13-5-935 niş | Yeni başlıyanlar için: 21 Vw langıç deklârasyonu yapı- en dikkat edilecek mühim “talardan biri şudur: Eğer tek lerin bütün kuvvetini bir Yük gerekte toplanmışsa bu bü- Ai bir kıymet ifade etmez. Bu- 3,7 isin meselâ: As, rua, dam, deki? 9,8,5...8,2... 8,6,4 şeklin- Sm bir elle pas demek daha “Srudur. deilde üç onör Jövesi bulundu- Kebinezonlara göre, kaidenin 1, terdiğinden biraz aşağı renk- deklâre etmek daha iyidir. ,Suretle zayıf sanzatu tehli- inin önüne geçilir. $indeki onörlere rağmen “za- koni » Sayılması lâzımgelen ve mbinezonlardan birkaç misal tiyoruz; AS, vale, 9, ufak Rua, dam, iki ufak ua, vale, 10, ufak am, vale, 10, ufak am, 10, üç ufak a e, 10, üç ufak, Bütün bu (eg ıklarımıza göre, meselâ: Taa F: rua, dam, 7,5; karo: As, 5» ae rua, 5, 4,2; pik 6, Şeklindeki bir elle bir kör “eklâre ediniz. a keş zamanlar, renklerdeki | k (Kör: as, 8, 4; karo: Rua, va- "2,6; trefl: rua, dam, 10; pik n57) şeklindeki bir elle bir ka- Söyleyiniz. Bu iki misal, bi- we veya ikinci söz söyliyecek İ Ziyette iken tatbik edilebile- asgari kuvvetlerdir. Eğer söz söylemekte üçüncü iz ve arkadaşmız pas diye- 4, elinin zayıflığını bildirmişse, *klârasyon yapabilmeniz için mizde hem üç onör lövesi, hem İ€ sağlam bir koz olmalıdır. Bu- İhla beraber, bazi | şekildeki larla, hasmın sanzatusun dan bırakmamak için, mi a deklârasyonu yapmakta “da vardır. a şekildeki kâğıtlar, sağlam- nası kolay. uzun bir renkle İkrar el tutabilecek bir onör- ir Bu takdirde üç onör lövesi i basa da deklârasyon yapıla- lir, Meselâ; . (Kör; Dam, vale, 10, üç ufak; oviki ufak; trefl: üç ufak; pik ufak) şeklindeki bir elle, ai vaziyette iken ve iki pas- hiz Sonra bir kör söyliyebilirsi- € Esasen ekseriya blöfler üçün- da Vaziyette iken yapılır, arka- Mz da cevabında bunu iti- | Talır. ördüncü vaziyette iken koz Ylemek için, asgari üç onör 2 “'9i bulunmalı, hatta eğer Si #ldm © kuvveti vasattan ei Yuka, ” p t1 değilse pik ve kör s9ğ- an Olmalıdır. 7 | İk, Ontrakt briçte vülnerabi| i , ter birinci, ister dör I © e bulunursa İYap,n başlangıç deklârasyonu İ aaPabilmek için elde mutlaka üç iy, , Yvesi bulunmalı, yahut da Kiğı vvetli bir kozla birlikte arın yekünu beş löve tut- Bi Ein v173 '.r102 182 “0 | yi N 15 Çin p “İkrars vel & |4045437 Yaidbısj DARK 1108 “17 .K Kü id (S) vermiştir ve dört k (0) hüt etmiştir. ak ha *pik ruasını oynr- Şi tar, (8), Mep Pik ast ile alır. Taahhü- ak onların karoları sağlamlı- Moya Yüpabili li üzerine kâğıt kaç- ilir. Ayni renkten Bin il Scebilmek üzere karo- lövesini hasımlara yap- Birkaç sene evvel: Fransızl: rın Rasing futbolcüleri şehrir ze geldiği zaman, Taksim sta- epey bir zamandır mem- Teketimizde bulunan otuz beş kırk yaşlarında sevimlibir Fransızla tanışmıştım. Her şey- den fazla spora heyecanlı bir merakı olduğunu görüşmemizde anladığım bu Fransız, Rasing futbolcüleri memleketlerine dö- nerken onlarla birlikte Parise gitmişti, Geçen gün bu spor meraklı- sma Beyoğlunda ras'adım: Memleketinden yeni dönmüş... Hoş beşten sonra ilk sorgu - su: — Yakmda mühim bir maç var mı? oldu. Son şild maçlarından bir gün evveldi. fi — Yarm Fenzrbahçe « Gala- tararay var, dedim. i Bayağı çocuk gibi sevindi: — Kısmetli imişim, dedi ve koluma girerek beni, spordan bahsedecek birisini bulmuş ok manın memnuniyetiyle, Rus ka- dınlarının servis yaptığı bir yer- de beraberce bir çay içmeğe dâ- vet etti. N Çaylarımızı içerken evvelâ o, turmağa imkân yoktur. Çünkü eli bir kere kaybeder etmez, ha- sımlar kendisinden üç trefl ve bir pik alırlar.. Diğer taraftan, morda yegâne el tuta kâğıt iki yanlı koz ruasıdır. Biribir'ne uyan ve bu sayede löve kaybet- meden karoların sağlıralanma- | sına ve sonra koz ruasiyle mor'a | imkân bırakan bir 'nezon vardır. Bu kembi- asımlardan birinde yal | kozla birlikte karo damı- nın tek yanlı olması, hasımlar- dan birinde yalnız iki kozla bir- likte karo damının: tek yanlı ol- ması, diğer hasımda da üç karo ve üç koz bulunmasıdır. Binae- naleyh (S) evvelâ karo as ve ru- | aşını oynar ve eğer, burada ol-| i duğu gibi dam düşerse, elinden | rak ve sonra ruayı (O) da teki koz asını ve damını çektikten | yanlı aramak üzere ası oynıya- sonra karo valesini alır. Nihayet | rak ayni tarzda hareket etme- koz ruasiyle mor'a geçer ve ora- sordu, Sporumuzun ne halde| olduğunu, bıraktığı zamanla bu- gün arasında ne gibi farklar bu- Tanduğunu anlamak istedi. He- al bulmuş mağribi gibi Fransız dostuma İstanbul fut- bol heyetinden şikâyet edecek, onun yaptığı biribirini tutmıyan işler yüzünden futbolde gerile- mediğimizi farzetsek bile bir adım olsun ilerlemediğimizi an- latacak değilim ya! Sadece: | — Sporumuz çok iyi gidiyor, | demekle iktifa ettim. (Allah bu yalanmı bana bağışlasın!) iştirerek Fransa sporunu sordum: — Bu defa memleketimize gittiğim zaman, sporumuzu her yandan ç ilerlemiş buldum. ledi. Fransada epor umulmıyacak ve şaşılacak dere- cede ilerlemiş... Güzel bir mevzua temas et- miş bulunuyordum: — Bu şaşılacak ilerlemeyi ne- ye atfediyorsunuz? dedim. Artık mantıki bir zincirleme ile anlatmağa başladı: — Bu sefer Pariste gördükle- rimle kanaat getirdim ki sporu yürüten, daima ileri iten kuvvet, seyirci kuvvetidir. Zengin kim- daki son iki karoyu yapar. İ | Prensip: As, — rua ile üç| ufak kâğıdı mor'da, valesi ile iki | ufak kâğıdı elde olmak üzere ' bir renkten sekiz kâğıdı varsa, | mor'da el tutabilecek yegâne kâğıt olmak üzcre iki yanlı bü- yük bir koz bulunuyorsa, elde de kaybedilecek kâğıtlar mev- cutsa; taahhüdü yapan oyuncu İ i | i evvelâ uzun rengin as ve rvasını | oynamalı, sonra, eğer dam dü-| | şerse, elinden iki sağlam kozu * çekmeli ve uzun rengin valesini oynamalı, Vale kesilmezse iki yanlı büyük koz sayesinde mo- | ra geçmelidir, i Mor'da as, dam ve üç ufak, el- : de vale ve iki ufak bulunduğu | zaman da, Ik elde cmpas yapa-' Hidir, selerin hiçbir şeye bağlı olmıya- rak sirf keyifleri için yaptıkları sporu bir tarafa bırakalım; fakat kütlenin biribirinin ihtiyaçlarını tamamlıyarak yaptıkları gerek ferdi, gerek cem'i sporlar para getirmezse, Sporun ilerlemesi imkân dışındadır. Ben İngiltere- de her sporun, başka memleket- lerdekinden çok ileri oluşunu son zamanlara kadar anlıyama- mıştım, Son zamanlarda, Paris - te gördüklerimle kıyas ederek anladım ki, bu ilerilik sadece se- yirci kuvveti sayesinde meydana gelmiş bulunuyor. Çünkü seyir- ci demek; spor teşekküllerini, spor klüplerini ve dolayısiyle sporu yaşatan ve yürüten “para kuvveti!) demektir. İnsan, doğuştan, heyecana düşmek meraklısıdır. Heyecan saridir ve hızını kalabal:ktan alan bir şeydir. Dikkat ediniz? Heyecan veren bütün vak'alar, bütün hadiseler, bütün hareket- ler etrafında, heyecanlarını biri- birine geçiren bir halk çevresi derhal peyda olur. Zararsız ve kolay bir heyecanı ise spor ka- dar rahat doğuran hiçbir şey yoktur. Şu halde, sporu öyle zevkli bir heyecan verecek gü- zelliğe getirmelidir ki, etrafın - da çevrelenen halk imkân nispe- tinde artsın, Zira, dediğim gibi, | her şeyi olduğu gibi sporu da İ yürüten paradır ve parayı geti- ren seyircidir. : İngiltere ve Amerika bu işi hepimizden iyi anlamıştır. İngil- terede her sporu, belki de uzun İ tecrübelerle, zevkli bir heyecan | i veren şekle getirmişir. Bu hal, | İ seyirciyi arttırdıkça arttırmış, | * seyirci arttıkça para gelmiş, pa- .ra geldikçe teşekküler, klüpler “zengin olmuş, onlar zengin ol- * dukça spor ileri atılmış, durdu- rabilirsen durdur.. p: İngiltere sporunda hangi biri- , sini anlatayım: Her hafta yapı- lan muhtelif futbol maçlarma i iki üç milyon kişi gidiyor, en fe- | masında yirmi, otuz bin seyirci bulunuyor. Bir Kembriç - Oks- ford skif yarışı oluyor, Taymis nehrinin iki kıyısma dört yüz bin kişi doluyor. Eğer bu yarışa sekiz yüz bin kişi gitmiyorsa, yarış mesafesi sekiz mil yerine dört mil olduğu içindir. On bin- lerce seyirci toplıyan hemen her günkü at yarışlarını hesaba katmıyalım, senede birer defa yapılan “Derbi,, “Gran Naşo- nal,, yarışları iki üç yüz bin se- yirci önünde yapılıyor, eğer b' sayı dokuz yüz bine çıkmıyor yarış pistinin etrafında yer bu- İunmadığı içindir. Muhtelif mil- let sporcularının iştirakile Vim- , bidonda yapılan tenis maçların: * her defasında otuz, kırk bin ki- şi seyrediyor; eğer bu, birkaç kırk bin olamıyorsa diğer spor ' meydanlarma nispeten ufak o - lan bir tenis kortu'nun etrafına daha fazla insan sığdırılamadığı , içindir. Boks böyle, hokey böy- j le, kriket böyle, atletizm böyle. ! Her spor böyle.. Böyle ama, ora- da futbol de güzel, kürek yarışı da güzel, at koşusu da güzel, te- nis maçı da güzel; boks da ö le, hokey de öyle, kriket de öy- le, atletizm de öyle.. Her spor öyle.. Eskiden Fransada uğraşırlar, çabalarlar, bir türlü sporu ileri götüremezlerdi. Çünkü, doğru- sunu söylemek lâzımsa, seyirci adığını bulamazdı. İşten anlar Amerikalı çıktı, evvelâ güzel boks maçları tertip etti, seyirci arttıkça arttı. Şimdi Fransada boks ilerliyor, Sonra işi büyüt- tü, kendisine yardımcılar bul- du: Bisiklet, patenli hokey, gü- reş, hatta futbol maçları yaptı. Seyirci çoğaldıkça çoğaldı, şim- di Fransada bu sporlar da yürü- yor. Sonra ikinci bir mesele: Fran- sada ileri gelen klüplerin birinci futbol takımlarındaki oyuncular hepsi amatördüler, yani güya 3 amatördüler. Muhtelif isimler altında para alırlar, fakat teşki- lâta karşı amatör göründükleri için klüplerne karşı hiç bir mec buriyet duymazlardı. Çalışmaz, idmana gelmez, disiplin tanr maz acaip birer mah'üktular. Klüpler bir şey yapamazlardı. Çünkü teşkilât, ör,, kı mesinin üstündeki yaldız uğru- na bunları himaye ederdi. Fakat onlar klüplerine karşı diledikleri gibi hareket ederlerdi: Çünkü klüpler de teşkilâta karşı ama- törlük yalanyım irtikâbıma bile bile ortak olurlardı. Böyle o'un- ca futbolcüden verim alınmaz, almmayınca güzel oyun çıkmaz, güzel oyun görmezse seyrci gelmez, seyirci gelmeyince para toplanmaz, parasız da spor yü- rümezdi. Halbuki açık profes - yonellik kabul edilince futbolcü çalıştı, idmana geldi, disiplin ta- rıdı ve acaip mahlük olmaktan kurtuldu, OFutbolcüden verim alındı, güzel oyun çıktı, seyirci geldi, para toplandı ve spor yü- rüdü, Bugün Rasing klübün tam kırk dört tane takımı var. Bunun ancak ikisi profesyonel, üst tarafı enkisi gibi sahte de- gil, tam manasiyle amatördür. Bu amatörler profesyoneller sa- yesinde ilerliyorlar. Bunun için'bence, sporu iler- İletmek istiyenler: “Sporu yürü- ten para, parayı veren seyirci, seyirciyi getiren güzel spordur,, cümlesini çerçeveletip gözleri - nin önüne bir yere asmalıdırlar ve ona göre hareket etmelidir - ler. S. G. Savcı Merzifonda yeni Spor sahası Merzifon, (Tan) — Burada yeni bir spor sahası vücuda ge- tirilmektedir. Saha, şehrin en güzel ve en havadar yerinde ku- ruluyor. Bunun sebebi, halkımı- zı şimale doğru alıştırmak ve şehrin o istikamete doğru büyü» mesini temin etmektir, Bugün- kü spor sahası her türlü ihti - yaca cevap veremiyordu. Yeni saha, tam manasile asri bir şe- kilde hazırlanıyor. ————— Davis kupası maçları Nevyork, 12 (A.A.) — Davis kupası için yapılan eleme mü - sabakalarında Amerikalılar, Çinlileri sıfıra karşı 3 sayı ile yenmişlerdir. Yukarıda: Her sene ve her za- man on binlerce seyirci (o “pla - an Vimbledon tenis müsaba - La geçmiş senelere ait bir tanesinde meşhur Fransız ka - dın tenisçisi Süzan Longlen İn- giltere Kral ve Kraliçesi tarafın- dan tebrik ediliyor. Aşağıda: Her sene dört yüz bin seyirciyi Tayms nehri kıyıları. na döken meşhur Oksford — riç yarışı,