Gi dö) Diğ SON POSTA Mi. Denizcilik tarihimizin meçhul kalmış sayfaları | Zindancı Mahmud Kaptanın harikulâde maceraları Mısırlı Yusuf adında bir kölenin efendisine yazdığı mektub bize 17 nci asırda Akdenize dehşet salan yeni bir Türk korsanını tanıtıyor (“ Son Posta,, nın tarihi bahisler muh Bugün Son Posta'ın karilerine kab- Yamanlıklarla dolu deniz tarihimizden bir İasıl naklediyorum: Zindancı Mah- kaptanın macerası... yedinci asır ortasında cereyan €- bu harikulâde vak'a bir kütübha - Menin yazma kitabları arasında unutul- Müş kalmıştır. Hicri 1084 yılnda Mısırda Kahire #ehrinde Elhac o Abdürrahman adında :r bezirgân vardı. Bu bezirgânın Yu - Yİ isminde gayet marlfetli, yiğit bir vardı. Elbac Abdurrahman küçük yaştan » İ yanında büyüttüğü bu sevgili kö- *sİni işte bu 1084 yılında âzad etmiş, isine sermaye vermiş idi. Yusuf da bu para ile Mısırdan mal alarak İs- danbula gitmeğe karar vermişti. enderiyeden 55 müslüman yoleu Ve tüccar ile bir Fransız gemisine bin - Mişti, İskenderiyeden hareket ettikleri gün, Müvafık bir rüzgârla gitmişler, fakat #kam rüzgâr dinmis, yelkenler pör - Sümüş, gemi de Akdenizin engin su * larında hareketsiz kalmıştı. & bu vaziyet çok devam etme - Biraz sonra ufuklar kararmağa lamış, fırtına alâmetleri belirmişti. Yolcular, kaptan ve gemicilerde bir başlamıştı. Gün dönümüne an kalmıştı. Akdenizin meşkur Kara” fırtınası bugünlerde çıkardı. saat alaturka 4 de müthiş bir bir rüzgârla (karışık yeğ - sabaha kadar fırtına devam gün hava batıya çevirdi ve Öğle namazı vakti fırtına hal aldı, Eİrindide «vasfı olmıyan» bir şekilde şiddet - E hı & : TEİRE Sİ yl ; i , Akşam $iddetlendi. Gökyüzünde şimşek - « hemen durmadan çakıyordu. rken korkunç bir çatırdı ile gemi * Orta direğine bir yıldırım düştü. Sereni ile beraber (o parçalandı. rım Fransız (o tayfalardan “birine *pM:ş, lâhzede bir kömür külçesi ha- sokmuş, kamarasında bulunan müs yolculardan da birini Oöldür - “IŞ ip #JE icilerin soğuktan, yağmurdan ve ağı elleri tutmaz olmuştu. Ambar ?lârını kapatmışlardı. Ambarın için- Tat, Yolcular, gemi yalpalarken karan- > birbirlerinin fizerine yuvarlanı « dj <rdı. Geminin içini feryad ve figan Epi İduru yordu. yerken kıçtan gelen bir dalga gemi- I$, su varillerini ove daha ne 4 İk ePsini alıp denire sürüklemiş - Min, 'nci bir dalga da bir yolcu ile ge- m kâtibini ahp yutmuştu, ve ge * Rin Pusla sandığını koparmış, denize Aimişt, Pusla sandığının gitmesi, kaplanın “ee başından almıştı. Çünkü: Pusla, diş > gözü demekti. Gecenin müt - «nd, tanlığında dağ gibi dalgalar ara» yı emi gözsüz kalmıştı. kr sicim gibi boşantyordu. Ge- z meçhul bir istikamete doğ Ürün yarda. gi temi, nin dördünde bip şimşek çaktı; Sa şimşeğin ışığında bir karaltı — Zeçmeden, #kinei bir şimşek çak &, he ciler zaten dikkat kesilmişler - reyi Bir kare idi, bay, enin orta direği sereni ile bera - yaştı. Gemi yalnız trinkte fle Bile Mn Müthiş bir akmtı gemiyi sa- Sabakı sürüklüyordu. nay leyin küçük bir assz ada kar - uklarını gördüler, Fır - İmir attılar. Fakat yatsı vakti dehşetli| 2 tma deyam edis.rdu, O gün akşama kadar bu ada karşısında bocaladılar.| Nihayet, gece kayalara çarpıp parça” lanmak tehlikesini önlemek için iki de- bir dalga ile palamarın biri koptu. Artık son dakikaları yaklaşıyordu. Kaptan ambar âğz'na giderek yolcu - lara bağırdı: — Yolcular! Gafil olmayın, başpala” marımız koptu! Bir palamar üstünde kaldık, dalga gemiyi karaya atarsa ga” fil olmayın!. Yolcular soyunmağa, ağlaşmağa, ve- dalaşıp helâllaşmağa başladılar. Çek gecikmedi. Saat beşte ikinci bir müthiş dalga ikinci palamarı da kopar- dı, Gemi güldür güldür kayalara çarp- tı, parçalandı. Gemidekilerin birkaçı dalgalar ara - sında kaynayıp gitti, Kimisinin baca, * ğ), kolu kırıldı, Kimi vücudünün müh- telif yerlerinden yaralandı. Çıplak, aç sa dökülmüşlerdi. Soğuk, karanlık ve yağmur... feryadları denizin müt » hiş uğultusuna karışıp kayboluyordu. O sırada tayfalardan biri: — Ben bu adayı bilirim. Şurada bir mağara vardır, sığınalım! dedi. Kazazedeleri bir mağaraya götürdü. Orada odun ve çal; çırpı buldular, Bir derviş iki tahtayı birbirine sürterek 2“ teş çıkardı. Mağaranın içindeki kuru dalları tutuşturdular. Bir gemici de kuru bir toprağa işedi, arkadaşlarını işeterek yaralıların yaralarına bu si- dikli çamur ile merhem yaptı. Sabahleyin sahile indiler. Geminin her bir parçası bir israfa (atılmıştı. 55 yolcudan 12 si, geminin 18 kişi olan mürettebatından da 9 lanesi boğul - muştu. O gün odun topladılar, Uzakta bir yelkenli görür götmez ateş yak - mak suretile işaret vereceklerdi. Ge - len korsan gemisi dahi olsa, Açlıkları ölmekten ise esaret tercih edilirdi, O gün deniz kenarmda yengeç top- layıp yediler, Fırtına dinmişti, Kaza - zedeler, bu 18sız adada beş gün, beş ge- ce, hep böyle yendeç yiyerek ya - 2m arriri yazıyor | Fransız kaptan gemiye gidip geldi: — Sizi Kıbrısa çıkarmağa 400 kuru” şa sözleştim, bu paraya da ben kefil oldum! Dedi, Zavallı yolcular bu söze de inanir gibi göründüler. Ellerinden ne gelebilirdi ki?.. Kazazedeleri flika ile gemiye götürdüler. Kurdlu peksimed ve kokmuş tuzlu balık vererek karın- larını doyurdular, Fakat günlerdenberi çiy yengeç yi” yen zavallılara bunlar «Belgrad bak- lavası» gibi gelmişti. Onlar güvertede yemek yerlerken, aşağıda ambarda demir ve zincir ses- leri işitmeğe başlamışlardı. Artık hep si, biraz sonra başlarına gelecek felâ- i keti anlamışlardı, Nitekim bir gemici gelerek; — Burada kalabalık oluyorsunuz, | Kalkın ambâra gideceksiniz! Dedi, 42 Türk yolcu geminin ambarına götürülerek zincire vuruldu. Ambarda da 10 esir daha vardı. Bu zincire vu - rulmuş esirlerin ortasına üstü açık bir varil konulmuştu. Bu varil «kazayi ha- cet iktiza ettikçe teşaşür etmek» için- di. Köle Yusuf ve arkadaşları, bu su- retle sonunun ne olacağı tahmin edi- lemiyen bir maceraya atılmış bulu- rurlardı. Bu Malta korsan gemisi, düştükleri 1ssız adadan aldığı Türk esirlerile Kıb- rıs adası sularına gitti ve orada büyük bir Rum kayığın: yakaladı. İçindb 7 gemici vardı. Kayığın reis — Beni ve kayığın yükünü ve ka vığı serbest bırakın. Size 20 - 30 bin kuruş değerinde bir av temin edeyim! diye bir teklifte bulundu. Maltalı kor- san kaptan: — Bunu yap, 200 altın da bahşiş ve- reyim! Fakat nasıl yapacaksın evvelâ anlat bakalım! Dedi, Rum rels izahat verdi: — Kıbrısta denize bir saat mesafe- de, içeride büyük bir köy var, ben o- raliyım, ün zengin bir ağası oğlu- na sünnet düğünü yaptırıyor. Civar kasabalardan 15 - 20 tane gayet zen- gin ağalar düğüne davet edildi. Oğlu- nu sünnet ettiren ağa benim kendi a- #nam olduğundan gayet iyi biliyorum. Davetli zengin ağaları gemiye kaldırır isen 20 - 30 bin kuruş değerinde bir fidveinecat alırsınız! Malia'ı korsanlar bu teklifi “kabul ettiler. Evvelâ karaya bir casus çıka” rıldı. Bu casus -sünnet düğünü olan köyü gözliyecek, davetli zenginler ge- lince, gece sahildeki bir tepede fun * dalıkları tutuşlurarak korsanlara ha- şadılar, Hepsi çırıl çıplaktı, Bir kaç gün daha enginde bir gemi görünmez- se ölüm muhakkaktı. Altıncı gün erkenden enginde bir yelken göründü. Büyük bir ateş yak - tılar. Kuru odun ve çalıların üzerine yaş çalı atarak büyük bir duman yap- lılar, Bu gemi bir kalyondu. Dumanı gör- dü. Adaya yaklaştı. Denize bir flika indirdi. Bu flika ile adaya iki adam geldi. Fransız kaptan bu adamlara yak- laşarak konuştu, Sonra Müslüman yol cularına gelerek: — Elem çekmeyin, gelen gemi Fran- sız gemisidir. İskenderuna gidiyor * müş, varayım kaptanfe söyleşeyim, sizi bir selâmet sahile çıkarmağa rica edeyim! dedi. Başta köle Yusuf olmak üzere yolcular: ber verecekti. Korsanlar da bu İşaret verilinciye kadar adanın tenha sahil - lerinde dolaşacaktı. Casus karaya çıkarıldı. Kalyon da Rum kayığını yedeğe alarak olta vur - mağna başladı. Malta kalyonunun zindancısı olan korsan gayet cesur bir adamdı. Meğer bu adam, bir meseleden iki yıldanbe- ri kaptanlarına gârezli imiş. Geminin olta vurup işaret beklerken zindancı korsan zindanın kapısını kapıyarak zincire vurulmuş Türklere: — Ey esirler size bir müjdem var, bana yardımı ederseniz hem halâs, hem de mal sahibi olursunuz! Kaptan ile bizimkilerin en yarar ve dilâver olan- (ları bugünlerde bir köy basmak için | karaya çıkacaklar. Onlar baskında i- ken gemide kırk elli korsan ile ben ka- — İyilik zayi olmaz, bak gör, bizi lacağım, Gemide kalacaklardan on ta- kurtar! dediler, Dediler amma, Fran-| nesi de benim adamımdır. Bir fıçı da sız kaptanın yalan söylediğimi, pelen| şarabım var.. Heriflere bol bol şarab geminin bir Malta korsan gemisi ol -| ikram edeceğim. Bedava bulup sızın - duğunu da anlamışlardı, (Devamı 10 uncu sayfada) Çocuk san'atkârlar ve analarile babaları Bu ana ve babalar ya çocuklarının parasını yemekte, yahud terkettikleri çocuklarını, para kazanmıya başla. Holiywooddaki ç0- cuk san'atkârlar e vuç dolusu para ka- zanırlar. Fakat bu i paralardan, o yaşları i dolayısile istifade e | demezler, Bütün ks zançları ebeveynleri tarafından alınır, ve | kendilerini âna, baba İları idare ederler. Kendilerine (o ancak cep harçlığı olarak ufak bir meblâğ ay- rilır... Çocuklarının İlerde zengin birer mülk sahiblerı olma- larını arzu eden ebe- vweynler (o bulunduğu Bibi çocuklarının pa- ralarından istifadeye kalkışan ebeveyn » ler de vardır. Bunla- rn sayısı bir hayli i yüksektir. Şimdi size oebeve- eden ana, babaların maceralarını anla - talım: Maurice Costello'nun acıklı hali Sess'z sinama zamanındı çok meşhur bir san'atkâr vardı: Maurice Costello... Okuyucularımız içinde onu hatırlıyan belki bulunur, Maurice Costello şimdi parasız, pulsuz bir haldedir. Mahkemeye müracaat ederek kızı Dolores Costello- Barrymöre'dan haftada 40 dolar nafaka istemektedir. Dolores meşhur san'atkâr John Barrymore'un karısı idi, Geçineme- diklerinden dolayı ayrılmışlardı. Biçare Maurics Costello şimdi 61 yaşın. dadır. Hastadır. 1932 senesindenberi hiç bir iş görmediğini söylemektedir. Yata. cak yeri bile olmadığını iddia ediyor. Kı- zı Dolores ise sinemadan kazanmış oldu- ğu paraları vaktile babasının elinden al dığını ve bu paraları saklıyacağına har: cadığını ileri sürmektedir, Ceki Kuga'nın feci vaziyeti Ceki Kuganın vaziyeti de çok fecidir. Ceki vaktile çevirmiş olduğu filmlerden | milyonlar kazanmıştı. Şimdi 22 yaşında. | dir. San'atkâr Betty Grable ile evlen.| miştir. Yaşı ilerledikten sonra bizzarur| sinema san'atkârlığını terkeylemiş olan Ceki Kugan parasız kalmıştır. Bunun ü- zerine annesi ile üvey babası Arthur Bernstein aleyhlernde dava ikame eyle- miş ve gençliğinde kazerimış olduğu ve 800,090 dolar tahmin eylediği muazzam servetin kendisine inde edilmesini taleb eylemiştir. Mari Astor aleyhine ebeveyni tarafın” dan açılan dava Sinemadan hayatım kazanan Mary As. tora karşı ebeveyni bulunan Mösyö ve Madam Otto Langhanks da nafaka dava- sı açmışlardır. Kızlarının haftada binler. ce dolar kazancı olduğu halda kendileri. j De bakmamakta olduğunu iddia etmiş lerdir, Kolay kolay parasını kaptırma. mağa azmeylemiş bulunan Mary Aslor «beveyninin zarurette değil, fakat refah | içinde yaşadıklarını “ileri sürmüştür. Genç san'atkfırın iddiaları doğru çıkmış | ve davayı kazanmıştır. Zarar ve ziyan olmak üzere baba ve annesinin çiftlikle-| rinden bir tanesi satılarak esmanı kendi. | jsine teslim edilmiştir. Sinema san'atkârları yalnır anne ve babalarından değil, insafsız akrabaların. dan da çile çekmektedirler. İ Garib hir dava daha Sinemada dancing gir! rolleri yap» makla büyük bir şöhret közanmış olan Eleanor Whitlney'e karşı babası tara. fından bir dava açılmıştır. Babası hafta- da ancak bir dolar kazancı olduğunu, alk Nİ dıktan sonra hatırlamakta, bu yüzden Holivudda bir çok garib davalar çıkmaktadır j Çocuk san'atkârlardar. Mickey Rooney ynlerinden yaka silkmiş olan çocuk -|halbuki kızının 4000 dolardan fazla kan lardan bir kısmının veya çocuklarmı davaİzanca malik olduğunu ileri sürmüştür. Genç san'atkâr hakime hitaben şu söz leri söylemiştir: «— Ben on yaşında iken san'at haya tına atıldım ve bu yaşta babama bakma» ğa başladım. Bize bir santim bile sarfet- medi. Üstelik ben ona muntazaman para gönderdim.» Sah'atkâr davasını kazanmıştır. Fakat ulüvvü cenab eseri göstererek babasının mahküm edilmemesini rica etmiştir. Sylvia Sydney'in hakiki babası kimdir? Güzel gözlü ve zarif yüzlü Sylvia Sydney de bir vakitler Nevyorkta ismi bile anılmıyan küçük bir aktristi. Babası Manbattanda diş tabibliğini yapan Sig- mund Sydney sanılırdı. Halbuki hakiki babası annesinden boşanmiş olan Victor Kosov isminde bir adamdı. Anresı işin doğrusunu kendisine ancak 1933 sene. sinde söylemiştir. Kosov mahkemeye mü racaat ederek çocuğunun Sydney âğini taşımaması için doktor aleyhine dava i- kame eylemiştir. Davaya Sylvia da ka rışmıştır. Fakat her ikist de hak kazana. mamışlardır, Anlaşılan doktor ile annesi arasında vaktile bir aşk macerası geç. miştir ve güzel san'atkâr da bu aşk ma- cerasınm mahsulüdür. Çocuğunun parasina koşan ana Hollywoodda ismi çok anılan çocuk san'atkârlardan biri de Pdith Fellovstur- Geçenlerde annesi tarafından mahkeme huzuruna çağırılmıştır. Harriet Fellovs Jadını taşıyan annesi çocuğun velisi $1f9- tını almak istiyordu. Halbukı kadın vak- tile kocasından boşanmış, sile ocağım terketmiş, çocuğu baba annesi bakmıştır, Çocuğun para kazandığını görünce tekrar onu tesahübe kalkışmıştır. Küçük Edit mahkeme huzurunda herkese göz yaşlar döktüren şu sözleri söylemiştir: «— Ben annemi sevmiyorum. O bana bir yabancı gibidir. Bir yabancıyı ise se. vemem. Şimdi para kazandığımı görünce bana döğrü geliyor. Parasız olsaydım beni anmıyacaktı bile!» Mahkeme ânnesinin iddiasını redieyle z miştir. 7 Kücük Freddie'nin basına gelenler Kilçük ve sevim!: Freddie Bartholome» bilhassa David oCopperfield #ilm'nden sonra çok büyük bir şöhret kazanmıştır. Freddie teyzesi Millcent O tarafından iyi üştür. Çok iyi bir kadın olan teyzesi onu babası ve arr den güç kurtarmıştır. Bunlar çocuğun para kazandığını görünce her ne pehas na ölürsa olsun önü İstismar evlemeğa i karir vermişler. Nihayet İş mahkemeye “ in ellerim. © düşmüş ve Fredhite anne ve babasına te a (Devamı 10 uncu sayfada) Ğ LU Şeh ge çakra a