gara elma ir ienkir Gİ ELA ŞERİ Nazilli Isla ens UZ h istasyonu Yukarıdra pamuk mahsulü devşirilirken, aşağıda pamuk ıslah istasyonu Nazilli, 13 (Hususi muhabi- rimizden) — Ege mıntakasın- da, pamuk vaziyetini düzeltmek için tesis edilen ıslah istasyonu bilhassa üretme ve ıslah kısım- larma ayrılmaktadır. İslah namı altında yapılan İ- ki iş vardır; Biri tohumların ıslahı, diğeri yetiştirme usullerinin ıslahı... Yani pamtığu ucuza mal etme daha az kuvvetle çokişgö mek, “Tohum üretme işi ıslahın bi şübesidir. Yalnız tahsisat ve teş kilâtı ayrı olduğu için birbirin - den ayrılmıştır. Uç seneden beri, hariçten ge- tirilen bir çok pamuk nevilerile yapılan tecrübeleden sonra sa - nayi programımıza ve bu iklim topraklarma en iyi uyan bir tip intihap edilmiştir. Bu to- humları üretmek ve halka tev- zi etmek bugünün en esaslı işle- rinden biridir. Şimdiye kadar yapılan tecrü- belerden alınan neticeye göre, Seçilen bu tip Egenin en çok pâ- muk yetiştiren ve tecrübe saha- sı dahilinde bulunan muıntakada üretilecektir. , Ayrıca istasyon da tecrübele- rine devam etmektedir. Gedis ve Denizli gibi iklim ve toprak farkı gösteren diğer sahalarla Egenin cenüp sahil kısımları İ- çin ayrı tipler bulunacak ve bun ların üretilmesine başlanacak - tır, Egedeki pamuk işi, kurula. Ertesi sabah onu saat beşte tuyandırdılar; madame de Rö- nal'i pek düşünmedi bile, kadm- cağız bunu duysa kim bilir ne kadar üzülürdü. Julien vazife sini yapmıştı; hem de kahra- manlık istiyen bir vaziie. Bu hisle, içi içine sığmazcasına S€- vindi, odasına kapanıp kapıyı kilidledi ve yepyeni bir zevkle, kahramanının yaptıklarını an- Jatan kitabı okumağa daldı, Öğle yemeği çanı çaldığı 2a- man Julien, Napolöon ordula- rının bildirimlerini okumaktan, bir gün önceki kazanclarını unutmuştu, Salona inerken için- den, hiç de aldırış etmez gibi “Ö kadına da kendisini sevdiği- mi söylemeli” dedi. Beklediği haz ve rehavet do- lu gözler yerine M. de Rânal'in asık suratı ile karşılaşıtı; iki sa- et önce Verriğres'den gelmiş cak milli fabrikanm ihtiyacma göre tesbit edilmiştir. Bundaki esas, elyafı, 28 milimetreden a- şağı olmamalıdır. Eskiden beri yetiştirilen As- ya pamukları bugünkü sanayi işlerimize uymadığından bu ti- pin yerine evsafı yüksek ecnebi cinslerine müracaat etmek za- rureti hasıl olmuş ve işe Ame- rikan pamuklarile başlanmıştır. Bu yıl, seçilen tiple yüz hek- geli üretme tarlası yücude den yüz bin kiloya yakın tohum elde olunacak ve gelecek seneye, istasyonun kontrolu altında ça- lışmayı kabul eden ve istasyo- na civar bulunan bin hektarlık bir sahaya dağıtılarak ektirile- cektir. Bu suretle, devletin her sene dağıtacağı tohumlardan elde edilecek mahsulle dört sene içerisinde, fabrikanın ilk madde ihtiyacı temin edilebilecektir. Bu iş, beş senelik sanayi prog- ramının esasını teşkil etmekte - dir. Bu tohum dağıtma işini ko - laylaştırmak ve halkın menfa - atlerini gözetmek için mahalli bir çok teşekküller vicude geti- rilmesi düşünülmektedir. Bu- da, ıslah istasyonlarının ne zareti altında yeniden açılacak kooperatifler vasıtasile temin e- dilecektir, Yetiştirme işleri, memleketi- mizin her tarafımda olduğu gibi hem pek iptidai ve hem de ihti- yaca gayri kâfidir. Yüksek va- KIRMIZI VE SIYAH STENDHAL olan belediye reisi, Julien'in öğ- leye kadar olan vakti böyle ço- cuklarla hiç uğraşmadan geçir- mesine kızdığını gizlemiyordu. Bu öfkelenen, öfkesini göster- meğe kendinde hak bulan, bu böbürlenen adam ne kadar çir- kindi! Kocasının her acı sözü, madame de Rönal'in yüreğine bir bıçak gibi saplanıyordu. Juliem'e ge- lince o, gönlü o kadar vecd için- de, zihni birkaç saattir gözleri- nin önünden geçmiş büyük şey- lerle o kadar dolu idi ki M. de Rönal'in söylediği sert sözleri tenezzül edip pek dinlemedi bi- le. En sonunda şöyle yukarı- — Hasta idim, dedi. Bu cevabtaki eda Verriğres belediye reisinden çok daha az almgan bir adamı bile iğnele- meğe yeterdi; M. de Rönal i | , FALA NEAR BORSA e e a " 15 MAYIS ÇARŞAMBA PARALAR Alış Satış 611.— 6l6— 2) Pransız Prangı 20 Liret 20 Belçika Frangı 20 Drahmi 20 İsviçre ir. 20 Leva Florin 20 Çek Kuron Avusturya yilin ark Im 2 Ler 1S 20 Dinar s2.— Yen 33 İsveç Kuron 32— Alim 931 — Mecidiye 46 — Banknot 228.— ÇEKLER Kapanış Fransız Prangt 12.04.50 İngiliz lirası 61475 Dolar 79445 Liret gı “ Belga Drahmi İsviçre Frangı Leva Florin Çekoslovak ruronu Avusturya Pezeta Mark Ziori Pengo li Ley 43 Dinar 34,0633 Yen 21830 Çermevata 1098 İsveç Kuronu 316 ESHAM Iş Bankası Mü. — s > 9,50 . pH *s0 Anadolu “5 60 2480 m. e 10 47 Şirketihayriye 10. Tramvay 30.25 Bomonti » Nektar 0.65 Terkos 16,25 Reji 235 Aslan Çirente 10.15 Merkez Bankası 38.25 Osmanlı Bankası 25,50 Telefon e Ktihat değirmencilik TAŞ. 050 Şark Değirmenleri 000 Şark merkez eczanesi 480 STIKRAZLAR.. 308 2875 ı "Türk Borcn 7 ” ” rn ” iş Ergani Sivas.Erzurum Tstikrari dahili sıfta pamuk yetiştirebilmek i- çin yapılan mesainin daha iyi olması bu mesainin de ucuza mal edilmesini icap eylemekte- dir. Bundan dolayı, toprağın ha zırlanması, ekilmesi gibi işlerin daha ucuza Çıkarılması düşü- nülmektedir. Bunun için de halka makine kuvvetile yardım edilmesi tasavvur edilmektedir. Pamuk ıslah ve tohum üretme müessesesi halka bir nümune ol- mağa çalışmakta ve halk tarafm dan da bu işlere karşı büyük bir alâka gösterilmektedir. Bundan başka, bu mmtakada, sulama işlerinin günden güne artması dolayısile, bunun daha sistematik bir şekilde yürütülme si için pamuk istasyonu sulama işleri üzerinde ayrıca bir proje dahilinde uğraşmaktadır. onun bu karşılığına hemen koğ- makla mukabele etmeği düşün- dü ise, “iş hususunda aceleye kalkmayın” düsturunu hatırla- yıp vaz geçti. İçinden şöyle dü- şündü: “Bu sersem delikanlı benim evime geleli beri kendine bir ün edindi, ben koğarsam Valenod- nut yanına girer, yahud Elisa- yı alır ve her iki takdirde de, benim evimden koğulmuş ol- mak ona vız gelir.” Bu akıllıca düşüncelerine rağmen M. de Rönal, birtakım kaba kaba sözlerle hoşnudsuz- tuğunu belli etmekten kendini alamadı; bu sözler yavaş yavaş Julien'i kızdırmıştı, Madame de Rönal hüngür hüngür ağlama- mak için kendini zor tutuyordu. Yemek biter bitmez Jülien'den, | gezmeğe gitmek üzere kolunu vermesini rica etti; bu kola dostlukla o dayanıyordu. Ma dame de Rönal'in her Söylediği. ne Julien, dişleri arasından: — İşte zenginler böyledir! demekten başka bir cevap ver- miyordu. . Boğaziçinde Marmaranm bit- tiği ve Karadenizin başladığı yer, Sarıyerdir. Küçücük bir motörün içinde- yim... " Rumelifenerine gidiyo- rum. Kâğıt gibi sakin, masmai, süt liman bir denizden kara dalgala- rı köpüren bir denize geçerken behde bir değişiklik oldu ama, onda en ufak bir tereddüt bile sezmedim. Ve bu tezat öyle çarptı ki gözüme, serpintileri sekiz metre kadar yükselen bir dalgadan ürker gibi irkilen ken- dimi bir an beğenmedim. e — Kaç yaşındasm arkadaş? — Yirmi beş.. Gözlerini teknesinin pruvasm dan, ellerini dümen yekesinden ayırmağa lüzum görmemişti. Kulaç atan bir yüzgeç çenesiyle ittiği su, ağznm iki yanından, kulaklarını yalıyarak, nasıl ge- çip giderse; boğazdan giren rüz- gâr da ağzmdan çıkan cevabı öyle yayarak, sert derili yanak- larmda ezerek iletmişti banı — Yirmi beşten fazla gi küyorsun... Güldü: — Sanırım ki doğru söyler- sin. Biz, yük taşıyan motörcü- ler bir günde bir sene yaşamış gibi oluruz. — Evli misin? — Allaha çok şükür. Aklımı kaçırmadım henüz. — Evlenmekten çok mu kor- kuyorsun? — Bırak bu işi canım. O dal- ga başka bir dalga.. Karadeni- zinkilere benzemez. Ve galiba tam can alacak noktasma basmıştım ki, motö- rünün uskuru çevirişinden on kat fazla bir süratle dilini hare- kete geti üni,dö ği — bizim köydeki kadınların hepsi, saçlarma bastılar makası. Hiçbirinin 'delikanlıdan farkı kalmadı. Kadınlık tadı, kadın- kk lezzeti bulamıyorum onlar- da. Evde oturanı da yok.. Kimi dikişe gidiyor, kimi fabrikaya. evlensem ne olacak bilir misin? — m —————— Halen, beş büyük kanalla, bü yük Menderes ovasının, takri - ben iki bin beş yüz hektarlık bir yerinde, sulama ile pamuk ye - İ tiştirilmektedir. Bu sulama da- ha iyi idare edildiği takdirde bu günden bir misli daha büyük bir sahada pamuk (yetiştirilmesi mümkün olacaktır. Pamuk tslah istasyonunda geçen saatlerim pek kıymetli. dir. Müessesenin çok değerli ve i sevimli müdürü Celâl İğriboz'a | verdiği izahattan dolayı yürek- ten müteşekkirim. E. Hamdi ÜSTEL de Rönal ta yanlarında yürüyor, ve orada bulunması ile Julien'i bir kat daha kızdırıyor- du. Biraz sonra Julien, koluna madame de Rönal'in maksadını belli eder bir tarzda dayandığı» nın farkına vardi; bu hareket ona pek iğrenc geldi, kadını şid- detle silkip kolunu kurtardı. Çok şükür ki M, de Rönal bu yeni terbiyesizliği görmedi, onu yalnız madame Derville farket- ti, Madame de Rânal için için ağlıyordu. Ö esnada M. de R&- nal bir köylü kadını taş atarak koğalamakla meşguldü: bu kâa- dıncağız belediye reisinin ye- miş bahçesinin bir kenarın. dan geçen keçi yolundan gidi- yordu. Madame Dervill. acele acele: — Monsicur Julien, rica ede- rim, sükünunuzu kaybetmeyin, dedi; insan hali bu, hepimizin bir sıkkın günümüz bulunur... Julien onu, içinde son derece bir hafifseme beliren soğuk bir bakışla süzdü. (Arkası var) ) N. ATAÇ 16. 5935 ef YENi —ESKi YAZAN : 'Su Kayıkçı Ali Dayı Ve Su Kayıkçı Halil Babanın Oğlu Motörcü Mehmed! NIZAMEDDIN NAZİF Sukayıkçı Ali dayı ile sukay'kçı Halil babanın oğ'u motörcü çok sonralara kadar sürer. Eve geldim mi, kapıyı gene bugünkü gibi cebimdeki anahtarla açaca- gım. Yukarı çıktım diyelim. Ka- rıyı tabii, yorgun argm gelmiş, uzanmış uyuyor (bulacağım. Haydi diyelim ki gürültüm kü- çük hanımt uyandırdı. Ne yapa- cağını gayet iyi kestiriyorum. Gömleğimi arasam, yiyecek bir şey istesem, suratını bir karış asacak; “Mutfağa git rsıt!,, “Yü | kü aç, belki bir gömlek bulur- sun,, diyecek. Fabrikaya, dikişe gitme de- sem, o da olmaz. Yalnız başıma onu besliyemiyeceğime de aklım kesiyor. Üstüne üstlük bir de o kaknem anaları var.. Alimallah insanın kanını tepesine çıkarı- yorlar. — Ne vaflılarn? — Onlar mı zavallı? Onlar kafaları koparılacak mahlâklar- dır. kabahatleri var o za- — Mürteci.. Hepsi mürteci.. “Gazete sütunlarmm Saidi Kürdi havadisleriyle dolduğu ih izi üzerine mi düşürdü?,, diye biran. bir meslek heyecanı geçirir gibi ol- dum, fakat uzun sürmedi zira genç motörcü fikrini şöyle izah ediverdi: — Biriyle evlenmek istedim. 300 lira ağırlık istediler benden. Anladınız mı? Cümhuriyet dev- rinde bu koca kartlar hâlâ esir ticareti yapıp duruyorlar. Hiç | ben evleneceğim kadını satınalır mıyım? Bilmem kaç beşi bir yerde vermeliymişim: Dört oda- İı bir evi dayayıp döşemeliy mi- şim... Altında kalmadım tabii. Hemen cevabı yerleştirdim. “A | kocakarı! - dedim - Senin kocan her kış kilere iki çuval mısır | unu ön teneke tuzlu balık atar- dı. Birde (*) pilâki taşı koyar- dı önüne. Geçinir giderdiniz. Evin odununu bile dört saat öte- ki ormandan Sırtta taşıyarak getiren siz değil miydiniz?,, — Ve... vazgeçtim evlenmek- ten.. Hazır hatırıma gelmişken söyliyeyim. Bu kadınm. gençli- ğinde ormandan bir, defada ge- tirdiği odunu bir eşeğe yüklet- mişlermiş de taşıyamamışmış. — Demek sen kadınların ça- Uşmalarma ve saçlarımı kesme lerine taraftar değilsin? — Yanlış anlaşılmasm.. Dok- tor olmaları, avukat, hökim, tücar ve işçi olmaları hoşuma bile gidiyor. Yalnız böyle olan ları evlenmesinler, bekâr yaşâ- smlar. Ben orta mektep bitir- dim. Vatandaş kadını başka tür- lü düşünürüm, evli kadını başka. Ama herif zengin. Karı da cok para kazanıyor. Hizmetci'eri ahçıları da var. O zaman bir di- yeceğim olmaz. — Ya eskileri, babanın nesli- ni nasıl buluyorsun? —iğrenç buluyorum.. Onlara kızıyorum... Çünkü ben cehalete kızarım. Çektiklerimiz hep on- larm pisliklerini temizlemeğe mecbur oluşumuzdan değil mi? (9) Pilâki taşı — Bu taşı kızdınp Üzerine mısır unu ile yapılmış hamuru döküyorlar ve ekmek yapıyorlar, Mehmet Ama.. kendime de, kendi nesi” mede kızıyorum. Sandala motör taktım, fakat Rumelifen€ rinde henüz bir konserve fabr” kası yapıldığını göremedim. Be# buradaki dalyanlarda tutulaf balıkları Yemişe taşırım. Heri” fin balığı çok para etmiyor && bana da çok para versin. Far# za buraya bir fabrika açılsa b lık da para edecek ben de ihy# olacağım. Sonra.. eskilerin çaf” şafları, o kafesler müthiş sini! me dokunuyordu. Ne idi o €* nım? Komşunun kızı kafes af kasına geçti mi Sudana gitmi$ kadar uzaklaşırdı benden. . Galataya geçiyordum. Su kayıkçı Ali dayı kürekler? asılmca sordum: — Askerlik ettin mi baba? — Yunana, Balkana, büyü ğe (*) gittim. Sonuncu: bulunamadım oğul, — Bugünkü (gençleri nasl buluyorsun? | Ak sakalını sıvazlıyarak gö lerini yanımızdan o uzaklaş” bir motöre daldırdı: > insanlar. - diye içini çekti - Pi “Pat Pat, Patapat!,, lar mu? Motör gürültüleri. On da işittikçe şu küreklere b yorum ve acıyorum geçen gül İerime.. Ama sana bir şey söy” yeyim ki, yeniler pek tembi Biz çok çalışırdık. Bak ben W yaşa geldim ne sigara İçi 2 ne de rakı. ArkadaşlarıZıi içinde sarhoşluğu sevenleri y yok değildi ama, işlerini de rakmazlardı. Şimdikiler hep şamak istiyorlar. Alay eder bi omuzlarını silketi: — Hoh! Nerede babam o b* luk... : — Ya kadınlar? «dedim - gö şafsız daha iyi gözükmüyor! mı gözüne? İ — Yooo.. Bak o bahsi rıştırma. Kadın, bizim mızda kadındı. Siz o yanıp biraz bahtsızsınız. Çarşaf içir) iken kadın, kadındı. Şimdi © zevki kalmadı. Bizimkiler DE birlikleri takınca pek başi Z # şırlardı. Şimdikiler doğru © rüst sürme sürmesini bile ramıyorlar. Sonra biz sala üç kadına bakardık, şimdi yk bir kadını bile besliyemiyo”” y giydirip kuşatamıyorlar da: gönderiyorlar, çalıştırıyorlar, — Uzun etme canm.- öf dim - Sizin zamanmızda dâ lerinizde tarlada öküz sabana şulurlardı. Kızdı: — Bizde değil.. Senin d şın var. Biz Karadenizliler #5 d nı gül gibi bakardık. Deni te! yısında oturanların kadın! N na koştukları yalandır. AVİ 4 lunun içersindekiler, den görmemiş olanlar için bir ceğim yok, di Gö İki Akay vapurunun a" kalmamak için alnınm dar rını şişire şişire küreklef© dı. o Bir dakika sonra kayı”. lataya ulaştırmış balaman Beni uğurlarken kendi K homurdandığını işittim: a — Aaah!, Bir motör al n £ dım gitti şu mel'un (9) Umumi harp.