Bu sevimli sinema aktörü, bu yüksek artist, sağlam bir tahsil gördü, Üniversitenin felesfe şu- besinden mezundur. Yüksek öğretmen mektebi derslerini hazırladı. O, mükem- el bir öğretmen, dikkate değer bir avukat, müstesna bir hekim, hünerli bir yazıcı olabilirdi. O, bunlardan hiçbiri olmak istemedi. Daha doğrusu sıra ile bunların hepsi olmak istedi: Aktör oldu! j Chailes Boyer, çok küçük iken derdi ki: B Ben ya aktör, yahut detek- tiv olacağım. Detektiv olmak — İstiyordu, çünkü çok polis romanı oku - yordu. Fakat az sonra okuduğu eserlerden zevkalmamağa başla. dı ve: — Ben, aktör olacağım!.. de- di. Aktör olmak.. O henüz pek genç iken aktördü. O, on üç ya- şında hem aktör, hem müellif ve sahneci idi. Piyesler yazar ve arkadaşlariyle birlikte oynardı. Hiçbir aile eğlencesi, bir mektep müsameresi yoktu ki, Charles Boyer'in tertip ettiği bir tema- şa ile bitmesin.. Genel savaşta Boyer on beş yaşındaydı, Temaşaları mektep- ten Figear hastanesine nakletti. Yaralıları eğlendirdi. Yaralıları eğlendirmek ödevi genç aktöre aitti, Yaralılar pek memnun kal- dılar. Bunlar ne değerli hatıra- lardır! Boyer: Moliere'i, Cyrano'nun ölümünü Metternich rolünü oy- narken!.. Bize bunları görmek nasip olmıyacak. Charles Boyer diyordu ki: — — Ben, aktör olatağım, an- CHARLES BOYER KİM | ! DİR? cak büyük bir aktör olabilmek şartiyle, . Buisteği tamamiyle yerine getirmek için birçok merhaleler gerekti. Birinci merhale : Raphaöl Dulfos'la ilk görüş- me., Raphaöl Dulfos, Fiğeae ya- kın bir maden merkezinde “Tra- vail,, (Çalışma) adlı filmi çeki- yordu. Charles Boyer kendisine müracaat ederek, şahsr hakkın- daki mütaleasını sordu. Onu, sahnede oynar ve konuşürken seyreden Duflos müşevvik bir eda ile dedi ki: “— Siz, aktör olabilmek şöy- le dursun, aktör olmalısınız! Orada bulundukça Boyer'i ça- Tıştıran Duflos, ona, konserva- tuvara girmeği tavsiye etti. İki tuvardan çıktı. Orada parlak bir muvaffakıyet gösterememişti. ikinci merhale : szi_er’e ilk tesadüf: a G_ın_ııe.r ondan, önemli bir ro- kün iki günde hazırlanmasını is- tedi. Sonra onu Antuan tiyatro- suna angaje etti. Üçüncü merhale : Henry Bernstein'e tesadüf: Zeki bir direktör, her şeyi canalndıran sihirkâr bir şahsi - yet olan Bernstein Charles Bo- yer'i, tiyatrosuna aldı. Dördüncü merhal! Hoclyvood'a hareket: Sessiz film devrinde Charles Boyer bazı roller yaratmıştı. Ancak sözlü filmler iledir ki onun bütün hüneri gelişti. O - nun kuüdreti ilkönce Big House- da tebarüz etti. Bunda, büyük rolü, kadınların pek hoşuna gi- den iyi biçilmiş elbiseli âşık de- ğil fakat yırtık paçavralara bü- yıl çalıştıktan sonra, knnsen'a-: rünmüş kürek mahkümudur. [ e ) Önce mendil ve sigara ağızlı - : ğt aynanlarını ifrata vardırdığı söylenirdi. Onu Bonheur saadet ve Mondespruvös “Hususi âlem ler,, filmlerinde görenler anla- mışlardır ki, Charles Boyer en- dişenin, ıstırabım, ümitsizliğin bin bir nüanslarını ifade etmek için bu gibi teferrüata muhtaç değildir. Onun artık sözlere ihtiyacı yok. Onun jestlere bile ihtiyact kalmadı. Bütün dram, bakışm kudre- tinde, dudakların bir gülüşünde, iç hayatın hezeyanlı kesafetin- dedir. İşte, çocukken — Beslenilen ümit böylece gerçekleşmiş oldu. Charles Boyer büyük bir ak- tör oldu. Şimdi gördüğüm fotoyu, bir- denbire düşündüm. Şaşılacak bir foto. Bu foto Charles Boyer iki yaşındayken çekilmiş.. Büyük bir dantelâ yakalık ta- şıyordu. Uzun saçları ve kordelâ ile bağlı.. Ancak, bu fotoda gene “Saadet,, filminin — kahramanı görülüyor. Vaziyeti ayni. Baş biraz iğilmiş, alın ilerde, kolla- m çaprazlaşmış.. Ayni ifade, ciddi bakışlar, sikılmış çeneler.. Ayni ahlaksal muhit; her za- man uyanık bir zekâ, demir bir irade ile frenlenmiş - sinirli bir | mizaç, son derece bir çekingen- likle zor saklanan taşkın bir hassasiyet. Bu, şaşılacak bir şahsiyettir. Charles Boyer kadar hulüs ve birlik gösteren pek az şahsiyet- ler vardır. O, hem insanlık, hem aktörlük bakımından mükem- meldir. Erkek sinema Artistleri arasında Sevimliliği ve Sanat kudretile Yüksek bir Mevki alan Charles Boyer'in iki pozu Güzel sesi ile Bütün dünyanın Sinema perdelerine Hâkim olan Jran Kipura Soön çevirdiği Filmlerinden birinda v JAN KİEPURA iİLESTÜDİODA 22-6-98353 —— Serge Veber, Kiepura Ile Geçir- diği Bir Günü Şöyle Anlatıyor O gün, Jan Kicpura, öğleden sonra saat ikide stüdyoya geldi. Gelir gelmez, film çevirmeğe mütemayil değildi. Bir gün ön- ce, gece saat ona kadar çalış- mıştı. Nihayet beni saat üçte yanı- na kabul etti. Bir uşak beni, lo- casına kadar götürdü. Sanki bir mabedin önündeydim. Uşak si- garamı atmamı söyledi. Meğer üstat, bulunduğu odada, hattâ yanındaki masada sigara içilme sine tahammül etmezmiş. yacağı sahneyi kendisine oku- mamı söyledi. Benim telâffuzu- mu tenkit etti, birçok şeyleri değiştirmek istiyordu. Konuş - maların bazısını, hatırı için ek - silttim. Onu kızdrmamak lâzım. Önce ona hak verir gibi olursa- nız, sonra düşünür mes'uliyeti anlar ve ısrar etmez. Ve istedi- ğiniz ibareyi kabul eder. Dik- şır. Bir (Ö) yü belki elli gı söyler. Bu sırada onun maki jt yapılır. Elbisesi giydirilir. Gargarası yaptırılır. Öğretmenler,eksperler Üzstat şimdi stüdyodadır. Mü- tebessimdir. Güzel dişlerini gös- termeği sever. Makiyajı yapıl- mış, boyanıp pudralanmış, gü- zelce giyinmiş olan üstadın hay- " li zarif bir gösterişi var, Göste- rişi, biraz yapma olmakla bera- ber, muvaffakıyetlerinin başlıca sebebidir, Kiepuranın etrafımda eksper- ler, telâşla dönüyorlar. Eksper- leri sayalım: Sahneci, iki asis- tan, ve operatör.. Yani dört eks- per.. Kiepuranın yanında uşa; almanca, fransızca, ingilizce öğ- retmenleri ve kâtibesi de var. Üat buytece “HUKUZ PEYR TT / çevrili. Bunlara samimi müşa- viri, Alman müellifi, fransızca adaptatör de katılırsa, yekün on ikiye varır. Bütün bu halk didinir, yük- sekten konuşur, nasihat verir, metheder, bazan içiniçin güler, tasdik veya tenkit eder. Herkes istediğini söyliyebilir. Yalnız aksırmak yasaktır. Kiepuranın en büyük düşmanı nezledir. Eğer sümkürdüğünüzü görürse, Beni karşısma oturttu ve oku- | katle dinler, iyi telâffuza çalı- | kat'iyyen — yanınıza — gelmez. Eğer öksürürseniz, sizi derhal kovar. 'Tenor, taganniye başlar baş- lamaz, eksperlerin sayısı artar, bestekâr, şef dorkestr, repeti- tör ve kırk tane musikişinas işe başlar. Bazı günler, üstadın ho- şuna gitmez, sönük durur, sö- nük okur. O, pek âlâ bilir ki, havalarından biri dünyayı dola- şacaktır. Mükemmel taganni eder, aldığı parayı haketmek ister. Bu ses üstadı, film başıma 900.000 frank alır. (Aşağı yu- karı 90 bin türk lirası) En kuvvetli ses Nefesi müthiştir. Max Bear'a üstündür. Üç versiyonlu bir film için La Toşka'nın büyük hava- sını ardı ardına repetisyonlarla birlikte tam on beş defa taganni ettiğini bizzat — işitiim. Üstat yorulmamış, tekrar başlamak is- tiyordu... Onu, zorla susturdu- lar!... Kiepura, göğsünün kuv- veti, sesinin yüksekliği bakımın- dan her türlü dünya rekorunu kırabilir. Seni seviyorum, dememiş Akşam vazifesi bittikten son- ra, sinema projeksiyonunu bek- liyorduk. Üstat dört muhtelif dilde küfrediyordu. Nihayet ba- na mahre molarak dedi ki: “— Bilirsiniz ki, ben hiçbir zaman, ve hiçbir. kadına seni seviyorum,, demedim. Hiçbir zaman uzun bir macera geçirme- dim. İnsan, uzun müddet anga- je gerektir. Özgür kalmak mü- reccahtır.,, Üstat, fransızca, ingilizce, italyanca ve lehçe konuştuğu gibi, frenk dili konuşan zenci- lerin Üüslüp ve telâffuzuna da sahiptir. Mükâlemeye hep bu Çeşti Şeyler Kkarıştırır. Martha'ya âşık Üstadın hiç kimseyi sevmedi- ği hakkında bana söylediği söz- lerin ne kadar manasız olduğu bir ay sonra anlaşıldı. Kiepura tam bir ay sonra Martha Egger- th'i çılgınca sevdi; bu aşka da- yanamadı ve onunla evlenmeğe, hayatını ve mukadderatını onun hayatına bağlamağa karar ver- di. İnsan aşk işlerinde ihtiyatlı konuşmalıdır, değil mi2