) | —— &n *bir adamla karşılaştığını anla « eee 16 | Şair Marinetli ve Ressam Edip Bir ben Bir şair Bir ressam İtalyan Akademisiyeni Mari netti'yi görmek istedim. Konuşmak da istemiş mi idim? Bilmiyorum... Kafamda veril - Thiş bir karar yoktu. Fakat görmek, yalnız gör « mek, bir tahtayı, bir ağacı bir adamı, çok güzel bir kadını, bir kuşu, bir hayvanı görmek çok defa onufila konuşmak da de « mektir. Göz; dil gibi, kulak gibi, &l gi- bi yalnız söyliyon, yalnız işiden, yalnız bir cismin sertliğini veya yümüşaklığıint anlayan bir vâ - sıta değildir. Göz, görüş zaviye si içine giren insanla bir saniye içinde hem konüşmüş olür, hem de bütün ihtizazlarile önu işitir, duyar ve derisine dokunmüş gi- bi, pazisını dıkmış gibi, karnı- na bir yumruk indirmiş gibi de- risi, pazısı ve karnı hakıkında di- mağa rapor verir. Bünün — için, zantiediyorum ki, onu görmek isteyişimde “instinctivement,, bir de konuşma isteği saklı idi... Yirmi sene evvel Avusturya büyük elçisi asaletlü Mösyö 18 Marki Pallâviçini cenaplarının ara sıra uğradıkları binanın ka- Ppıcisına sordum: — Sinyor Marinetti? — Dahâ gelmedi.., « dedi - #ergisini mi istiyorsu- nüz? Keni «— Bir kere otelinden arasa- Mersi, e Büyük bir Beyoğlu otelinin Kkapıcısı, evvelâ beni bir müşte. ri sanmıştı galiba ki, büyük ilti- fatlar vaadeden bir gülümseme ile yanıma yaklaştı. Fakat san « ra bir müşteriyi görmek istiyen yınca kaşlarına küstah bir ça « tıntı vererek homurdandı; — Mösyö Lâkademisiyen A« kademiye gitmiştir. — Hangi Akademiye? — Findıklıdadır? Nerededir?... Hani resim, tablo yaptırırlarsa | onda gitmiştir. Bir mersi de bu güzel türkçe konuşan vatandaşın şapkasına fırlattıktan sonra soluğu Güzel Sanatlar Akademisinde aldım. Seviniyordum: Fütürlet Marinetti ile bir klâ- tik sanat yurdunda karşılaşmak *tesadüfün güzel bir cilvesi sa « yılmaz mıydı? « 'Terbiyeli bir kapter, beni çok nazik bir hademeye ve bu nazik hademe de Tirebantin kokan bir #tüdyo'nun Marmarayı ve kıyılarını bütün yemyeşlilikleri ile göze sunan geniş bir pence - tesine ulaştırdı. Tıknaz bir adam, Papyon kravatı bol yakalı bir ipek gömleğin üstüne düşüyor. Sabit bakışlar. Caketin cebine girmiş, hare » ketsizleştirilmiş bir sol el... İste Marinetti. Akademi hocalarından res - sam ve dekoratör Edip Hakkı ile çok ateşli bir konuşmaya dal mıünu. Aralarına girmekten « se ktilak miğ&aliri olmayı tercih ettim, Zira bir gazetecinin sora câğt sualleri onlar biribirlerine sörmüşlar ve ânlaşılan çatışmış- lardı da. Mârinetti'nin hiç te güzel öle mayan bir ahenkle ve Fransizca dan çök ziyade İtalyancaya ben ziyen bir lisanla şu suali sordu « ğgünü Smîm: — Nasıl? Siz hâlâ Româ hey kellerinin ,Yunan eserlerinin te- siri altında mıstntz? Edip Hakkı hiç düşünmeden cevabi bastırdı. Hem de pürüz- süz bir. Mönparnas (1) şivesi ile.., ——— Marinetti bu tabloyu görünce “— Öooli.. Fakat Bu bir şahaser | dit!” dedi. — EBlbette üstat. Sizinkiler böyle değiller midir? Marinetti bir an durdu. Son - ra boynunu oynatarak; — Onlar olabilirler... - dedi - fakat siz ki, büyük değişiklikler yaptınız... Bir ihtilâli muvaffak ettiniz. yep yeni bir fütü - rizm yaratmalısınız. Nasyona - Vat bir fütürizm. İşte sizin sa - natırızin yolu. Edip Hakkı atölyenin bir kö- şesinde duran iki tabloya doğru elini uzattı ve sordu: — Bunları nasıl buluyorsu - nuz? Marinetti şöyle bir baktı ve; — O000! - diye bağırdı - Bun | lar... Fakat bunlar birer şaheser dirler. Edlö Hakkı gülümsedi: — Üstadım. Bu şaheserler - den birini (2) ben yaptım ki, DA | italyan Akademisiyeni Şalr MARİNETTI buz gibi bir hezeyandır. Öbür- sü İse hiç istidadr olmayan bir talebemindir ki, mektebi bırak- tı, divar boyamakla hayatını ka- unmı"ııı başladı. A — Ben bunlara öleyhtarım. Sezan, Sezan olmak için kırk se ne klâsik sanatını hazmetmeğe Uğraşmıştır ve hazmedebildiği için Sezan olmuştur.Hattâ iddia edebilirim ki, o, elli yaşında ©o gllzel natlir mortlarını yaparken günün birinde züppe münevver lerin eline düşeceğini ve bu hok kabazlar tarafından kendisine bir serlevha yerileceğini düşün- memişti bile. ÖO sadece sanatla baş başa geçen yarım asrın ken> disine verdiği tekemmülü gös - termiştir. Hakiki sanatkâr için klâsizm, realizm, mödernizm yoktur; ka- nat vardır. Kül halinde bir sa- nat. Bu “izm,, ler sanatkârın sir tında sosyete muüvaffakiyetleri kazanmağa çalışan tufeylilerin icatlarıdır. Ve artiat “eserim, Se zan'dan,Pikasso'dan,bilmem ne- den daha güzel olkun,, diye ese- rine başladığı zaman o eser bir cife olur. Artist kendini verecek- tir ve cemiyete hitap edecektir. — Ya muhitine düşmezse? — Bu da saçma bir laftır üş. tâat. Bütün kötü eter sahipleri böyle söylerler. Artist için “mu hite düşmemek,, tehlikesi yok - tur “muhite girecek kabiliyet- ten mahrum bulunmak,, talihsiz liği vardır. — Siz modernist değilsiniz de mek? b — Henüz bir isim vermedik kendimize. İleride bir isim ve- rilebilmesine imkân hazırlarsak ne mutlu! — Peki... Modern çalışan res samlarınız yok mudur? — Eğer kastınız bir fantezi ise..Çoook! Her yeni resim yap- mağa başlayan mükemmel bir fantezist oluyor. Faraza, bizim mektebe gelen hademeler bir iki ay içinde öy le resimler yaparlar ki, insanın bunları görünce duyduğu zevk jeolojik bir hâdise gibidir. Sey- redenin çene kemiklerinde kız- mak ve gülmek alâmetleri bir anda belirir. Marinetti can sıkıntısile sesi - Ni yükseltti: — Akademinizde - talebenize | serbest çalışma imkânlarını ver metneniz doğru değildir. Edip Hakkı güldü: —- Akademi her şeyden ev - vel bir mekteptir Mösyö, Gençli ğe bir şey vermeden ondan bir verim beklemek?!. Maarif prog- ramlarımızda Allaha çök şilkür böyle bir garabet yoktur. Maa- mafih Avwrupada olduğu gibi müatakilleri ve bunun içinde fü | türist, kübist, şu ve bu gibi kol- ların bütün elemanlarını hep bu Akademi yetiştirmiştir. 9 Marinettiye yaklaşmadım, Uzaklaştığını gördüm. Akademiden çıkışını gördüm, Ve Düşündüm « *“İki üç senede bir, tıpkı ko - yitişine, Çine, Hindin bilmem hangi kuytu racalığına “şu put- perest bedbahtları hak dine da- vet edeyim,, diye giden bir O - güsten veya Fransisken misyo- ner gibi dağarcığına kâh garip Güzel Sanatlar akademisi öğret. menlerinden ressam Edip Hakkı gâtip şürler, kâh ağır yaldızlı, minyatürliü kitaplar doldurarak bazen denizden, bazen havadan diyarımıza gelen şu Marinetti acaba bize, “sanattan ve fikirden mahrüm bir bedbahtlar diyarına gidiyo- rum, Onlara ilâht sanatımın rühülkudsünü üfliyeceğim,, diye mi geliyor? Klâsik ve İskolâstik bir mlies- sesenin Üünlformasını taşıyan bu fütürist zat, acaba, Türkiyeye iddiasız, basit bir seyyah gibi gelip gitmeğe alıştırılamaz mı? Nifameddin NAZİF (1) Montparnasse (2) Neşrettiğimiz resim, RİÇ DERSLERI Yeni başlıyanlar için : 73 Kozlarınızın hepsi sağlam ol madığı zamanlar hemen başlan- Kıçta ilk koz İövesini hasma ver mek çokluk faydalıdır. Bu gibi hatllerde; muhafaza » l bir kâğıdınızın, yahut çata - lmızın renginden gelirse istedi - giniz gibi oynamak lizere közün illk İövesini hasma veriniz. Bu renkten geri kalacak kâğıdı, bir kere koözlar bitince, morün küuv - vetli kâğıdı üstüne kaçabilirsi - niz. Eğer ilk löveyi vermeyip de koz çekerseniz, kozdan el kay- bettiğiniz zamman, el istemel niz bir tarafa geçmiş olabilir. Meselâ morda:; Kör: 6. 5.2 Karo: 6. 5 Trefli R. D. V. 9. 5 Pik: A.4.3 Elinizde de: Kör: A.R. 10. 8.7 Karo:R. 4. 3 Pik: 8. 7 Var. Koz kör - oyuna pik rua- sı ile başlaânmıştır. Mordan pik ası ile alınız, koz oynayımız, elinizden onluyu kö- yunuz ve İöveyi (sol) a veriniz. Sol size yüzde doksan dokuz ruahiza doğru karo geleçektir. Bilenler için #oviod K a1Le 2 S11ri2 ŞiRYİLM AYA M H AR A l.'fı Kâğıdı (8) vermiş ve Üç söy - lemiştir. (O0) oyuna karo ruasile başla mMiştır, Eğer (8) karo rüasını as ile aldıktan sonra, mordaki yegâne el tutacak kâğıt olan koz damı ile yere geçecek ve elindeki pik rua ve valesine doğru bir pik oy- nayacak Olursa kendi koyacağı rua veya valeye ve hasımlarda bulunan kâğıtlara göre ya bir lö ve yapacak, yahut ta yapamıya- caktır. Halbuki böyle bir empat aramıyarak hemen doğrudan '| doğruya plk ruasını, sonra tek - tar el tüttuğu zaman pik valesi- ni oynayacak olursa mordaki pik önlüsünu sağlamlamış ola - caktır. Köz damını yerde muha faza edeceği için pik onlusu kâ - ğıt kaçMağa yarayacaktır. Ken dilerinde ancak beş pik bulundu ğundan üçüncü pikin hasım tara fından kesilmek İhtimali pek âz dir, diğ€t taraftan elinden kaç- mak istediği küçük treflin iki ta ne kocâman muhafızı bulundu - ğuna göre pik onlusu sağlamlan madan hasımlar tarafından alım mast ihtimali de yoktur. Prensip: Morda onlu ve İki ufak, elde rua, vale; yahut mor da vale Ve iki ufak, elde rua, on- lu; yahüt ta morda vale, onlu ve bir ufak, elde rua ve bir ufak kombinezonları bulunurken: Morda el tutacak tek bir kâ - ğit varsa, bu kombinezonun kâ - gıdını sağlamlamadan evvel ha sımların mordaki el tutacak tek kâğıdı düşürmek imkânları yok- sa, diğer taraftan elde iki dela muhafazalr nasıl olsa kaybedile cek ufak bir kâğıt bulunuyorsa, elden ruayr oynayarak yerdeki onörü sağlamlamalı ve bunün Üs tüne kâğıt kaçmalıdır, 'SeVİŞM-E*Ier : Jenveler Mükâfatı Beklenen Bir Fedakârlık İşte güç, hem çok güç bir gö- nül meselesi... Bir taraflı aşkla- kat bu yük pek nacdir olarak Se- lime Hayran in, ısile bize mek- tup yâzan genç kızın yükü kadar ağırdır. Bakmız Selime'nin başından geçenlere: “Çok küçük denebilecek bir nışıp seviştiğimiz bir komşu ço- cuğu vardı. Onunla beraber bü- yüdük. Liseye, sonra üniversi- teye berabet gittik; seviştiğimi- zi anladık. Ailelerimize haber vermeden nişanlandık. O Lo - zan'a tahsile gitti. Bir buçuk ser; var ki, haftada üç gün mek- tubunu alıyor, haftada üç gün ona cevap yazıyorum, Geçen se- ne bir hatta İstanbula yalnız benim için, ailesinden gizli gel- di, Bu bir buçuk sene içinde onu çıldırasıya sevdiğimi gördüm. Sanırtm ki, o da beni ayni şid- detle sevmektedir. | Bundan bir ay kadar evvel başımdan bir kaza geçti. Gazeteler de yazdığı için yerini tayin etmek istemediğim bu ka- zadan bir mucize ile kurtuldum. Bu mucizeyi yaratan 32 yaşında bi genç muallimdir. Kendi ha- yatım tehlikeye koymuş, beni kurtarmıştı. Bu tehlike ona bir haltalık bir hastane yatısşına mal olmuştur. Bu sırada kendi- sini ziyaret ettim, sonra ailem- Te tanıştı ve birkaç haftadır, evi- mize gelip giliyor, evimizde son derece büyük yaşta iken en sat duygularla ta- | 7.7.83853 ——— $ Kolundaki yarası hâlâ geçmi « yen bu genç birkaç gün evvel gözleri dolu dolu olarak bana sevgisini itiraf etti. Doğrusu bunu seziyordum; korkarak hiş- sediyordum. Kendisine bir şey söyliyemedim, gzlerimi yere eğerek kaldım ve yanından ay- zıldım. Cu halim, ona kâti bir cevap idi. Fakat ailemin kondi- sine karşı gösterdiği ısrar ile sık sık ziyaretimize gelen genç benim bu cevabımdan mutmain olmadı. Gözlerinde derin bir sevginin, gittikçe büyüyen, ta- şan bir sevginin izlerini görüyo- rüm..” Bunları yazan Selime Hay- ran müşkül vaziyetinden nasıl kurtulacağını seruyor, Bir sev« g'li ile kendisine belki hayatını borçlu olduğu genç arasında ka. lan bu gence “Sevdiğini feda et!” demek zordur. Onun sevdi. Bini feda etmesi, hayatını küre taran adam uğruna hayatını fe- da etmesi kadar zordur.Halbuki fedakâr muallir> d. onun kalbi- ni bilmediği ve ailesi tarafındarı haklı olarak çok ikram ve ilti. fat gördüğü için ümit edecek, bekliyecek, bekleyip ümit ettik. ge daha çok sevecektir. Bu hal- de hemen yaziyetini muallim gence ima ile anlatmak,; sonra ailesine tehlikeyi sezdirmek, hâ- yatmı kazandıran bu genze göne Kinü vermek için çok uğraştığı halde muvaffak ol7 - adığını an- latarak göğterilen ikramların kâfi olduğunu bildirmek, bu su. retle gencin bhergünki ziyaretle- rine mâni olmak doğru olur. Yerli Mallar Pazarları ikramiyelerini veriyor İstanbul Yerli Mallar Pazarından 14 haziran cuma günü Beyoğlu yerli mallar pazarından 27 haziran perşembe günl Galata yerli mallar pazarından 18'haziran salı günü Mal alanlar ellerindeki ayni tarihli kuponlar mukabilinde Yüzde vüz Parasız mal alabilirler " » Yerli Mallar Pazarlarının ikramiyeli .Dİkkat- satışları hir ay daha Sürecektir. A L 53012 gımlyi Bir istenoğrafi mun Bilen bir işyar aranmaktadır. istiyenler “T A N,, idare direktörlüğüne KA AAA gelsinler. MAKMUKANMAN İ LN 4919 -KARAKÖY ECZANESİ HUSEYİN HUSNU Galata ıhraköydcıddeoi No, 5. KDD AT AA EERUREEPETERR — aa bap | |