6 Ağustos Sayfa 53 «San Pastan nin tatrilme- Sİ m A Fl Nİ © Ss ) ) b YA KAN VA Şeyhislâmın kini Fakat bütün bu lâfuflar karşısında, Ata Mollanın fikri, zerre kadar değiş- Mmemişti, Nitekim o akşam, © konağını dolduran yüzlerce (ilmiyye (o ricali), tebrikler ve tehniyetler ederek çekilip Gittikten sonra, başbaşa kaldıkları Mu- 8â Paşa ile arâlarında şu muhavere geçti: Musa Paşa — Efendi! Bak şu hak - kın hikmetine. meğer, bu muallâ mev vüzun billür gibi berrak sularına atı » yordu. Bu eğlencelerden sonra, saz faslı baş yordu. Hanende ve sazende kızlardan mü - rekkeb olan çalgı takımı, Padişahın 6- turduğu kameriyenin önündeki sette toplanıyordu. Fasıla, dalma (Süzidilâri) peşrevi-! le başlanıryordu. Cidden büyük bir mu ki, nasib ve mukaddermiş,.. Biraz geçl siki üstadı olan 3 tincü Selim bur faslı oldu amma, iyi oldu Ata Molla — Paşa birader!. Bunda * ki hikmet nedir, bilir misin?.. — Cümlece malüm olan akıl ve fe - İanetiniz... Nihayet, Padişah da bunu e mecbur oldu. — Hayır. —Ya,ne ihya etmişti. Hattâ, yüksek istidad gör düğü hanende ve sazende kızlara, du faslın bir çok şarkılarını, bizzat ken -| disi meşketmişti. Padişah Selim, bu genç ve taravet - tar kızların, coşkun kalblerinden taşan | ilâhi âhenkleri derin bir vecdile dinli- yordu, — Bundaki hikmet şudur ki. talihl Sözldilâri peşrevini, gene o makam. Ve nasib, Padişah Selimin saltanat velden, bizzat padişahın bestelediği şu tını, benim elime verdi... Artık)çark; takib ediyordu: onun saltanat ve mukadderatı, Parmağımın arasındadır. Sultan Selimin yeni şeyhislâmi, bu Sözleri söylerken, sağ elinin üç parma- Bı gösterdi, Bu müthiş tehdid, boş değildi. Ha - kater bu üç parmağın arasına gire - cek olan cılız bir kamış parçası, siyah mürekkebe batırılınca, Sultan Selimin #altanat ve hattâ hayatı, o anda hita - Ma eriverirdi. Nitekim nice Padişah » İarın taç ve tahtları, ikbal ve hayat - İarı, şeyhislâmların bu üç parmakları rasında sönmüş... (Elcevab, eaiz olur.) Kelimeleririn o yazmfbvermesi'e, bir Rün evvel zevk ve stlrur içinde çalka- Dön Topkapı sarayı, bir gün sonra bir Matem evine dönmüştür. * Sultan Selim, yeni O şeyhislâmını Memnun etmek için hazinesinden kıy Mettar hediyeler (gönderiyor. Cuma *elâmlıklarında, yapılan parlak mera- *im esnasında Ata Mollaya mebzul il Hifatlar gösteriyordu. Bu cümleden olmak Üzere, kendisi- De Kuruçeşmede bir yalı ihsan etmiş- & Bu yalının korusu, arkadaki dağa yükseliyordu. Ve bu korudaki küçük köşkten, hem Hatice Sultanın Barayı hem de Arnavudköy civarında- küçük (kasrı hümayun) un bahçesi Börünüyordu. Ruhunda fitne, fesad ve nankörlük kaynayan Ata Molla, Padişahın bu Jö- Ve ihsanını da suiistimal etti. Der. bal bir dürbün getirtti. Bununla, her Sarayın içini tarassuda girişti. Padişah, sık sık Hatice Siıltanın Sa- Yavına gelmekte ve orada eğlenmekte vam ediyordu. Akşamları güneş gurub ederken #8. tay bahçesi, bir neş'e ve şetaret sahne- “ kesiliyordu... Saraylılar, oradan ora” koşuyorlar. birbirlerini kovalıyor « ğe havuzlarda yıkanıyorlar.. kahke- 'arı ve hâykırışmalarile her tarafı Smlatıyorlardı. manzaranın en zevklisini, lâb - Wet eğlenceleri teşkit ediyordu. Bir - W karışan yollarda kaybolan kız - şu üç — İmdadi... giye, oradan oraya koguyorlar.. ken- a Bİ kurtarmak için gelecek olan - ie heykıra haykıra mükâfa'lar vâ - Yorlardı. Yuzu diğer tarafı da Wbrente nâzir 0- iş, Yüksek kameriyeden bütün bun - TI Seyrediyor. Teziz Sakız mastika - verdiği neş'e ve coşkunlukla: kir İmdada gelürüm.. amma, ne mü- at edersin, Ye, kızlara sesteniyordu. eğlencelere, Hatlee Sultan da İş- ediyordu... (Turna Mehmed) in Yayı “İyiliğe yüz tuttuğu (o gündenberi e, *İ yerine gelen Hatice Sultan da Yor, Zaman kızların aralarına karışı * Ka, — (Şah birader) © ini eğlendirmek Padişah Selim, bir tarafı büyük ha-| kendi elile kızları mermer ha -| Gülşende o yine meclisi vendana , donanısın. Gül devridir, elde, meyi çülgür dolansın. Biz zevkedelim, cim cenin ağı sulansın. Ol goncei sermesi, sabah oldu, uyansın. Üçüncü Selim, ekseriya coşuyor. kızların faslına iştirak ediyor. Süzidil. âradan (şevkidil) makamına geçiyor: Mice bir yakılayım, Tabi ruhun mehveşinz Nice bir takilayım Sayei misali, peşina Şarkısını çalarken hem kendi mest uluyor.. hem de dinliyenleri sermest ediyordu. Matmazel Dolodof ile matmazel A- ün ziyaret gününden sonra, çal. gocı Kızlar, alafranga musikiye de he - ves etmişler.. o gün matmazel Amurö- nün çaldığı vals parçalarından akılla. rında kalan parçalara kendi uydurduk- ları parçaları ilâve ederek, garib bir dans havası vücüde getirmişlerdi. Hat- tâ, bununla da kalmamışlar, © gün matmazel Dolodof ile Melling'in yap- tıkları danslardan ilham alarak, valse benziyen bir oyun icad etmişlerdi. Alaturka faslı, bu alafranga kısım, takib ediyordu. O zaman, oyuncu kız. Jar ortaya atılıyorlar.. birbirlerine sarı. larak dansa başlıyorlardı. Şeyhisiâm Ata Molla, Koru köşkü » nün pencerelerinden, indirilmiş perde. lerin aralarından, elindeki dürbün ile bütün bunları seyrediyor.. Derhal tamburunu istiyor. Kendisi de (Arkası var) m m e NE SM lk O Elâzığ orta okulunda diploma merasimi Elâzığdan yazılıyor: 24 Temmuz gü“ nü şehrimiz orta okulunda (938.939 ders yılı Hâziran devresinde mezun 0 lan 65 talebeye diplomaları merasim- le verilmiştir. Mektebin o başmuavini ve müdür vekili Ömer Kemal okulun tarihçesini anlatmıştır. Bu izahata gö- re 1890 yılında mektebin temeli atıl - mış, ve 1891 - 1892 yıllarında tedrisa- ta başlanmıştır. Hemen yarım asırlık bir tarihi olan bu mektebden çok yük- sek rütbeler ihraz eden adamlar yetiş" miştir. Talebe mikdarı da her yil bi - raz daha“artmaktadır. 935-936 ders yılında talebe & 574,936 - 937 de 680, 937 - 938 de 793, 938-939 da 865 i bulmuştur. İki yl önce Arabkirde orta mekteb açıldığı için talebenin bir kısmı oraya gitmiş. tir. Bu sene talebe sayısı (1000) den aşağı düşmiyecektir. Çocukların diplomaları Elâzığ meb- usu Fethi'Altay tarafından verilmiş ve çocuklarımız meb'ussmuzun güzel bir hitabesini dinlemek fırsatına nail ol - muşlardır. Resimi orta okuldan mezun olanlardan bir grupu O muallimlerile birlikte göstermektedir. Kastamonu belediye itfaiyesi Türkçeye çeviren: Sü Sarhoşluğun cezası 17 ncı asırda İstanbula gelen Bohemyalı Baron Wratislaw'ın hatıraları: 30 reyya Dilmen Fakat beni görür görmez hiddeti ve te- essürü nükseden sefir cenabları; benim talim ve terbiyeme daha çok itina olu- nabilir ümidile, akrabam (tarafından kendisine emanet edilmiş olduğumun izahından başlıyarak Galata beldesini görmek bahanesile kendisinden izin al- maktaki maksadımın sarhoşluk etmek olduğunun şimdi kendisince anlaşılmış bulunduğunu, bü son hareketimden mü tevellid seessürünün çok yüksek ve hiddetinin çok büyük olduğunu beyan etti. Hiç bir veçhile sempatiye değerim olmadığını söyledi. Bu yolda geçirdi- öm tehlikenin azametini tebârüz ettir di. Yani Cenabı hak esirgememiş ol. saydı, çok genç bulunmaklığım dola- yısile, bu Yeniçeriler tarafından kaçı- İrdarak satılmış olabileceğimi ve bu tak dirde kendisinin ne büyük bir vebal altında kalacağını anlattı. Bütün bu sözlerine ilâveten benim, daha dünyada yaşamıya başlamazdan önce sarhoşluğu öğrenmiş olduğumu ve eğer kendisi bu kabahati af ile kar- şılayacak olursa allahın mücazatına uğrayacağını ve binaensleyh, başkala- rma da ibret dersi olmek üzere, teczi- yemin mutlak surette lâzım geldiğini söyledi. Bunun üzerine derhal -Bir hafta ev- vel kendisile kavga ettiğim - kâhyayı çağırttı ve bana elli kırbaç vurulması emrini verdi. Bu emri işitince tekrar efendimin ayaklarına kapandım ve af fımı diledim. Hiç olmazsa atılacak kır- baç sayısının azaltılmasını yalvardım. Kavgalı olmasaydım belki kâhya ars- ya girerek lehimde şefaatte bulunabi- Yirdi. Halbuki bilâkiş bu adam: — Ağzı henüz süt kokan bir genci, şimdiden içkiye bu kadar düşkünlüğün den dolayı, şiddetle cezalandırmak ge. rektir. Diyerek efendimin hiddetini tezyid ediyordu. Bu sırada sefaret sekreteri biraz İm- dadıma yetişir gibi oldu. Ve fakat kır- baç adedini ancak kırka indirtebildi. Diğer arkadaşlarım ise, sefirin huzu- Tunda, dayak cezası tatbik edilirken, çabalamamı önlemek ve cezanm ye « ayısı İrine getirilmesini kolaylaştırmak için beni sıkı'sıkıya tutmuşlardı. Bu suret. le kâhya da benden öcünü almış ve kim bilir içten ne kadar sevinç duymuştu. İşte bu dayaktan sonradır ki ağzım- dan kan gelmisti ve ben de tam iki haf ta yataktan çıkmamıştım. Elçi efendi- miz benim bu halimi işitip gördükten sonra çok büyük bir teessür duymuş ve: — Keşki araya girilip kırbaç adedi İyirmiye indirilmiş olsaydı”. Diye bu teessüirünü tebarüz ettirmişti. İşte Galatada meşe fle içtiğim bu şa- rab (böylece burnumdan gelmişti. oO- nun neticesidir ki müteakib yıtlarda pek nadir olarak şarab kullanmış ve daha sonralar büsbütün terkederek (Türk şerbeti) içmeyi tercih etmiş bu. lundum. i * Bir defa, İstanbul şehri dışında bir gezinti yapmak için. elçi efendimizin hazırlattığı bir kayıkla, Türklerin Ka- “adeniz dedikleri istikamete yelken aç- mıştık. Pontus tesmiye edilen bu kör- fez dar bir boyunla (1) veya geniş ol- mıyan ve bir çok kıvrımlar teşkil eden bir geçidle İstanbul şehrine ulaşmak. tan ve oradan Propontis'e akmaktadır kt bu mesafe ancak bir günde almabilmek tedir. Denizin (Bosfor) a aktığı yerin ortasında ve Avrupa sahilinin pek ya- kininde büyücek bir kays ve bunun &- zerinde de kaldesinde iitince yazılar bulunan bir sütün vardır. Sahilin Av- Kastamonu, - (Hususi) — Belediyenin | göstermektedir. Teşkilâtın efradı hergün |rupa tarafındaki banklar: üzerinde bir İsttaiye teşkilâtı çok kuvvetlidir. Eski ma- İballe tulundbalarının yerine kaim olan İbu motörlü teşkilât kurulalı Baylı zaman olmuştur ve her yıl daha fazla inkişaf muntazam talim ve terbiye görür. Efre- da bir de yazlık elbiseler verilmiştir. Resim fedakâr itfaiyecileri grup halin- da göstermektedir. (1) Orta Avrupalı olan müellif denize aki ıstılabları Himedifi © anlaşılıyor. (o Coğrafi mafnatı da noksardır, kule yükselmektedir ki bunun içinde geceleri gemilere (o ve denizcilere yol göstermek üzere işık yanmaktadır. Bu na (Pharos) tesmiye ediliyor. Bu mev- kie uzak olmıyan bir yerde, küçük bir dere denize mansab olmaktadır. Buradan bir kaç mil mesafede dar bir yer gösterdiler ki İran hükümdarı Darius'un Avrupadaki (Eskitler) e karşı yürüdüğü zaman ordularını ge. çirdiği mahal imiş. Fakat bu iki deniz veya körfez geçi- dinin, aşağı yukarı, tam ortasına dü- şen ve her iki kıyı üzerinde yükselen iki (hisar) vardır. Bunlardan biri Av. rüpa, diğeri de onun tam krşısında ve Asya toprağı üzerinde bulunmaktadır. Bu sonuncusunu Türkler, daha İs. tanbulu teshir etmeden evvel ellerinde bulunduruyorlardı. Bizim; İleride anla tacağım veçhile, içinde-iki yıldan faz- la kapatıldığımız ve bu müddet fında, bir faninin çok zorlukla t mül edebileceği ıstırablâr çek (Karakule) yi havi ilk hisara gelince: Bunu Fatih Sultan Mehmed, İstanbu- lu zaptetmezden bir kaç sene evvel in- şa ettirmiş bulunuyordu. Bu padişah, bu hisarda kendisi için de, zemini çok güzel bir şekilde mermerle döşenmiş daireler yaptırmış ve İstanbulu muha- sara edineiye kadar burada ikamet ey- lemişti. "Türkler; hâlen burasın: bisardan zi- yade, bazı mühim mahkümları hapset. mek için bir (zindanlolarak kullinmak tadırlar. İşte ben de bahtsız gençliği: min iki yılından fazlasını bu korkunç ve ıslırabengiz zindanda geçirmiş ve hayatın en şiddetli acılarını tatmış bu- Tundum. Bu hisar - daha doğrusu bu zindan “ çok mükemmel olarak muhafaza edil mektedir. Yirmi dört kişilik muhafa « za kuvveti, nöbetler, gece ve gündüz tutsaklan beklemekte, muharebelere gitmemekte ve bizdeki Karlstein hisa- rının muhafızları gibi başkâ hiç bir va zife ile mükellef tutulmamakta olduk” Jarından onlar da bu hisler! ve içindeki mahpusları muhafaza yolundaki ödev- Jerini büyük bir ihtimamla ifa etmek- tedirler. Binaenaleyh buraya giren her hangi bir.bedbahtın, ölüm gününe kadar ce. nabı hakkın yüce yardımı olmaksızın bu müthiş mahpesten dışarı çıkması- nın yolu ve yordamı yoktur ve ileride anlatacağım veçhile, bizim zamanımız” da cereyan eden bir firâr hâdisesinden başka, o vakite kadar buradan kaçıla- bildiği kayıd ve tesbit edilmemiştir. * İstanbulda sulb ve sükün içinde ya şadığımız zamanlarda daha bir çok ge. zintiler yaptık, adalara şittik, lâtif 'Türk ve Rum bahçelerini ziyaret ettik. Her türlü eğlendik, gönlümüzün iste- diği her şeyi, her zevki, para ile, elde etmek yollarını bulduk. Deniz kiyıla- rından midye, istiridye vesair deniz hayvanlarının kabuklarını toplayarak koleksiyonlar yaptık. (Arkası var) zar. Nöbetçi eczaneler Bu gece nöbetçi olan eczaneler şun - lardır: İstanbul cihetindekiler: Şehzadebaşında; (Asaf), Eminönün - de: (Necati Ahmed), Aksarayda: (Per- ten, Alemdarda: Uöşret Ney'et), Beya - zıdda: (Haydar), Fatihte: o(Hüsamet - , Bakırköyünde: (O CHİA), Eyübde: Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl enddesinde: (Kanzuk), Tepe- başında: Ökinyoli), Taksimde; (Tak - sim), Tarlabaşında: (Nihad), Kurtuluş- ta: (Neodet), Beşiktaşta: (Nal Halid). Boğaziçi, Kadıköy ve Adalardakller: Kadıköşinde (Sıhhat Rifat), Üskü- darda: (İmrahor), Sarıyerde: (Osman), Adalarda: Gizlik),