mı nine - ciğim.. — İstemem yavrum.. Ihla - murlu ilâç istemem. “Alev,, şaşıyordu. Ninesini bildiği gündenberi, bir kere (türkçedir) ıhlamur içtiğini gör memişti. Acaba neden.. Ne za man sorsa, Listeler 48 de Bitiyor İstanbul, 3. ALA, — Türk Dilf a- raşdırma Kurumu Genel / Sekreterli- ğinden : Şimdiye kadar gönderilen 48 tane | beşer kelimelik listenin basılması yo- l-.::d.ki çalışmalarınıza teşekkür ede- tiz. Kılavuz komisyonunun bu Jisteler hakkındaki son kararı şudur : Kılavuz tamamlanıb — basılın caya kadar gazete ve mecmualara ye ni Hste verilmeyecekdir. Bundan er- gemiz 48 listedeki karşılıkların iyice kullanılmasna ve bellenilmesine za- man bırakmakdır. 2.— Gazete ve mecrmalar 48 inci liste çıkdıktan sonra bu - listelerdeki kelimelerin artık osmanlıcalarının gâ- zete ve mecmuaların hiç bir yerinde kullanılmamasını sağlayacaklardır. 3.— Resmi bildiriğlerde ve devlet adamlarınım söyler ve mıemuı kelimeler olduğu gibi g 4.— Anadolu Ajansı da — telgraf çevirmelerinde bu esaslara göre ha- reket eder. Ihlamur Çiçe 48 ci Histenin çıktığından sonraki ilk basımda bu karar ile birlikde bü- tün kelimeler listesinin — basılmasını | ve ondan sonra da bu kararlara göre | hareket edilmesini dileriz, ee LTANJIN ÖYKÜSÜ kleri — Aman sevmem işte.. Pis kokulu şey.. Cevabını alırdı.. Halbuki h- lamur içmesini doktor söylemiş ti.. Ninesine gülümsiyerek bak- b — Nineciğim öyle merak edi yorum ki, niçin bu güzel kokulu ihlamür sana kötü geliyor.. Ih- lamür kelimesini (T.) duyun « ca yüzündeki gülüşün bozulu - | yor.. Anlat nineciğim bana.. Ve gözleri dalgın anlattı: — On altı yaşındaydım.. Bü- tün yıllarca evvel., Saçlarım şim diki gibi ak, yüzüm şimdiki gibi buruşuk değildi. O zaman üzel- iğimin sanı (şöhret) dört bir ya na yayılmıştı.. Her ün Konağımı zın kapısımı görücüler aşındırı- yor, yurdun en seçme delikanlı- ları beni istetiyorlardı. Fakat babamın bir tek kızı, gözlerinin bebeğiydim. Kimselere vermi « yordu. Ben buna keyfleniyor- dum, çünkü benden iki yaş bü- yük amcamın oğluyla sevişiyor- duk.. O daha evlenecek çağda de ğü, okuyordu. Bütün umudu « muz (ümit) günün birinde ev - lenmekti.. Bir yaz sabahiydi. Ha san konağın kadınlar tarafının (türkçedir) kapısına beni çağırt mıştı. Gittim. Gözümün - içine baktı: — Canan dedi, Ben koruya salıncak kurdum. Sen bir fırsat (türkçedir) bul.. Yanıma gel se ni sallıyayım.. — Peki.. Dedim. Yemekten henüz kalk | ben konağın arkasındaki korulu ğun yolunu tuttum.. Hasan be- ni bekliyordu. Büyük bir ceviz dalma kalın iplerle salıncak kur müş.. Hemen oturdum. Beni - sallamaya başladı. — Hasan dedim. Bu güzel ko ku ne kuzum.. — Ihlamurlar çiçek açmış on- lar kokuyor.. Dedi. Salıncağı durdurdu. E- Himden tutarak, güneşin ışığın - da gümüş yaldızlı gibi parlayan ıhlamurların dibine götürdü be- ni,. Başımı yukarıya kaldırdım. Her büyük yaprağın altında'in ce uzün birer yaprak daha var dı.'Onun göğsünden sarı ıhla - | mur çiçekleri çıkmıştı.. Hasan bana desteyle kopardı bu çiçek- lerden.. Ben öyle kokladım, öyle içecektim ki, başım döndü ade- ta.. O gün ilk olarak Hasan be- ni öptü.. Sonra yavrucuğum.. Bunun üstünden kısa bir zaman geçti. Babam beni bir subaya nişanla- dı.. Hasanı sevdiğimi söyledim büyüklerim, kulak asmadılar, O da söyledi aldırmadılar.. Ço - — cukluk geçer diyorlardı. Fakat | bağlaşma (nikâh) — günümde Hasan ortadan kayboluverdi.. Meraklandılar.. Onu korudak: ıhlamur ağacının dalına kendini asmış buldular. Ortalık karıştı.. — Ben bayıldım.. Aylarca hasta yattım çocuğum... ÂA- radan yıllar geçti. Se- nin büyük babana Hasana | çok benziyor diye vardım.. İşte yavrucuğum ılılamurların ma - salı. Dünyada en çok sevdiğim koku ıhlamur kokusudur.. Fa - kat onun küllenen ateşimi üf'e kat onun kokusunu küllenen 3- teşimi üflediği için duymak is- temem, — Cahit UÇUK