LOMBROSO Journal'dan: Mücrimleri, — cezalandırmalı — tar, yoksa onları tedavi mi etmeli? İşte karışık bir mesele! On sekizinci asrın sön senelerine kadar ceza, bir mücazat değil, bir mü- dafaa da değil, bir intikamdı. Rönesansın en parlak devirlerinde bu intikam, çok şiddetli tatbik edili. yordu. Mesele öldürmeden evvel müc Time eziyet ve ıztırap çektirmekti. O- nun içindir ki; işkence, Zulüm, ezi- yet gibi kelimeler, hukuk diline girdi. İşkence çarlı kuruldu. Vahşetin de- Teçesine göre bir ceza İistesi yapıldı. Kemikleri biribirinden ayırmaktan tu- tun da bunları koparmağa kadar ileri gidildi. Pransada Voltaire gibi, Italyada Beccarla gibi ansiklopedist'ler, ceza kanunlarının ıslahını istediler. Bu is- tek hemen hemen Avrupanın her ye- rinde aldı, yürüdü. Fransada 16 mcı Loula, ilk isticvabı ve nihayet son is- ticvap (ki bunlar işkencenin daniska- * idi) kısmen, ortadan kaldırdı. Son- va giyotin ölüm cezasını herkes için bir kıldı. Müerimin mesuliyeti meselesi, bun- dan aşağı yukarı yür sene evvel, çe- kinerek ortaya atıldı. Bunun üzerine ceza vermek isteyen hâkimle mücrimi — Eğer annesini de beraber götürürseniz kızımın çeyizine Dünya Gazeteleri CEZA MESELESi Mücrimleri Cezalandırma- lımı, Tedavi mi Etmeli ? mazur göstermek isteyen deli doktoru arasında bir mücadele başladı. Hâ - kimler kazandılar. Garip İnsan, âdeta bir hayvan idam edilmedi. Buna: “hafif yamyam” ismi verilmişti. Patis civarındaki bir ormanda kalbi- nin kanını içmek için bir genç kazı öl dürmüştü. Ve kızı elinden almak için kargaların üzerine üşüştüğünü söylü- yerek şikâyet ediyordu. Vicennes ormanlarında, hiç sebep yökken, ömründe hiç görmediği iki çotuğu öldüren adam da idam olun- dü. Buna mukabil deli doktorları ilk defa ölmak üzere Hanriette Cormier metelesinde gayri mesuliyet tezini or- taya starak muvaffak oldular. Bu da hiç tebep yokken bir çocu - Hun kalasını kesmiş ve başt sokağa at mıştı. Bunu giyotine vermediler. 19 uncu asır ilerliyordu. Lambrozo nun tezi meydana çıktı: Mücrim bir hastadır. Bu tez muhtelif ruh doktor. larının da tezi oldu. Bunlardan bazı- ları, mücrimi deli doğan bir hasta te- lâkki ettiler. Diğerleri mücrimin cina chı yaparken delirdiğini ileri sürdü - ler. Telkinle yapılan cinayet, bilhasıa Gouffe meselesi mevzuu bahsedilir - ken hararetle münakaşa olundu. Di- ğer taraftan ceracılar, sağ duyu ve tecrübe Üzerine istinat eden bir başka noktai nâzar tuttular, Cürüm bir deli- lik değildir. Insan iyi olduğu gibi kö- | tü de olabilir. Bununla beraber fikri de sağlam olabilir. Buna misal olmak Üzere de Lacenalre'i gösterdiler. Bu adamın kafası tamamen sağlam ve hattâ kendisi biraz da zeki idi. İki tez karşılaşmıştı. Mücrimi ceza- landırmalı mı, yoksa onü tedavi mi etmeli? Tedavi edilebilen adam kim- dir? Mesuliyet nerede başlar ve nere- de biter?. Bunda verasetin, muhitin, terbiyenin ne gibi tesirleri vardır? Bir müvazenesizin tehlikeli olabilece- ği ve adam öldüreceğini nasıl kestir. melidir? Bunları tedavi ediyorlar ve Sonra serbest birakıyorlar: Hangi ruh doktoru bunun bir daha einayet işle- miyeceğini iddia edebilir? Cemiyet, imkân olduğu kadar her zafman insan olmalıdır. Fakat genel menfaati ve herşeyden — evvel hususl menfaati gözönünde bulundurarak, kendisini müdafaa etmek hakkına da maliktir. Müruru zamana uğramış ceki ve vahşi intikam düşüncelerinden bahset miyelim Ve hattâ isterseniz mücrim içih cezayı da ağrımıza almıyalım. Yalnız halkın korunmasını gözönün - de tutalım. Hayatta başka fertler için tehlike olan fertler mevcüttur. Bun- ları tehlikeli olmaktan uzak bhir hale koymak gerektir. Hastaları tedavi et- mek het zaman kâfi değildir. Şunu da hesaba katalım ki, kanunt ceza, ayni zamanda yarım deliler için bile bir ibreti mücssire olsun. ve dü- gı.ı—.anunı bir cinayeti yapamasınlar. yet kolaylıkla kabul edilen "gayri- mesuliyet” itizarının, cürümleri fasla- laştıracak bir sebep olduğu şüphesiz- dir. Frederic Boutet TAN 1.-7.9358 ——— ne Göre Haâdiseler | madı. Geçenlerde Paris belediye meclisi Başkanı Chiappe ile es- ki başkan Godin arasında bir düello yapılmış ve Godin kasığın- dan hafifçe yaralanmıştı. Bu iki hasım düelloya rağmen de barış- madıklarma göre, akibeti her zaman feci olabilecek böyle kanlı bir vasıtaya müracaattan ne fayda hasıl olduğu sorulmaktadır. Fransa gibi kanun sever bir memlekette şimdi düello aleyhine bir tereyan başlamıştır. Bu cereyana önayak olanlar, her ihtilâfı hal- ledecek kanun? yollar mevcut olduğunu söylüyorlar. ingiliz teklifi Ve Frarnsa Temps'dan : Temps gazetesi Eder'in Avam Kamarasındaki söylevinde ifşâ edilmiş olub, İngiliz hükümeti- nin İtalyan-Habeş anlaşmazlı- ğinı kotarmak için ileri sürdü gü önergeleri ve bilhassa Erit- hre'yi İtalyan Somalısına bağ- layarcak bir demir yolu yapıl- ması hakkında ki önergeyi ince- Lemekdıe ve şunları yazmakta- tr: * 1906 yılında Fransa, İngil- tere ve İtalya arasında imza edilen andlaşma ile İngiliz ve İtalyan hükümetleri Cibuti'deki Fransız demiryolu ile tekabet | edecek her türlü hareketten çe- kinmeyi yükendiklri - (taahhüd ettikleri) halde, İngiliz hükü- metinin, bu andlaşmaya açık bir sürette kar$ı olan bir. önergeyi İtalyan hükümetine bildirmek üzere, Eden'i memur etmiş ol- masından hayrete düşmemek mümkün değildir. — İngiltere, Fransa ile görüşmeden zararı- miza telkinler yapıyor. — Saat beşte muayeneye ge- liyorsunuz, fakat ancak saat dör de kadar hasta kabul ettiğimi bilmiyor musunuz? — Evet biliyorum, fakat beni saat dört buçukta ısıran köpek bunu bilmiyordu. Rusyanın Japonyaya Verdiği son nota Sovyet gazetelerinden: Japonyaya verilen Sovyet notası hakkında İzvestiya gazetesi şunları yazıyor: Bütün ba hâdiseler, bazı Mançu- ri süel çevenlerinin, gayet önemli olan doğu demiryolu meselesinin kotarılmasından sonra dahi, Sovyet * Japon barışsever siyasal ve ekono mik münasebetlerini her ne bahası- na olursa olsun bozmak istedikleri- ni göstermektedir. Sovyetler Birliği uluslarının ve hükümetimizin Ja - pon ulusu ile barış içinde yaşamak wtediğini ve hükümetimizin evvel - ce olduğu gibi bundan böyle de ba- reş münasebatının genişlemesini a « maç tutan mümkün bütün tetbirler alacağını bir daha beyan ederiz. Ancak hükümet barış işini sonuç - suz bırakmak isteğini açıkça göste- ren bazı Japon süel makamlarının hareketlerini en şiddetli bir tarzda protesto eder. Umut ederiz ki, sağduyu Japon- yadaki gözkapalılığını yenecektir. Pravda gazetesi de şunları yazı- Yör e Sovyetler birliği kamoyu ve hü « kümet, Sovyet - Mançuri sınırının, akıllarını kaybetimiş olan Japon litaristlerinin ve onların Mançuri - deki adamlarının kışkırtıcı çalışma- larına hedef olmasını kabul etmek niyetinde değildir. Eğer Japon hü: kümeti uzah doğuda barışın korun masiyle gerçekten — ilgili ise acele giddetli tedbirler alması gerektir. SAAT ND LT ee eee e İtalya ve deniz İşteri Roma, 3.A. A, bu sabah deniz komisyonunu üsnomal (fevkalâde) bir top- lantıya Çağırmıştır. Söylendiği- ne göre, bu toplantıda sömürge lere yapılan asker sevkiyatı ile ilgili ve önemli deniz meselele- ri görüşülecektir. İ — Mussolini HABEŞLERİN KARARI “En Son Nefere Kadar Savaşacağız ,, Diyorlar Matin'den: Matin gazetesinin husust muhabiri, tablo ile 30 Haziranda Adisababadan gâzetesine şu telgrafı çekmiştir Vazifesini bilen bir gazeteci objek- tif olmalıdır. Onun vazilesi hergeyi görmek ve herşeyi söylemektir. Ö, topladığı sözleri ne değiştirmeğe, ve ne de saklamağa hakkı yoktur. — Bu- gün Adisababayı terkederken, Harbi- ye nazırı, Mulugetta tarafından kabul edildik ve imparator bizi bir defa da- ha huzuruna çağırdı. Mulugetta Habeşistanda çok nü - fuslu olan ve bütün silâhşurlar üze- rinde sözü geçen bir şahsiyettir. Bize dedi ki: — Bugün silâh atında 350 bin as- kerimiz vardır. Ve on beş günle bir &y arasında, 800 bin, 900 bin asker seferber edebiliriz. Askerlerimiz meş- hur olan cesaretlerile arslan gibi har- bedecekler ve ayni zamanda modern rdân ve tabiye malümatından da istifade edeceklerdir. Son nefere va - Tıncaya kadar savaşacağız ve icap ederse hepimiz öleceğiz. Diğer taraftan Imparator, Habeşis- tanın Uluslar kurumundan çıkarılma- S1 için İtalyada serdedilen fikirleri protesto etmiş ve İtalyanın H.NE: rin asrileşmesinden daima canı $ıkıl- dığını, hariçten teknik müşavirler ge- tirilmesine, ve mübrem ihtiyaçlar kar şıtında borç almasına mâni olduğunu Söylemiştir. İmparator demiştir ki: — Eğer İtalya Habeşistanda bir manda tesis etmek istiyorsa aldanı - yor. Fakat eğer Habeşistan günün bi- tinde manda altına girecek olursa bu herhalde İtalyan mandası olmayacak- tır. Avrupadan ahnan endişeli haberle- re rağmen memleket büyük bir sükün içindedir. Yalnız Godjam mıntakasın- da, eski Hailon gefinin idaresinde bas Za askerlerin kıyam ettikleri bil: mektedir. Bu hareketin vaziyetle hiç alâkadar olmadığı ve yakın zamanda bastırılacağı bildirilmektedir. Sunday Times'den: Habeş Imparatoru, Halle Selâsie memleketinin, birkaç haftadan beri, ne Çekoslovakyadan, ne Danimarka - n, ne Fransa ve ne de Belçikadan silâh almadığını söylemiş ve şunları ilâve etmiştir: Imam Yahya — Hattâ şimdiye kadar paraları ve« rilen birçok mallar da limanlarda kal- miştır. Habeş İmparatoru bundan sonra İtalyadan bahsederek şunları söyle « Mmiştir ; — Ttalya büyük sanayi memleke- tidir. Gayesi gece gündüz çalışarak askerle rini en son sistem maddelerle teçhiz etmektedir. Biz, hiç bir membar: vari- datı olmayan çiftçi ve çobanız. Asker terimizi harbe yalmnız kılınç ve kargı ile göndermemek için, birkaç tüfenik ve birkaç top almak istiyoruz. İngilizler samimiyeti severler, ken« dilerinin bu ihtilâfin — başlangıcmdan beri, Habeşistanın, Uluslar kurumu 'esini yapmadığını söyli « yeceklerini ümit ederim. Biz niçin bu barbi çıkardık? Eğer bizim de hakkı- mız varsa, ve eğer medeni uluslar bu harbe müâni olmazlarsa, hiç olmu_— sa kendi kendimizi müdafaa etmemize mâni olmasınlar. Temps'dan: Biancamano gemisi Cümürtesi gü « nü Napoliden Cagliari'ye gitmek üte re hareket etmiştir. İçinde 320 adam ve muhtelif malzeme bulunmaktadır. Matin'den: Habeş İmparatorunun bir savaş vukuu takdirinde müslüman hükümet Te rdımını İstediği hakkındaki haberler Habeş resmi mahafilinde tek zip edilmektedir. — Alfedersiniz, bu manzarayı — Bu tesmi bu kış yapmağa da onun için. niçin karlı olarak yapıyotsunuz? başlamıştım. Yavaş çalışıyorum Bürhan CAHIT Dünün hayatını şimdi daha lik bir köşeden görebiliyor du. O âdeta bir sığlık çamura batmıştı. Trpki uzaktan yemye- şil, ülkenin görünen, Üüzerinde ipek gibi hâleler, büklümler, yu — varlaklar titreşen, mavi kanatlı su kelebekleri uçuşan bir batak- — lığa saplanmıştı. Geçen her yıl — onu biraz daha yine batağa çek- miş ve nihayet artık istimdat e- | demiyecek bir halde buğazına adar batmıştı. - Şimdi Turgudun demir gibi — soğuk ve sert eli onu bu saplan- 1 bataklıktan çıkarıyor, öna ukların, asıl hayat enginleri - nin berrak havasını teneffüs et- — tiriyordu. - Taptaze vakalar onun da ka- fasında yer etmişti. “ Şimdi (reaksiyon) patlamış - ı_imün reaksiyonlar gibi bu iziyolojik hareketlerini onun Üzerinde gösteriyordu. Nadya, bir mabude gibi tap- tığı karısı şimdi nefret edilecek meş'üm ve kirli bir mahlük - ol - muştu. Onun, Nadya'nın, şerefini böyle yerlerde sürükleyişi affe -« dilemiyecek bir günahtı, Turgut susmuş, onu düşüncelerile yal - nız bırakmıştı. Muhtar Arif korkulu bir rü - yadan uyanır gibi silkinerek göz lerini açtı: — Demek bu adamlar onun için vuruştular. Patronun madeni sesi: — Evet! Dedi. Muhtar Arif yine sustu. Göz leri dalıyordu. Sonra yavaş yavaş mırılda - nir gibi: — Her şey bitti. dedi. Artık burada durmama imkân kalma- dı. Bu halkın, bu insanların içine gıkamıyacağım. Onunla da dö- nemem. Onun yeni yalanlarına alet olmak istemem.Hattâ onun yüzünü tekrar görmeğe taham- mül edemiyeceğim, Belki de o- nün tebessümleri, onun gözleri beni yine büyüliyecek ve buna meydan vermemek için onu ö düreceğim. Evet.. Öldüreceğim, Turgüt birden kalkmıştı. Yaklaştı. Arkadaşının omuz- larına elini koydu: — Bu kadımı unut dostum, de di ve onu unut ve kendine gel!, Yarın onu senden uzaklaştıra « cak bir kombinezon buluruz. Ge ceyi burada, yanımda geçir. Ben sabaha kadar en doğru çareyi bulmağa çalışırım. Ö her halde buradan gidecektir. Nasıl, ne şekilde.. Onun formülünü bulu rüz. Patronun kolları arkadaşının omuzlarından geçip onu bir kar deş sevgisile okşarken Muhtar yüzünü avuçları içine almış öm- rünün en büyük acısını kafasın - dan atmağa çalışıyordu. Şimdi ondan, Nadyadan nef- ret ediyordu. Fakat bu düşünce ler arasında ondan geri dönme- mek üzere uzaklaşmanın verdi- ği 1atırap da vardı. « Patron, nihayet arkadaşını kurtardığından emin olabilmiş - ti. Muhtar Arif hiç isyan etme- den reaâliteleri kabul etmişti. Sa mimit olarak kabul etmişti. Nad yayı UNUtacaktı. Onu biraz gev- şek görmüş olsaydı belki daha ağır sözlerle bu kadın için kafa- sına ÇİVi gibi yerleşmiş fikirleri söküp âtacaktı. Fakat buna ha - cet yoktu.Muhtar her şeyi öğren miş bir koca gibi kararını ver - miş görünüyordu. Turgüt ona yemek salonuna açıları karşıki odayı, önce mü - hendis Şahinin oturduğu odayı hazırlatmıştı. Muhtar Arif sakin ve her şeyi kabul etmiş bir adam gibi sükünetle onun sevk ve iradesi- ne teslim olmuştu. Bu bahit üzerinde konuşma - dan, sabaha kadar olgun karar lar vermek fikrile odalarına çe- kildiler. Turgut yalnız kalmak ve ar - tik yoluna koyduğu, en cetin noktasını atladığı bu meseleyi sağlama bağlayacak tedbirleri düsünmek istivordu. Bu endişe ile yatağına çekil. Fakat arkadaşını merak edi - yordu. Muhtar Arif bu gece, Nadya- sız, eşsizdi. Bu ilk gecenin ıztı- rabı her halde onu unutmıyacak ti Bir aralık yemek salonuna geçti. Muhtarın odasında onun uyu madığını anlatan hareketler var dı. Odada dolaşıyor gibiydi. — Bir şey mi lâzım oldu Muh tar, Onun boğuk, kırık sesi cevap verdi: — Hayır, kardeşim. - Bir şey lâzım değil. Turgut yine odasına çekildi. Fakat bu hâdiseler onu da o kadar yormustu ki, uyumak için © kadar çalıştığı halde sinirden muvaffak olamıyordu. Bu gece yalnız kalan Nadya her halde kocasımıınm geri dönme diğini görünce patronun kendi aleyhinde bir şeyler hatırladığın dan şüphe etmiyecekti, Turgut, Basibrinin havasını müziç bir haşere gibi zehirliyen meşüm kadını buradan uzaklaş tırmak ve Muhtar Arifi bu altın yürekli arkadaşı o türlü bir in » san olarak yeniden kazanmak için yarını bekliyordu. Bir çok muvaffakiyetlerle do- lu hayatında bu da büyük bir ka- zanç olacaktı ve bunun zevki ile geç vakit derin bir uykuya dal- dL « Bir ayak sesi ve bir - gürültü ile gözlerini açtığı zaman gü « neş çoktan doğmuştu. Her zamanki gibi yataktan bir lise talebesi çevikliği ile sıç- radı, Giyindi. Her halde Muhtar da kalk « miş olacaktı. Kapıyı açıp yemek salonuna baktığı zaman orada Morenoyu gördü — Bonjür. Bu kadar erken, İspanyol dünkü heyecandan henüz kurtulmamış görünüyor. dü. (Arkası var)