GÜNDEN GÜNE Zevk kıtlığı _Bışlıcı dertlerimizden biri - ir, Ve hiç çekinmeden söyliye- liriz ki, bizde fikir kıtlığından â—ıla, eksik olan, zevk kıtlığı - lr, Bir adam görüyorsunuz ki Yaptıracağı apartımanın arsası- Ha iki bin ve yapısına on bir li- Ta harcamaktan çekinmiyor, fa- t vereceği bu kadar paraya karşılık ortaya güzel ve gönül yıcı bir eserin çıkması için, ü paranın onda, yirmide biri- ni, fikrini almak üzere, bir artist Mimara vermeyi lüzumsuz bulu- Yor, Ev mi kuracaksınız? Taşı taş tüne koymasını bile usta ne - hize yetmez? Çapa vurmasını bi n bahçevan bu iş için çoktur bile, Hayır, bin kere hayır. Bu Yanlış, kötü, değişmesi gereken bir kanağattır. Bu kanağat yü- Zündendir ki bugün evlerimizin &ve, bahçelerimizin bahçeye ve Şehirlerimizin şehre benzer ta - Tafı kalmamıştır. Bu görüşün doğruluğunu gös Serecek misal mi arıyorsunuz: Ankarada, kurtuluş savaşının hemen ertesinde, şehirde henü Yabancı uzman ve hattâ Türk Mimar bile yokken yapılmış ©- lan eski şehir kısmındaki kurağ larla, Yenişehrin son yıllarda ğerli uzman ve mimarların Rözü altında yapılmış yeni cad- ini kıyaslayınz. Aradaki AYyrım size hakikati bütün çıp - hklığîyle anlatacktır. Ankaranın eski şehir kısım - ında her dakika göze batan Bu çirkinlikleri ancak iki şey ;niıl:ycbiuı: Ateş veya kaz - Bugün, Ankararnımn ilerisi, alı- “han yerinde teübirlerle kurtarıl Mıştır. Şimdi sanat ve zevk kon İtolü, teknik kontrolle başbaşa, Jesri tehdit eden tehlikeleri ön- ye çalıştyor. Ancak, ayrı Ayrı ferdlerin zevk sahibi ve sa- hata değer verir bir düzeyde ol- Masından doğacak sonucu, hü - zorunun tek başına başa- Tamıyacağını ilâve etmek lüzum Suzdür, * nleketi, devrim ve kalkın- ::: hiziyı. keraber sarmış olan bayındırlır. hareketi var. Bütün şehirlerimizde; «.erpiç ve tahtadan taş ve betona im-<ise “_oiru canlı bir kımıldanış sezi- liyor, Fakat ayni zamanda dü- — Sününz ki, bu hareket, zevksiz- liği çürük ve dayanıksızlıktan Sıkararak taş ve betonla sağlam laştırmak tehlikesile beraber bü No. 18 e YOSMA! K Etem İzzet BENİCE Sdam, Bryıkları kocaman koca- TMandı, İki yanağına sarkan bu gı?l bıyıkları altında dudakları 'G' gözükmüyordu. Öfkeli öf- u_ll konuşuyordu. Siyah, gece- ln karanlığını çalan gözleri; İ tığı yeri hançer ucu gibi de- â.: keskin, dik bakışları vardı. ü lli ki, gücü kuvveti de yerin- €© idi. Rakıyı susuz, çok çok içi- hğd“' adat üç buçuğu vurdu. Kadın korkak bir sesle , — Artık uyusanız. Çok içti- biz. Saat te ilerledi. Bakın Üç ÇUğu vurdu.. t'D'ü Ö hiç aldırmadı, kalın Övdesi üzerinde top top düran Hnuzlarınt sarsa sarsa homür: andı, önünde duran dohu bar. Takıyı birden kaldırdı, ağ- h:':hoıılm ve elinin sırtile du- larını sildi, Kadın daha ürkeki " —— BULMAC 6__.! Bulmacalarımız öz türkçedir. Şek- timizin boş gözlerine karsılıklarını yer leştiriniz. Yedi gün arka > kaya bul- macamızı doğru çözülmüş olarak gön- derenler arasnıda kurga çekiyoruz. Armağanlar veriyoruz. Bulmacaları- mızı istediğiniz gün çözmeğe başlaya- bilirsiniz elverir ki yedi gün arka ar- kaya çözülmüş olsun. Karşılıkları “İs- tanbul (Tan) bulmaca servisine yol- layınız. e Birinciye: Gümüş saat. Hünciye: Maröken bir cüzdan. Üçüncüye: Bir stil>. Dördüncüye: (Tan)jın bir senelik abonesi. Beşinciden onuncuya karar: (Tan) an altı aylık abonesi armağan edile- cektir, 19239335678 91011 SOLDAN SAGA : Y Mürg (3). Kabahat (3). Yet 2 () 2—Kâse (3), Nota (2). Beygir 2). 3—Emmekten emir (2). kolları (5). rabıt edatı (2). 4 — Bir uzuv (5). Bir içki (4). $ — Bir rakam (2), Tüy (3). İs- tifham (2). 6 — Geyiği ile meşhur (3), (2). Sandal (3). Kuşun Nota 10 — Sukutu hayal (5). : 11 — Nan (5). Şömendöfer (5). YUKARDAN AŞAĞGI : 1— Çilt değil (3). Nota (2): 2— Halk (4): Cür'etkâr (4). 3—Akıl (2). Ayrupada bir hü- kümet merkezi (g; biz 4 — Dem (3). Nota (2). 5 — Hal rabıtası (3).Kuş yemi (1). 6 — Ben değil, © değil (3). Zevç (4). 7 — Bal yapar (3): Köpek (2). Bir çalgı aleti (3). 8 — Yemek yemeğe mahsus (2). 9 — Nota (2). Muşaka (3). 10 — Manikür (4), Şart edatı (3). 11 — Yet (2). Niyaz midası (4). ——EEEEE yümektedir. Plânlarımızı yapmadan, mo - dellerimizi ortaya koymadan, halkımızı aydınlatmadan ve ye- ter derecede zevk propagandası yapamadan yürüyen bu bayın - dırlık işi, memlekete fayda ye - rine zarar da getirebilr. Hastalıktan kırıldığı halde bir mekim bile geçindiremiyen kasshalarmız gibi, bütün yapıla Fi zeyksizliğe ve bilgisizliğe kur ban gittiği halâe mimar ihtiya- cını duymayani kazaba ve şehii — Hiç kendine de acımıyor- sun. Bu ne içiş?. Dedi, Pos bıyıklı adam, yum- ruğunu masaya vurdu, odayı :ıaphyxveruı tok, güçlü bir ses- e: — Ne söylenip duruyorsun be Hanife Kadın. Sana akşam- danberi git yatağına zıbar de- dim. Yine burada başıma tebel- leş oldun kaldın! Ve daha sert, daha kaba sö- — Kahpe dölü. Üç gün üç gecedir meydanda yok. Biraz- cık yol yöntem öğrendi, adam içine çıktı, hemencecik başı dumanlanıverdi. Gelsin de o kaltağa dünya kaç bucakmış göstereyim, Hanife Kadın boynunu büke büke, lâkırdılarını yavaşlata ya- vaşlata bu sözleri karşıladı: — Böyle deme. Öncağızın da suçu yok. Ne yapsın, kazanmak kolay mı?. Sana para dayanmı- yor ama kaç yıldır kızcağız hü- tün kazandığını eline getiriyor, Şimdiyecek kucak kucak para | getirdi, Aza da kanmıyorsun | (TAN) IN OYKUSU (HIKAYE) KİRAZLAR Ü Küçük Tekin evinden, yırtık papuçlarını sürükliyerek çıktı.El lerini arkasıma büyük bir adam kurumile bağlamış, dar sokak - lardan geçerek caddeye çıkan yola saptı.. Burnunu öne doğru uzatarak havayı kokladı. Kok- lamağa alışık burnu büyük so- luklarla havayi içine çekiyordu. Bir manav dükkânmım önüne gelmişti.. Durdu. Sonra yavaş yavaş geriliyerek karşı kaldırı- mın gölgeli kıyısıma sokuldu. Dükkânda neler yoktu. İlik havayı kokularile dolduran pem be taze çilekler dudağa uzanır gibi duruyorlar, pırıl pırıl erik- ler bakmakla diş kamaştırıyor. 'Tekinin ağzı sulanıyordu. İnce- cik saplarile birer damla soğuk ateş gibi yanan kirazlar, aç ve istekli bir çocuğu değil, içi ya- nan tok bir insanı bile baştan çı karacak kadar canlı.. Derilteri buruşmuş son turfan da portakallar, bahceden yeni kopmuş çiçeği burnunda salata İrkların yanında uzanmışlar.. Al yanaklı elmalar.. Koca dükkân baştan başa taze yemişlerle do- la.. Küçük Tekin belki yarım saat oracıkta kayıtsız durdu. Ge len geçen dükkâna uğrayarak bir kese kâadı ellerine alarak dö nüyorlardı.. Tekin bunlara imre nişle bakıyor, elleri delik çeple rinde olmayan paraları bulmak ister gibi dolaşıyor, buğazında bir şişkinlik ağızı durmadan su ——— lerimizin çokluğu bizi korkutu- yor. Bu, zevk eksikliğimizin bir ta rafı. Ayni derdin yaşayışımızda, giyinşimizde, di şenişimizde, ay rı ayrı gösterilerinin bolluğunu görmek için şöyle bir çevremize bakmak yeter, Yaşar Nabi NAYIR Kurağ — bina; uzman — Müte- hassıs; kıyaslamak — müukayese et- mek; ayrım — fark; düzey — sevi- ye; sonuç — netice; bayındırlık — İmar, gösteri — tezahür, çevre — ct- Yine kim - bilir nerededir? Belki-deiyi bir vurgunla gel. mek için bir yere kapanmıştır!. Ona bütün bu sözler vız gel- di. Rakmın zorundan ufalıp kırmızılaşan gözlerinden bakış. ları alev gibi tuşıyordu. — Sus be kadın. Ölur olmaz söylenme, Palavra ile beni mi avutacaksın?. Sana o kıizın gö- zü artık göz değil diyorum. Yok vurgunla gelecekmiş te, yok bilmem ne yapacakmıs! Kaltak karı parayı getirsin de nereye giderse gitsin! Üç gün üç gece uğramamak için üç yüz papeli bırakmadı ya ! Kendi- si de bilmiyor mu?, Elli kâğıt neye yeter. Ben onu o gün tav- lada verdim., İki gündür mete- liksizim. Hanife Kadın: — Ne bilsin a iki gözüm, se- nin tavlada yütüldüğünü?, Diyecek oldü, pos bıyırklı a - dam gözlerini parlattı, kurt gi- bi dişlerini gıcırdattı: — Sen de belinin ortasına bir tekme istiyorsun koca kütük. Ö nun bana yardakçılığını etme - J ğımı, lanıyordu.. Güneş sıcak, cadde ler yanıyor, kulaklara sucu dük kânlarının cıkcık eden zilleri do larak, buzlu Himonatalar, gazoz ları düşündürüyor. Küçük Te - kin kuru dudaklarını yaladı. Pa puçlarını tırıs tıris sürerek evi- nin yolunu tuttu. Bu yıkık dıvar lı, alçak kötü bir evdi, Kapıyı itince anasınım karşısında bul - du kendini.. Kadın sıska, sarı be nizli, yorgun bakışlı.. Çocuğu - nu karşısında bir nesne ister gi- bi durduğunu görünce sordu: — Ne var yavrum.. Oynaya - cak arkadaş bulamadın mı? Kü çük Tekin anasınm yumuşak, zavallı sesini duyunca içi sızla - dı.. Ama dudakları yanıyor, göz lerinden pırıl pırıl yanan kiraz - lar gitmiyordu: — Anne yüz paran yok mu?. Kadım içini çekti.. Elleri ya- nına sarkmıştı: — Biliyorsun ya oğlum üç gündür tahta silmeğe gideme - dim.. Bes kurüş paramız var. O nunla da akşama ekmek alaca « Çocuk birdenbire başını çe - virdi, Kapıdan ok - gibi fırladı çıktı. Kadın onun arkasından yaşlı gözlerle baktı. Üç gündür hastaydı. Çalışamamıştı. Oysa ki, yarın için ekmek paraları bi- le yoktu.. Düşünerek eline ya- madığı Tekinin küçük gömleği- ni aldı. Dalmıştı. Kapı birden a- ralandı. Pis suratlı, karışık saçlı bir baş uzandı: — Teyze!.. Tekini bekçi dö - vüyor.. Koş. Öldürecek çocuğu- Nü Bu Tekinin arkadaşıydı.. Ka- dın yerinden fırladı. Küçük ön- de, o arkada koştular.. Büyük bir bahçeliğin önünde iri yart bir bekçi, küçük Tekini uyuz bir )âtdi yavrusu gibi pataklıyor - u, Dört yanına bir sürü çocuk toplanmış bakıyorlardı. Kadın kalabalığa karıştı. Tekinin bur- nin sırası mı şimdi?.. Dedi, lâkırdısına ekledi: — Getirecek, tabiğ getirecek. Ben de onu bu çağa d için az mı uğraştım, az mı didin dim, az mr para harcadım?, Ge- tirmek sırası şimdi onun, Hele bir getirmesin de göreyim. ©, bu lâfları ederken ağzın - dan köpüklerini taşıracak ka - dar ölkeli idi ve.. Hanife kadın ürküntüsünden artık hiç ağzını açmıyordu. Bu sırada sokak ka pisinm zili çalındı. Son bardak rakının kalın ensesini önüne iğ dirdiği pos bıyıklı adam — Hah.. İşte bu kahbe dölü- dür.. Diye yerinden kımıldandı.Ha nife kadın da: — Safiyedir bu... Diye kerevetten fırladı. Zil kulakları tırmalaya tırmalaya ötüyordu. İkisi de kapıyı açmak için odadan dışarıya çıkmak isti yorlardı. Ve.. Pos bıyıklı adam homurdanıyordu: — Şimdi üç gün üç gece baba lığma uğramamayı görecek. Ke miklerini kıracağım aşiftenin! AMAD ARLAP ĞAAT Hergün 5 Söz ON DOKUZUNCU LİSTE 1 — Tefevvük — Üsgelmek, Üstolmak Faik, mütefevvik — Üst, Üstün Tefevvük —Üsgelme, Üs tolma, Üstünlük. Örnekler: 1 — Düşmana yalnız silâhça değil, kafa- ca da Üstolanlardır ki, harbi kazanırlar. 2 — Bu işte Ahmet, Meh- mede üsgeldi. 8 — Düşmanın üstül kuv vetlerini dağıttık. 4 — İstediğimiz Türk gençliğinin yalnız zekâ değil, ıra üstünlüğüdür. 'Tekaddüm etmek — Ön- gelmek Mütekaddim — Önceki, öngelen Kıdem — Öncelik Örnekler: 1 — Niçin her işte benden öngelmek isti. yorsunuz. 2 — Mütekaddim arızam- de bildirdiğim gibi. Önce- ki sunumda bildirdiğim gi bi.. 3 — Asker erecelerinde (rütbelerinde) — öncelik, başlıca esaslardandır. — İhtisas — Uzuğ Mütehassis — Uzman Örnekler: 1 — Asrımız, her şeyde uzuğ asrıdır. 2 — Ekonomi Bakanlığı- na yeni bir Alman uzma « nı gelmiştir. Muhtelif — Türlü Örnek: Günün türlü ha - berleri arasında en dik - kate değeri, İtalyan - Ha- beş anlaşmazlığı hakkın - daki son karardır. Müteferrik — Ayrık Örüsise Bekiden bie 8l de ihtisas değil, malümat müteferrika ve mühtelife daha çok hoşa giderdi — Eskiden bir âlimde uzuğ değil, ayrık ve türlü bil - giler daha çok hoşa gider di. Not: Gazetemize gönderilecek ya- zilarda bu kelimelerin osmanlıcaları kul rica ederiz. BAA AARAAARIDRAAI nundan kan akıyor yerde bir yı- ğin olmamış kirazlı yeşil dal duruyordu.. Kadımi bir yerdeki dallara bir de burnundan kan akan küçük yavrusuna baktı. Yüreğinde keskin bir ağrı du - yarak yere serildi. Biraz sonra gelen hekim onun yürek duru - şundan öldüğünü söyledi. Kü - çük Tekin böylece anasız kala - rak, sokakların çocuğu oldu.. Cahit UÇUK Ve., Daha dik, daha korkunç söylüyordu: — Hanife kadm, Hanife ka - dın.. Ben dediğimi yaparım.Kah beyi ayaklarımın altında ezece- ğim, Öndan öteye de ne olursa olsun!. Bu sözler Hanife kadının ku- laklarına kurşun tanesi gibi biri biri ardından, biri birinden daha zorlu baskın ediyor, kadıncağız yüreğini kasan üzüntü, sızı izin de: — Allahımı seversen sen otur. Kapıyı ben açayım. Kızcağızın bir suçu varsa, istiyerek, bile - rTek uğramamışsa ben de seninle b.îı-ıbmberıın.' Sen ayağınm altına Çİ; e Diye Şınlzyw'mvınwrdu. Hanife yalvardıkça o şimarıyor, sertle- niyor: — Çıkacağım. Ö kahbeye han yayı konyayı öğreteceğim! Çe - kil kapıdan!.. Diye zorluyordu. — Hanife Kadm son yalvarmalarını yap- tı: —Ayağını öpeyim.. Hizmetcin olayım!, ÇKTEAMUZE : | j | HN B —ü 'Tarif — Tarım 'Tarif etmek — Tanılamak, tanım- lamak Bana önürdeşme örzgürlüğünü ta- mılar rarsınız. Bana serbest rekabeti tarif eder misiniz? Her tanım açık olmalıdır. Eğer evinizin yerini bana iyi tanı- lamış olsaydınız, aramakta bu kadar zotluk çekmezdim. Bu ağır sözden dolayı arkadaşınıza onarsa vermelisiniz. Böyle bir adama karşı onarsama küçüklüğünden, — döğüşmeyi daha öney bulurum. Bu misallerde geçen yeni kelimet Müreccah — Öney e “Gösteriş'siz bir adam,, yahut “bu ne gösteriş,, dediğimiz zaman, “gös- teriş,, i osmanlıca “tezahürat,, anla- muana kullanıyoruz. “Tezahürat,, kar- şılığı “gösterim,, dir. Gösteriş ise oe manlıca nümayişi karşılıyabilir. İsmet İnönü Moskovaya gittiği za- man, bütün şehir halkr en yüksek dostluk gösterimlerinde bulunmuş « tur. Kelime karşılıkları: Nümayiş — Gösteriş 'Tezahürat, tezahürler — Göste- Dd Fikirlerdeki ayrılaşma, sokak bo- Buşmalarına kadar gitti. Her işte verinselik göstermek, ya fikir, yahut onur eksikliğinden ge « lir. Cumuriyetin onuncu yıldönümünü nekadar candan bayramıştık. Kendi bayra günlerinde hıristiyan izin verilir. Düra ne kadar iyi bir şeyse, direnç © kadar kötü bir şeydir. Kendisinde bu fikri kabul etmek için hiçbir eğilim görmüyorum. Kendisi bu fikri kabul etmeğe eğ- gin değildir. Oğlumun eğlimi, resimden fazla heykeldedir. Bu işte onurla henüz hiçbir dee get'te bulunmadım. Ne sözde, ne de harekette yapm- tı'yı severim. ©, bir işte —ayrıntı'ları ile değil, esası ile uğraşmayı sever, Kelime karşılıkları : Ayrılaşma — Teşettüt Verinselik — Teslimiyet Bayramak — Tesit etmek Bayragün — Yevmi mahsus Dura — Sebat Direnç — Temerrüd Eğilim, eğginlik — Temayül Eğgin — Mütemayil Değet — Temas Yapıntı — Tekellüf Ayrıntı — Telerrüat Otur.. Çıkn 1 odandan!. Keyfine bak.. Haydi benim şekerim!. Hanife Kadın bu yalvarışla- rını yaparken onun ayaklarına kapanmıştı. Bir toz keçesi gibi topuklarının dibinde yuvarlanı- yordu, Zil durmadan çalıyordu. Hanife Kadının yalvarışları sürüyordu: — Haydi şeker Hüseyin'çi- ğim, otur yerine, iç rakını, sür keyfini. Kapıyı ben açayım. Gelsin bir yol, bakalım. Suçu var ise dilediğini yap!. Pos bıyıklı adam akşamdan- beri midesine indirdiği şişe şişe rakıların zorundan iki yanma sendeliyordu. Bu kadar çok yalvarış karsısında olacak — ki, ayağının birini Hanife Kadının yengeç gibi yakaladığı elinden kurtardı, — Ulan Hanife. Sen de az kahpe değilsin. Haydi git kapr yı aç bakalım. Bu yol ikinizin de göreceği var.. (Arkası var)