T" N | * Güzel bir kızın babası olan Epirya kralı "“esiz bu büyük bir talih vidi, Yoksa Lâtinler Kos- zutmiyeyi zaptedip Bizansı ielce uğratmamış olsalardı; hiç şüphesiz bu Komnenos oğ- lu da kendilerinden evvel Trabzonda istiklâ | gütmüş olanlar gibi, merkezden gönde- rilecek bir ordunun karşısında dayanamıyacaklardı. — K Aleksiyus ölünce yerine oğlu geçmişti. Fakat çok tutunama- mıştı. Bir saray entrikası onu devirmiş ve Trabzon tahtını eniştesine vermişti. İşte yeni imparatorluğun bir Türk kuv- vetile ilk teması bu imparato- run devrinde oldu. ©O zaman Osmanlı Türkleri değil, Selçuklu Türkler Anado- luda hüküm sürüyorlardı ve Konya sarayı, daha istiklâlini ilân ettiği gün Trabzonun (1) ilk imparatoru Aleksiyus'u ha- raca bağlamanın yolunu bul- müuştu. Lâkin damadı bu haracı ver- tmek istememişti. İşte Trabzon İmparatorluğu ile Türkler ara- sında ilk silâhlı. kavga bunun üzerine başlamıştı. Alâeddin evvelâ Trabzonluları fena hal- de bozmuştu. Kırımdan, Acara- dan para ile topladığı birçok askerleri önüne yığmış olması- na rağmen İmparator Bayburt ovasında Selçuk ordusunun hü- cumlarına dayanamamış, kaç- mıştı. Bunun üzerine Alâeddin ta Trabzon surlarına kadar iler- lemiş ve şehri muhasara etmiş- ti. Bu muhasaradan yeni impa- ratorluğu hiç şüphesiz Allah kurtarmıştı. Eğer o müthiş yağmurlar yağmamış olsalardı ve seller Alâeddin ordusunun bütün ağırlıklarını, develerini, atlarını alıp götürmeselerdi, Trabzon mutlaka Konya hü- kümdarlarının bir vilâyeti hali- ne girmiş olacaktı. Sonra Türklerle ikinci harp temasını Birinci Yorgi yapma- ğa mecbur olmuş ve esir düş- | müştü düşmanlarına. Trabzonun Üçüncü Emanuel adındaki imparatoru ise, Ti- murun ordusu karşısında korkü- lu rüyalar görerek ilk nöbetini savmıştı; fakat Çelebi Mehme- din zamanmdaki Türk askerle- ri gözünü daha fazla korkut- tukları için, Birinci Aleksiyüs devrinde Konya sultanlarına verilen bacı Edirne sarayına her sene ve tam zamanında yolla .- mağı kabul edivermiş ve,., tah- tnı kurtarabilmişti. İşte Françes'in, hükümdarı- na bir zevce ve memleketine bir askeri yardım temin etmek ümidile, Karadenizin dâalgaları- nı, fırtınalarını göze alarak ga- lerlerine dümen — tutturduğu Trabzon böyle bir Trabzondu. 1451 senesinde Karadenizin bu mühim şehrinde saltanat sü- iın imparatorun adı Dördüncü (yovannis Kammenoz m Yani — Kaloyanis lâkabile anı- İryordu. Fena bir adam değildi, ama adının önüne bir “iyi" — takıla- cak kadar da iyi sayılamazdı. Kendisinden evvel Trabzon tahtında oturmuş 18 imparator kadar frensiz bir müstebit, kan dökmeği sever bir adam olma- yışı onu biraz tebaasına sevdi- rebiliyordu. Bu kadar. Nitekim Françes Trabzon sa- rayında iki üç günlük bir misa- firlikten sonra hazretin ne mal olduğunu derhal kavramıştı. Kaloyanis son derece zeki ve para canlı bir adamdı. Bizanslı- lar, imparatorlarını, nasıl — bir siyasi yardım temin edebilmek için evlendirmek istemekte idi- lerse o da kızını icabında silâh- la kendi saltanatını koruyabile- cek bir damada vermek istiyor- du. Trabzonda da bir Ayasofya kilisesi vardır. 1245 yılında ya- pılmış olan bu kilisede de za- man zaman büyük din? ayinler yapılır ve imparator ailesi ile beraber hazır bulunurdu. İştelbu Ayasofya kilisesinde bir pazar günü İmparator Kalo- | yanis, Bizans murahhaslarının | reisi olan Nedim Françes'e ay- | nen şu sözleri söyledi: — İmparatorunuzun — elinde ne bir kuvvet, ne de bir servet kalmıştır. Bizans, bizim çiftlik- terimizden daha kötü olmuştur. Ve debdebeli merasim elbi- sesinin bir peri gibi güzclleştir- diği kızını işaret ederek ilâve etmişti: — Hilkatin bu nefis eserini, ben nasıl olur da bir ayağı ç kurda bir saltanatın talihine o tak edebilirim. Hükümdarıı dan ağırlık istesem, kızıma liselerinizin mihraplarında k: lan en son iki üç haçla bir iki gümüş şamdandan başka ne ve- rebilirsiniz? Ve bir gün sonra da, yani 1451 senesi şubat ayının 27 inci günü de Françes'e şu korkunç haberi bildirdi: bu ayın üçüncü günü ölmüştür. Zannederim ki, yerine geçen oğlu Mehmet Bizansa saldır- mak için tereddüt etmiyecek - tir. Kostantıniye surlarının böy le bir hücuma dayanabilecekle- rini umar mısınız? (Arkası var)| (4) Trabzon adının nereden geldi- almaşrak harı karıştırırken rastladığım bir iki- sini buraya yazmak istedim: iddia ediliyor ki, Trab- amberin doğduğu gün- den tam yedi yüz elli altı sene evvel kurulmuştur. Homer * Karya " da Militos'un ve Paflagonya'da (Kasta- monu civatı) diğer bazı kasabaların | isimlerini zikrediyorsa da ne Sinop- tan, ne de Trabzondan bahsetmiyor. Binaenâleyh Trabzonun Trova har - binden ve şalr Homer'den - sonra ve Herodot ile Kisenofon'dan biraz ev- vel kurulduğu kanaati vardır. Ağına gelince Fatihin bu şehri zaptetmesinden biraz evvel bu şehirde bulunmuş olan Bizanslı bir mücllifin yazdığı bir eser- de deni: Bu şehrin etrafındaki tepeler göze dört köşeli bir masa veh. | mi veriyor, Bunun için Rumlar "T | rapeza” adını veriyorlar. Galiba doğ- rusu da bu olsa gerek. Zira milâttan dört yüz sene evvel Trabzonda basıl- mış olan paraların bir tarafında başı | açık bir genç resmi, diğer tarafında ise bir Tırapez resmile Rum harile- | tile TPA. yazılıdır. Sonra, şehri yapanlar burada masa | şeklinde birçok taşlar bulmuşlar, ya: but ilk kaleyi masa şeklinde yapmış- lar gibi bazı rivayetler varsa da tari- hi bir kıymet ifade etmemekle bera- ber en güzellerinden biri de meşhur Köroğlu'na irzafe edilenidir. *Köroğlu. Trabzona gelmiş, bir nalbant dükkânina girmiş, Atını nal- latmak niyetinde. Pakat nalları gözü- ne. kestiremci ve çürüklüklerini anlatmak 'çin ânda ne kadar nal varsa hepsini birer birer almış, iki ın arasında — çıtır çitir. kir- mış, Nihayet bir tanesini — seçmiş: “Al, demiş nalbanda, bunu bizim ata takabilirsin.” Nalbant bir şey deme- mri . işini yapıp bitirdikten sonra Köroğlunun uzattığı parayı iki par- mağının arasında şöyle bir sıkmış, yazılar ezilip sili- ” de güya bundan dola- iğra bozan denmiş ve za man ile Trabzon olmuş, Tabil bu, bir Köroğlu masalıdır, o kadar. ——— Kooperatif kanunu yapıldı | l—'.k_m_ınmi Bakanlığı tarafın - *’ dan iki kooperatif kanunu pro- jesi hazırlanmıştır. Bunlardan | biri kredi diğeri istihsal koope « ratiflerine dairdir. Yeni kanu- nun neşrinden sonra Anadolu- nun her tarafında kooperatifle- Tin yayılması temin edilecektir, Beklenilen gaye köylüyü sade murabahacılardan kurtarmak - — Edirne İmparatoru Murat | tır. 'Misafirin .. v. Köpeği Dairede dört arkadaş sözleş- miştik. Her perşembe birimiz- de toplanıyor, akşam yiyorduk. Bu hafta be: t ramdı. Arkadaşların ikisi gele- cekti. Fazıl gelmek istemedi. Sebep olarak, senelerdenberi uzakta olan bir akrabasının gel- diğini söyledi. Karım gayet iyi çerkez tavu: ğu yapar. Fazıl da bu nefis ye- meğe dayanamaz. Arkadaşı bundan mahrum edeme Olsun “onu da getir” d | “Olmaz" d man bir köpeği var, onsuz kat- iyyen yemek yemez. Hayvanı yanında oturtur ve kendi elile yedirir.” Bizi atlatıyor zannile “Zara- | rı yok. Köpeğe de bir yer ayırı- rız” diyerek zorladım. Perşembe günü Fazıl haki ten akrabası ve köpekle bera- ber geldi. Çok kibar ve sevimli bir adamdı. Yemeğe oturduk. | Misafir kendi yemiyor, köp: yediriyordu. Hayvanın da ö nazlı bir yiyişi vardı - ki, hep miz hayretle bakıyorduk. Misa fir merakımızı anlamış olmalı ki kahve içerken şu hikâyeyi anlattı: dolunun bir şark vilâyetinin dağlık arazide buklunan bir ka- zasında memuriyetle bulunu- yordum. Yanımda karım ve şu gördüğünüz köpeğim de vardı. Karım, İstanbulda bile par- makla gösterilecek güzeller- dendi. Küçüktenberi oldukça şımarık büyümüş olduğu — için istediğini yapar, açık saçık ge- zerdi. Yerli ahalinin karıma yi- yecek gibi bakmalarından te- pem atardı. Fakat ne zaman çı- kışmağa kalksam, lâfımı gırt- lağıma tıkardı. İster kılıbık di- yin, ister karımın çok zengin olduğunu hesaba katın, ben onun bu hallerine biraz göz yı- enmdernem —— peğim şimdiki kadar bü- yük değildi. Fakat bana çok sa- dıktı. Nereye gitsem beraber gelirdi. Bir gün İstanbula çağırıldım. Zaten eşya filân götürmemiş- tik. Havali de çok emniyetli ol- duğundan karım bir ata, ben bir ata binerek on dört saat kadar vet merkezine doğru dük. Dağ yolu çok fena olduğun- dan hızlı gidemiyorduk. Akşa- ma doğru üç saattir içinde git- tiğimiz Tssız bir - vadinin son dönemecini dönerken gık de- memize meydan kalmadan et. rafımızı altı kişi çeviriverdi. Adamların heybetinden ” köpek bile sinmiş kalmıştı. Herifler bir tek kelime bile söylemeden atlarımızı yedeğe alarak bir dağ yoluna saptılar. | Kaç saat çıktığımızı bilmiyo- rum, Hava kapkaranlıl: olmuş- tu. Nerede ise ay çıkacaktı. Nihayet kuytu bir yere gel- dik, Bizi indirdiler. Bulunduğu- muz yer arkası kayalık, önü !ıdq'uru'n dar bir geçidin sonu KdİL Reisleri olduğu belli olan biri beni işaret etmekle beş kisi bir- den üzerime atıldılar ve kıskıv- Tak bir ağaca bağladılar. Yal. varmağa başladım. “Arkadaş- lar bizden ne istiyorsunuz. Ben memur bir adamım. Param yok ki vereyim.” _Rcişleıi önüme dikilerek “Ne Tastiyoruz” dedi ve karımı göstererek “Aha, şu kahpeyi is. tiyoruz. Biz parayı nidek.” Ben şaşırmıştım. “Etmeyin ağalar” dedim “o benim karım- | der. Öndan ne istiyeceksiniz.” Herif yüzüme pis pis güle- rek “Meraklanma birazdan an- larsın” dedi. Diğer beş kişi — reislerine “Ağa, dediler, şununla uğraş- mıyalım be. Aşağı itikliyivere- Hm.” Reis razı olmadı. “Şimdi ol- maz Üülen. Sabahleyin atarız” dedi. Ö zamana kadar sessiz seda- $ız duran karım birdenbire atı- HIKA YU “Onun koca- | Beş sene kadar oluyor. Ana- | Aşkta Ve Ev Aşkta ve evlenmede iki ta- rafın yaşları arasındaki. nis- betin bahtiyarlıkta ne mühim olduğunu bir çoklarının bilme - diklerini elimize gelen mektup- lardan anlıyorüz. Meselâ dün aldığımız A. B. C. D. imzalı şu mekttbu okuyalım: “Otuz yaşında bir delikanlı- yım, Akrabamdan, benden on beş yaş büyük bir kızı sevdim. Yakınlarımın bü: itirazlarına rağmen nişanlandık. Hatta bu | yüzden annemle aram açıldı. Karşılıklı sevişiyoruz; evlene - ceğiz, Yalnız içimi bir kurt ke- miriyor: Acaba bu kiz beni ma- | irm için mi seviyor? Sonra, ba- na dedikleri gibi, sandette yaş farkının rolü var mıdır?” Yeryüzünde en çok geçimsiz- liklere, ayrılıklara maruz kalan tileler Amerikalı aileler olduğu için Amerikada geçimsizlik se- | beplerini tetkik etmek üzere birçok konferanslar toplanmış, heyetler ayrılmış ve bu geçim- sizliklerin iktısadi olduğu ka- dar kültür farklarından ve ha- | yat telâkkisindeki ayrılıklardan klarından ileri geldi ğini tesbit etmişlerdir. Erkeğin kadından on beş yirmi yaş bü- yük olması uzun bir saadet için mühim bir engeldir. Otuz ya- şında A. B. C. D., kırk beş ye şındaki sevgilisinin kendi lei ne olan bu yaş farkıma rağmen sevgisinde tereddüde düşüyor ve bunu bir menfaate bağlı gö- rüyorsa yarın, öbür gün kendi- si kırk beş yaşında bulunduğu zaman bu sevgili altmış yaşına gelmiş olacak ve bugünkü deli- kanlı artık hiçbir şüpheye düş- ecektir. Fakat o zaman aş- ee DAi B DE dK Mt g dllen vt ğız için daimi bir şüphe uyan. mıyacak mı? Ö, kırk beş yaşında, belki de çok iyi muhafaza edilmiş ola- cak ve bu yaşta altmış yaşında- ki kadını sevmekte devam ede- larak “Sabahr ne bekliyorsun ağa. Şimdi atıver. Başka türlü kurtulamıyacağım" deme- sin mi? Aman Yarabbi, kulakla- larıma inanamıyorum. Karım, © kadar sevdiğim, üzerine titre- diğim karım bunu söylesin. Ağzımı açtırmadılar bile, Bir iki tokatta sersemlemiştim. O gece sabaha kadar karşım- da yediler, içtiler ve karımla eğlendiler. O kadar çok içtiler ki, saba- ha karşı, karım da dahil olduğu halde hepsi ölü gibi yere seril- diler. Arada yarım saat kadar geç- mişti. Yanımda uyuklryan kö- | peğim birdenhire kalkındı. Yer- de yatanların yanına giderek birer birer burnile itekledi, dür- tükledi. Ne yapacak diye, şaş. kın şaşkın baktyordum. Hepsini yokladıktan sonra | koştu, yemek artıklarının ara- sında duran bir bıçağı dişlerinin | arasına alarak yanıma geldi ve bileklerimi bağlıyan ipe sürt- meğe başladı. Heyecandan her tarafım buz | gibi olmuştu. Soğuk soğuk ter döküyondum. — Hayvan ipleri de beraber kesiyordu. Fakat bu acıya memnuniyetle tahammül ettim. Çok geçmeden ellerim | kurtuldu. Kendimi ağaçtan kurtarmak saniye bile sürmedi, Sabahin alaca karanlığı içinde rakı şişe- |leri arasında yarı çıplak yatan karim ve herifleri görünce te- pem attı. Ani bir tehevvürle hepsini birer birer uçurumdan aşağı yuvarladım. İste efendiler © günden son- ra köpeğimi bir dakika bile ya- nımdan ayırmadım, Çocuğum gibi bakıyorum. kesmefe Uuğraşırken - bileğimi | S T. | 12.5.935 —e lenmede Yaş |cek mi? Bu suallere vereceği cevaba göre hareket etmesini A, B. C. D. ye tavsiye ederiz. İsminden başlıyarak sonuna kadar garip ve çocukça bir mek tup. İmza: Güzel Mişiko... 17 yaşında olduğunu söyliyen bif genç kız... Güzelmiş, bir genci, hem de hiç tanışmadığı bir gen- ci seviyormuş. Bizden soruyor? | Bakınız, mektubunu aynen alı- yoruz: “Müşkülüm çak zor değildir; fakat hen, uzun uzadıya düşün- düm ve bazı çarelere baş vurdu- ğum halde yine bir şey elde edemedim. 17 yaşındayım, esmer güzeli olup gözlerim çok güzel ve te- sirlidir. Baktığım vakit hırs ve intikam ilfade eder. Bacaklarım da göz alacak de- recede güzeldir. Örta boylu- yum. Saçlarımın çok koyu si- yah ve dalgalı oluşu yüzüme her esmerden başka hususiyet verir, Şimdi de müşkülümü yaza- yım; Soğuk erkeklere karşı ne yapmalıyım? Ben ismine X di- yeceğim birini seviyorum ve kendisile hiç konuşmuş deği- lim. Fakat benim üzerimde bi- raktığı tesir çok fazladır. Ken- di soğuk olduğu gibi ben de er- keklere karşı soğuğum, Belki de şimdiye kedear erkeklerden üzak duruşumun bana tesiri vardır." Ne dersiniz? Ne diyelim? Hele Güzel Mi- çiko bir iki yaş daha bi in.. Biraz daha tecrübe sahibi olsun ve sıcak olmanın yollarını öğ- rensin; ondan sonra — inşalla! sanu v yayet ” DT KaAl derdi olursa çaresine bakarız. | Ne sıcak olmanın çareleri, ne de soğuk erkeklere karşı alma- cak tedbirler gazete sahifele- rinde değil, hayat sahifelerinde öğrenilir. —————————LCOAOAOL |T.caret odası dün toplandıi | Dün Istanbul Ticaret ve Sa- nayi odası umumi meclisi top - lanarak Ankaraya gönderilecek iaporları tetkik etmiştir. Kongreye gönderilmek üzere 6 rapor derlenmiştir. Raporlar şunlardır: 1 — Umumi mağazalar, 2 — Deniz altındakı servet « ler, 3 — Sergi ve panayırlar, 4 — Aksiyon, (Bazı ihracat malları için mezat yerleri, $ — Zahire ve ticaret borsa * | — Rasyonalizasyon ve stan * | dardizasyon. Raporlar bütün üyeler tarafın dan tasvip edilmiştir. Bazı üyer ler ticarf ahlâkın düzelmesi İ-. çin, ihracatcılığın daha ahlâki bir kontrola tâbi tutulmasını ve bu gibi vakalarda hükmettwrek noktasından odalara daha tazla salâhiyet verilmesini istemetie” dir, Diğer üyeler de bu istekleri çok yerinde bulmuşlardır. Raporlardan sonra bazı idaf€ heyeti kararları okunmuş ve kâ | bul edilmiştir. w HATURUU KUK MARUKADA UKUN AAMA # VAPURCULUK £ Türk Anonim Şirketi E Istanbul Acentalığı g GÜNEYSU vapuru 12 Mayi# Pazar günü saat 20de Rizeyt £ kadar, Liman Han, Telefon: 22925. L —ooaLeaef Trabzon yolu ZAYI — İstanbul San'atlar meh tebinden 1339 senesinde aldığım $40 detnamemi zayi ettim. Yenisini racağımdan eskisinin hükmü A, Münir