2 ” teirikani 5 TAN (4 ——— — iş 2) —— 5.935 s6, “MEIN KAMPF, KAVGAM Hitler'in yazdığı kitab IBU ESERDE İLERİ SURÜLEN | DUŞUNCE ON YEDİNCİ ASIR KORSANLARI ngiliz Deniz Tarih inden.Bir Yaprak Delikanlı daha srkt bir disipline i 17 inci asır korsanları arasın- | trk, anlıyamadın m: budala sar- girecek, burada kendi memle - macerasız bir seyahat yaptı. VE DUYGULARLA HIÇ BİR BAGIMIZ YOK - TUR. BU TEFRİKAYI BÜTÜN DÜNYADA DE- | DİKODU UYANDIR - MIŞ SIYASI BIR VESİ- KA OLARAK NEŞRE-| DIYORUZ.I , Bedenin terbiyesi ve karakte- rin sağlamlaştırılması için, Ak manyada takip edilen terbiye usulleri de ıslaha muhtaçtır. Bu usulleri I — Talebenin genç kafasını malümatla doldurmağa çalışma- malıdır. Talebe, faydasını gö ketinden başka yerlerden gel - miş genç caktır, Fakat tır, — Zi Dış siyasa vardır. n Almanlarla devamlı bir temasta bulunacaktır. Belki bu genç Almanların lehçelerini kendi lehçesinden başka bula - | hepsinin ırka ve | yurda karşı olan müşterek de « rin bağlılığına da şahit olacak- | Hitlerin kitabında dış sıya — saya ayırdığı sayfalarda, kat'i- yet ifade eden bir çok fikirleri İ O Milli hükümet, teşekkülü, teş da (Madagaskar Kralları) adlı korsan çetesinin başına geçen Avery kadar enteresan bir şah- iyet yoktur, desek yeridir. Avery'nin kahramanlık hikâye- leri, muvaffakiyetli maceraları dillere öyle parlak ve renkli bir şekilde destan olmuştu ki, bir- İ çok gemiciler sırf bu maceralar- da bulunmak için işlerini güçle- rini bırakıyorlar, onun peşine takılıyorlardı. Hollanda, İngiltere ve İspan- ya bu zamanlarda Fransızların Martinigue adasında ve Peru İspanyollarınm da açık deniz- lerdeki kaçakçılıklarından, vür- gunlarından bıkmış, usanmış ve bunun önüne geçmek için arala- hoş. Hem sen artık kaptan filân değilsin! İstersen seni yaver olarak alakoyarım” dedi. Gibson buna muvafakat et- medi, Bunun üzerine onun bir sandala binerek karaya çıkma- sına müsaade etti. Artık “Duke” büsbütün ser- best denizlerin üstünde uçup gidiyordu. Madagaskar'a doğru birkaç gün denizlerde çalkan - dıktan sonra Hindistan'dan ka- çan iki küçük korsan gemisine rastgeldiler, Bunları esir et- mekte hiç güçlük çekmiyen Avery onları da arkasına taka- rak iki gün iki gece şiddetli bir denize tutuldu. Tayfadan birço- ğunu bile deniz tutmuştu. Niha- Yolda hiçbir gemiye rastgel- medi, “Duj kaptanı burada el- masları satmak, paraya tahvil etmek istedise de hiç zlıcı bu - lamadı. Ayni zamanda geminin ismini artık bütün dünya tanı- dığr için onu da satılığa çıkar- dr, Ucuz pahalı bir müşteri bu- lup sattı ve daha küçük, fakat daha seri bir gemi alarak bu se- fer İrlanda sahillerine doğru kilâtı, gençliği yetiştirmesi nok- tasında komşularına karşı ala - cağı vaziyeti gözönünde bulun- durarak ona göre hareket etme- lidir. Milli hükümetin komşularına | karşı alacağı vaziyet ne olabi -| yet hava açtıktan bir saat sonra büyük bir tüccar gemisine tesa- düf ettiler. Gemiye dur emri ve- rilir verilmez derhal teslim bay- rağını çekmişti. Bordasma ya naştıkları vakit geminin Büyük mediği bu malâmatın yüzde sek- | sen beşini unutuyor. Bilhassa ilk ve orta mekteplerin tedris programları çok sakattır. Bir defa çok yüklüdür, Asıl olan ka- faya sonradan unutulacak malü- rında anlaşmışlardı. Sahil mu- hafızları azlık ve böyle büyük mikyasta kaçakçılığın önüne geçecek kadar kuvvetli değildi. Korsan gemileri ayni zamanda son derece sür'atli ve iyi teçhiz matı zorla doldurmak değil, ka- fayı iyi ile kötüyü fark ve tem- yiz edebilecek bir muhakeme ka- biliyetine yükseltmektir. Hitler talebenin fransızca öğ- renmeleri mecburiyetini beğen- mez. Çünkü talebenin çoğu bir daha bu dili kullanmağa fırsat bulamıyacaklardır. Tarih tedrisatı da mühim nis- bette hafiflettirilmelidir. Mazi- yi bilmekten ziyade, milletin is- t balinin taallük ettiği şartları öğrenmek her halde daha fay - dalıdır. Binaenaleyh milli hükü- metin mektep hocasından iste - diği şey, talebesine vatanın ken- disinden neler beklediğini öğret- mesidir. 2 — Alman mekteplerindeki tedrisat idealizmin icaplarına da uygun değildir. Yani mukad- des Cermenlik davasmdaki he- yecanı beslememektedir. Mek - tep kitaplarında fenne, riyaziya- ta, fiziğe, kimyaya verilen yer fazladır. Hiç şüphesiz bu ilimle- rin her biri ayrı ayrı faydalı şey lerdir. Fakat talebe, bir meslek intihabı zamanı gelip te, kendi- sini o mesleğe bağlayabilecek kabiliyete eriştiği zaman... Yurt sevgisini genç kalplere yerleş - tirmek için, fenni tedrisattan ziyade edebi tedrisata ehemmi- yet verilmelidir. ,, 3 — Tedrisat, o hattâ fermi dahi olsa, cocuğun ruhunda mil- li gururu inkişaf ettirecek tarz- da yapılmalıdır. Çocuğa bir Al- manın her hangi bir ihtiramdan bahsedilirken, çocuk bu adamın kendi kanından ve kendi ırkın- dan yetiştiğini kuvvetle duyma lıdır, ; Bir çocuğun kendisini iliklerine kadar Alman olduğu- nu tâ içinden duyarak yetişmesi kadar güzel bir şey olamaz. Çok vakıt geçmeden bu çocuk askere gidecek, o zaman da or- du, bu delikanlınm terbiye ve teşekkülünü tamamlayacaktır. w Edgar Wallace Kimseyi göremeyince, yoluna devam etti. Az sonra, çiçeklerin öte tara- fında bir insan gölgesi gördü, durdu. Öteki adam da durdu. Bu dane demekti? Herifi yakalamak için arkasından koş- malı mıydı? Haydi canım, belki de dilencinin biridir. Bahçe yolunun köşesini dö - nerken, karşısına bir adam, u - zun boylu bir polis memuru çık- tı. Aynı zamanda da çiçeklerin arka tarafındaki adam ortadan kayboldu. Delikanlı polis yaklaştı: memuruna — Rica ederim, Stamford s0- lir? ziyet alabilir. le realist olacaktır. Bunun için de Bismarck'ı model alacaktır. kip ettiği politikayı değil, şimdi takip edilecek en iyi politikanm ne olabileceğini tayin etmektir. | İlkönce, kim olursa olsun, Al- i manyaya muhabbet gösteren eç nebilerin (bu dostluklarına hiç bir kıymet vermemek lâzımdır. Politikada dostluğun yeri yok - tur. Bir İngiliz, İtalyan veya adamı, kullandığı dilde ne ka - dar dostane olsa ve bü'dostlu » | unda hakikaten ne derece sa « | mimi bulunsa, bu adamın hiç bir zaman Almanya için değil, ancak kendi memleketi için ça - lıştığını gözönünde bulundur - malıdır. Şu halde kendisini baş- kasına sevdirmeğe kalkışmak, bir nevi budalairk olur, İ Zaten Almanya şimdiye ka - ! dar kendisini çok sevdirememiş- tir. İki memleket pek iyi anla- gösterirler, fakat bu, biribirleri- ni sevdikleri için değil, sadece ortada müdafaa edilecek müşte- vi menfaatlar bulunduğu için- ir, Bir memleket mukadderatını eline alan o hükümet adarımın Sanatı, menfaatını o idrâk edip davasını kendi O memleketinin davası ile birleştiren bir mütte- fik bulmaktır. (Arkası var) yor musunuz? dur. Jack bir taksi tomobil çağırdı. bir alâmet yoktu. — Teşekkür ederim, zonun tevkif edildiğini dim. kağının nerede olduğunu bili - i bire durdu: Milli hükümet, sadece Alman ırkının menfaatların: müdafaa | kaygısından mülhem olarak va- | Hitlerin dış sıyasası tamami- Fakat her sahada Alman İmpa- ratorluğunun kurucusunun yap- tığını yapacak değildir. Bir defa o zamanki devirle şimdiki devir arasında büyük farklar vardır. | Onun için işe başlamazdan ev - | vel, elli yıl önce Bismarck'ın ta- yürütmek İ | Amerikalı ölsün, “bir hükümet şabilir, biribirlerine muzaheret — Uzak değil. Bahçenin ö - İ Bünden geçen otobüse binerse « niz oraya götürür. Taksiye bi - | herseniz on dakikalık bir yol - ! çağırmadan evvel, bir müddet tereddüt etti, Her halde Parr böyle sebepsiz bir ziyarete hayret edecekti, Maamafih kararını verdi, bir o- Parr'ın köşkünün kapısı önü- ne varınca, gene tereddüt etti. Gene aynı kararla kapıyı çaldı. Kapıyı bizzat emniyet müfet- tişi açmıştı. Yüzünde hayrete hi — Giriniz, dedi, ben de şimdi geldim, yemek yiyordum. Siz her halde çoktan yemişsinizdir. benim için rahatsız olmayınız. Braba- işittim de, biraz sizinle görüşmeğe gel- Parr, eli yemek odasının ka- pısının tokmağında, misafirini içeriye almak üzereyken birden edilmiş bulünuyordu. Bu şartlar | altında bu işin önüne geçemiye- ceğini anlayan İspanyol hükü - meti İngiltere ve Hollandadan ödünç harp gemileri almış; bun- lara ilâve, Bristor tacirleri de Ispanyollara 120 şer tonluk ve beherinde otuz top bulunan iki gemi daha hediye etmişlerdi. Bu gemilerin isimlerini “Du- ke” ve “Duchess” koymuşlar ve biter bitmez hemen Corona li - manma İspanyol hükümetinin vereceği emirleri beklemek üze- re yola çıkarmışlardı. Avery, “Duke” adlı geminin kaptanıdı, İyi terbiye görmüş, cesur, ufak tefek şeylere aldır- i r yaratılışta idi, Tayfaya kendisini çabuk sevdirdiği gibi, İ “Duchess” adlı geminin tayfa. sını da kendine bağlamıştı. Esa- sen “Duchess” in kaptanı Gib- son geceli, gündüzlü içiyor; hiç ayrk gezmiyordu. Bir gece saat ona doğru Kap- tan"Gibson yine zilzurna sarhoş yatağma kargatulumba götürü- tayfa geminin filikasmı indire- rek “Duke” süvarisini keyfiyet- ten haberdar etmişler, o da bü- tün tertibatı alarak ertesi sabah erkenden “Duchess”e baskın İ yaparak kaptanı Gibson'u yata- ğında bastırarak gemiyi esir al- dığını bildirmişti, İçtiği kuv- vetli ram'un tesirinden henüz | kurtulamıyan Gibson evvelâ va- ziyeti anlıyamamış ve Avery onunla alay ediyor farzederek: “Bırak şu boş lâfları yahu! Hava nasıl?” sualini sormuştur. | “Hava mükemmel, dostum; İ pupa yelken, denize açıldık.” Bu sözler üzerine kendine ge- len Gibson işi tatlıya bağlamak istemişse de Avery: “Madagaskar'a gidiyo- ruz. Kendim ve tayfam için bundan sonra hükümet filân mevzuu bahs değil! Talana çık- — Vay, dedi, siz biraz bura- | da durunuz. Jack emniyet müfettişinin si- kıntılı bir vaziyette kaldığını ilk defa eli — İhtiyar bir teyzem var, ev- velâ kendisine haber vereyim. Çünkü kadıncağız ziyaret ka - bul etmeğe alışkın değildir. Be- nir karım olmadığı biliyor - sunuz. Evin işlerine teyzem ba- kıyor, Parr yemek odasma girerek kapıyı kapattı, Bir dakika geç - ti, iki dakika geçti, içeride gidiş ier, gelişler oldu. Parr tekrar ka Pıyı açtı, yüzü eskisinden daha ziyade kızarmıştı; sö li dedi, rica ederim runuz. Sizi biz i affedersiniz, GE e Parr'ın teyzesi yüzü çok buru $uk ihtiyar bir kadındı. Parr bu kadınla çok alâkadar görünüyor du. Ö gidip geldikçe gözlerini kendisinden ayırmayor, bir şey söylemek isterse, hemen söze karışıyor, daha doğrusu kadın - cağıza fazla söyletmek istemi - yordu. lüp yatırılmıştı. Avery'yi seven | Mogul tarafından kiralanmış olduğunu ve kızının Muham- med'in mezarmı ziyarete git- mekte olduğunu anladılar, Ge- mide o kadar çok altın ve kıy- metli eşya buldular ki, birdenbi- re hepsi şaşırmıştı. Elmas ve kıymetli taşlar göz kamaştıra- cak mahiyette idi. Avery ve ar- kadaşları gemiyi iyice soyduk- tan sonra talie terkedip yine doğru Madagaskar istikametin- de yol aldılar. Fakat Avery elde ettiği bu zengin hazineyi İngiliz olma - yan tayfa ile paylaşmak niye- tinde değildi. Bunun için İngi- liz arkadaşlarını toplıyarak bir plân kurdu. Vurgunun tayfaya aitolan kısmı Hindistan'dan firar eden ve Avery tarafından zaptolunan küçük gemilerde idi, Bunu “Duke” sefinesine almak lâzım- dı, Çünkü küçük gemiler, düş - man tarafından hücuma maruz kalırsa kendini “Duke” gibi s0- nuna kadar müd. edecek bir halde değildi. Bunun için kü- çük gemilerin tayfa başını ça- ğırarak meseleyi anlattı ve böy- le bir hareketin kendi iyilikleri için olduğunu söyledi, Avery'ye inanan tayfa başları buna he - men müvafakat ettiler ve bütün | j5 paralar ve mücevherler “Duke” e nakledildi. Bunun ertesi gece Avery bü- tün yelkenleri açarak gecenin karanlığında yolunu değiştirdi ve çok az zaman sonra Antilles adaları istikametinde pupa yel- ken uçmağa başladı. Kendi tay- fası arasında küçük gemilerden gelen vurgunu şöyle sudan bir taksim geçtikten sonra en kıy- metli taşları kendi kemerine İ atarak birinci talandan en aşağı 25 bin İngiliz altınlık bir kârla çıkmıştı. “Duke” bundan sonra Proir- dence adasına kadar hadisesiz. Yemeğini bitirdi: — Ortalık alt üst.. Her halde bizi mazur görürsünüz, dedi. Yeni bir şeyler mi öğrenmek istiyordunuz? — Brabazonun tevkif edildi - ğini işittim. Acaba bu zattan ye ni malümat alındı mı? — Bilmiyorum, belki olabilir. En iyi adamlarımı kendisini da- ima gözönünde bulundurmağa memur ettim. Hattâ zindancıyı dahi odasına girmekten menet- tim. — Her halde babamın katili Siblynin başından geçen şeyin tekerrür ettiğini istemiyorsu - nuz, — Tabit.. Siblynin zehirleni - şi Kızıl Çenberin en esrarengiz marifetlerirden biri değil mi? Karanlıkta bir silâh sesi Parr elli yaşından fazla gö - rünmiyordu. Jack zihnen garip bir intiba altımda kalmıştı, Bu - lunduğu odada her şey yerli ye- rinde olduğu halde, neden in - sanda bir intizamsızlık hissi u - yol verdi. İrlandaya gelir gelmez, tay- fasmdan on sekiz kişi o zaman İngiltere adalarında cari bir ka- nundan istifade ederek cürüm- lerini itiraf ve affedilerek bah - riyeye geçtiler. Avery elmaslarma İrlandada müşteri bulamadığı için parasız kaldı, Kendisini terkedeu 18 ki- şinin yerine Yeni adam alarak bu sefer yine Madagaskar #8 hillerine geçip gitti. İngilterede halk © arasında Avery'nin kahramanlık menki- beleri o kadar yayılmıştı ki, her kes onu artık büyük bir korsan diye tanıyordu. Büyük Mogo - ile evlendiğine dair tür- ü şayialar deveran edi- yordu. Madagaskar'iu kendisi- ni kral'ilân ettiğini söyliyenler de vardı. Fakat işin doğrusu zavallı korsan kemerindeki el- masları satamamak yüzünden tayfasına yiyecek bile tedarik etmekten âciz bir mevkie düş - müştü, Avery'nin maceralarını mu - savver olmak üzere yazılan “Şen Korsan” adlı piyes İngil. terenin her tarafında o kadar büyük muvaffakiyet kazanmış- tı ki, onu görmiyen bir İngilize tesadüf etmek güçtü. Bütün bunlara rağmen Avery halinden memnun değildi. Çünkü kor- | yandırıyordu. Delikanlı dahi fazla düşüncmedi, Çünkü Parrın söylediklerini dinlemek lâzım - dı. Emniyet müfettişinin de ge vezeliği pek üstünde idi, Hattâ amirlerinin kendi hakkında şi - kâyet ve serzinişte bulundukla- rını bile saklamadı: — Tabii böyle bir alay cina - yet cezasız kalınca, hükümetin de umum cfkâr karşısında va- ziyeti müşkülleşiyor. Ripper me selesinden beri arkası arkasına bu kadar cinayet olmamıştı, el- li senedenberi ilk defa olarak ha kiki bir cani teşkilâtı karşısnda bulunuyoruz. Başka zamanlar - da bu nevi teşekküller kendi iç» lerinden infisaha uğrarlar. An - cak bunları sıkı ve sağlam tuta- bilecek şey biribirlerine karşı mütekabil sadakatları olabilir, Halbuki ben iki suç ortağının biribirlerini bir gün ortaya ver- mediklerine hiç rastlamadım. | Halbuki Kızıl çenberi kimseye | itimadı olmayan birşef idare ediyor. Suç ortaklarından hiç bi risi kendisine ihanet edemez. (Arkası var) sanlık onun fikrince daha bü- yük, daha esrarengiz maceralar demekti. Halbuki şimdiye ka- dar sadece ortalığı korkutmuş, kimse önüne çıkamaz olmuştu. Halbuki o hakiki macera isti - yordu. Nihayet bir eylül sabahı bu emeline de nail oldu. İngiltere Kralı Üçüncü William ve nazır- ları artık Avery'yi yola getir - mek zamanımm geldiğine karar vererek onu yakalamak üzere arkasından iki harp gemisi Çi- karmışlardı. Madagaskar önle- rinde iki Hollanda gemisini ya- kalıyarak talan etmekte iken Avery'yi yakalıyan kralm harp gemileri ile kanlı bir müsade - me başladı. Sabahın sisleri içerisinde ma» vi deniz insanı sarhoş edecek kadar sakin ve durgundü. Böy- le bir günün başlangıcında işte Avery hayatının en heyecank macerasını yaşıyordu. İki bu- çuk saat süren deniz harbinde tayfasından kırk üçünü kaybe- den Avery kanlarile denizleri boyayan kahraman arkadaşları» nım denizin üstünde yüzen ce- setlerine bakarak gözleri yaşar- dr. Zaten yedi kişi kalmışlardı. Bunlardan yarısı da yaralı, işe yaramaz bir hale gelmişlerdi. Teslim olmaktan başka çar yoktu, Belki biraz sonra gemisi- ni de batıracaklar; kendisi d# berhava olacaktı. Yaşlı gözlerle teslim bayra- ğını çeken Şen Korsan bacağın dan aldığı yaranm tesirile he- nüz kral askerleri kendini esir almadan, bayılıp kendinden geçmişti. : Avery gözlerini açtığı vakit kendini mükellef bir kaptan ka” marasımda buldu. Bacağı son derece ağrıyordu. Biraz sonra kapıdan içeri giren ihtiyar kap” tan kendisine kralın emirmam€” sini okudu: “Kahramanlık o menkibeleri ve denizler üzerinde “aratiğ* korku ve dehşet ile bütün İngil” terenin sevgisini kazanan kap * tan Avery'nin affedilerek bab” riyemde hizmet etmek üzere İn” giltereye avdetine müsaade €t tim.” k Demek onu kral hem affedi” yor, hem de denizlere hâkim İ9* giltere bahriyesinde ona iş V” riyordu. 5 İngiliz bahriyelileri bugü” bile aralarında Şen Korsan $€ refine kadeh kaldırırlar; Büyü” Mogol'un kızının âşığı şerefiP? diye kafayı tüssülerler,