* TAN ,, a tefrikası: 6, Yazan: Nizameddin NAZİF Yeniçeri Naralarının Teodos Surlarına Dayanıp Sarstığ! O Günlerde... Wiçin mi? Düzme Mustafa Sırf bir politika propaganda- sı ile adına bir Düzme katılan Şehzade Mustafa Çelebi Meh - medin askerlerine mağlüp ol - duktan sonra — Kara Cüneyt Beyle birlikte Selânik kuman - danı Demetriyüs Lâskaris'e sı- ğınmak istemişti. Yani o Selâ- nik kalesinin kumandanma ve- ya o Selâniğin Despotuna... Ki hendeklerini — dolduran Musa Çelebi askerlerinin kanları he - nüz kurumadan Çelebi Mehmet tarafından Bizansa geri veril - mişti. Şehzade Mustafa'nın hare - ketlerini — büyük bir endişe ile gözönünde tutan Edirne sarayı derhal Demetriyüs Laskaris'e Mmüracaat ederek bu iki düşma- nın kendisine teslimini istemiş- ti, Fakat Laskaris akıllılık edip. “— Olamaz!,, demişti. Ve büyük bir nezaketle Çele- binin adamlarına anlatmıştı ki: “Kendisi mukaddes İmpara - torun zavallı bir memurudur; Imparatorun emri olmadan hiç bir iş yapamaz. Halbuki İmpa- rator “Padişah Hazretleri” nin €en sevgili dostu ve en güvendi- ği müttefiki değil midir?,, Bunun üzerine Çelebi Meh - met Emanüel'e bir heyet gön - dermişti. —Ama, tek işaretile “Padişah,, a yüz perende attı - ran ihtiyar kurt bu heyeti atla- tivermişti. — Hiç... Böyle yağlı kuyruk elden çıkarılır mıydı? korkusun - sarayı ile pazarlığa girişmişti “Sığınmış bir zavallıyr nasıl evimden kovabilirim? — demiş- ti — Fakat onu genç dostum pa dişaha zararı namaz bir hale sokmak ta vazifemdir. Kendisini maiyeti ile beraber “Limoi,, ye gönderirim, Kara Cüneyt Beye gelince, onu, ö- lünceye kadar Bizans surları i- çinde hapsetmeyi taahhüt ede - rim. Lâkin... Bunları beslemek lâzımdır ve kaçamamaları için muhafızlarına bol bol maaşlar, mükâfatlar — vermek icap eder. Halbuki Bizansın vaziyeti ma - lüm... Biz şimdilik böyle büyük masraflara tahammül edeme - yiz. Eğer “Padişah Hazretleri,, her sene “300,000,, Aspron te- diyesini kabul ederlerse Mus - tafa ile Cüneyit kendilerine tes- lim edilmiş gibi rahat ve endi - şesiz yaşayabilirler.,, İşte Çelebi Mehmed'in Bi - zansa verdiği — bac böyle bir baçtı. , Daha bir kaç sene evvel Bi - zansı tirtir. titreten yeni Türk Imparatorluğu, biribirini öldü - ren şehzade kardeşlerin tâç ve taht hırsı yüzünden bu hallere gelmişti işte... Çelebi'nin bu teklifi tekrar - latmadan kabul ettiğini ve pa - raları gününü şaşmadan bayıl - dığımı söylemeğe lüzüum yoktur tabil... Ve o nasıl sözünde dur- muşsa Emanüel de öylece sö - zünde durmuştu. Mustafa'yı o - <tuz adamı ile — Limni adasına gönderdikten sonra Kara Cüne- yit Beyi de “Pammaharist,, ma- nastırına kapatmış ve uzun sü- ren saltanatı içinde bir de böyle zindancılık etmişti... Ama her sene Bizans hazinesine 300,000 miş ve “Semendere” yi zaptet- miş olan — Türk kahramanı idi ki, iyi bir kumandan olan Yıldı- rım, en büyük zaferinin adını ta şıyan Niğeboluya akranı arasın dan seçe seçe bu Cüneyit Beyi kumandan tayin etmişti. « Hey gidi günler hey... «« Uzakta Fatih Bizansın içindeki bu kaynaşma- yı, kendine ve kuvvetine güvenen bir adam raha- tile ve ibretle ITefrikamızın hoy.ecunlı Bizans'ın eski devirlerini bin- de bir olsun hatırlatan bu mes'- ut hayatından sonra babası gö- çüverince kendisi ne felâketlere uğramıştı! Çelebinin genç Türk İmparatorluğu için — büyük bir talih eseri olarak pek uzun sür- meyen saltanatı ikinci Murada geçiverince işler birdenbire de- ğişivermişti. — Bu ikinci Murat bir şimşekti doğrusu... Bizansın üstünde bir uragan gibi esmiş- ti. Çelebi “Emanuel” e ne ver- mişse bu da kendisinden hepsi- Nibirer birer — geriye Yani emdiği südü getirmişti. Marmara ve Kara - denizdeki kalelere, tekrar Türk askerleri girmiş ve Çelebi za - manında Bizans ne yapabilmiş- se kendi zamanında da kendi eli ile onlar birer birer yıktırılmış- tı. Hoş... Bu taunun karşısında İmparator sekizinci İyovannis az çalışmamış, az iki yüzlülük, az politika, az hile ve şeytaniyet kullanmamıştı. almıştı. burnundan | seyrediyordu. ileride çiı! sahnelerin Faraza, Düzme Müustafa'nın ikinci defa olarak siyaset mey- danında kılıç şakırdatması o - nun yüzünden olmuştu. Fakat ikinci Murat bu gaileden kolay kurtulmuş ve sonra bütün hızı ile Bizansa yüklenmişti. Az korku, az heyecan mı ge- çirmişti — Yeniçeri nâralarının Teodos surlarını sarstığı o gün- lerde?... Bereket versin, gene talih yardım etmiş ve Anadolu'da Bi- zansın müttefiki — olan tesadüf Sultan SUSaMŞ bir baş- ka şehzade yaratmıştı. Kim ümit ederdi ki “Hamit Eli,, nde vali olan o küçücük şehzade Mustafa, ikinci Mura - dm henüz 15 ni doldurmamış olan o küçücük kardeşi, tam Bizansın — muhasara edildiği günlerde isyan edip İznik'i eli- ne geçirecek ve Anadolu'nun Karaman ve Kermeyan Beyleri gibi yarı hükümdar büyük de- rebeyleri onunla elele verecek?. (Sonu var) 9 Mayısa Hazırlık İstanbul vilâyet parti idare heyetinde dün vilâyet ve bele- diye mümessillerinin de bera- berliğile bir toplantı yapılmış - tır. Bu toplantıda 9 mayısta baş- layacak olan Cumhuriyet Halk Partisinin dördüncü büyük ku- rul tezahürat işleri görü- şülâ?l).q Ve İstanbul Vi'l'l'ymi'o;î hilinde o gün yapılacak tezahü- rat proğramı hazırlandı. Öğrendiğimize göre 9 mayıs günü Parti, Halkevi, ve bütün şubeleri, hükümet, belediye da- ireleri gündüz bayraklarla, ge- ce ışıklarla donatılacaktır. Mağazalar, dükkânlar, banka lar, ticaret odası gibi mücssese- ler de ayni surette donatılacak- tır. Tramvay, vapur, tren ve o- tomobil gibi taştıma araçları da lüz ve gece donanacaktır. gün saat 15 te bütün Parti, o- cak, nahiye ve kaza merkezle - tinde toplantılar yapılacak ve radyoda ilk önce Ankaradakı Büyük kurultayın açılış nutku dinlenecektir. n Ondan sonra her kaza idare heyetinin hazırlayacağı prog - rarm dairesinde partinin tarihçe- si programı ve bugüne kadar başardığı işler mevzuları üzerin de konferanslar verecektir.Kon- ieıansçılar şimdiden kaza idare heyetlerince seçilmektedir. Halkevleri kendilerine prok- ram hazırlamaktadırlar, Parti vilâyet merkezinde o ece fırka balosu verilecektir. stenbul Halkevi de Tepebaşı Şehir tiyatrosunda o gün bir toplantı yapacak ve burada yük sek muallim mektebi müdürü Bay Hâmit konferans verecex - tir. Alay köşkünde de ayrıca bir temsil verilecektir. Gündelik gazeteler 0 gün renkli ve inkılâp mevzuu üre - rindeki yazılarla — çıkacaktır. Gündelik olmıyan haftalık ve aylık mecmuaların da bir defa- ya mahsus olarak o gün çıkarıl- ması kararlaşmıştır. Ö günkü gazetelerde ilk top- lantı olan 1919 eylülündeki Si- vaş köngresi hakkında malü - mat verilecektir. Üç aylık yoklamalar Dul, yetim ve mütekaitlerin maaş yok! mayısın ilk haftasında başlanacaktır. Vilâ - yet muhasebeciliği bu hususta bütün malmüdürlüklerine bir ta mim göndermiştir. Bu tamimde yoklama ilmühaberlerine veri - lecek cevapların çok açık yazıl- x.ınuı sahibinin bııkm— fe yapıp yapmadığının bildi rilmesi kaydedilmektedir. Timühaberler siviller için na - hiye müdürlüklerince, asker o- lanlar için askerlik şubelerince tasdik edilecektir, HİKAYE Beyaz Toz Sabah saat on... 338 numara- h polis Bedri, nöbetini yeni al- mış; tatlı tatlı can sıkıntısı ge- çiriyordu. Çünkü — bulunduğu semtte bu saatlerde ortalık ra- hattı. Polis Bedri, sadece gelip geçenlere bakıyordu. Birdenbire bunların içinden esmer, mat renkli, oldukça bo- yalı, gözleri gündüz bile fosfor gibi ışıldayan genç bir kadın dik katini çekti. Kadının acayip bir yürüyüşü vardı. Sezdirmeden takibe baş- ladı. Kadın Defterdar sokağın- da güzel bir evin önünde durdu, sonra birden bire geri döndü. Polis te arkasından. Kadın ken- di evinin önüne varınca cebin - den bir mendil çıkardı. Gözleri- ni sildi. Ağlıyor muydu? Polis Bedri düşündü: — Yoksa bu kadın deli mi? Belki deli değildi. Bir şeye müteessir olmuştu, belki ağlı - yordu. Kadın mendilini çıkarır- ken, çantasından bir mektup düşürmüştü, Polis Bedri kâ: ğidi aldı, açıp okudü ve âdeta koşa koşa karakola giderek kâ- ğidı komisere verdi, On beş saniye sonra komiser telefonu yakaladı, kısmı adliyi istedi. Konuştular. — Evet, mesele mühim, di - yordu. Yalnız zarfın üzerinde şöyle bir adres var: Post res- tant 133 J. L. Beyoğlu. Telefondan şu emri aldı: — Evi derhal tarassut altına alınız. z Ev derhal tarassut altına a - lmndı. Ayni zamanda 133 J. L. adresli mektup aramağa gele- cek zatı hemen yakalayıp ge - tirmek üzere Beyoğlu postaha- nesine de sivil memur Samiyi gönderdi. İki gün sonra memur Sami karakola bir kadın getiriyordu. Çantasından düşen mektubu dü şüren kâdın.. Kadın mağrur, hiddetli ve ay- ni zamanda müteessir görünü - yordu. Komisere sordu: ğ — Benden ne istiyorsunuz? Benim kim olduğumu bilmiyor musunuz? — Ben de onu soracaktım. — Ben tüccar Zafir beyin ha- remiyim. — Pek âlâ.. Demin Beyoğlu postahanesine müracaat ederek J.L.133 namına gönderilmiş post restant bir mektup istedi- niz, Bu kadın siz misiniz? — Ölur a... — Pek âlâ.. İki gün evvel de başka bir mektup almıştınız, Komiser çekmesini açarak bir mektup çıkardı. Kadın bir - denbire sapsarı kesildi ve bir kuru yaprak gibi yere yuvarlan- dı. Kendine geldiği zaman, ko - miser tekrar isticvaba başladı: — Sizin bir âşıkınız mı diye- yim, metresiniz mi diyeyim, hu- lâsa gizlice görüştüğünüz bir a- dam var. Kimdir bu adam? Kadın mağrurane cevap ver- di: — İhsan Şükrü... — Adresi? — Minare sokağı 17 numara, Sami bu seferde kadının söyle diği adrese giderek İhsan Şük- rüyü bulup getirmeğe memur e- dildi. Sami aradığı adamlı ge- | lirken yolda konuşuyor, düşürü- len mektuptan ve kadından bahsediyordu. İhsan Şükrüyü de itirafa sevketmek için : — ©Ö her şeyi itiraf etti, di - yordu, Sami böyle söyledikçe Ihsan Şükrü de gülmekten katılıyor- du, — Ne gülüyorsüun? — Doğrusu bu işin böyle ne- tice vereceği hiç aklıma gel - mezdi, Önu da karakolda komiserin önüne çıkardılar. Kadını başka odaya almışlardı. Komiser is - ticvabını yaptıktan sonra en ni- hayet sordu: — Bu mektubu yazan sen mi- sin? — Evet efendim. — Hiç te sıkılmadan itiraf e- diyorsun öyle mi? Yazdığın mektubu okuyayım da dinle: 28 - 4 - 935 T Küçük Yaştakilere Sevgi Tuhaf şey!.. Okuyucularımız arasında küçük yaştaki kızlara fişık olduklarını bize bildirenler çoğalmaya başladı, Sekiz mek - tub, hep on üçle on altı yaşında ki çocuklara karşı duyulan sev - dalara tercüman oluyor. Bunlar dan bir tanesini okuyalım ve se- kizine birden cevabımızı toptan verelim, Çünkü vaziyet hemen hepsinde aynidir. *“Kızıltoprak H. Tahsin” im: zasını taşıyan mektub diyor ki: *“Gayet karışık bir hâleti ruhi ye içindeyim, Gazeteniz, çölde susuzluktan ölmek üzere bulu - nan bir yabancıya bir yudum su nasıl hayat verirse bana öy- le bir teselli verdi. .. Seviyorum, Sevdiğim kız he- nüz çocuk denecek bir yaşta. On dört, on beş yaşlarında an - cak var, Fakat, görüyorsunuz ki ona hislerimi açmama yaşı müsaid değil Bana bir yol göste rirseniz bir gencin istikbalini kurtarmış olacaksınız.,, Mürahiklik çağı Galiba siz de çok gençsiniz. On yedisinde, on sekizinde var mısınız? Eğer böyle ise size gös tereceğim yol, mekteb yoludur. Üniversite yoludur. Nasihatim biraz kaba ve biraz basit oldu ama en doğrusu da budur. E- ğer yaşmız yirmiyi geçmemişse bahsettiğiniz bu kuvvetli sevgi den kurtulmanız çok kolaydır. “Mürahiklik çağı” adı verilen bu yaşlarda aşk fazla hayal ese ridir, Şiddeti varsa da kökü çok zayıftır, Bir iki çekişte kopar - manız muhakkaktır. Şunları tecrübe ediniz: Geçici Sevgiler 1 — Kızı hiç görmemeğe ça- “Hışinız, .. 2 — Aşikane roman okumak. tan bir müddet vazgeçiniz, hat- tâ bir müddet sinemaya gitime - yiniz, 3 — Mektepte iseniz dersle- rinize, bir işte iseniz işinize faz la çalışınız. 4 — Boş kalmaktan korku - nuz ve boş zamanlarınızı mut - laka bir işle ve çalışmakla dol. durunuz. 5 — Şimdi yaz geliyor. Açık hava sporlarından çok istifade edersiniz. 6 — Kendi kendinize her gün yüz defadan aşağı olmamak ü- zere bir çocuğu sevmenin man- *tıksızlığını söyleyiniz ve telkin ediniz. Umumiyetle genç yaştaki kız lara karş$ı duyulan sevgiler geçi cidir, tehlikesizdir. Onların kör pe ve masum hayallerile müca- dele etmek nisbeten kolaydır Bu vaziytte olan okuyucularımız e- min olsunlar ki nefislerini bir az tazyik ederek bu abes, mâ - nasız heveslerini öldürebilirler. Aşlıım en ziyade mühtaç olduğu şey boş vakit ve tenbelliktir. Muhayyilemiz, ©o zaman, geniş bir meydanda koşan at gibi is - tediği tarafa gider. Bu serkeş ih tirasımıza meydan bırakmamak için boş vakitlerimizi doldur - mak ve çalışmak en mükemmel tedavi çaresidir. İlk zamanlar - da bu gayret güçse de gitgide kolaylaşır ve zevkli bir itiyad olmaya başlar. Böyle zarmanlar- da ruhun pek ziyade susadığı şiir, musiki, roman — ve sinema gibi hayali besleyici ve uyandı- rıcı tesirlerden kaçmak ta lâ - zımdır, Hayalden ziyade akla, mantığa, yahud ameli zekâya hi tab eden meşguliyetler seçiniz. Göreceksiniz ki kısa bir zaman sonra aşkmızın münasebetsiz ol duğunu anlamakla kalmıyacak, bütün kuvvetinizle duymamaya da başlıryacaksınız. Zengin ihtiyarla evlenmek Genç bir kız soruyor “Kendimden otuz iki yaş bü- yük ve zengin bir ihtiyarla eve Teneyim mi?.,, Cevabımız iki kelimeden iba- rettir: Sakm ha!.. Anladınız mı? Sakın ha!.. Bü- tün evlenmelerde tabiatin ka - nunlarına hürmet etmek birin. Ci Şarttır. “Yoksa Hedbalit ölümn sunuz. İhtiyarın zenginliğine gelince, emin olunuz ki para için sevmediğiniz- bir adamın kahrını çekme âdi olduğu kadar da bedbaht edici bir harekettir. Bu adam ölse bile o paranın zev kini alamazsmız. Çünkü bu çir- kin alışverişin fena hâtırası si- zi hem muhitinize, hem de ken- dinize karşı rahatsız eder, Karı ile koca arasında 32 yaş fark, 32 dişi olmayan bir ağız gibi çirkin ve iğrençtir. Anladınız mı kı « zım? Bir daha tekrar edeyim: Sakın ha!.. “Sevgilim, “Dün yolda kocana rastgel - dim, Sapsarı, adamakıllı zayıl - lamış, ayakta duracak hali kal- mamış idi, Verdiğim zehir ümi- dimin tevkinde tesirini - göşte. riyor. Bir kaç gün sonra artık kocandan tamamile kurtulmuş olacaksın, Yarın beyaz tozdan yine getiririm.,, Komiser bu korkunç mektu- bu okuduktan sonra getirilen a- damm dik dik gözüne baktı. Ö- teki ise aldırış etmek şöyle dur. sun, orada da bir kahkaha bas- tı ve sonra anlattı: — Efendim, mesele görünüş- te hakikaten müthiş., Anlata - yım, bu kadın yarım akıllırım ibridir. Kendisi ile dostlarımın birinin salonunda tanıştık. Ne yalan söyliyeyim, höşuma gitti. Ölur ya, o da beni beğenmiş. Ben bekâr adamım, Bu kadın ba na betbaht olduğundan, ne ya- pıp yapıp köcasındar — kurtul » mak istediğinden bahsetti . ve projenin tahakkuku için de ba- na güvendiğini söyledi. -Ö za man aklımdan âlaylı bir fikir Peki; dedim, ben - kocanı yavaş yavaş öldürecek bir zehir tedarik ederim Vadimi tuttum Kendisine bir kaç paket beya> bir toz gönderdim. S.dı bu toz- dan sabah akşam kocasımın fin- canımna bir parça koyardı. Aklın- ca kocasının da yavaş yavaş ze- hirlendiğini ve bir gün ölürse kimsenin farkına varamıyacağı- nı zannederdi. Halbuki gönder. diğim toz ne idi bilir misiniz? Sadece sulfat dö sut.. Bir parça müshildir, o kadar.. Bütün dok- torlara sorunuz, ne olduğunu söylerler. Komiser için bu izahatın doğ- ru olup olmadığını anlamak lâ- zımdı. Tüccar Zafirin evinde derhal bir araştırma yapıldı, fil- hakika beyaz toz paketleri bu « lundu. Bu tozların ne olduğunu anlamak için lâboratuvarda ya - rım saatlik bir tahlil kâfi geldi. Bu sırada İhsan Şükrü ile ka- din ayrı ayrı odalarda - tarassut altında bulunuyorlardı. Netice anlaşılınca, komiser her ikisini de çağırdı. Muvacehede komi « ser vaziyeti anlattı. Ö zaman kadın, İhsan Şükrüye nefretle dolu bir nazar fırlattı ve sonra dedi ki: — Demek, beyefendi beni bu suretle aldatıyordunuz. Erkek değil misiniz? Hep alçak insan- larsntız. Hani gimdi elimde ol- sa, kocamın yerine pek âlâ sizi zehirlerdim. Ben ki bana olan aşkınıza © kadar inanmıiştım. Kadın bir koltuğa yıkıldı. Ö- nu tevkif etmeğe imkân yoktu. Çünkü taammtidü filen tahak- kuk etmedikçe bir kimse kanu- - nen tevkif edilemezdi. Kadını salıverdiler. Polis Bav Zafire bu işten hiç malümar vermedi. Bay Zafir bu saadetini âdi bir sulfat dö süde borçlu olduğunu uzun müddet öğrenemedi.