8 Haziran 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 11

8 Haziran 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bı.r tütün 'fabrıkasına gırınce ilk bakışta neler görülür? 80 kuruş gündelikle ev geçindiren, koca besliyen, çocuk okutan, alil babalarına ilâç parası yetiştiren işçi kadınlar var! Bizde işçi nasıl yaşar? Nere- | 'erde yaşar? Nasıl çalışır? Na- &l — eğlenir? Kimlerle düşer, kalkar Kısacası, hayatımı hasıl geçirir? Ben bunu, kendi Tütün işler'nde böyle yaşlı, kadınlarda çalışır Payıma meraklı buldum. İşlen « TMemiş mevzulardan biri olan iş Si yaşayışını, yakından görmek 'Çln fabrikalarda çalışan kadın Ve erkek işçiler arasında dolaş - ği düşündüm. İlk uğradığım yer, Kabataş - bir tütün fabrikası idi. apının önündeki klübesin - Uyku kestiren yaşlıca bir a - m fotoğrafçıyı görünce, irkil de d — Kimi arayorsun? Ben atıldım: — İşçileri göreceğiz! Bir kaç Tesim alacağız! apıcı, hemen suratı astı: — Ne işçileri görebilirsiniz, de resimlerini alabilirsiniz! — Niçin? Yasak mıdır? — Yasaktır! — Peki ama, sen bir kapıcı - X“— Bizim geldiğimizi, önce di- *ktöre bildirmeğe mecbursun! — Direktör, burada yok... — Vekili de yok mu? — Vekili de yok! ki çeıuhp gidecektim. *$a koşa biri geldi. Kapıcıya î”lk'dıklcnmı kendisine de söy tdim ; bana akıl öğretti: — Buradan doğruca Karakö 38 gidersiniz.Orada falanca ha- iöh filân numaralı odasında, şu bimde birisi vardır. Kendisi bi "h tütün kumpanyasının üçün Ü müdürüdür. 5, Malâthaneyi gezmek istedi- İnizi söylersiniz. Müsaade eder ©, bir kâat verir. Ö kâadı alır, ttirirsiniz. İmalâthaneyi size *zdiririz. Bö, apıcı, bu kadarcık bir yol “Crmege itiraz etti: — O direktör değil ki... Üyük direktör Amerikada... ı'! aktım, adamcağız, bizi han te, Amenmya kadar gönde - tcek, Geri döndüm. ve tramva- '“lâyarnı: Beşiktaşta bir baş ğ'—'m deposuna uğradım. bej Urada da bir klübe.. Ve bir kçi? İçerden Asıl — Siz kimsiniz? — Filânız! hu; imi görmek istiyorsu - 'lyrn karşılığı verdik Tei $çileri göreceğiz, bir kaç m alacağız!.. der Bunl:ıı' da nereden çıktı?,, ha Bibi bir bakışla tepeden tır- ei izi süzdü ; Tey lmnlmz bekleyin de haber ve ll'd:n sonra geldi: | Pabrika bugün gezilemez! eden gezilemiyor? hi !Kılenn çalışma saati Netu essr . a — Siz gidin, bir daha söyle - yin memurunuza... Gitti, geldi: — Buyrun içeriye!. Hele. şükür, fabrikayı geze - bileceğiz. Nazik bir memur, önü müze düştü; Bir merdiven çıktık. Sağa kıv rıldık, sola kıvrıldık. Geniş bir solana girdik, Burada 30 - 40 ka dın işçi, küçük tahta sıraların üÜstüne oturmuş, önlerindeki tü tün yapraklarmnı cinslerine göre ayırıyorlardı. Bunlar arasında, ilk gözüme ilişen, taliime kömür renginde bir işçi kadın oldu. — Adın ne; senin, bakayım, dedim , Beyaz dişlerini göstererek mı rıldandı: — Fatma!. — Nerede oturuyorsun? İçini çekti — Ben mi nerede oturuyo - rum? Nişantaşında.. Teşvikiye mahallesinde... İş arasında hararet bastığı zaman Bir kulubem var, orada oturu rum. — Ne vakittenberi bu fabri - kadasın? — Daha yeni geldim! — Kaç para gündelik alryor - sun? Yanr başımda duran memu - run yüzüne baktı; bu bakışta ben bir şeyler okur gibi oldum; fakat kara Fatmacık kendini ça buk topladı: — Biz daha yeni geldik.. Kaç para vereceklerini bilmiyoruz! | dedi, Sordum: /— Hastalandığınız zaman si- ze hakıyorlar mı? Bağını önüne eğdi: — Fıkara kısmı hastalanma - mağa baksın!.. Yatarsak bize kim ekmek verir?... Memur burada söze karıştı: — Bir doktorumuz, muntaza man işçilerin sağlığı ile meşgul olur, Hastalananları evlerinde de tedavi ettiririz! Ben, yine Fatmaya döndüm: — Senin kimsen yok mu? Başımı dim dik tutarak yüzü - me baktı: — Allahm var, başka kimim olacak? — Bundan önce nerede çalı - şırdım? — Konaklarda aşçılık eder . dim.Bıktım,aşçılıktan... Çıktım. Şimdi iş oldukça tütüne gidiyo rüm, — Burada size her gün iş ve- riyorlar mı? — Şimdilik veriyorlar, Haf- tada altı gün çalışıyoruz. Fatmanın yanındaki bir baş- ka işçi ile konuşmağa başla- dim; — Senin adın? absmerancın 2 | gündelik aldığı günler olmuş a- — Beşiktaşta... — Kira evinde misin? “Alay etme benimle,, der gi- bi, hafifçe kaşlarını çattı — Kira ya.. Kendimin mi ola caktı?. Beş buçuk lira veriyo- rum her ay... — Kocan var mr? — Var, kocam ama işsiz... nu da ben besliyorum. — İş aramaz mı kendisine? — Bu zamanda aramakla, iş bulunuyor mu? — Ya, çocuğun? Yüzüne dalga dalga kan çık- tı. Belli ki kadının en ince teli- ne dokunmuştum; gözlerinin içi güldü: — Çocuğum da var. Mektebe gidiyor! — Gündelik ne alıyorsun? ©- Önun yerine, yine memur ce- vap verdi: — Yeni geldi, daha ne alaca. ği belli değil! — Kaç saat çalışırsın gün - de? Yine bir yatı bakış; geçen şeyi biliyorum: — Acaba, ne desem.. 11 saat mi desem, 10 saat mi, 9 saat mi? Memur bu sorgumu tehlikeli buldu: — Dokuz saatten az çalışır - lar, çünkü bir saat öğle paydosu yaparlar, Kadıncağız hemen memuru içinden ta paydösi Çıkar, bir saatlik öğle paydosu nu içinden... Geriye ne kaldı, se kiz buçuk sa; Çalışır gibi gö: ğmt bize veren bir işçi kıza: — Sen de, yenilerden misin? Diye soracak oldum. İşçiler yemekte Gülümsiyerek: — Hayır, dedi, ben eskiyim.. Babam ihtiyar, çalışamıyor. Sek sen kuruş gündeliğimle onu ben besliyorum. Seksen kısmını damagmı çat latarak söylemişti. Bir işçinin yaşayışında, bu paranın oyna- dığı rolü düşünerek, seksen ku- ruşu garsona bahşış diye veren varlıklı kimseler gözümün önü ne geldi. Seksen kuruşlan yatalak - bir | babanın ilâç parası, bakım pa « | rası, yiyecek, içecek, giyecek pa | rası çıkıyor. Geri kalanla da tü- tünde çalışan kızı geçiniyor. Bü da bir başka işçi kız 21 yaşında, Nesime... 8 sene - dir tütün işinde ve aynı fabrika da çalışıyor. Gündeliği 80 kuruş Tatilden başka günler çalışıyor 12 buçuk kuruşla girmiş, 2 lira ma, haline şükrediyor, Hiç ol - mazsa, evi kirada değilmiş. Ar- navutköyünde oturuyormuş. Bir aralık; — Yayan mı geliyorsun? diye cardırm [I) ö | v Bekçiler, Işi bırakıp bışarı çıkanları böyle geriye döndürürler — A, Dedi, Arnavutköyün - den yayan gelinir mi hiç? Tram | vaya biniyorum. Tramvaya binmek, bir işçi kız için belli ki, lüks bir iş.. Hattâ bir nevi sefahat! Az kalsın unutuyordum: Ba - yan Nesimenin bir de 18 yaşın- da erkek kardeşi var. Mektebe gidip geliyor. Kızcağız, yemi - yor, içmiyor, ona bakıyor. Evlambiya: 20 yaşında.., Tak simde oturuyor. Evi kira.. 80 kuruş gündelik alryor, ve her gün, Taksimden Beşiktaşa ya - ya gidip geliyor. 11 senedenberi aymı tütün deposunda.. İlkin gündeliği 40 kuruşmuş. Yavaş yavaş artıp 80 kuruşa kadar çık mış, Havva: Zonguldaklı, (25) ya | şında,, 12 anberi tütün işin- de çalışryor. 7 yaşında bir çocu- ğu var. — Kocan sağ mı? dedim. Pek tuhaf bir şey söylemişim gibi kahıkaha ile gülerek: — Öldü, kocam.. Dedi. Annesi ve çecuğu ile birlikte, kira evinde oturuyorlarmış. — Kaç saat.çalışıyorsun? Di- ye sordum. Yine o neşeli sesile: — Sabah gideriz, akşam geli riz!, Cevabını verdi. Ağgavni: 24 yaşında, B0 kuruş gündelik alıyor. Kırk kuruşla işe başlamış. Yüksele yüksele 80 kuruşa kadar yükselmiş. — Kimsen var mı? Diye sor- dum, — Kimsem olmasa bu kahrı çeker rmyı'n? Dedi. Ihtiyar, göz leri görmez bir babası varmış. Ona bakıyormuş. Pakize, 22 yaşında. İki yıl ön- €e kocası ölmüş. Bir de çocuğu var, Beşiktaşta oturuyor. 80 ku Tuş gündelik alıyor. Derken bu arada, uzun boylu zaif bir adam, elinde koca bir meydan süpürgesile çıka geldi, Ustabaşı ve tütün işç leri Fabrika memuru Bay Hik - mMet: — Hah, dedi, işte yazılacak bir tip... Meydancı Samuel!.. Samuel, bize boyun kırarak çok nazik bir selâm verdi, Ben sordu — Bu kadar kadım işçinin ara ll.l K Dü Ka v yor?. Hikmet gülerek: — Siz Samuele bakmaym, de di, tatlı dili ile güler yüzü var, onun... — Ne kadar gündelik alryor? Samuel, kendisi atıldı: — 140... Ama, sade ben değil, kızım da burada... 80 kuruş da o alıyor... — Aferin Bay Samuel! Bana anlattıklarına göre tü- tün işlerinde çalışanların günde likleri yaptıkları işe göre değişi yor. Çıraklar ve sandıkçılarla tongacılar (80) kuruş,başı bağ- Bay Hikmet anlattı: Hamidin mefruşat Bize geçince içinde bir çok tadilât yaptık! Sabık mefruşat dairesinde, bir iskemle bulsam, azacık yorgun- luk alacaktım. Boş yere, etrafı- ma bakındım. Yerler çırıl çıplaktı. — Müsaade ederseniz, çıka « lım, diyecektim, Memür — Acele etmeyin, dedi, size hastahanemizi göstereyim. — Göstermeseniz daha iyi o« | tur... Hastaları rahatsız ederiz!, Tütün hastahanesinde tütünlerin harareti ölçülüyor lr iş yapanlar 80 - 120 kuruş, is- tifçiler (150) kuruş alıyorlar, Memur diyor ki: — Siz, bizim işçileri, dışarda | görseniz tanıyamazsınız. İpekli | elbiseler, gıcir gıcır yeni iskar - | pinler,.. Hepsi birer nazlı Ba - yan gibi giyimli kuşamlı olarak fabrikaya gelirler. İş başı yap - mazdan önce, arkalarından elbi selerini ayaklarından iskarpin - lerini çıkarır, dıvardaki çiviye asarlar. İş kryafetlerile çalışma kıya- fetleri, hiç biribirini tutmaz. Bizde iki nevi işçi vardır: Bir kısmı, evine, çocuğuna, ihtiyar ana ve babasına bakmak, nafaka sını çıkarmak için çalışır. Bir kısmı da, kazandıkları parayı üste başa verirler, Tatil günle - ri, iki dirhem bir çekitdek süsle nip, eğlence yerlerinde mesire - lerde vakit geçirirler. Tütün depolarında çalışan - lar içinde; manikürlü, allıklı, sürmeli kızlar da bulunur. Bunları, dışarda' görenler, kim bilir, hangi yüksek ailenin kızıdır, der, Fakat fabrikada çalıştıkla- rı zaman, hepsi de süt dökmüş kedi gibidir. Bütün şuhlukları - nı dışarda bırakırlar. Çünkü, fab rika, disiplin, yüksek sesle gül- meğe bile izin vermez.Biraz ko- nuşulsa, işçi başının hemen üst | o zamın kovuşların derhal ses sada kesilir, Sordum içinde, Güldü: — Bizim hastalarımız, rahat sız edilmezler. Bir kalrp gibi ya 5 tarlar! — Çok mu ağır hastalar var? — Şimdi görürsünüz. Yukarıya çıktık. Bir de ne gö reyim, Yenden tavana kadar sı- ra sıra denkler.. , Bay Hikmet: — İşte, dedi, burasıdır! — Anlamadım! — İnsan hastahanesi olur da. tütün hastahanesi neden olma - sın? Sonra izahat vermeğe başla - di : — Hasta tütünler, denk denk buraya getirilir. Tütün hekim- leri bunları muayene ederek hastalıklarını teşhis ederler. Bazen hasta tütünlerin hara- ret dereceleri yükselir. Ö za - man, hekim, eline dereceyi alıp, denklere yaklaşır, hararetlerini tesbit eder. Hasta tütünler, has tahanede aylarca kalırlar. Ta iyi oluncaya kadar... Bazen kurtarılamayıp dinlendirenler de bulı hastahanemiz kalrbı Tütün hastahanesini işimiz kalmamı Çekişe çekişe girdiğimiz yer den, tatl. tatlı çıktık. Bay Hikmet, arkamızdan ses — İnşallah, yine buyurun!...

Bu sayıdan diğer sayfalar: