—— 10:5-958 D A L inci Dalı 'Mahmut Esat Bozukurt, kes- İkin ve ateşli dilile, yüce bir sava (dava)yı ne güzel müdafaa et- ti: Türk kadını... Çalışmma,öz- verilik (fedakârlık), güzellik örneği Türk kadını... Timurları, Babürleri, Atatürkü yetiştiren, sıcak kucağında eğiten (terbiye eden) Türk kadını.. Asyanın göbeğinde, güzey ve güneyin- de, doğu ve batısında, Avrupa- nın en güzel ülkelerinde, Türk oğlu, yüzlerce yıllar hegemen - lik etmiş ise, bunu analarımızın eğitimine (terbiyesine) borçlu - yuz değilmi? — , Yeni eğitim, Türk kadınını Gdeğerinden düşürmek şöyle dur sun, elbet bir kat daha yüksel - tecektir. Büyük devrimler, bü - yük sarsıntılar, her ülkenin s08- yal düzeninde ve ahlaksal ala- nında, belki kısa durgunluklar doğurur. Ancak, bunlar önem- siz, devamsız hastalıklardır ki çabuk geçer, sosyal yapıya İKbünye) hiç bir zarar vermez. Türk kadınr. elbet eski peçe devrindeki kardeşinden daha ev rimlidir; daha verimlidir, Elbet daha bahtiyardır. Uzağa gitmek ne gerek! Da- ha dün kafesler arkasında yaşa- mağa — kasanak — (mahküm) 'Türk kadını ile bugünkü kardeş lerini karşılaştırınız. Ne büyük ayrıt!. Avukat, hekim, kimya- ger, yazıcı olarak hayat savaşı- na atılan, her engeli yenen Türk kadınını, haremlerin çü - rük çeveninde (muhit) sönük bir hayat geçiren zavalir ninele- rimizden daha aşağı tutmak ne kadar haksızdır!.. Sosyal ve ahlaksal bir takım yanlış ve dar öklemlere (mef- humlar) saplanarak bugünkü ünlü gelişmeyi, bozukluk gibi göstermek ne kadar yanlıştır!.. Türk kadını, kurtuluş sava- sırtında gülle taşıyarak, Vi değerini bitim dün YAKT aS Göneli VBRRE dan sonra onun düşeceğinden değil, yükseleceğinden söz aç- malıdır. Bu alanda yobaz, geri Tuhların işi yok... 'Türk kadını, tarihin yetiştir- diği en büyük kadındır. Bunlar içinde, hayatları iyice yazılma- mış büyülü kimseler var. Anla- Yış, güzellik, ülke, yönetimi sön- Mmez aşk, hysterik bir kaynaşma İle tarihler yaratmış Türk ka- Gınları vardır. Bu bahane ile yüce bir Türk kadınından söz açacağım. Başlığımızda, adını türkçeye çevirdiğimiz: Şeceretüddür, ya- Ni inci ağacı, tarihte bir devir yaşatan bir Türk kölesidir. Bu güzel Türk kölesi Mısrr ve dün- ya tarihinde devir açmış, Mıstra sultan olmuş, sonra islâm halife- Binin ayrışı (muhalefet) yüzün- No, 38 YOSMA! Etem İzzet BENİCE — Çek Bursa sokağınal.. Hem gidiyor, hem de kendi kendisine: — Elli dedim ama, yüz elli BDapel. Arkası da nasıl olsa ge- lir>, Tufan'ın yoluğunda bu da hiç kötü değil... N V Diyordu. K Yosma Bursa sokağındaki tvin önü. de arabadan indi, Dört humaraya çıktı. Daha apartı- Man kopısı. — önünden içerdeki Saz ve şarkı sesleri kulağı dol- duruyor, arada bir nâra halinde: — Canım çiftetelli!... .Bığınxlın ve el sakıştıları İşitiliyordu. Yosma: — Eğlence yolunda... Dedi, kapıyı çaldı. İçinden de Bazarlığı yapıyordu: — Hepsi de körkandil olmı Baliba. v z Tam sızdırılacakları çağ!, w * Hergün 5 Söz 89 UNCU LİSTE 1 — Hitab etmek — Aytamak Hitap — Ayta Hatip — Aytaç Örnekler: 1 - Güzel bir ay ta, sırasında, bir orduluk iş görür. 2 — Bir sözmenle bir ay- taçı çoğun birbirinden a - yırt etmiyoruz. Muhatap — Aytıç Önwk%u meselede siz benim aytacım olamazsı- nız.. Menfaatperest — Asığcıl Örnek: Memleket işlerin - de asığcıl olmayınız; özge çi (feragat) gösteriniz. Hissi kablelvuku — Önse- zi Örnek: Bu felâketi, bir önsezi ile, çoktari bekliyor dum. Facia — Acım Örnek: Yugoslavya Mar- silya acınını unutamaz. | $- Not; Gazetemize gönderilecek ya- zılarda bu kelimelerin osmanlıcaları 'nın kullanılmamasını rica ederiz. LAREMLALARAAMA KA den omag (taht)dan inmiş, ye- rine sevgilisi Aybeyi geçirerek, yıllarca Mısırt başlıbaşma yönet miştir. Şeceretüddür,Kırımdan Mısıra getirilmiş güzel ve açık gözlü bir Türk kölesi idi. Güzelliği, ince ruhu, derin ve ateşli aşkı i- le bir güneş kadar verimli (fe- yizli) idi. Mısır halifesinin köle- liğinden, halkımn onayile Misır omağına (taht) çıktı. Bağdat halifesinin ayırışı yüzünden sul- tanlıktan düştü, yerine sevgilisi Aybeyi geçirdi. Böylece Mısır- da kölemen “Türk dinastisini (sülâle) kurdu ve Mısırı, perde arkasından yıllarca yönetti. O- nun iki isteği vardı: Türk he - gemenliği ve aşkı, Yıllar — geçtiliçe bu aai aüi e KUF GURİŞ YW A til, Zavallı Şeceretüddür, bütün aşkma, bütün özveriliğine (feda kârlık), bakılmıyarak (rağmen) Aybeyin ihanetine uğradı. Ko- cası Aybey onu bırakarak genç bir kadınla evlendi. Bu, bir yıl- dırım idi. İnci dalmı çıldırttı. Sinirlerini bozdu. Yüksek Türk perisi, artık sevginin ve öcün argını (zebunu) olmuştu. Öc!.. L. İşte onu harekete getiren son ve biricik itke (saik)!. Bir gün Şeceretüddür dayana madı. Aybeyi sarayına çağırdı. Onunla son sevimli bir gün ge- şçirmek istediğini söyledi. Saba- ha kadar seviştiler. Aybey sa- bah hamama girerken, üzerine, yalın kılıç dört hadim atıldı. O sırada Şeceretüddür yine acıdı: — Aman canına kıymayın. Diye bağırarak, sevgilisini, kendi tertip ettiği ölümden kur- tarmak istedi. iki ateş Pazarlık yüz elliye ama ba- kalım kaç papel çıkarırız?. Nevin, zengin adam, gü - zel adam filân dedi ama, kim ol- duğunu söylemedi. Bakalım ne çıkacak?.. © Genç kadın bu düşüncelerde iken kapı açıldı. — Oo Nezi, nerelerde kaldın? Artık umudu kesmiştik. Kapıyı açan evi tutan kadın- dı ve.. burası sözde bir karı ko- çanın, fakat, gerçekte bir gizli randevu evinin ta kendisi idi. Ve yine toplantının adr da her lüks randevu evinde olduğu gi- bi aile dostlarına şölen ve dans- lı, çalgılı bir eğlenceydi. Ve yine her gece yüzler değişiyor. adlar değişiyor, fakat, o: — Bizim bildikler.. Demek değişmiyordu. Yosma kapıdan içeriye aaımı- nr atar atımaz . kendi kendisini değiştiren bir benliğin ve bura- da tanınacak adının kalıbıma gi- rerek: — Aman sorma Nevin.. Hiç gelemiyordum! İA Dedi, birçok lâflar saydı, dök- T A - ( BuLMmacı L e Bulmacalarımız öz türkçedir. Şek- hh boş gözlerine karsılıklarını yer leştiriniz. Yedi arka : kaya bul- macamızı doğru çözülmüş olarak gön- derenler arasnıda , kurga çekiyorur. Armağanlar veriyoruz. Bulmacaları- mızı istediğiniz gün çözmeğe başlaya- bilirsiniz elverir ki yedi gün arka ar- kaya çözülmüş olsun. Kargılıkları “Is- tanbul (Tan) bulmaca servisine vol- layınız, . Birinciye: Gümüş #sat. ânciye: Maroken bir cürzdan: Üçüncüye: Bir stil. Dördünelüye: (Tan)jın bir senelik abonesi. Beşinciden onuncuya karar: (Tan) m altı aylık abonesi armağan edile- cektir. t 2 3 4 5 6 3 8 9 10li SOLDAN SAĞA 1 1 — Aza (3). Meht (5). 2 — Muzik yazısı (4). Nota (2). Er- kek (2). a 3— Bir ev hayvanı (4). Bir oto- mobil (4). 4 — İstida (3). Büyük tepsi (4)4 $ — Ab (2). Kitab (5). &6 — Çiçekli bir ağaç (6) Bir he- ce (2). 7 — Atın yavrusu (3). Para (4). 8 — Sırık (5). 9—Hücum (4). Türkiyenin en büyük gazetesi (3). 10 — Çift değil (3). Büyük anne (4). Beygit (2). İl — Kafa taşının ön kısmı (4) Berf (3). 'YUKARDAN AŞAĞI * Y1 — Şanu şeref (2). Mesih (3). U- aç 1OK a urniyet (6). Yet (2). 3 — Dümen (4). Bir içki (): 4 —İsim (2). Arzu (3). 5 — Köpek (2). Uzak değil (5). 6— Yet (2). Bey (3). Mısırdaki su (3). 7 — Yaşa (2). Nota (2). 8 — Lambada bulunur (5). Çift de- ğil (3). 9 — Bir rakam (5). 10 — Bir meyva (4). Bir meyva da- | ha (3). 11 — Arka (3). Çalgı (3): N TÜRK TARİHİ VE MEDENİYETİ ÜZERİNE ARAŞTIRMALAR: Sumer, Ostrelezya Dilleri Yeni coğrafyacılar, Ostreler- ya deyimi( tabiri) ni, dünyanın beş bölümünden birisini göster mek için kullanırlar: bu bölüm- de Tasmanya ile Avustralya a- daları Malaka yarım adasile, yalnız önemli (ehemmiyetli) le- rini yazarak, Sunda, Java, Ma- dagaskar, Borneo, Celebes, Ma- dura ve Bali, Jilol, Ceram, Fili- pin, Formosa... Adalarını içine alan Malezya; New-Ginea, Me- lanezya.. ile Papuezya; New - Zeland, Tonga-.. adalarile Poli- nezya; Caroline,Marshall... ada- larının kümelenmesinden mey- dana gelen, Mikronezya, vardır. Dil bakımından, 70 yıldanbe- ri bu yolda yapılmakta olan in- celeme (tetkik) ler, dünyanın bu bölümünde konuşulan bütün dillerin Sumer, demek — (yani), 'Türk dili soyundan olduklarını pek kesin (kati) olarak, isbat et mişlerdir. Yüzlerce kelimeler arasından gelişi güzel, aşağıda seçtiğim örneklerle bunu gös - teriyorum: Sumer: bag, yürümek, ğit- mek; Melanez dillerinde; lago, lako; Polinez: laka; Malez: la- ang, lacang, lakau; Sum: gin, gen, ğitmek, Melanez : kana, kanu, egun; Mon Khmer: ken; Surm: Pan, Ban, Bam, ok; Me- lanez: Pna; Polinez: fana; Ma- lez: pana, bana; Mikronez: ba- na; Mon-Khmer: panah. Sumer: nag ,içmek; Malez: nok, Mon - Khmer: nyok. Sumer: par, parlak, bar, ğü- neş, ışık; Melanez: wara - pa; Polinez: pula; Mikronez: pare- re; Malez: bara; Mon - Khmer: palateva; Avustralya: balu, bu- ar; ÂAinu: para. Sumer: dagğa, aydınlık, par - dak; MMeranez: dangi (gün); Mön - Khmer: tanigi; Avustral- ya: tinku, dugan. Sumer: mer, öfke; marah; Mon - Khmer: Ainu: muru. Sumer: Kud, kesmek; kid, yarmak; Melanez: koti, kut, kuti; —Polinez: Koto; Malez: Gunting; Mon - Khmer: kut, ket, kat; Ainu: ketu. Hilmi Ömer BUDDA Malez: mara, DERR Ş F e S aa Ancak, iş işten geçmişti. Ay- bey öldü. Uzun zaman sonra Aybeyin oğlu ornağa çıkınca, babasının öcünü almak için Şeceretüddürü yakaladı. Kendi anasına teslim etti. O güzel, sevimli, ateşli bede- ni, halayıklar takunyalarla öl - dürdüler ve ince cesedini çöplü- ge attılar. Ne acı bir sonuç!. Sonraları Mısırda yapılan bir türbeye kendisinin ve Aybeyin tü. Biraz sonra Nezi makiyajını bitirdi. Ve... yine biraz sonra ikisi de salondaydılar. Nevin, onu tanıttı : & — Nezihe, Cemil'in eşi! Cemil, diye yerinden doğru- lan esmer, kuru, çelimsiz, orta yaş bir erkek: — ©O Bayan Nermin, sürpri- ziniz harikulâde enfes.. Diye osmanlıca, fransızca Ra- rışık ağdalı bir cümle ile sevinç- lerini bildirdi ve.. bütün gözler salonda 1931 güzellik ecesini de ,gölgede bırakan bu güzel kadın üzerine çevrildi. BC aatf gaçinDe Sofra mükemmeldi. Mezeler boldu. İçki çeşitli idi. Bir alaturka saz takımı, piya- sanm en iyi okuyucuları getir- tilmişti. Radyodan, seçilmiş gramofon plâklarından alafran- ga musikiyi de alıyorlar, arada bir tango, fokstrot yapıyorlar, arada bir de yanlarındaki kadın- cesetleri gömüldü!. İki sevgili, ı:bediy:te beraberce yollandı - lar!. . İşte Türk kadını, büyülü, se- vimli kadın!. Onun düştüğün - den ve düşeceğinden söz açmak ayıptır, suçtur, günahtır. O, baş irbaşma, insanlık dünyasınm bir temelidir. Güzellik soysallık ve sosyal temeli!.. Yusut Osman BÜKÜLMZE larla karşılıklı yerli oyunlar ya- pıyorlardı. Cemil, Zeki, Lütfi alaturkaya bayılıyorlar, bayıldıkça da: — Yaşa, Bravo.. Diye okuyanları ve çalanları coşturuyor, kendileri de durma- dan içiyorlardı. Cemil bir kasap şirketinin müdürü imiş. Ona: — Kasap... Diyorlardı. Zeki'nin adı; — Kaptan... Lütfi'nin adı: — Diplomat... Rıza'nın adı: — Telgrafçı.... idi. Hele Telgrafçı ile Yav- rum Lütfi karş “ırşıya göbek atıp çiftetelli oynamağa canla- rını veriyorlardı. Bir iki saat geçince saz ça- lanlar da iyiden iyiye içmişler- di. Artık vur patlasın, çal oy- nasın.. dedikleri gibi hepsi koyu bir eğlenti evreninin içine dal- mışlardı, YENİ Hi .«Ayla çocuğunu doğurunca, bir hizetçi bulması- | nı bekçiye söyledi.. İki gün son ra bekçi temiz yüzlü, iyi görünüş vik bir kızdı. E: Ti ni kavramış, ortalığı güller gibi temizliyordu.. Elinden gdme - yen, bir şey yoktu. Hangi taşı kaldırsalar altından çıkıyor.. E- | vin kadını pek keyifliydi. Kendi küçük bebeğile uğraşıyor, evin işlerini yeni hizmetçi görüyor - du.. Böylece bir iki hafta gayet rahat geçti.. Bir gün “Ayla,, !!ıı metçiye bir iş söyliyecekti çağır dı, çağırdı. Cevap gelmeyince yumuşak adımlarla yukarı, 0 - nun yattığı kata çıktı. Oda ka- pısını açınca, genç kızı yatağı- fa uzanımış bir mektup okurken buldu. Hiç seslenmedi. Aşağı inince annesine: — Bu yeni hizmetçi okumak ta biliyor anne dedi. Bir mektup okurken gördüm onu. . “Ayla,, bir kaç kere (türkçe- dir) mektup okurken rast (türk çedir) geldi.. Acaba (türkçe - dir) kızın bir sevgilisi mi var?.. Fakat hiç bir gün sokağa çik - İi mal gin (türkçedir) istemi yardu.. Genç kız okuduğu mek- tubu saklamıyor dedi.. “Ayla,, ona dikkat ettikçe, halinde bir dert seziyor, gözlerinde söylen- mek isteyen, fakat söylenemi - yen bir söz görüyordu.. Bir gün karsısına yutkunarak çıkan hiz- metçiye: — Söyle kızım dedi. Senin bir derdin mi, bir söylenecek sözün mü var?.. Genç kızın yüzünü ateşli bir renk sardı. Gözleri yaşlandı. Se Si titriyerek: — Evet, dedi. Fakat sonunu getiremiyordu bir türlü.. “Ayla,, ona yürek (ce saret) verdi: — Söyle kızım. Çekinme ben- den.. Sesi titriyordu büsbütün: — Söylersem beni kovarsınız diye korkuyorum.. Genç kadın iyice meraklanı - ŞtUr — Üzülme niye kovayım.. Se Sabah olurkeri Sabah olurken her ağızdan bir söz, her telden bir hava çı kıyordu. Kadınlar da sarhoştu, erkekler de. Hem de cıvık sar- hoş. Hererkeğe bir kadın vardı. Cemil'e Nezi. Lütfi'ye Sevda, Zeki'ye Şirin. Necib'e Selma Rıza'ya Cavide. Rıza ve Necih'in kadımları te- melli, kendilerinin metresleri idi. Zeki, Lütfi beraber getir - mişlerdi. Cemil için de Nevin Yosma'yı bulmuştu. Fakat, Ne- zi hepsinden baskım güzeldi. Hepsi birer birer içip normal dü- şünüşleriri -.ybettikçe gözleri- ni Nezi'ye dikmişlerdi. Telgraf- çı ile Yavrum Lütfi her oyuna kalktıkça — ilkönceleri Cemil'in gözleri içine bakarak, sonraları hiç aldırmıyarak, Yosma'yı da boyuna oyuna kaldırıyorlar, kar- 7 İTANJIN ÖYKÜSÜ (HİKÂYE| ZMETÇİ — nin işlerini, terbiyeni beğeniyo. rum. Hizmetçi kız önüne iyik ba - şını kaldırdı.. Damlayan yaşları nı sildi; — Ben hastaymışım dedi. Kendimde bilmiyordum. Bun - dan evvel gittiğim kapıda dok - tor baktı. Kanımda bulmuşlar bu hastalığı.. Üç ayda bir iğne yapılırsa geçermiş.. Sustu. Gözlerinde büyük bir merak ve sorgu vardı. Acaba ko vacaklar mı buradan da.. Gide- cek bir yeri, tutunacak bir dalır yok.. “Ayla,, yüzü karma karışık olmuştu. Emzikteki çocuğu çi- banlar içinde gözleri önüne gel- di. Hemen arda (aile) hekimle. rini çağırttı. Hekim kızı baştan aşağı baktı. Bedeninde eski bir çiban yeri var.. Elindeki rapor da soydan gelen bir frengisi ol duğu yazılı.. Hastalığın kimse « ye geçme tehlikesi (türkçedir) olmamasına değin “Ayla,, hiz- metçiyi evde tutamadı.. Kız gi derken: — Kimacm yok nereye gide « yım? Diye sorunca kadımın içi sız- ladı. Fakat verecek bir cevabı ol madığından sustu.. Meğerse her gün okuduğu mektup değil, dok torun verdiği rapormuş.. Söyle meğe korktuğu ve çekindiği has talığı öylelikle anlarlar diye u- muyormuş.. “Ayla,, pencereden baktı. Bekçinin yanı sıra giden zavallı kıza: — Acaba nereye gidecek ne olacak diye düşündü.. Cahit UÇUK Listelere göre ... Benimle istediğin kadar aytış Senitle ne kadar oylaşırsam, © kadar kafam ve içim doluyor. Çünkü sen benden yaşlısın ve her deneçte üstünsün. Her sözü- nün ayrı anlamı var ve ben bu dolgunluğa ermek istiyorum. | kalktı. Necip te Yosma ile be- raber zeybek, sepet, kaşıkçı oyunları yaptı. Yosma bütün bunlarden sıkılryor, Cemil — ile kalmağa sıra bulamıyor, yoruü. luyor, içinden: — N -eden çattım bu sulula- râ, hiç bözle sarhoş alayına rastlamamıştım.. Diyotdu. Öteki kadınlar da erkeklerini Yosma'dan kıskanı- yorlar, ikide bir söyleniyorlardı: — Artık gitsek., Yatsak!. »*Dağılsak!. Cemil de hiç sesini çıkarımı- yor, Yosn.a'yı alıp yatmak için eğlenti sonunu bekliyordu.Ve..0 ev sahibi durumunday i yi, çı(_ınşı yapan o idi. Fakat, ©o da yine en ayıkları iken epey içmi-ti. Yosma, bir aralık bunaltıdan pencereyi açtı. Geniş bir soluk aldı: — Ooöhhh... şılıkir çiftetelli, kasap, arnavut, lâz oyumu yapıyorlardı. Zeki de bir iki kez dansa ARıu da pencerenin önüne gel- di. O, hiç ayakta duracak gibi değildi, / ,TArkası var)