205 -935 ——— KLAVUZ İÇİN DERSLER Kluva a cat etmek — Oydaşmak Muhalif — Ayrışık Mubacelet etmek — Ayrışmak 7—7— Karşıtlık T)ıif etmek — Bağdamak (conci- u| " asvib etmek — Onamak Tasdik etmek — Onaylamak Tasdik — Onaylama ı:ıı meselede sizinle oydaşlık deği- Bu onay bulanlar, elleri. &i !nerıezl Bu hareketiniz benim ahlâk anlayı- Ena uygun değildir, Oydaşmak her zaman gönülden ol- Bizde ayrışık parti yoktur. IJı;in bütün ı::ı;şuum ayrışmak- Yürd savgasında hııuzi:ıu. P. ::lılıd-ıı gerçi karşıt değildi. & ne yapayım ki ayrışmak zorun. , Partimizin programı, ekonomik gi- Tişimlerin kamuğasığ ile karşıtlığını Kabul etmez. Sıyasada herhangi bir fikre oyda- Sik görünmek, onu onamak — demek Seğildir. Parti hayatında Özveri ve Cumur Başkan kanunları ümur şkanı son Oöaylamıştır. Cumur Başkanımın onaylamasın - dan henüz geçmiyen bir. kanunun hükümleri yürütülemez, l-w'g_u)awr F_:—ı.ş_..,.dı.n-ı-)n-ı— Hakikaten — Gerçektan, doğrusu Tahkik etmek — Gerçinlemek , budur. ı&u—u bir devlet adamı, gerçeyi Bekki iyi d 'ğı“ı”uhç ( iyi değil, fakat ge e ) olan budür. M H romanda okuduğunuz bütün hk'rw ,Gerçeist (gerçeci) bi B ğ gn e '—ıu&.d gerçeizm - (gerçecilik) y Vallahi merakir şey. ğğhyhımn.&ımnmlhuı- E:î;'yme bütün andaçlarını derleyen bir çabalayış- ’İz&.,q buruşturdu. Tane ta- Attr; konuşarak an- Fi hafta... on gün... yirmi aBözlerim hep onu arıyordu. b tramvayda, dükkân €e, her yerde, Bir cuma gü- üm, yapılacak hiçbir iş 'daya giderim.. dedim. On — a Yetişmek için hemen ç 'ş Sözü kesti: pq;lf sokakta mı gördün?, ÖZ DBİL | TAN ANK Ankara Basm kurultayına “delege,, olarak seçilen “Maaril Kitapevi sahibi” Naciyi Anka - raya gitmezden bir gün önce görmeğe gitmiştim. Düşünceli ve dalgındı. Bana dedi ki — Tam 26 yıl oluyor. “Meş- rutiyet” in ilk günleri idi. Bütün gazeteler, “Maarif meselesi” ni parmaklarına dolamışlardı. Ben © zaman gençtim, Kültür işleri- nin nasıl gittiğini içinden gör - mek istedim. Rumeliye gittim. Köy okullarına varınca, dolaş . tım, Eksiklikleri görerek dönüş te “Maarif meselesi” adında bir kitap yazdım. O çağlarda kül - tür bakanı olan Baban oğlu İs- mail Hakkıya götürdüm. İsmail Hakkı Baban; beni yurd kültü. rü için katlandığım bu yorgun- luktan dolayı, kutluladı Kitabı- mı okuyacağına söz verdi. İşte © akdar.., -Aradan yıllar geçti. Hiç birı;y yapılmadı. Cumur - luk kurulduktan sonradır ki, be nim bu kitapta kültür yayımı için ele aldığım şeylerden bir kaçı yasa olarak onaylandı. 26 yıl sonra, arkadaşlarım beni, ucu gene “kültür” e dokunan iş- ler için Ankaraya gönderiyor - lar. Bilsek ki, gene boşuna mı yorulacağız?.,, Ankaraya gitmeden bir gün önce böyle donuk, umutsuz bir adam olarak bıraktığım Naciyi, dün Ankara yolculuğundan dö- nüşte, inanılmıyacak kadar de- ğişmiş görünce şaşırdım: Nasılsınız? dedim. — Ankaradan geliyorum, de- di. Ankaradan gelen herkes gi- biyim. Anlamadım: — Ne demek istiyorsunuz? —Şunu demek istiyorum: Der- mansızdım. Dermanım yerine Mapeeğne — Demek, kitap satışı işleri- ni yoluna koydunuz?. — Yok canım... İşler nasılsa öyle.. Yalnız, ben değiştim. Gö rüşlerim, bilişlerim, kanıklarım değişti. Kafamın içi darmada - gindı. Ankaranın havası bu da- Binıklığı topladı, Yorgun ve ta- salr gitmiştim. Güçlü, inançlı ve sevinçli olarak dönüyorum, yen Atatürke her gün daha çok ve daha gönülden bağlıyız, E_vuııhı vergisi yeni kesinlenmiştir. Bir devrim davasını gerçekleştir - mek söylemek kadar kolay değildir. Anadoluda, uzak asırlardanberi, en büyük bayındırlık eserleri varlaştıran cumuriyettir. Verginizi iyi kesimlemedilerse, Pi. nans bakanlığına başvurursunuz. Kesinleyici (kesinci) ancak kanun hü:lıılıulne göre vergi biçebilir. lesele gerçinlendikte, aslı olmadı. (: anlaşılmıştır. ğ Br Bu hadise — hemen gerçinlenebilir. ıg:u misallerde geçen yeni kelime. YOSMA! Etem İzzet BENİCE yayım.. — Der gibi dudaklarını büzdü: — Hayır vapurda gördüni! Refet: — Birer tane daha atar mı- yız?.. Diye sordu. Ferit gülerek: — Atalım.. Dedi. Her atışta göz çukurla- rı biraz daha l!fıh'yo't, gözbebek- leri biraz daha süzülüyordu. < Ferit yeniden anlatmağa ko- yuldu; — Adaya nasıl gittim, ne yaptım, nereleri gezdim?. Kim- lerle konuştum? Bütün bunları birer birer ne ben anlatırım, ne sen dinlersin. Senin kısaca an- layacağın on dokuzu beş vaptı. rile İstanbula dönüyordum. İs- kele tıklım tıklım dolu. Kalaba- lığın arasına ben de sokuldum, ARA! Ankaranın çevresinde, nasıl anlatayım, bir içli dışlılık, bir çandanlık, bir özbölük var. An - kara bir sanatoryom.. Yorulanların başını dinlendi- ren, hastaları ayağa kaldıran, bozulan sinirleri yatıştıran bir sanatoryom... Ben bu sanatoryoma gitme - den, herşeyi kara görürdüm. Şimdi görmiyen gi lerimle her yer bana aydımlık geliyor. İçim aydınlaştı, içim... Sordum: — Ya kitapçılar arasımdaki geçimsizlik ne oldu? Gülümsedi: — Geçimsizlik filân kalmadı aramızda... Ankarada bütün iş - ler yoluna girdi. Ankara bizi sanki kavradı, içine çekti ve bir hamur gibi yoğurarak biribiri - mize katıştırdı. 13 yıl önce “Zafer kitabeleri,, adıyle bir kitab çıkarmıştım. O kitapta, daha halife İstanbulda iken : — Halife yok, Gazi Mustafa Kemal var, f'ıunbııl yok, An - kara var, demiştim. Şimdi o Ankarada on üç yıl önceki inançlarımın kökleştiği- ni görerek, içimde derin bir se- vinçle dönüyorum.., Biraz sor.ra Ahmed Halid Ki tapevi sahibi Halidi gördüm. O da Naci kadar sevinçli idi; dedi ki: — Kültür yayımı işlerini ge- reği gibi yapamadığımızdan doğan sıkıntı ve acılar, aramız- da ayrılığı andırır birtakım an- lTaşamamazlıklar doğurmuştu. Ankaranın sıcak havasında bu anlaşamamazlıklar çarçabuk da ğıldi. Şimdi kafa, el ve gönül birliğiyle çalışma yolundayız. Y işlerini vle: verdiler. Bu bir tek söz, bizi, An kara yolu üstünde, 'yeniden bi - ribirimize bağladı.., Bu iki kitapçıyı dinledikten sonra : — Ey Ankara!dedim, sen bü tün iyi işlerin başladığı ve ba - şarıldığı yersin! Buna bir daha inandırdın beni!., Salâhaddin GÜNGÖR e Muhtelif — Türlü Müteferrik ik — Ayrik Türlü kaynaklardan gelen haberle- re göre, Alman hava kuvveti gittikçe artmaktadır — Menabii muhtelife . den gelen haberlere göre.. Türlü kaynaklardan gelen aytık h_ıhuleı birleştirildiği zaman görü- lüyor ki mesele sizin - tasınladığınız gibidir — Meni muhtelifeden ge- len müteferr.k haberler birleştirildiği zaman görülüyor ki mesele sizin tah- min ettiği gibidir. Biraz ilerledim, Bir de baktrım bizim küçük bayan da iskelede. görür görmez tepeden tır- nağa kadar bütün gövdeme, si- nirlerime, duygularıma ezici, yıpratıcı, bayıltıcı bir vurgunlu. ğun yayıldığını duydum, Anlı- yordum ki bir görüşte bu kadı- na tutulmuştum. İlk önce yüzü- ne bakamadım, Gözlerine baka- madım. Rengine bakamadım, Damarlarımda, sinirlerimde bir karışma vardı. Refet gülerek: — Afalladın desene., Dedi. Ferit te güldü: — Tabiği afalladım. Hiç şa- kası yök. Bir bakışta critşy::. Sen daha böylesile karşılaşma- mışgın da vız geliyor. Refet önünde yarım kalan kadehi de ağzıma boşalttıktan sonra: — Ah, benim budala âşığım. Ne de toy şey mişsin. Dedi, Ferit kızacak gibi oldu. Refet : — Şaka cancağızım, saka.. ıl_)iye söylendi. Ferit devam etti; »»» Ağır ağır bahçenin çiçek bölümlü yolundan yürüyordu. Önüne gelen birkaç basamak merdiveni çıktı. Solundan geçe- rek, terasın kapısına geldi...Ka- rısı hastr koltuğa arkasını daya mış, dudaklarında siğara, karşı- sındaki genç adamla konuşuyor du. Ayak seslerile başlarını çe- virdiler, Kadın kocasının geldi- ğini görünce güldü. Elini uzat. tı ona: p — Hoşgeldin dedi... Bu akpkara saçlı, pırıl pıril gözlü, güzel bir kadındı... Pırıl pırıl yanan gözlerinde kocasna, bir (I)lgi) yoktu... Karşısında o- turan adama bakarak kocasına söylendi: a — Bugün gene böyle erken geldin. Ben seni daha geç gele- cek sanryordum. A Koca karısının içi isteksizlik dolu sözlerine hergünkü cevabı verdi: ğ — Bugün işim erken bitti de.. Bir koltuk ta kendisini çeke- re koturdu. Karısı ve arkadaşile konuşmağa vakit bulamadı. Bül bül şakımasma benzeyen bir ço- cuk sesi duyuldu. Bir dakika sonra küçük kızı kollarını boy - nuna dolamıştı. Sesinde sonsuz bir (göresi) titriyordu: — Babacığım ne geç geldin, bugün ben seni çok daha erken bekliyordum... Yan gözle annesine bakarak: — Annem senin bu arkadaşın gelince beni unutuyor... Babasmı öpüyor, bir yandan da söylüyordu. Genç kadın ona “da bomboş gözlerle baktı... Baş- ka bir dünyada yaşıyor gibiydi. Baba, kız susmuşlar... Kendile- rinden uzaklarda, yabancı duy- doh kadına bakıyor- Ka seyusley cene” larak onlara tatsız, yavan gel- mişti... Baba, kızın yüreklerin - de, büyüklükleri bir, çeşitleri ay rı (tasa) lar dolaştı... Adam o gün karısının gözle- rinde (hayınlık) ışıklarını yaka ladı.., Küçük kızının şakıyan se- si kulağına doldu. — Haydi babacğım deniz kı- yısma gidelim.. Kalktılar, Onları başryle esin ledi. Elele terastan çıktılar. A - ğer adımlarla konuşmadan balı- çeyi aştılar, Küçük kız yolda yalvarıyordu: — Ne olür babacığım. Anne- me bir oyun yapalım, Şimdi e - ve dönerek, biz bu gece baba ân neye gidiyoruz diyelim. Sonra gezelim geninle, Geç vakit dö - nersek annem şaşıracak. Sözlerini dinliyor mu diye baktı. Babasının gözlerinde şim şekli pırıltılar yanıyordu, güle- rek £ Haydi dedi, bu güzel bir irkaç saniye içinde ken- oparladım. Baktım elinde bir çiçek demeti var, Benim de elimde en birinci, renk renk ka- ranfillerden bir demet vardı. Yavaş yavaş yanına'sokuldum. Göz ucile benim kendisini süz- düğümü gördü, başını çevirdi. Vapur iskeleye — yanaşmıştı. Yolcular ilerliyordu. Bu ilerle- yişteki zoru bilirsin. Öndekiler yağma varmış gibi koşuşurlar, arkadakiler de talandan geri kalmış gibi ilerive hızlanırlar ve bir itişmedir gider. Ne olursa olsun, nasıl olursa olsun bu ka- dınla konusmalı idim. Doğru- dan doğruya 1lâf söylemekten korkuyordum. Hiç yüz vermi- vordu. Terslerse iskele üzerin- de bir kepazelik erkabilirdi. Ak- hma tek care geldi. Önüne gec- tim. Ciçek demetini göğsünün üstünde tutuyor, dokunul'ma- masma dikkat ediyordu. Bes- belli idi ki bu demetin onun icin çok değeri var, Bir aralrk sanki ayağım sendelemiş gibi kendi- mi biraktım, arkaya doğru kuv- vetlice yaslanıverdim. Bu ye- (TAN) IN OYKUSU (HIKAYE) KÖTÜ DENEÇ oyun, yapalım. Sonra kendi kendine mırıldan dı: — Hem de bir deneç (tecrü- be) olur... İki çocuk gibi koşarak eve gir diler. Çocuk anneSine anlattı. Kadın gizlemek istediği sevinç li bir sesle: — Sahi iyi aklınıza geldi. O zavallı kadını unutmuştunuz. e Baba kız geç vakit eve dönün ce karanlık evin bir tzk odasın- da ışık vardı. Ö da annenin ya- tak odasıydı. Gözgöze baktılar. Küçük adımlarla kapının önü - ne kadar yürüyerek, içeriyi din lediler... Gündüzki konuk (mi - safir) un gülen sesi dışarıya ta- şıyordu.. Ö zaman; küçük kız avaz avaz ağlamağa başladı. Ba basının boynuna atılmıstı: — Baba gidelim... Annem bi zi istemiyor artık. Bizi sevmi - yor artık diyordu... Seslerleanne odadan çıktı. Bir çift söz söyliyemiyordu. Ba- ba, kızın yüreklerindeki düğüm çözülmüştü. Oyun süsü vererek yaptıkları deneç onlara doğru - yu söyleyivermişti. Bir daha dönmemek üzere evden çıktılar. Cahit Uçuk ÇD BULMACA | Bulmacalarımız öz türkçedir. Şek- limizin boş gözlerine karşılıklarını yer leştiriniz. Yedi gün arka » kaya bul- mmacamızı doğru çözülmüş olarak gön- derenler arasnıda kurga çekiyoruz. Armağanlar veriyoruz. ları- mrzı istediğiniz gün çözmeğe başlaya- bilirsiniz elverir ki yedi gün arka ar- kaya çözülmüş olsun. Karşılıkları “İs- | tatbul (Tan) bulmaca servisine yol- layınız, — a- SOLDAN SAĞA : 1 — Çok sert (7). Ücret (3). 2 — Zehir (3). 3 — Tavlanın bir geyi (3). Enin ) (6). 4 — Desen (5). İnce değil (4). $ — Mülâzım (5). 6 — Küçük nehir (4). Valide (3). İ — ğ:;jhlı (5). B— iş değil (3).Çok değil (2). ı: a ğum y Çok değil (2), — Bir yaz meyvası (5), Cari (4). ll — Çit değil(.)).ÇıbıZk (:ı).( ) YUKARDAN AŞAĞI : ir kümes hayvanı (3). Nezir rinde ve değimli bir yapmacık oldu. Sırtım kadınm göğsüne | Hergün 5 Söz | | ON ÜÇÜNCÜ LİSTE ı L— Manzara— 1— Görey (paysage) 2 — Görü- nüm, — görüm pect) (1). Örnekler : 1 — Çam lıca sırtları, İstanbulun | en canlı göreylerinden biridir. 2 — Bu şehir- halkının I (as- j yoksulluk görünü insa- na act geliyor. 3 — Bu meselenin sos- yal görünümü üzerinde durmak isteriz. ı 2.— Nezaret — Göt | Örnek : Bu evin denize | olan görüşünü, başka | hiç bir yerde bulamaz- l sınız. j 3.— Tarzı ruyet — Görüş | Örnek : Bu iş üzerin ' de Törüşlerimizi uzlaş tırmağa ben imkân gö Temiyorum. 4.— Ticaret — Tecim Tüccar — Tacimer Ticari — Tecimel Örneller : 1 — Dış te cim işlerimiz yolunda dır, 2 - Türk tercimerle rinin — kuvvetlenmesini ve artmasını arzu ede riz. S.— İntihap etmek — Seç- mek | İntihap — Secim İ Müntahib — Seçmen İ Müntehab, güzide — Seçkin Örnekler : 1 — Bu iki tablodan hangisini seç- tiniz ? 2 — Kamutay secimi dört yıl sonra olazaktır. 3 — Ben İstanbulun i- kinci seçmenlerindenim. İ rındandır, Not: Gazetemize gönderilecek | yazılarda bu kelimelerin Osman- | kcaları kullanılmamasını - rica ©- deriz, (1) Kılavuz Komisyonu ata sı- ra bir kelimeye böyle iki karşı- lrk şekli koyarak, karar kılmağı ne bırakmıştır. biri üstünde yazarların zevki- ksnakl f (*8. 2.—Şecer (4). Köpek (2). 3 — Bir komşumuz (6), Nota (2). 4 — Nota (2). Beyaz (2). $ — Dikiş dikilir (4). Çeşim (3). 6 — Sonuna bir (1) kanunca Mısw * — Tagider (2). 7 — Arza (3). 8 — Melküre (4). Trabzonlu (3). 9 — Kat (6). 10 — Bir İspanyol muharriri — (6). y (8). Erkek (2). Demiştim, kaçırmıştım. Bu: yaslandı, çiçek demeti bozuldu. | rada da o yoldan gitmek tıpkı Kadım kendisini de yere yuvar- | tıpkısına öyle bir son verebilir- lamamam için birden iki eli ile beni ileriye itmeğe mecbur ol- dğ. Aklımı ve dilimi toparlıya. bildiğim kadar çığırı değiştir- du, istemeye istemeye elinden | dim: çiçeklerini düşürdü. Arkadan gelen itişle demetin üzerine de ilk önce kendisi bastı. İşte dile- ğim de buydu ve.. bir saniye için de olmuştu. Hemen geriye Jön. düm, boynum bükük: — Çiçeğinize yazık oldu! Dedim, ilâve ettim: — Doöğrusu çok üzüldüm, çok ta utandım. Hem yürüyor, hem konuşu- — Aman bayan. Milyon kere | Yorduk. Soğukkanlı idi. Birer bağışınızı dilerim. Bu itişme ka- kışma içinde ayağım takıldı.. Dedim. İri, kara gözbebekle-ini devi- re devire gözlerimin içine baktı. Olî !Bîr şey değil, Ne yapalım. a Dedi. Bu, onun ilk işittiğim | nuz. Gerçekten çok Bu sanivede | dum! sesi ve cümlesi idi. bile onu Beyoğlu'nda fotoğraf- Ççı vitrini önünde gördüğüm gözle görüyordum. Başımdan aşağı giydiğim tılısımlı, büyülü aşk gömleği beni sımsıkı sar- mıştı. « Orada ona : ikişer kelimeden cümlelerini yapıyordu: — Zararı yok. Kaza Dedi. Vapura giriyorduk. — Çok nezaketlisiniz. Önun için önemsiz buluyorsu: utanç düye Dedim. Yine kıpratmadan : yüzünü hiç (Arkası var) *.. Bu yazıdaki yeni kelimeler: Andaçlarını — hatıralarını, Büizı — aflınizi, Tz FO CA TU A CON AAA . 8 5 < SYN ç ” DA AA t S Tan L