8.6.035 ÖZ ni — ——— —imerananemm L SAYFASI e GÜNDEN GÜNE Dilimize karşı Suçluyuz Türkçenin, doğuya uzak veya Yakın birçok yabancı diller üze- Tinde bırakmış olduğu etkileri £gözden geçirirken şaşmamak €lden gelmiyor. Çünkü bu etki- lerin önce sanabileceğimizden Çok daha büyük ve derin oldu- Bunu görmekte gecikmiyoruz. Uzun zaman Türk egemenli- ği altında yaşamış olan Bulgar, S,'rp. Yunan veya Romen dille- Tinde türkçenin pek geniş bir Yyer sahibi olduğunu biliyoruz, fakat meselâ macarcada, rusça- da bulduğumuz türkçe kelime- ler bolluğu dilimizin yaşama ve Yayılma kuvvetini bize daha iyi tanıtıyor. Fakat siz, leh dili- hin de türkçeden pek çok fay- dalanmış olduğunu bili dunuz? Bunu bir leh Sinin profesörü şöylüyor. Çin kıyılarından batı Avru- Pası sınırlarına kadar, Türk se- lerinin eski veya yeni çağlarda Üzerinden geçtiği bütün toprak- lar türkçenin bereketli suları ta- Tafından beslenmiştir. Kültür alanında çok ilerlemiş, kuvvetli eserler vermiş bir büyük Avru- Pa dilinde kendi öz kelimeleri- Mize adım başında raslamak, ne de olsa, göğsümüzü kıvançla kabartmaktan geri kalmıyor. . Türk dilinin ne tuhaf bir ta- li varmış diyorum. Üzerinde doğduğu topraklardan binlerce ilometre irakta yaşryan ulusla- Tı, asırlarca, dolgun memele- Tinden emzirmişken, günün bi- Tinde, en büyük ve sürekli Türk Mparatorluğunu kurmuş olan r memleketin çocukları tara- findan küçüksendi, aşağılandı, Ryaklar altında çiğnendi.. Ana dile karşı bu kadar kor- kunç bir nankörlük örneğini NÜnmaleaa aat Ne tuhaf bir tali cilvesidir ki, aşka uluslar, dillerinde karşı- İıklarını bulamadıkları için, biz- t kucak kucak kelime alırlar- en, osmanlı sözde okumuşları Ayni kelimeleri dillerinden silip Atiyor, yerine arapça ve farsça- fn çok daha çetrefil sözlerini yordu. Ve anasını boğazlı- Yan bir oğul gibi kendi kelime- *rimizin boğazını — sıkarken, Atabın, kendi gücü ile asla ya- ryacağı bir işi de, onun he- Sabrna biz yaptık, Kuranm dili- ir diye, arap kelimelerini, Po- ı('"I"ının içerilerine kadar, ba- İmızın üstünde taşıyarak gö- Türdük. Bugün, kendi dilimize karşı Be kadar suçlu olduğumuzu dü- Sünürken, yapmış olduğumuz Mmaklığın derecesizliği karşı- ı'"dı başımızı döğüyoruz. Asır- ı:’ci süren bu kadar emeği, €ndi dilimizin gelişmesini hat Etem İzzet BENİCE te .n_uî:igaîsa ele geçer, o vakit Düşünüşlerini yürüttü 1 — Yumuşak olmalı. Para ile kandırmalı.. Yine boynuna sarılmalı. Tneli Sözlerine karşılık verme- Barışmalı!. kaj U uysal f ile yerinden di'in' gördüğü kabalığın, ye- ZÜnd dayağın soldurduğu yü- Yi ©ki ağu birden silindi, teni n,: Pembeleşti, tazelendi, gü- Tmgağlüma büründü, bakışla- Tenatki tatlr esmerlik katmer- tez © ilkinde olduğu gibi bir ::lhhlıkla. sanki hiçbir şey Sonra Zün, sürekli g; Pos aa birak .bi.r deyişti!. bıyıklı adamın boy- tiş 5 SİRTar — A T BULMACA | Bulmacalarımız öz türkçedir. Şek- Hmizin boş gözlerine karsılıklarını yer leştiriniz. Yedi gün arka * kaya bul- macamızı doğru çözülmüş olarak gön- derenler arastuda kurga çekiyoruz Armağanlar veriyoruz. - Bulmacaları- mızı istediğiniz gün çözmeğe başlaya- bilirsiniz elverir ki yedi gün arka ar- kaya çözülmüş olsun. Karşılıkları “Is- tanbul (Tan) bulmaca servisine yol- layınız. V1 Birinciye: Gümüş saat. İkinciye: Maroken bir cüzdan. Uçüncüye: Bir stilo. Dördündiye: (Tan)ın bir senclik aboneti. Beşinciden onuncuya karar: (Tan) m altı aylık abonesi armağan edile- cektir. 12345678 9101f SOLDAN SAGA 1 1 — Sual (4).Ekilip biçilen yer (5). 2 — Çok değil (2). Nota (2). 3—$ark — vilâytelerimizden biri (3), Beyar (2). Kırmızı (2). 4 — Valide (3). Berhayat (3). Me- Meyan (3. $ — Nota (2). Hücüm (4). 6 — Çift değil (3). 7 — Şalbe (4). Şecer (4). eder (4). 9 — Tok değil (2). Bir Fransız na: zıcı (5), 10 — Ab (2). Cam (4). 11 — Rabıt edatr (2). Lâhim (2). 'YUKARDAN AŞAGI 1 Türk imperatorluğunu . kuzan “aLBİT'meyva (3). 4— Damen (4). $— Millet (4). Bir maçının (3). 6 — Relik (7). 7 — Kapan (2). Atif rabıtası (2). 8— Bir vaşıtai nakliye (5). 9 — Nota (2), Beyaz (2), Çırpırın arkadaşı (4). 10 — Bal yapar (3). 1l — Şir (5). Bey (3)4 — .—— camış olsaydık, diyoruz, ortaya nc büyük ve şerefli, Türklük için ne göğüs kabartıcı bir eser çıkacaktı. Yanlışın neresinden dönülür- se kârdır, derler. Biz de şimdi bu ata sözüne uyarak, ataları- mız tarafından işinmiş olan su- çun kötü sonuçlarını, elimizden geldiği kadar ayıklamıya, türk- çeye, kaybetmiş olduğu diriliği yeniden vermeye çalışıyoruz, Yaşar Nabi NAYIR _Hıki — tesir; egemenlik — haki- — Kızma babacığım bana.. Sana çok para getirmek için üç gün eve gelemedim. Dedi, sözünü sürdürdü: — Seni burada unutup kendi kendime keyif süreceğimi nasıl aklına getirebilirsin?. El oğlu erkekliğinin verdiği —gurur ile | kemiklerimi çatır çatır çatırda- | tirken bile kazanıp sana getire- ceğim üç beş lirayı düşünüyo- Ve hemen hoppa, uçarı bir tezlikle: — Nereye koydum çantamı?. Diye koştu, masanın kenarı- na bıraktığı çantasını aldı, gel- di: — Bak babacığım!. tasını açarken yüzüne hîrçıl':ıızıllık y?;ıldı. Sesinde etinden, kanından, tazeliğinden, güzelliğinden kopan, bütün bunlara acınan bir kıvranma vardı: — Üç gün üç gece iki yüz elli lira. Dedi. Ellilik liraları birer bi- rer çıkarmağa başladı. Pos bıyıklı adam rakıdan, (TAN) IN OYKUSU NiÇiN BAKIYORLAR O gün deliler bakım evinin, başhekim odasına genç, güzel bir kız getirdiler. Başhekim onunla giren asistanına belirsiz bir göz kırpış ve küçük bir ses- le sordu: — Hasta mı?.. Asistan seslenmedi. Genç kı- zın biraz arkasına çekilerek: — Sizin bakmanız için gel- miş prolesörüm.. dedi.. Genç kızın derin bakışlı yeşil gözlerinde büyük bir sorgu, yu- muşak sesinde acılı bir sorgu doluydu: — Ulu profesör, bana niçin bakıyorlar, dedi.. Başhekim asistanına baktı. Asistan: — Çok eşsiz bir güzelsiniz de onun için bakıyorlar.. Genç, güzel hastayı bu sözler rdü : er yandan bana bakan çeşit çeşit gözlerden usandım artık. Onları görmemek için kör olmak istiyorum.. Gözleri- me tentürdiyot akıtıyordum. Gelip ellerimden yakaladılar. Yapamadım.. Eğer siz bu göz- lerden beni kurtarırsanız, ben de kör olmaktarı vazgeçerim.. Sesinde yürek parçalıyan bir (yanı - şikâyet) vardı. Başhe- kim genç kızın oturduğu koltu- ğun yanma yaklaştı. Onun saç- larında ellerini gezdirdi. Sesi dert anlryan bir sıcaklıkla dolu idi. Sordu: — Yavrucuğum, bu gözler sana ne zamandanberi bakıyor- lar.. Genç kız cevap vermedi. Pencerenin dışındaki bahçeye bakıyordu. Orada ak gömlekli deliler, tellerle bölünmüş kümes den öfkeden, uykusuzluktan kan ça- nağına dönen gözlerini aça aça, büyülte büyülte paraların sayı- lışına bakıyor, sevincini belli et- miyen bir sinsi hoşlanma lop, gergin yanaklarında dolaşıyor- dü. Taze kadın güler yüzle üç elliliği babalığının eline uzattı: — Babacığım üçü senin ol- sun, bu ikisi de benim, Terzide- ki giyineceklerim için... Pos bıyıklı adam dudaklarını büzdü, surâatını buruşturdu. Ka- lın gövdesinin ortasında şişkin bir et yaması gibi duran göbe- ğini hopurdattı, omuzlarını silk- ti, yeni bir öfke ile paraları ye- re attı, söylendi: — Bunlar neye yeter ki. Elli lira Veli'ye tavladan borçlıu- yam. Birde ödi İ nar yütülürsem — Ya Ahmed'in yüz lirası?.. Hanife Kadın Safiye'nin göz- leri içine baktı, kaşları ile işmar etti: — Hepsini ver?! Safiye babalığınım gözleri içine dik dik baktı, göğsünün | kandırmadı. Bâaşhekime yeni- | (HIKAYE) gibi yerlerde geziyorlardı.. Baş- hekim zile bastı. Giren hasta- bakıcıya yavaşça söyledi: — Sen hastayı bakım odasına götür, biz de şimdi geliyoruz.. Genç kız hasta bakıcının ya- nında bir kuzu yumuşak başlılı- ğı ile odadan çıktı. İ hekim bakıştılar.. Başhekim: — Neden olmuş anlryamadın mı?.. Zavallı kızın kimsesi yok mu?.. — Hayır profesör.. Yalnız çantasında kalın kilitli bir def- ter var.. Onu alabilirsek, belki kör düğümü çözebiliriz.. © gece genç kıza ayrı bir oda verdiler.. Uyku vakti büyük bir bardak süt içirdi ona hasta ba- kıcı,. Südün içine uyutucu bir toz atılmıştı.. Genç kız hemen uyudu. Asıstan, onun gevsiven parmaklarmın arasından kilitli kalın defteri, boynunda kurde- lâya asılı anahtarı aldı.. Başhe- kimle beraber defteri okudular.. İçinde iyi yazılmış bir sevda (öykü - hikâye) si vardı.. Baş- ka bir ip ucu bulamadılar.. Yal- nız son sayfalarda büyük göz resimleri çizili idi.. Hepsi o ka- dar.. . Genc kızı sık ibir bakım çev- resine aldılar.. Ve böylece bir uzun yıl geçti.. Bir sabah gözle- rini açınca başhekimi çağırmala rını istedi. Biraz sonra hekim geldi. Genç kız değişmiş gözle- rinde korkusuz, üzüntüsüz bir bakış vardı: — İyileştim profesör dedi.. Şimdi size ilk geldiğim gün sor duğunuz sorgunüun — karşılığını vereceğim. Artık dört yanımda bana bakan gözler yok.. Bu sa- bah birdenbire onlardan kurtul- dum. Sizin iyi bakımınız kur- tardı beni.. Şimdi hatırlıyorum. ortalık yerinde sızıdan Iıu; yum ru katıldı, dilinin ucuna geldi: — Alçak herif. Etimle, kemi- ğimle kazandığım paranın beş parası bile bana kalmasın mı?.. Ama, bunu söyliyemedi. De- rin bir iç çekişile: — Peki babacığım. Hepsini vereyim!. Dedi, elindeki paraları uzattı, Pos bıyiıklı adam bir yağıya| saldırır gibi beş elliliği Safiye- | nin avucundan kaptı, homurdas | na homurdana cebine yerleştir. di, Rakı bütün azgınlığını onun başma — vermişti. Düşmemek için ayakta zor duruyor, ancak beynini saran düşünceleri de bı- rakmıyordu. Yine tok, dik, han- çer ucu gibi delen, yıpratan se- sile söylendi: — Kız bu son! Bir daha böyle yaptığını görmiyeyim. Seni ökdürürüm., İşini yapmalı, parayı cebi- ne koymalı, hemen eve dönme- lisin, Daha dik bir sesle, parmağı- H sallaya sallaya sözlerine ek- AAA AM AREDERARARA Hergün 5 Söz YİRMIBİRİNCİ LİSTE 1— Matbuat — Basın Örnek: Basın Kurumunun dördüncü kuvvet olduğunu söylemek, ona boş bir gu- rur vermek değil, tamtersi (bilâkis) onu derin ödev ve soravları karşısında düşün- dürmek demektir 2 — Vazife — Ödev 3 — Mes'uliyet — Sorav 4 — Neşriyat — Yayın Örnek: Radyo, asrımızın en kuvvetli yayın araçla- rından biridir. 5 — Vasıta — Araç No: k ya zılarda bu kelimelerin osmanlıcaları kullanılmamasını rica ederiz. Bir yu önceydi.. Bir gün tünelle Galatadan yukarı çıkmıştım. o kalabalık içinde üstüme bir ka- dın çullandı ve yumrukladı be- yi.. Kalâbalık arasından çıkan | bir delikanlı kadını yakaladı. Dayaktan kurtuldum. — Fakat dört yanımdaki insanlar öyle baktılar, öyle baktılar ki bana.. Sıkıldım o bakışlardan.. Akşam eve dönerken herkesin gözleri üstümdeydi. Herkes beni deli- nin dayağını yerken görmüş gi- bi geliyor, bakanlardan sıkılı- yordum. Gece duşumda (duş - rüya) sade gözler gördüm. Er- tesi gün sokağa çıkmadım. Bir adım dışarı atsam bakanları gö- rüyor, çılgına dönüyordum. Bunu kimselere si »medim. Kendi kendime her dakika göz lerle uğrastım. Bütün çalışma- ma değin, onların acımalı, gül- meli bakışlarından — kurtulamı- yordum. Bir gün geldi ki; gö: lerimden dört yanım siliniverdi. Sadece göz, göz, göz kaldı ba- | kışlarımda.. İşte o zaman bura- | ya getirdiler beni.. Hatırlıyo- rum, Kendimin, bir genç ve yü- züne bakılır bir kız olduğumu unutmuştum. Siz bunu bana ha- tırlattınız.. Şimdi bana niçin ba- kıyorlar, anladım. Siz bile onun için böyle tatlı tatlr bakıyorsu- nuz yüzüme değil mi? profesör. Genç kız deliler bakım evinin kapısından çıkarken başhekim onun kulağına iğildi. Yumuşak bir sesle; GUNLER BOYUNCA KAYNAMA “Şaheser uykuda,, adlı yazı - sında Peyami Safa yalnız Türe kiye'nin değil, bütün dünyanın bir fikir kıtlığı geçirmekte ol- duğunu, hiç bir tarafta sanatın ölmez izerler tamadığını söylüyor... Çok yazık ki arka- daşımız “şaheser,, sözü ile ne demek istediğini iyice anlata- miyor, Dünyada fikir kıtlığı değil, belki tersine olarak fikir bollu- ğundan doğma bir sıkıntı var. Diyebiliriz ki İtalya, Almanya gibi ülkelerde bugün bir tek fik- rin egemenliği varsa bu, fikrin kıtlığından değil, fikirlerin dü- zeni bozacak kadar çoğalmış olmasından ileri gelmiştir. Ha- yır, dostum, bir durgunluk de- ğil, bazı yerlerde için için, bazı yerlerde açıkça kendini göste- ren bir kaynama çağındayız. Bu kaynamadan sonra bir kay« naşma olacaktır; ama ne za- man? ne şekilde? bunu nc sen kestirebilirsin, ne de ben. “Usta-işi,, (şaheser), değeri yıllarla azalmayıp artmış olan izere denir, Bugünün şüirleri, romanları, yapıları, resimleri arasında böyleleri olup olmadı- Kını biz ne bilelim? Bugün çı- kan kitablar, kurulan o koca koca evler içinde çok beğendik- lerimiz var. Bunların yarın gü- lünç, bayağı, değersiz görülece- ğini sanmak kendi kendimizi hiçe saymak olmaz mı? Dünya- nın eşini pek az gördüğü karga» şalık, sıkıntı çağlarından birini yaşıyoruz, bu çağda duydukla- rımızı gelecek günlere bildire- cek hiç kimse bulunmadığını sanmak, insan oğlunun gücünden şüphe etmek di nedir? Bana bugünün ölmez sanat izerleri hangileridir diye sorarsa nız, yarın da şimdiki kadar, şimdikinden de çok sevileceğini umduğum birkaç kitab adı sa- yabilirim, Peyami Safa da sa- yar... O adları buraya yazmıya- cağım, çünkü onun söyliyeceke leri ile benim söyliyeceklerim pek bir olmtyacaktır. Şu var ki o da, ben de sekiz on izere umud bağlamışızdır. Belki iki- miz de yanılıyoruz ve yarına asıl kalacak olan büyük sanat adamını hiç bilmiyor, biliyorsak da değerini anlamıyoruz. Heşn her çağda ölmez izer, güzel izer aramak nereden geli- yor? Hepimizin ödevimiz, üze- Timize aldığımız işi, elimizden — Benimle evlenir diye sordu. Genç derin bir bakışla ona baktı. Sonra başmı önüne eğe- rek evet, dedi.. misin? Cahit UÇUK — Senin anlayacağın, azıcık yan çizeyim dedin mi öldüğün ündü irden de öldürmem. doğrarım, on pa- Ta etmezsin, Sonra bir yerini de kırarım, sakat kalırsın! Safiye, onun dikelen duygula- rını dindirmek, öfkesini yatış- tırmak için sadece: — Peki babacığım.. Sen hiç üzülme!, Dediğin olacak. Söylediklerinden baş- ka bir şey yapmıyorum! Diyor, ötekisi de ayakta yal- palıya yalpalıya elile, gözlerile, kaşlarile, gövdesinin bütün oy- nayan ve sallanan yerlerile an- latmasımı sürdürüyordu: — Kendin için bir yerde kal- mayacaksın! Kazandığına el sürmeden getireceksin.. Kimseye gönül kaptırma- | yacaksın!. Bir yattığın erkekle daha yatmayacaksın. Safiye burada dayanamadı, sordu: bir geldiği kadar iyi yapmaktır. Güzel olursa, ölmez olursa ne mutlu... Hayır, usta-işi uykuda değil © bir örtü altında, ancak zama- nın yırtacağı bir örtü altında. N. ATAÇ — Ya zorlarsa?. Pos bıyık tek ayağının üze- rinde sarsıla sarsıla bir saniye: — Hihhhh... Diye düşündükten sonra çok değerli bir fikir bulmuş gibi söylendi: — Zorlarsa senden hoşlanı- yor demektir. Daha çok hoş- lanması için sen kaçacaksın, o kovalıyacak. En sonunda gece- liği yüz papelden uyuşacak- sın. Anladın mı Ve sözünü süzdürdü: — Kız, demir tavında iken dövülür. Senin d. imdi para edeceğin çağ. Kendini çoğa sa- tacaksın, Üç beş yıl sonra hem tadına bakan kalmıyacak; hem de para etmiyeceksin. Safiye sözün bu durağında kendi kendisine gelen bir iç çe- kişin ıstırabını duydu: — Yaaa... Ve ağulı bir gülüşle dişleri- ni kısa kısa: KArkası var)