4-6-935 © Türkiyeyi anımıyanlar İslâm dünyası üzerine yazı- riyle kendini tanıtmış olan İhlü Fransız kadın yazarı Myr- | n Harry, Le Journal gazete- Sinin 20 mayıs tarihli sayısın- da, Feminist Kurultayı dolayı- Siyle Türkiyeden de bahseden İr yazı neşretti. ,Türkiyeyi bugün tanıyışı bel: 1 çok zaman önce İstanbuldan bir iki defa geçmekten ibaret ış olan bu edebiyatçı ka- tm, Türkiye hakkında en akla fığmaz hatalara düşüyor. Ata- türkün Türk kadınına verdiği Özgenlik ve önemi anlatmakla ize başladıktan sonra, arsrulu- Bi kadınlık kurultayına katıl- Hış olan Türk feminist kadm- larının kurultay bittikten sonra, tekrar çarşaflarına bürünmek Te evlerine döndüklerini ya- Ziyor. Türkiyeyi hu derece yan- $ tanıyor,. Myriam Harry, Türk kadınlarının — hekimlik, dvukatlık, mühendislik ve dev- let işyarlığı ettiklerini hiç mi İŞitmemiş veya işitmişse, kadın- arımızın bu işlerini görür ve Tesmiğ ödevleri başında bulu- Türken çarşafla mı çalıştıkları- hi tasarlamış? Bu ne gülünç bir iddiadır. Bu yazıda, Atatürkün resmi altında başlığı viziyerli bir çar- Şâfa bürünmüş bir kadın resmi :"ır ki altında şöyle deniyor: Türk —kadını,.. Genç Türk kadını, — medenileşmeyi Çarşafının başlığına bir viziyer ftakmakla elde edilir bir şey Sanmıyaca : kadar ileri düşün- telidir. Kimbilir doğu dünyası- Tin hangi parçasındaki bir is- kadınını gösteren bu res- Hin altma “Genç Türk kadını,, € yazmak genç Türk kadını- iftirada bulunmaktır. vuPlerre Loti'nin eski bir dos- Vidrç NEYendi TTALEY, n bEl__kadmhk kurultayından dö- iüşünde bir Mısırlr kadm üye * yaptığı görüşmeyi anlatıyor. 'ası hâlâ skolastik düşünüş- ten kurtulamamış olduğu anla- Şlan bu kadın kendisine demiş B Ben Türkiyeyi görmeden B salisttim; ancak şimdi eğilim. Çünku Türkiye mede- &i kanunu kabul etmekic, kadı- At islâm türesinde sahip oldu- &u birçok haklardan yoksun bı- 'ı_kmxıut.Meuü islam türesine Röre kadın, parası olsa da, ayle Masrafma ka ve bütün Reçim güçlüklerini tek başına koca düşünmek zorundadır. .Ne güzel bir mantık. Sahibi- hin hayvan da Kendi boğazını düşünmek &- İ k"'ıçııını katlanmaz. Nasıl olsa ahibi, bütün ihtiyaçlarını kar- Silıyacaktır. Eğer Mısırlı femi- kadım feminizmi böyle an- biz kendisinin Kemalist mdan ancak hoşnut Büyük ödev ... “Hava tehlikesini bilenler” çoğalıyor. Bu biliş, yarmı gör- mek, yarının bize neler sakla- dığını sezmek ve ona göre tu- tumlu bulunmaktır, Hiçbir hız- lanmada geri kalmayan Türk, göklerinin kanatsız kalmasına katlanamazdı. Şimdilik çatısı açık bir evde oturur gibiyiz. Bu çatı iyice kapanmadıkça, öz yurdumuzda, istediğimiz başı dinçliğe eremiyeceğiz. Tehlike, karada değil, denizde de değil, vada, havalarımızdadır. Yurt çocukları, vardan, yok- tan, ellerine geçeni, tehlikenin büyüklüğünü düşünerek veri- yorlar. Pek yakında havalarımızdan korunma işini de, üzerimize al- dığımız öteki işler gibi başara- cağımızda kimsenin kuşkusu kalmasın! Yurttaşlar, hava yar dımıma koşmakta, biribirlerile sanki,yarışa çıktılar. Bu yarış, bir tek kişinin değil, el birhği ile, can birliği ile bütün ulusun hep birden kazanacağı bir yurt severlik yarışı oldu. Hava tehlikesini bilen üye, kendini de bilmiş, bugününü, yarmını anlamış kimsedir. Yurda bağlılık, onun uğruna verilen yardım paralarının azlı- ğı, çokluğu ile ölçülmez. Her - kesin kendi yorganına göre ayağını uzaşması yeter. 2,000 kuruşa da 120,000 İiranın ya- nında yer verilir. Bir milyonerin yurt borcunu öderken duyduğu sevinci, bir işçi de duyabilir. Bu bir iç kavrayışı, bir gönül bağlılığı, bir sevgi ilmiğidir. aV. ONUK OELRİ” Bilön cükyre yurttaşları arasında ayrılık gö- zetmiyen Türk rejiminin de ha- vadan gelecek tehlikeye karşı bekçiliğini | yapmış olacaktır. M Önem ü hir ödev ğlmda?n_dıh& hattin Güngör iliri: ikü, kadımla er- kek arasmda tam eşitliği esas tanımış olan Kemalizmin böyle üyelere ihtiyacı yoktur, Mısırlı feminist kadın daha da ileri gitmiş. Erkeğin birden fazla evlenmek hakkının da lü- zum ve faydalarından bahset- miş. Softa kafasıma göre ne gü- zel bir feminizm anlayışı. Bir Mısırlır kadım böyle boş ve geri (fikirlerle konuşmuş olabilir. Myriam Harty, mal bulmuş gibi, bu düşünceleri ne dı_ye okurlarına yaymak iste- miş? Sadece, kendisinden iste- nilen bir yazıya başka konu bu- larnadığı için mi? Yaşar Nabi NAYIR Özgenlik — hürriyet; Önem — ehemmiyet; işyarlık — —meurluk; Ödev — Vazife; Üye — Aza, Tü- Te — Hukuk, Yoksun — Mahrum; Eşitlik — Müsavat; Konu — Mev- zu. (TAN) IN OYKUSU (HIKAYE)| :- (k Çocuk TAN SAYFA Sesi... « Öda karanlık.. Sade duvar- | iki yaşında kıvırerk saçlı bir kü- larda, pencerelerden giren, bir- | çük yavru canlanıyor.. Sonra kaç iri benek ışık var.. Gece ses. | bir kumsal.. Genç kadınla sı - siz dışarda. Genç adam dudak- larındaki cigaradan bir soluk çokti.. Kulaklarını içeri odada oynayan çocukların sesleri dol- duruyordu. Bu çocuk sesleri, karanlık' başımın içine, akan ışıklar gibi doluyor, yüreğine burkulmalar, sızılar veriyordu.. Konuk (misafir) olduğu bu ak- raba evinde, günlerdenberi duy- duğu çocuk kahkahaları, ağla- yışları, bağırışları, içindeki sert- liği kırıyor, yumuşatıyordu. *« Gözleri duvarlarda birer çocuk gözü gibi pırıldayan ışık- la da, başının düşünceleri ge- rilere daldı., Pembe ışıklı — hir odada, ak keten örtülü döşekte, baygın gülüşlü bir kadın yatı- yor.. Başını yorgun bir biçimde büyük yastığa bırakmıs . Yana kayan bakışları, kolunun dibin- de uyuyan yeni doğmuş bebek- te.. Bu pembe, yumuşak, et parçası, çıkardığı doyulmaz bir kokuyla tütüyor sanki... Genç adam karısının, yüreği- ne çizgileşen gülüşünü unuta- mıyor.. Onu o gülüşle hiç gör- memiş.. Ana olan bir kadının yüzünde doğan gülüşün güzel- liği, seven bir kadın gülüşünün tatlılığımdan çok daha eşsizdir. O pembe can parçasına dudak- larını değdirdiği vakit duyduğu zevk hâlâ içinde.. « İçerde çocuklar oynaşıyor, kahkataları sessiz gecenin içi- ne, bir kuzu sürüsünün çıngırak sesleri gibi yayılıyor... Genç adamın yüreğinde özlem (ta- hassür) ler büyüyor, genişli: yor. Gözlerinde, pembe ışıklı odanım halısı üstünde oynayan YOSMA! Etem İzzet BENİCE Ferit: ) y — Ö saniyelerin hâlâ tesiri ııtıl'ğA'lıyıııı,. '““Dlh yine anlatmağa koyul. — Ötomobilin — arkasından "“;!a kaldım. apılacak şey yoktu. Gidi- )“:lı- Daldım: caba artık beni hiç aramı- Yacak mı?, Bana kırıldı mı?, Ğt_ıt mi yapıyor?. Ülm ;:ı'b'lr şey söylememeli miy- bi Diye düşündüm. Aklımdan T başka şey de geçiyordu: & — Âh arkadan bir boş araba 'k_e de ben de gitsem.. )q?lyardum. Sözün kısası ne %;nqğm bilemiyor, düzgün Te emiyor, beyni, sinirleri, bi g Sakarılmış boş bir kalıp gi- — “örükleniyordum, * Refet yine söylendi: — Yahu sen hâlâ işin şiir ta- rafındasın, Bırak şu dalgmlik, düşünememezlik, sürüklenişle- rini de kısaca tekrar onunla na- sıl buluştuğunu anlat. Ferit: — Ha,, ne diyordum! Dalgın dalgın yürüyordum.. Diye söze başladı. Refet bu gez sinirlendi: — Çocuğum. Bunlar geçmiş şey. Dalgınlığını bırak. En so. nunu, nasıl gördüğünü, şimdi ne olduğunu söyle de belki ben de sana bir şeyler söylerim... Ferit: — Anladık. Kısaca ulguları söylememi istiyorsun? Dedi. Refet cevap verdi: — Fah öyle. Kısaca olanları. Ferit kadehini kaldırdı: — Öyle ise birer tane daha.. — Peki birer tane daha!. İçtiler. Ferit anlatmağa ko- yuldu: sir gün bir kart al- — Yine dım, Eminönü'nde tramvay du- rağında beni bekle... diyordu, Örada buluştuk, Annesi ile çar- cak kumlara uzanmışlar, kıyıda suların yumuşak gidiş gelişle- rini kahkahalarla — kovalıyan bukleleri güneşli bir çocuk.. »« İçerdeki çocuklar yatakla- rında zıplayarak, sıçrayarak oy namaktan yorulmuşlar, sesleri yavaş yavaş diniyor.. Genç ada- mın dudaklarındaki cıgara so- nuna gelmiş.. Şimdi gözlerine, küçük bir evin az ışıklı odasın- da, uyuyan güzel bir çocuğa yaşlı gözle bakan solgun bir kadın geliyor. Genç adamın dudaklatı kendi kendine söyle- niyor: — Nasıl, niçin, neden onları biraktım. Beni param için sever görünen bir kadın uğruna mı?., Bu kez düşünceleri, yüzü ronkli . boyalarla i ağzı içki kokulu, gözleri baygın bakışlı bir kadına gidiyor.. Son- ra karısı sıcak tatlı gülüşi pürüzsüz, boyasız yüzile, kadımın yanında görünüyor., Genç adam, iç görüşlerinde, iki kadınım keskin ayrılışlarını gö- rüyor.. « Dudaklarmdaki sönük cı- garayı bir yana fırlatarak kal- kıyor genç adam.. İçerde yor - guün uyuyan küçüklerin soluk- ları.. Parmaklarının ucuna ba- sarak dışarı. Ççıkıyor. Kimse duymadan bir gölge gibi mer- divenleri inerek kapıyı açıyor.. Küçük evin loş odasına ışık gö- türmeğe, çocuğuna sevinç, kö- tücül (bedbaht) karısına yıka- nan yüreğini vermek için, ses- siz sokaklarda öten adımlarla yürümeğe başladı. Cahid UÇUK TI A AA LN ILAVUZ | | iÇiN DERSLER | aa ae ee M 21 tarihli gazetclerde $ kelimelik listede örlemli bir — yanlış olduğu- nu gördük. Kdavuzda etadil» karşı- lığı “değişke” dir, Fakat “tadil et- mek” karşılığı: değiştirmek olarak N Buıı leğişirmek olıcıt:u a Misal; Kanunda değişirmek hak- kı, Kamutayındır. Değiştirmek "tebdil etmek,, de- mektir. . Bu derste de dünkü — denecimize devam ediyoruz. Önce misalleri oku- yacaksınız. Anlamlarını bulmağa ca- İşacaksınız. Ondan sonra kelime karşılıklarına bakacaksınız, Ergeniz ne olduğunu bana — pek Rüzel izahladınız. Fakat bunun, dünkü söylevinizde, bana — anlattığı- nız kadar belirgin olmadığını itiral etmeliyim. İlk bakışta biribiri ile ayni anlam- da olduğu sanılan bu iki söz arasm- da bir belirsi ayrılığı olduğunu çok- ları sezinmez. Kanun maddeleri örtünlük götür. mez; bunlarda belirgi başlıca şart- tır. Boyuna devrim — ideolojisinden bahsedip duruyoruz. Fakat şimdiye kadar, bunun, hiç kimse tarafından açık ve doğru bir somtöz'ü yapılma- mıştır. Suyun katımında neler olduğunu söyler misinız? Yalın ve katın cisimler ne demek- tir? Bu iki maddeyi biribiriyle katın- lamak imkânsızdır. Bu üç kişdik salgıt, bir gazeteci İle iki şairden katanlı İdi. Osmanlıcada bir arab ve bir fars sözünü arab kuralma göre bingeştir- mek yanlıştır. Yanıç başka, dışnomal — başkadır: bir başta iki burun yanıçlıktır. İn- #an yirmi döct saatte yalnız iki saat uyumakla dışnomal bir harekette bu- lunmuş olur. Yalın bir cisim, basit bir fikir... Yeni kelimeler ve kargılıkları: NASE A L de« Yalnız ğil, havamızı da bir çelik kanad örü- sü ile kaplıyacağız. Dokunaklı bir &öz, etkin - bir ted. toprağımızı — Tay Kalbe dokunan bir söz; baş ağrısı- na etgiyen bir ilâç.. Sözlerimin bu adam üzerinde hiç- bir etgisi olmadığını görüyorum. Bu hareketin bu kadar büyümesi- nin etgelerinden biri de sizin kaygu- suzluğunüzdür. Örü — Dokunaklı — Mücssir şıya, pazara inmişler. Annesini bir mağazada bırakmış, koşa koşa beni görmeğe gelmiş. An- |, cak beş on dakika konuşabildik. Ö hiç Ayaspaşa'da konuştuk - larımızdan bahsetmedi. Ben de bir şey söylemedim. Refet yine ihtar etti: — Ayrıntılara dalma., Ferit: — Ayrıntılara sapmıyorum. Bir cümle ile.. Dedi, anlattr. — Ben yine ona kendisini sevdiğimi, bu sevginin normal olmaktan çıktığını, divanelik yoluna girdiğimi söyledim. Be- ni dinledi, dinledi. Sadece: Ço- cukluk yapıyorsun Ferit.. dedi. Refet yine sordu; — Daha sonra: Ferit: — Öf kardeşim, sıkıyorsa an- latmıyayım !, Dedi. Refet: so——-Yoo.. sıktığı için değil, munu merak edi; ©n- dan.. z Cevabını verdi. Ferit; — — Öyle ise bir cümle; Konuş: 4 VN tuk ve ayrıldık! — Nasıl ayrıldınız?, — E gördün mü bak. Hem ayrıntıları istemiyorsun.. hem nasıl ayrıldınız?, diyorsun, — Zararı yok. Sen yine kısa- ca söyle, — Biribirimizi kırmadan ay- rıldık. Bütün ısrarlarım, yal- varışlı sözlerim karşısında evet te, hayır da demedi. “Annem beni bekliyor. Yine fırsat olur ise ben sizi ararım..” dedi. Ça- | buk çabuk Yenicami kemerine doğru gitti, birden gözden kay- boldu! y — Daha sonra?. — Daha sonra kendisinden uzun bir mektup aldım. — Ne diyordu?, — Yine mi kısa olsun?. — Eveti, — “Sözleriniz üzerinde çok durdum, Sevmek, aşk, sevda de- liliği... Bütün bunlar benim hiç işitmeğe alışık olmadığım ke- limeler. Günlerdir. düşünüyo - rum, Ama bilmem ne oluyor? Ben de bu kelimeleri dilimde tekrarlarken kalbimde bir sezçi A riçedir. Şek- limizin boş gözlerine karslıklarını yer leştiriniz Yedi gün arka * kaya bul- Teacamızı değru çözülmüş olarak gön- derenler arasnıda kurga çekiyoruz. Armağanlar veriyoruz. Bulmacaları- mızı istediğiniz gün çözmeğe başlaya- bilirsiniz elverir ki yedi gün arka ar« kaya çözülmüş olsun. Karşılıkları “İs. tanbul (Tan) bulmaca servisine yol- layınız. « Birinciye: Gümüş saat. Ikinciye: Maroken bir cüzdan. Üçüncüye: Bir stilı. Dördüncüye: (Tan)ın bir senelik abonesi. Beşinciden onuncuya ka ar: (Tan) n altı aylık abonesi armazan edile. cektir. 234 S 67 8910lt SOLDAN SAGA : Soldan sağa: 1 — Bir vekilimizin soy adı (5), Zabit (5). 2—Ü: nılır (5). $ — Nota (2). Yama (2). Çok dee Bil (2). 6 — Meclis (7), Bıçak kılıfı (3). 7 — İstifbam (2). Bir meyva (3) 8 — Yet (2). İstifham (2). Ya- ma (2). 9 — Beygir (2)., Dem.(3) Bir renk (4) 10 — Bir nevi oyun (5), 11 — Çok sıcak değül (4), Mas tar edatı (3). YUKARDAN AŞAGĞI : Yukardan aşağı: yT 1 — Hususi (4), Sort (9). 2 — Komşu bir devlet (4) 3 — Neta (2). Emzirilen yer (4) 4 — Nota (2). Yama (2) 5 — Parlak (3). Nota (2) 6 — Dem (3) 7 — Hiza (4) Kenar (3) $ — Akıl (2). Tasvir (5). 9 — Kadeh (6), Meyan (3) 10 — Vahşi (3), Bir meyva () 11 — Ak ta bulunur (3). Eksik (3 ——.——ZKLo —— —— Etgin — Mücssir Dokunmak — Tesir etmek Etkimek — Tesir etmek Etgi — Tesir Etke — Amil e İşlerime karışılmasını İstemem, Osmanlı imparatorluğu — yabancı devletlerin her türlü — arsıma'larına açık bir kapı idi. Ş Acaba silâhsızlanma dediğimiz gi- bi, "ademi tecavüz,, için saldırmaz- lik, “ademi müdahale” için arsım az- lik diyemez miyir? Karışmak — Müdahale etmek Arsımak — Müdahale etmek Saldırmazlık — Ademi tecavüz Arsımazlık — Ademi müdahale duyuyorum. Bu sezgiye hâlâ bir anlâm veremedim! Sizi, sizin arkadaşlık ve tanışlığınızı ba- kışlarımda diril“ukçe sinirle- rimde ve damırlarımda başka duygularıma benzemiyen bir ılıklık dolaşıyor. Bugünlerde tekrar sizinle gö- rüşmek fırsatını bulamadım. Yine bir günün beş on dakika- sını kollayacağım!” İşte mektubunun özünün özü buydu ve mektubun içinde beyaz karanfilden de bir sol- muş ve sararmış yaprak vardı. Ferit sözünün burasında bir- den durdu — Refet sana tahaf bir şey söyliyeyim.. Dedi. Karşılık beklemeden ilâve etti: —Hani sık sık işitiriz de “salak âşık” deriz ya. Anlaşı lan ben de onlardan biri oldum, hiç gülme, Ö mektubu ve o ka- ranfil yaprağını yastığımın al- tında saklıyorum. Hergün ya- tar ve kalkarken bir kere oku- yor, yaprağı kokluyorum! —— — Ve sordu;. : — Kendin söyledin ya.. , Diye ve yine gülerek ilâvect. ti: — Salak âşık!. — Senin başına da gelsin gö- türüz. Refet: — Merak etme, benim başı- ma böyle şeyler gelmez. Dedi, ilâve etti: — En sonunu anlatmadın? ğ Ferit yine gülerek devam et- ti — Bu kadarımı anlattığıma bile beni pişman ettin, Ben an- Tatayım. Bayımız hem öylsü dinlesin, Hem gönül «& sin. Hem de “salak âsıklık” cesini kondürmakta gecikme. sin. Öh ne iyi!? Refet: (Arkası var? *&x IBu yazıdaki yeni kelimeler; Ay- rıntılar — teferruat, erece — rütbe, öykü — bikâye) KA saöe Ka ee FŞ Ç PS A