Son Posta 6 Ağustos 1939 sayfa 8 | Gaste Arşivi

6 Ağustos 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ş 8 Sayfa Ağustosle Bekârlar niçin evlenmiyorsunuz ? : Erkekler diyorlar ki | « Biz dikiş ve nakış öğrenmekle her şeyin bittiğini farzeden genç kızlar değil, rına sadık ve ev idaresini bilir eşler arıyoruz. Bulamadığımız için evlenmiyoruz » © |. Ş. (Bandırma): «Bundan üç sene evvel bir bayanla nişan- sandım. Bir müddet sonra nikâhımız kıyıl- dı. Tam düğün günleri yaklaşırken — bizim bayan başkasına kaçmasın mı? Geçen sene başka bir bayanla nişanlandım. Aradan pek az bir zaman geçti. Nişanı geri çevirdiler. Bonradan sebebini öğrendim. Aldığım 60 li- ra maaş, ancak kendime yetişirmiş! Ben de evlenmekten vazgeçtim artık.. yalnız yaşa- mayı tercih ediyorum.» __âıa © İsmail Güler (Eskişehir): «28 yaşındayım. Bir aile geçindirecek ve artacak derecede servete sahibim. BSan'at - kârım. Hiç bir derdim yok. Ne yazık ki mes- ud bir yuva kuramamak yegâne endişemi teşkil ediyor. Bü arzuyu yerine getirmek için müteaddid kereler bazı kız ailelerine müra- caatla, evlenmek teşebbüsünde bulundum. Hiç birinden müsbet veya menfi bir netice alamadım. Zira, her talibi olduğum kizin sanki diyeti imiş gibi eski an'ane ve fdet - lere göre çok yüklü ağırlık istediler. Nikâh- tan sonra da yüklü bir masraf.. evet, hiris- olmıyanlara sühulet gösterilmesi.. daha az düşkün olması.. * dırılması. noktalarda toplandığı, maddi manevi endişelerin ortadan kalka - kocala- 3 — Eyvlenmeğe maddi waziyetleri müsald 4 — Kadınlarımızın — süs, tuvalete biraz 5 — Mekteblerden muhtelit tedrisatın kal Dikkat edilirse, bütün tereddüdlerin bu bunların — halli ile cağı anlaşılır. Ben kendi hesabıma, bekâr - lğın sultanlık olduğu kanaatinde — değilim. Evlenmeği şiddetle — arzu ediyorum fakat maddi vaziyetim buna müsaade etmiyor. Böy le devam ederse evlenemiyeceğim de.. çün- kü, insan oğlu, yuva kurup mes'ud olmak için eflenir. Yoksa rezil olmak, sefalete kur ban gitmek için değil! İşte bütün bekârla- rın anlatmak istedikleri ve fakat anlata - madıkları meselenin ruhu budur.» L © Vehbi Tan (İzmir): «Hergün biraz daha şiddetlenen anketini- zi merakla takib ediyorum. Kadınlarımızın cevablarında çok ileri gittikleri muhakkak- tır. «Ki bırakıp Aşığı ile kaçan kadın tiyanlar kız verdikleri zaman dr yı da beraber. verdiklerini biliyorum. Fakat bizde Hstelik erkeğin masraf namile boğuntuya getirilmesi bu drahomadan daha kötü bir âdet.. Bugün bekâr erkekleri evlenmekte tereddüde sevkeden başka sebebler de mev- cuddur. Bu sebebleri de kızlarımız yarat - maktadırlar. Bir erkek, evlenmekle aile o - cağiının bütün yükünü sırtına almaktadır. Ağır bir mesuliyet altına girmiştir. Bu mes- uliyete kadın da şeriktir. Fakat o vazifesini dalma sulistimal eylemektedir. Bvlenmeğe kalkan bir erkek, elbette &l - lesinin her Şşeyini —az veya çok düşünmek mecburiyetindedir. Gayesi eşini mesud et - mektir. : : Bir bayan: «Erkekler kadınları ihmal e - diyorlar!» diyor. Yuva kuran erkek hiç bir zgaman yurvasını ihmal etmez. Eğer ediyor - sa, onu kadın mecbur etmiştir. Erkek yu - Yasında derdlerini, yorgunluğunu unutmak tter. Mademki yuvası ona cazib gelmiyor. Kadın mes'uldür.» © Âli Rıza Yopçular (Kars inhi- sarlarında memur): «Ben bekârların evlenmesini temin edecek şu &l irca e- 1 — Muallimlik ve buna mümasil bazı meslekler müstesna olmak üzere bütün ka- dınların harici hayatla, yani çalışma ile a- Mkalarının kesilmesi.. 2 — Yetişmiş çocuklarının — terbiyelerile merd bir kadım demektir!» ilh... diye mana- sız bir takım düşünceleri sıralamak, istikba- Hn annesi için korkunç bir âkibetin ifade- sidir. Ne olursa olsun, makül bir ka - dın için kocasını — herhangi bir suretle Istihfaf etmek, düşünülmesi bile affedilmi - yecek bir harekettir. Bugünün erkeği yuva kurma hususunda eğer şayanı itimad değil- se, bundaki itimadsızlığı kadının sadakat - sizliğinde aramak en doğru bir hareket o - lur. Yine erkek asabi ise günlük hayatını, bilhassa evine olan Aalâkasını — düşünerek böyle hareket ediyor demektir. Zira kazancına göre yarını düşünerek bir kaç kürüş arttırması herhangi bir fe - lâkete karşı tedbir alması, evine olan sada - katini gösterir. Binaenaleyh hayat arkadaşının müsrif ol masını iİstemiyen bir koca yine yarını dü - şünerek karısının füzuli isteklerine kızmış görünürse asabi mi derler? Binaenaleyh bir kadın okuyucunun cevabında ileri sürdüğü bu fikirler hiç bir hakikate istinad etmiyor. Kocasını bir hizmetçi gibi kullanmak is - teyen bir kadının ev İşlerini bile ona tah - mil etmesi yoksa Mmakul bir hareket midir? Gene bilmem hangi baloya bütçeleri müsa- id değilken mutlaka gitmek iİsteyen bir ka- dını haklı mı bulmalıdır? Son olarak şunu da söyliyeyim ki, bütün şümulile derd bü - yüktür, acıklıdır. korkunçtur, fazla eşmiye- lim. Erkeklerin iki kat elbi ken - dilerine bir şekil vermiş olmaları, — meselâ arkası körüklü veya büzmeli elbise yaptır- maları kadınlara iddia hakkı veriyorsa bu- na bekâr erkekler namına kızmak, ateş püs A * yakından alâkadar olmıyan ailelerin teczi - yesi. (Devamı 10 uncu sayfada) Kadınlar diyorlar ki « Bekâr Baylar, evlenmeyi: niz, zaten sizin kuracağınız yuvalardan hayır gelmez. Fakat artık bizlere iftiradan vazgeçiniz ! ,, © Nâzan Sevgi (Bursa): «Sizi bizim müdafaamızda yalnız bırak mâak bir gün bile aklımıza gelmemiştir. Fa- kat erkekler susarlar diye bekledik, susmu- yorlar, Biz de mücadeleye çıkıyoruz. Baylar şimdi size söylüyorum: Niçin bir birimize bu kadar fena bir surette atıp tu - tuyoruz. Niçin kendi kendimizi mes'ud et - meğe müştereken yollar araştırmıyoruz? Ben çalışan bir kızım, yemem, içmem, ev kırımçııtmtansonraatmetamumn- hır. Evli değilim. Bugün karşıma 50 lira ka- zanan iyi ahlâklı bir erkek çıksa ben evlen- meğe hazırım. Bir de diyorsunuz ki kadin - larımız çalışıp para kazandıkları için kana- atkâr değillerdir. Ben erkeği ve kadını — bol olan yerlerde çalışmış bir kızım, böyle olduğu halde yirmi beş yaşına geldim, Hâlâ evlenemedim. Kim- sesiz bir kızın ve beni istediklerini iddla eden erkekler doğrudan doğruya şahsen bana geliyorlar. Eğer bu hareketler hüsnü- niyetle yapılmış olsalar bu asırda bu ayıb birşey değildir. Fakat bana güya evlenmek için müraca- at eden bu baylar mevkilerine ve paraları- na güvenerek. bana evvelâ bir deniz yolculuğu yapmağı, çıkmağı yahud bahçelerde, gazinolarda do- laşmağı teklif ediyorlar. Tabil ben de bu bayların sözlerine kan - anlaşmak için bir seyahate miyorum, ç Bekâr baylar sizden rica ederim, Kadın - lardan bahsederken onlara karşı nazik o - lunüz. Kadınlara acıyınız, onlar hiç bir za- man söylediğiniz gibi değildirler. Böyle kavga edip duracağınıza mes'ud ol- manın ve mes'ud etmenin çarelerini araş - tırınız. K Daha doğrusu beraber arayalım. Eğer bir tarafta bizim gibi aile kurmağa niyet etmiş ve bunun için bütün evsafa malik ve hüs'- nüniyet sahibi kızlarla diğer taraftan ayni şekilde genç erkekler var da, bunların ara- sına bir takım stler, ahlâ tiynetsizler karışmış bizleri birbirimize u - laştıracak yolları kapıyorlarsa, biz gözleri- mizi açalım ve birbirimizi bulup birer mes- ud yuva kurmağa çabalayalım, Bizi mesud birer aileye- götürecek yolları hep beraber araştıralım, Bu suretle daha akıllıca hareket etmiş oluruz.» © F. P. (Ankara): «Ankete cevablarını çok ağır surette ya- zan bayların yaptıkları münasebetsizliklere artık tahammül edemiyorum. Bunun için ben de gazetenize birkaç sa - tır yazı yazmaktan kendimi alamadım. (Devamı 10 uncu sayfada) EMESELELER Üsküdarın derdleri Üsküdarlılar evvelki gün kendilerini dinleyen İstanbul meb'uslarına neler anlattılar? İstanbul —meb'usları kevvelki gün de — Üsküdarlıları — dinlediler. — Üs - küdarlılar saat 14 öen 18 e ka- dar tam dört saat bilâfasıla meb- uslarının önünde derdlerini döktüler, di- leklerde bulundular. İlk sözü, Selânikde bir çiftliği kaldığından bahisle ihtiyar bir bayan, ikinci sözü, iş isteyen eski bir ustabaşı aldılar. Bu şahsi dilek ve şikâyetlerden sonra, -| Üsküdarlların mümessili olarak ayağa kalkan Fuad isminde bir öğretmen, Ya - rım saatten fazla süren maruzatta bu - lunarak, Üsküdarın umumi derd ve ih - tiyaçları üzerinde ibretli bir konuşma yaptı: — Üsküdarlıların. umumit dilek ve derdleri o kadar — çok ki, huzurunuzda nasıl hülâsa edebileceğimi bilemiyorum. Mukaddemesile söze başlıyan öğret - men Fuad, ilk olarak Şirketi Hayriye - den şikâyet etti. Kabak Şirketi Hayriye- nin başına patlamıştı. Dedi ki: — Senelerdenberi müzmin bir halde devam eden derdimiz, ünvanında hay - riye kelimesine rağmen, Üsküdarlılar için hiç de hayırlı olmıyan Şirketi Hay- riyedir. Ekseri yolcularının Üsküdarlı, İstanbulla arası bir mil olmasına rağ - men Üsküdarlıları çok pahalı taşımakta- dır. ; Halk yavaş yavaş Üsküdarı terkedi - yor, yeniden de kimse taşınmıyor: Şirke- ti Hayriyeye karşı olan tahammülümüz artık dolmuş ve taşmıştır. Kkinci derdimiz, Üsküdar halk tram - vaylarıdır. Üsküdar ve halk gibi iki kud- st kelimeyi ünvanında taşıyan bu şirket, ne servis ne nakil ücreti itibarile bizim ihtiyacımıza karşılık değildir. Zaten boş olan keselerimizi boşaltan bu iki şirket- tir. Artık Üsküdar halkının sabrı daha fazla suliistimal edilmemelidir. 4 Şikâyetçi, uzun uzadıya tramvayların intizamsızlığından, pahalılığından bah - settikten sonra, eski müdür İbrahim Ke- mal Baybora'nın çok iyi çalışmış oldu - ğundan, yeni müdürün şikâyetlerine ku- lak asmadığından derd yandı. Sonra bah si Karacaahmed mezarlığına getirerek: — Dirilerin işi durürken, — ölülerden bahsetmek tuhaftır amma, diyerek, top- rakları altında bir çok büyüklerimizin, şühedamızın, şüeramızın kısaca ecdadı - mızın yatmakta olduğu bu mezarlığın teşekkül eden bir heyet tarafından hu - susi olarak tamir edildiğini, kimsenin alâkadar olmamasından dolayı duvarla- rın kâmilen yıkıldığını, — burasının bir harabe manzarası arzettiğini söyledi. — Belediyenin mezarliklar müdüriye. ti var.. mezarlıklara böyle mi bakıyor, mümeyyizile, memurıle, kalemile, kâğı - dile oturur. Mezarlık ne haldedir, bak - maz. Koca Karacaahmed bir tek korucusu vardır, dedi. Mübarek hayvandan canları yanan Üs « mezarlığının Üsküdarın üçüncü derdi, sivrisinekdi. küdarlı müşteki, ızlırabla anlatıyordu: — Kadıköyünde sivrisinek mücadele« si yapılıyor. Sivrisineği en meşhür ma«- hallelerde bile bir tek sinek kalmamış * tır. Halbuki biz Üsküdarlılar pencerele« rimizi açamıyor, iki saat — uyuyamıyo « ruz. Müracaat ettik. Ne cevab alsak bes ğenirsiniz? Üsküdar sivrisineğinde sıtma yokmuş.. Böyle muhterem sivrisineğe | malik olmakla iftihar ederiz. Fakat bu — ne demektir Allâhaşkınıza? Sıhhi mücar — dele yalnız sıtma için midir? Bu cevab j akla, mantığa uyar mı?. Tramvayı, vapuru, sineği, derdi hal « ledilmiyen Üsküdarlılar ölime mi mah« kümdurlar?.. Havası haşeratla örtülen — Üsküdarın &bı da ihmale uğramıştır. Suyumuz pis« tir, pahalıdır. Membalar çirkef içindedir. Nakillerini ve nâkillerini görseniz su içe meğe tövbe edersiniz. Allah rızası için : sular idaresi müdür, müdiriyeti neresi ise derdimize bir çare bulsun! Öğretmen Fuad, Üsküdarın derdlerini | saymağa devam ederek: Haydarpaşa li « — sesine yakın bir mahalde bulunan bir « kaç barakanın çocukların ahlâkı üzerin- — de fena tesirler yaptığından bahisle bun ların süratle yıkılmasını istedi. Üsküda* rın bir kız lisesinden mahrum olduğunu — leri sürerek, bunun maâhzurlarını tebas rüz ettirmeğe çalıştı. — Yetişmiş kızları vapura, trene, bına diriyor, tâ uzaklara gönderiyoruz. Bu * — nun maddi müşkülâtını bir tarafa biras kın, ahlâki tarafı cayi teemmüldür. 4 Dedi ve salonda hazır bulunanlara hi« * tab etti: AA U £ — Öyle değil mi arkadaşlar?. t Bu suale umumi bir «hay hay> cevab verdi. Üsküdar halkının derdlerine ter” cüman olan öğretmen sözlerine devam « la: — Ekmek derdini — söylememek bif bir derd olur. Bu Üsküdarın derdi de « ğil, İstanbulun derdidir, diyerek Üskü * dar fırıncılarının şirket yapmalarındaf dölayı pahâlı ve çok kötü ekmek yedik“ | lerinden yana yakıla şikâyet efti. En fe- | na ekmeği Üsküdarlılar yiyor, sonra d€ alay eder gibi: «Bu ekmek çeşniye ef uygun olanıdır, diyorlar. Bu nasıl çeş . nidir. Simsiyah, ekşi, midelerin hazmet” mediği acayib bir negsne.. Öğretmen Fuad, bundan sonra Nümü* | ne hastanesinde, hastalara çok fena mü- amele edildiğinden, hastatarın asla şef kat ve alâka görmediklerinden derd yan” dı. Bilâhare et meselesine temasla: (Devamı 15 inci sayfada) | İ 37 KÖYDE Uzaktan gölü ve ormanı seyreden bir yatak odası var ki duvarları mavi çit- lerle kaplı. Vildan dedi ki: — Burada nefis rüyalar görebilirsi- niz Cevad bey. Güldüm: — Teşekkür ederim, yalnız temenni edelim ki bu çiftlik macerası bir rüya ,olmasın. Osman bey pencereden dışarı baktı: — Bu mMmanzara nefis. Zaten kule hâkim noktada. Bakın ağıllar, ya- naşma daireleri, ambarlar, tavuk bah- çesi hep ayak altımda. ; Odanın köşesinde mermer çeşme var. Vildan musluğu çevirdi. Müthiş bir su fışkırdı. Üstüne sıçrıyan sular - dan korunmak için muşsluğu — tekrar kapayamadı. Receb ağa üsulünü bili- yor, elini havaya kaldırdı ve birden- bire yapıştı, çevirdi: 2i — Bu su mağaralardan gelir. Yazın soğuk kışın ılık akar. - e— Esrarengiz bir çiftlik, dedim. Kİ DOST — Buchan Cahid Osman bey benden daha ciddi ba- kıyordu: , j — Az bir masrafla mükemmel bir köşk olur. Her yer mermer. Bir küçük odayı banyo dairesi yaparsınız. Bir de elektrik motörü kâfi. Osmâan beyin az bir masraf dediği en aşağı üç bin lira tutacağı anlaşilı- yor. Hayatını bu şekilde tanzim ede- cek bir insan için bunları yapmak da lâzım. ,Çiftliğin yüzüstü bırakılmış bütün dairelerini dolaştık. Her köşede ufak tefek tamire lüzum var. N Çıkarken Osman beye sormıya mec- bur oldum: —Bu çiftlik insana bir irad getirir mi. Yoksa mütemadiyen masraf ister mi? Meselenin can damarı burada. Os- man bey zihnen uzunca bir hesab yap- tı. Hatta bu hesaba parmakları da, kaş ları, gözleri de iştirak etti. Nihayet ye- künu buldu: — Araziyi kendiniz işletmeyip kira- rir. İki değirmen de yüz lira getirir. Arıları bu çiftliğin en verimli mahlük- larıdır. Son kiracısı her yıl üç yüz lira getirdiğini söylüyordu. Bunlardan baş ka korudan da 'istifade edilir. Kömür- cülere verirseniz korluk yaparlar . Ve iyi para verirler. Eğer meralarında kendiniz hayvan yetiştirirseniz bu da ayrı kârdır. u Hesab hiç de fena değil, aşağı yukarı yılda bin, bin iki yüz lira getirecek. Yani hesabca kendi masrafını kapaya cak: İyi bir iş. : Osman bey daha bir çök izahat ver- di. Kızı yarı ciddi, yarı şaka benim çift ciliğime, avcılığıma aid tahminler yap- tı. Domuzdere çiftliğine döndüğümüz vakit saat on ikiyi çoktan geçmişti. Kafam o kadar meşgul ki, vereceğim defa irademle, hislerimi sarstı. Bu ka- rar ömrümün en çetin imtihanı olu- yor. Osman bey düşünceli ve temkinli dan da ayni vaziyette. kararın mühim oluşu hayatımda ilk adam, artık beni ne teşvik edecek, ne| Biz de genç kadın gibi de geri çevirecek fikir söylemiyor. Vil- Yemekten sonra genç kadın her zaman ki gibi kestaneler altında uykuya çe- kildi. Buraya geldiğindenberi istirahat açık hava, iyi gıda, bol uyku hem si. nirlerini düzeltmiş, hem sıhhati yeri- ne gelmiş. Dikkat ettim. Şimdi hiç bo- pembe ve diri. kîOsman beyle yalnız kalınca dedim — Size komşu olmak çok iyi olacak. Sıkılmıyacağım ve fikirlerinizden isti- taı;e edeceğim. Yegâne güvendiğim ta- raf.., Müsterih, sakin başını eğdi: — Size faydalı bir dost olacağımdan şüphe etmeyin Cevad bey. Şunu da ilâve edeyim ki kararınızı verip Fili. bozu aldığınız zaman her hangi bir se- beble hoşlanmıyacak olursanız aldığı- nız fiyata 'daima müşteri bulabilirsi- niz. Bu çiftlik her zaman için on beş bin lira eder. — Karar verdikten sonra geri dön- meme imkân yoktur beyefendi. Bütün müşkül karar verinceye kadar. O halde bundan bahsetmiyelim. Baş ka şeyler konuşalım. İstanbula döndü- ğünüz zaman bol bol düşünürsünüz. En doğrusu bu idi. bilibanları- dık. 'Tepemizdeki dalları hışırdatan Tüz- gâr bizim ancak yüzümüzü okşuyor. Ses yok. Havada insana sükünet veren bir yabani ot kokusu var. ÂAra sira bir horoz ötüyor. O kadar. 'ynverirsenizyıldabeşyüzımıou. yanmadığı halde bir taze çilek gibi mızı birer ağaç altına çekerek uzan- ||senin müdahale etmesini mı Cevad bey: Yarın İstanbula hep be; | raber ineriz. : Osman beyin teklifine cavab vermi: ye kalmadan kızı atıldı: 4 — Yarın benim otomobil alımaca* Cevad bey. Siz de bulunsanız? Bâşımı eğdim: — Hay hay efendim, hatta size ehli yetname de almak lâzım. Bir imtih vereceksiniz. v Artık — çiftçilik —bahsi — kapan dı. Genç kadını. birdenbire saran 0W mobil merakını dinliyoruz. Edirney” komşu memleketlere buralardan Y” olup olmadığını soruyor. ! Bir aralık içeri girdiği zaman babâf dedi ki: —— g. — Apartımandan bahsetmez idik Süleyman beyden de ses yok. BUM endişe vermeye başladılar. ü Benim için müdahale edillecek b’ vSAĞGER, Yalnız Ostman beyin gö diği samimi dostluktan cesaret al!”_i,î.â dedim ki: K — Siz Süleyman beyle görüşsenı' " Başını salladı: — Doğru değil, Vildan işlerine * isteme halde.. ikimize de susmak düştü: , y & Ku e PST V U — ç N e burada geçirseniz olmaz Ea'T v ',_." ."4.,' Ai ü Kiem Lera e

Bu sayıdan diğer sayfalar: