FEDEŞANE TU ——— 17.6.835 ÖZ BİL BİR BAŞKA TELDEN Gözlerimin Çaldığı marş ... Susuzluktan çatlamış, çorak bir tarlaya, bütün bir yıl yeşillik lere susamış bir çiftçinin gözle Ti nasıl acıyarak ve acınarak bakarsa ben de kocaman bir ya - zın İstanbul sokaklarından bo- Şu boşuna ve başı boş geçip gi- dişine öyle yanarak gözlerimi daldırıyorum. Ve, soruyorüm Özüme: — Bu İstanbul mudur? Ben İstanbulda mıyım? Yoksa o be nim İstanbulum tasını, tarağını toplayıp bir başka yere mi göç ftmiştir.? ü O zaman Sarayburnunun üs- tünden Halicin görebildiğim kı yılarına ve bu kıyılara tepeden bakan tanıdığım izerlere, Gala - taya, Kadıköye, Adalara, Buğa Zm iki keçeli yeşilliklerine gocu narak bakıyorum. Hayır... Her Şey yerli yerindedir ve tatlı de- Dizi, masmavi göğü, lık güne - Bi ile İstanbul buradadır. iyle ise bu ne biçim korkulu bir düşdür ki,İstanbulumun s0- kaklarında beni tek - gezmenle karşılaştırmıyor? b Gemisiz rıhtımlar, şamandı - Talar, bomboş müze kapıları ve Binek avlayan otel kapıcıları, ınde beliren bir yeni iç sızısı - nın bam tellerine döndüler. Bun ıl!'l ben bir piyano kılâvyesinin kimi bembeyaz, kimi kapkara v- lan o büyülü tuşlarına bağlı ür A A bi aa Rrem h S88 Kilaklarım acı ",’Y kompozisiyon'un seslerini işi tir gibi oluyorlar: Bu bir ölüm marşıdır. Ve ba Ha öyle geliyor ki, Şarlar Şar: İstanbulum gözlerimle gördü - SÜll Vasll goçüşüne, bu marşın peE— İYuvamızı Güzelleştireli v .. 1 | z B AYFASI AAA AAA Hergün 5 Söz YİRMİ BEŞİNCİ LİSTE 1— Meyli, Temayül — Eğlim, Eğginlik Mütemayil — Eğgin Örnekler: 1 — Oğlunuzun resme eğlimi olduğunu bi- liyorum. y 2 — Bu fikri kabul etmeğe onu hiç te eğgin bulmadım. 2 — Tes'id etmek — Bayramak Örnek: Cümhuriyetin ©- nuncu yıldönümünü ne ka- dar çoşkunlukla bayramış- tık. 3— Yevmi mahsus—Bayragün Örnek: Bayrak, ancak, Pa- zar günleri ile bayragün lerde çeki 4 — Tezahür — Gösteri, Göste- rim. Nümayiş — Gösteriş Örnekler: 1 — Gazeteciler salgıtımız Almanyada iken kendilerine karşı büyük dostluk gösterilerinde bu - lunulmuştur. 2 — Bu, etkin bir hareket olmaktan fazla, bir göste - riştir. 5 — Sebat — Dura Örnek: Durasız adam, ze- kâsını yok yere harcamış olur. Not: Gazetemize gönderilecek ya- zılarda bu kelimelerin osmanlıcaları. nit kullanılmamasını rica ederiz. A A BAA x Z— tek NOwu oksamayan bir ayak uyduruşu da vardır. « Diyesim geliyor ki, biz. eper bir beceriksizliğin kurbanı de - gilsek sanmalıyız ki, ün bir dünya ince zevklerini sıyırıp at mış ve bize bir gezmen boyko - tu yapılmıştır. ITAN JIN ÖYKÜSÜ (HİKÂYE) Genç kadın annesinin, çanta- dan çıkardığı mektupları eline alınca, —kahkahalarla güldü. Sonra: — Anne inandı mı? — İnandı.. — Demek şimdi ben, “olma- yan oğlu yok bayla,, evleniyo - vTuM., — Öylet.. Genç kadın gülmeyen annesi- ne baktı, sordu: — Neyin var anne?.. — Onun haline acrdım. »— Çok yufka yüreklisin an - nel. Bak bee « gertlestim. A- cmmak — duygularım kı’ihenm'... Hem bize acı çektirenlere acı - mak boş nesne... Omuzlarını . Kucağın - Nizameddin NAZİF —— m | A « Yüvamızı güzelleştirmek için çok kez çok para istemez. İşte şu İ No.“ 24 Na YOSMA! Etem İzzet BENİCE Bir yumruk indirdi. Gözlerim- €n ateş taşıyordu. Kin, öfke Röğsümü tırmalayan bir yumru i yüreğimin başında katıl- ""I._beııi çırpındırıyordu! > Dişlerimi kısa kısa boynumu e eğdim: — Peki babalık.. Dedim. Bu: * Peki... Deyişte bütün kanımı dağla- bir sızının tokluğu, katılığı K BHıldun’a döndüm: * Buyrun gidelim.. Dedi, : NT büîhldıın beni aldı; bir otomo- bindik. O günler her şeyin Şağmısı idim, Nereye gittiğimizi itmekteki keyfi şimdi hatırlı- S biliyorum, Ay doğmuş- bü Haldun İstinye tepesinin ioŞ"“"* üstünden Boğazı, ayı, 'a doya seyretti, beni ko Bi arasında — sıkıştırdı, ö iki tahta iskemleyi yaptırmak güç bir iş değildir ve bu iki tahta iskemle bir yuvanın bir köşesini süsliyebilir , sonra şoföre: — Bükreş oteline çek!. Dedi. Bu otekle kendisinin temelli bir odası varmış. Gece yarısını geçiyordu, Otele geldik. Beni odasına çıkardı. Bir küçük şişe rakı daha getirtti. — Siz de babalrğımın benze- risiniz. Çok içiyorsunuz.. Dedim. Güldü: — Senin için akşam içenem.. Diye sözümü karşıladı. Beni de zorladı: — Siz de içeceksiniz. — İçmem. Şimdiye kadar ağ- zıma sürmüş değilim.. Dedim. İcip içmemek çekiş - mesi epey sürdü. En son: — Bir damla.. bir damla.. bir yudum!. Diye diye bana da içirtti. Her yudum rakıda Hüseyin'e karşı duyduğum öfke yüreğimde da. ha çok kabarıyor, içim içime sığ- mıyordu. Ondan öç almak için sinirlerimdeki gerginliği Hal - dun'un kolları arasına kendimi atarak sindirmek, gevşetmek iyorum, Her | daki mektupları dan çıkarken: — Anne boş nesnelere canı - nı üzme!l.. Yazıktır. Dedi... Odasına çıkınca, mek- tupları birer birer okudu. Ken- di kendine şaşıyordu. Bunları nasıl yazdığına... Duygulu bir dille yazılmıs mektuplar şimdi dizlerinin — üzerinde duruyor, genç kadına eski bir duşün baş- ta kalan — izleri gibi geliyorlu bunlar... Hayatında bir yabancı erke- ğe yazdığı ilk — mektuplar lı... Ve cerkek onu çılgın gibi viyordu. Genç kadın, — ke c büyük bir tutkunlukla, bağla - nan adamın, sevgisinden güzel duygular duymuş, bunları mek- tuplarma yazmıştı... Aradan ge- alarak, oda - çen yıllar hayatını değiştirmişti | genç kadının... Büyük tiyatro - nun en iyi oynayan artistlerin - den olmnuştu... Bir gün eskçi bü- yük oyuncuların hayatını ya - zan bir kitap okuyordu. İçinde kalığımı anlamış olacak ki, bin bir dil döküyor, bütün gücünü dilinde topluyor, bülbül gibi şa- kıyor, kendi elile beni soyuyor- du. O da, ben de içiyorduk. Bir dakika geldi ki onun beni çarça- buk yumuşatmak, kendine mal etmek yolundaki şakılamalarına karşılık: — Haldun, bütün bu sözlerin yersiz.. Ben seninim Dedim. Haldun'un kırk yıllık tanışr imişim gibi, baştan başa soyundum, Bir sıçrayışta onun kucağına oturdum, kendimi tö- kel onun kolları arasına bırak- tım, Bu brrakışta bütün öfke- min dinlenişi vardı! Yatıyorduk. Ona etimi, tadı- mr verirken duygularımdaki tün ıstırap ve öfkeyi de öldürü- yor, dudaklarım onun dudakları arasında kısılırken - girtlağımı, ağzımı dolduran bütün tükrük- leri babalığımın yüzüne savuru- yorum, sanıyordum. uyandık. Kahvaltı ederken seyin'in ikinci gez geldiğini bil- istiyordum, O da benim bu yuf- dirdiler, Haldun gözümün içine Sabahleyin saat on birde zor | çük Bir Yalan bir korku — doğdu... Ya kendi mektupları da günün — birinde böyle yazılırsa?.. O vakıt ayrı- lırken konuştukları sözler aklı- “na geldi. Evlenirse, adam onun mektuplarını verecekti .. ÂAnne- sine yalvardı. — Plân güzellikle sonunu bulmuş, mektupla> gel- isti... Genç kadın — yerinden Mektupları destesile ala- rak kâğıt sepetine fırlattı... geçmişti. Bir gün ona bir kitap getirdiler. Eline aldı. Güzel ba- sılmış.. İçinde kendisinin çocuk- huk hayatından başlıyarak, genç liği ve yaşlılığı yazılmıştı. Yaşlı ist sayfaları — karıştırırken | gınlıkla açıldı. Yil- larca evvel yazdığı mektuplar bu kitaba basılmıştı.. Düşündü. Üzüldü.. Telefonu açarak kita- bın yazmanını buldu. Evine ça- ğırdı, Aradan bir az geçmişti.. Genç bir adam geldi.. Yüzü şey- tanca gülüyordu. Yaşlı artistin ellerine sarıldı: — Kabahatimi bana bağışla- yımız, dedi. Hepsini size anlata- cağım. Hayatınızı yazmaya baş- ladığım vakit sizden izin iste- medim, Bir sürpriz yapmak is- tiyordum. Aylarca araştırdım. Çocukluğunuzu kocamış dadı- nızdan, gençliğinizi arkadaşla- rınızdan öğrendim. En büyük araştırmam hayatınızda yazdı - ğınız sevda mektuplarını cle ge- çirmekti. Bunu da buldum. Belki tam sevda mektubu de- ğildi bunlar, fakat çok güzel ya- zılmışlardı. Yaşlı artist şaşarak dinliyordu. Sordu: — Ben o mektupları geri al- mak için yalancı bile olmuştum. baktı. Bu bakışta bin bir anla- tam vardı. — Gelsin! Dedik. Biraz sonra geldi. Kıs- kanmasını, para için beni sattı- ğından üzülmesini, öfkelenme- sini bekliyordum. Oysam aldan- mışım, Tersine o geldi, iki bük- lüm oldu, Haldun'u esenledi. Yılışa yılışa: — Geceyi nasıl geçirdiniz? Diye sordu, sözüne ekledi — Beğendiniz mi Safiye" Haldun: — Bayıldım bile... Dedi, derin bir bakışla gözle- rimi oksadı. Hüseyin: — Tabiiğ. Onu ben yetiştir. dim!. Diyerek sıkılmadan bir de övünç duydu. Haldun sözü kısa kesti. Kalktı, ceketinin cebin - den para çantasını çıkardı: — Size yüz lira daha Bay Hü- seyin. Yarın sabah Safiyeyi yine | buradan alırsınız olmaz mı?. Dedi. Hüseyin, sevincinden deli olacak gibi idi. — Peki bay direktör.. Kalsın! Dedi, Bir yağmadan para ka- | | BULMACA | Bulmacalarımız öz türkçedir. Şek- limizin boş gözlerine karsılıklarını yer leştiriniz. Yedi gün arka * kaya bul- macamızı doğru çözülmüş olarak gön- derenler arasnıda kurga çekiyoruz. Armağanlar veriyoruz. Bulmacaları- mızı istediğiniz gün çörmeğe başlaya- bilirsiniz eiverir ki yedi gün arka ar- kaya çözülmüş olsun. Kargılıkları “Ts- tanbul (Tan) bulmaca servisine yol- layınız, e Birinciye: Gümüş saat. Ikinciye: Maroken bir cüzdan. Üçüncüye: Bir stil>. y Dördündüye: (Tan)ın bir senclik abonesi. Beşinciden onuncuya karar: (Tan) m altr aylık abonesi armağan edile- cektir. f 230 4 | SOLDAN SAĞA 1 — Meclis (8) Kamer (2). 2 — Idamet (2) rabıt edatı (2) ön- değil (4) 3 — Murg (3) Rabst edatı (3) 4 — Millet (4). | $ — Meyan (3). Rüzgâra emir (2) Türkiyenin en büyük gazetesi (3). 6 — İstanbulda bir semt (7). No- ta (2). 7 — Seyrek değil (3) Yoknş (3). | 8 — Sanat (2) Nota (2) Az sıcak 4.) ç © — Cerire (3) Rabıt edatı (2) 10 — Mantar (4) Erkek keçi (4) 11 — Bir adet (3). YUKARDAN AŞAĞI 1 — Halk (4) Vakti bildirir (4). 2 — Akıl (2). Lâf (D). 3 — Yağmursuz (5). Sonuna bir (8) koyarsanız öküz olur (3). 4 — Milli (6). Beyaz (2) $ — Ceset (3). Nezir (4). 6 — Vapur (4), Köpek (2). 7 — Bol değil (4). Genişlik (2). 8 — Sahilde bulunur (4) Bir maç ismi (3). 9 — Nota (2). Lâhim (2). 10 — Beyaz (2). Saç düzeltir (5). 11 — Okun gergin yeri (3). Istil - ham (2). Kraliçe (3). Aldım ve attım. Genç yazman güldü: — O, adamı buldum. Mek- tupları size geri verirken birer örneğini çekerek kendinde sak- lamış, bin dereden su getirerek, ondan aldım. n olmuştu. Yaşlı artist güldü: — Hayatımda bir küçük ya- lan söyleeniştim, o da , boşuna çıkmış, dedi.. Cahit UÇUK parmış gibi yüzlük kâğıdı Hal- dun'un elinden soluk soluğa al- dı ve bir dakika daha durma- dan: — Allah rahatlık versin... Diye odadan çıktı. Ve o gün, ©o gece de Haldun'la birlikte orada, o odada kaldık. Hanife Kadın, sen bu başlan- gıçtan sonra Hüseyin'in ve be- nim işlerimize bakmak için ara- mıza geldin. Geldiğin günden- | beri de benim hep böyle etimi, tadımı, kadınlığımı satarak Hü- seyin'e yedirdiğimi görüyorsun,. Herif beni bir çiltlik işletir gibi işletiyor. Hem de çıkışa çıkışa; korkuta korkuta!, Ben kazanı- yorum, o yiyor. Son meteliğine kadar. Fakat, bayık, bir gün ge- letek, ödeşeceğiz. Bütün bu sözleri Hanife Ka- dmın göğsüne başını dayayarak ağlaya ağlaya anlatan, satılığa çıktığı günü gözlerinin önünde ve kafasının içinde iyiden iyiye berkiten Safiye, en son göz yaş- larından daha ağır bir sızının duygusu ile yere yuvarlandı ve baygın inildemeğe başladı, (KILAVUZ | içinN DERSLER DN j | Li 31 — Bir gün bir Bulgar politikacısı köylülere diyordu ki: Di — Eğer benb saylav seçerseniz, si- ze okul yapacağız, yol yapacağız, köprü yapacağız.. Köylünün biri bağırdı: — Fakat burada nehir yok. — Nehir de yapacağız. İşte irenklerin demagog, osmanlı- canın avampesend dediği karalak bu- dur, Biz ne kral, ne de karal isteriz. Yaptıracağım ev için miymardan bir öntasar istedim. Kimseye karaç'ta bulunma. — — Büyükdere kıyasını, kimin yaptığı henüz anlaşılamamıştır. Ü Biz devrim için bir yöney gençli- Bi isteriz. Ne zaman bir aydan fazla Avru- pada kalsam, yurdsama acısına tulu- lurum, Boş savalarla vaktini kaybetme! Bu misallerde geçen kelimelerin karşılıkları : İddia »— Sava . Emanet — İnam Emanet etmek — İnamlamak Gençler, cumuriyet size Atatürkün en büyük inamıdır. Sırrını kimseye inamlama, e Facia — Acm Onun bütün ömrü acın içinde geç ti. Yugoslavya Marsilya acınını unüte mıyacaktır. D Feragat — Özgeçi Eğer baştakilerde devrim tutunamaz. . Feryad — Haykın 'Ta uzaktan bir çocuk haykırıst duydum. Bu söz dünkü yazımızın yedinci böleğinde idi. Hoca Nasraddin'in hangi anlatığı- pt daha çok seversiniz? Fıkra — Bölek, anlatık Güderge'siz adam hiçbir başarığa eremez. Bozutçu ve kovcu olmayınız. Öçe güderlikten sakınınız. 'Tavana vurduğunuz bu renk bana yabansı geliyor. Fikri takib — Güderge Feşad — Bozut Müfsid — Bozutçu Gammaz — Koycu Kindar — Oçgüder Garib ve acayib — Yabansı Yeğrilmek Bir kurumu yeğritmek (ıslah etmek) onu yeni baştan kurmak tan zordur, derler. Eskiye ya - ma vurmaktansa, yepyenisini kullanmak yektir. Yeğ'in kökü yeğritmek'ten gelir.) özgeçi olmata, Bu inildeyişte bütün bir ya. şayışın ıstırap olup ayaklanışı vardı! Doktor soruyor Doktor genç kızın karşısında yine onu ilk gördüğü gün gibi sözlerini teker tekel söyliyerek soruyordı — Yedi gün bitti Beyaz teni Üüzerine serpi- len pembelikler arasından par- layan siyah, simsiyah, iri, ka! merli, gölgeli gözleri ile her gö- reni büyüleyen ergen kız da yine onu ilk gördüğü gündeki gibi titrek sesi, utangaç duruşu, bi denbire önüne eğilen başı, kıp- kırmızı kesilen beti ile doktorun sorgularını karşılıyordu: — Yedi gün bitti. Onun için geldim. — Baş ağrılarınız. geçmedi mi?. — Geçmedi, arttı! — Verdiğim ilâçların hepsin' aldınız mı?, — Dediğinizden başka hiçbir şey yapmadım. ÇArkası var |