8 Mart 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TUREN” « Ço Po sta ,, Fuad Hüsnü hayatını bir sürü macera- İarla doldurmuş kırk altı yaşlarında be- kâr, kimsesiz bir tüccardı. Henüz pek — yaşlı olmamasına rağmen çılgin bir ihti- ras fırtınası içinde geçen gençliği onu |— hayli yormuş ve bu tarz hayattan bıktır- O mıştı. Şimldi artık sakin, sessiz bir yaşa- O yışa ve samimi, içten bir dosta ihtiyacı. — Vardı. - Henüz pek gençken iyi kalbliliğinden dolayı kimsesiz küçük bir çocuğu hima- /| yesine almış ve onu bir yatı mektebine vermişti. Bu çocuğun bazan — senelerce - Fuadın yüzünü gördüğü olmazdı. Genç — adam hayatının neş'e ve eğlence dekoru — İçinde onu belki aramamış, fakat tahsil - ve terbiyesi için geniş bir memba ayır- — mıştı. Parası boldu ve daha böyle birçok kimsesizlere bakacak vaziyette idi. Artık dinlenmek ve asüde bir hayat — geçirmek istiyen Fuad manevi evlâdı o- |lan Sühayı yanına almağı düşündü. - O güön kendisini lisenm bekleme sala- — nunda karşılayan Süha artık küçücük — bir çocuk değil, adetâ genç bir erkekti. — Fuad onu karşısında bulunce evvelâ hay- — Tetten dona kaldı ve sonra dünyada Sü- ha gibi yetişmiş bir kimsesi olduğunu düşünerek çılgın bir sevince düştü. Onu kucaklamak ve şimdiıye kadar mahrum | kaldığı ailevi sevginin lezzetin; sanki o- - nun yanaklarında tatmak istiyordu. Fa- |kat Süha uzun zaman görmediği bu ya- bancı adamın elini sadece derin bir hür- — Metle öptü. Kesik ve resmi cümlelerle konuştular ve Fuad artık beraber otura- caklarını ona anlattı, * Yazı geçirmek için Yakacıkta bir köşk —- tuttular ve yanlarında yaşlı bir hizmet- çi ile oraya çekildiler, İlkbaharın yeşil- likleri arasında sessiz güzel bir hayat - başlıyordu artık... Fuad tabiatle başba- şa gecirdiği bugünlerden sonsüz bir zevk - âlıyordu. Süha ona karşı daima hürmet- | kâr olmakla beraber biraz çekingendi. - Bu gürültüsüz hayat içinde Fuadı de- | Tinden alâkadar eden bir şahsiyat peyda oldu. Bu henüz çok genç bir kızdı. İlkle- ri sadece bir komşu olarak telâkki ettiği bu genç kız gitgide onuün üstünde tesir- ler uyandırmağa başlamıştı. Onunla ta- mşmamıştı Sadece uzaktın gorüyor ve 4iL “Son Posta,,nın. Edebi Romanı: 10 nın Hikâ FIRTINADAN SONRA DN AAA Yazarı : İnci Özkurt mmmamla bazan illa koruda tesadüf ediyordu. Genç kızın kumral saçlarla çevrili çehresin- deki parlak gözleri onda çılgn bir arzu ve ihtiras gibi şeyler değil, sadece temiz bir haz uyandırıyordu. Bu ne idi? Bu, o- nun şimdiye kadar aşk dediği fırtınaya hiç benzemiyordu. O şimdiye kadar ar- zuyu aşk olarak tanımış ve hayatının bir sürü aşk maceralarile dolu olduğunu sa- narak Mmanasız bir gürüur düymüştü. Fa- kat maziye çevrilen gözleri orada aşka benzer bir şey görmüyordu. Halbuki şim- di ismini bile bilmediği bu ilâhi mahlüku seviyordu. Günler geçiyor, yaz sona eriyordu. O akşam gene Fuad ve Süha bahçenin ye- şillikleri arasındaki sofralarına oturmuş- lardı. Dalların arasından sızan hafif bir ışık yüzlerini ve beyaz örtüyü aydınlatı- yordu. Sühanın halinde her zamankin- den daha fazla bir çekingenlik vardı. Birden başını kaldırdı ve bütün cesare- tini toplıyarak Fuada hitab etti: — Size bir şey sormak, fikrinizi anla- mak istiyorum. — Hay hay Süha, seni dinliyorum., — Belki size garib görünecek, henüz liseyi bitirmiş bir çocuğun böyle düşün- mesine güleceksiniz, fakat ben ne paha- sına olursa olsun söylemeğe karar ver- dim: Nişanlanmak arzusundayım. Fuad geniş bir kahkaha kopardı. Genç çocuk korku ile neticeyi bekliyordu. — Bunda garihlik yök yavrum. — Demek müsaade edivyorsunuz? Bunu söylerken Sühanın gözlerinde se- vinç yaşları pırıldıyordu: — Tabif yavrum! Beni sevindirmiş o- lacaksın. * O akşamdan sonra bir daha bu mese- leden bahis açılmamıştı. Fuad ise derin bir heyecan içinde bulunduğundan bunu tamamile unutmuştu. Çünkü nihayet is- mini bile bilmediği o ince kızı tanımış, onunla çok yakından konuşmuştu. Arkadaşlarından Cemilin tertib ettiği bir gezintide ona Jaleyi tanıtmışlardı. Genç kızla pek çabuk ahbab olmuştu. Fuad onun yanında bulunmaktan, onün- la konuşmuş olmaktan memnun bir hal- |de eve döndü. Köşke geldiği zaman hava SON POSTA yesi "'“* y Z çocuk neşesile şarkılar mırıldanarak 0- dasına girdi. Aynada gülümseyen haya- line uzun uzun baktı. Vücudü hiç bozul- mamiş saçları ağarmamıştı. Odasında şeyler mırıldanıyordu. Bu ufacık saade- tinden bir kimseye bahsetmek arzusu ile yanıyordu. Sühanın evde olduğu düşün- cesiyle onun odasına koştu. Bu akşam 0o- nunla konuşmak, gülmek, eğlenmek İs- tiyordu. Genç çocuk Fuadın ayak sesle- rini duymadı. Masasının önüne oturmuş. iki elile tuttuğu bir şeye derin bir veecd içinde bakakalmıştı. Fuad onu sessizce seyretmekt maksadi- le ayaklarının ucuna basarak yürüdü. Yaklaştıkça Sühanım elinde bir resim olduğunu görüyordu. Bir adım attı... Bir adım daha... İşte Sühanın elindeki resim bütün hatlarile görünüyordu. Fuad 18- rarla gözlerini kırptı, aldandığına; yan- hlış gördüğüne hükmetmek istedi. Fakat heyhat!... Sühanın ince bir tebessümle seyrettiği bu fotograf Jaleden başka kim- senin değildi. Fuadın eli Sühanın omu- zuna düştü. Genç çocuk korkuyla silkin- di ve onu karşısında görünce geniş bir nefes aldıktan sonra gözlerinde saadetir pırıltıları yanarak resmi uzattı: — İşte nişanlım! Fuad uzatılan resmi kudurmuş bir ratına fırlattı: — N'sanlın mı?... Ha.. ha.. ha... Oğlum sen çıldırmışsın. O hiçbir zaman senin nişanlın olamaz. Süha şaşkın bir halde ve isyanla hay- kırdı: — Fakat niçin, bu benim hakkım değil mi? Fuad çılgına döndü. Yüzüne karşı hayv- kıran bu cüretkâr mahlük onun yetiştir- diği çocuk muydu? — Süha bana bak! Bu evde ve benim himayemde oldukça bu kızla evlenemez. sin, İşte o kadar. Başka bir tek söz iste- mem, Sühanın geniş omuzları sarsıldı. Dim- dik duran vakur, kumra! başı önüne ülüş- tü. Lâciverd gözlerinden yaşlar yanak- larına süzülürken kendi kudretsizliğine, kararmış, ışıklar yanmıştı. Bir mekteblı Sesi boğuluyor gibiydi. Genç kız korku ile sordu: — Ne var baba? Fakat Nedim bey cevab vermeden onu yemek odasına doğru sürüklemiş- — Gi Zavallı kızcağız; annesinin de orada yarı baygın bir halde olduğunu görün- ce büsbütün şaşırdı. Kızının telâşla annesine doğru koş- tuğunu gören Nedim bey öonu kolun - dan cekti: — Bir şey değil, sevincinden fenalaş- — t Övle beklenmedik, öyle harikulâde - biyr vak'a ki:. e Muallâ zım'ıesînin başına kolonya sü- rerek cevab verdi: — Ne oldu baba? K — Birisi seninle evlenmek istiyor | kızırs. Bil bakalım kim? - — Bitrisi benimle evlenmek mi isti - yor? Kim olabilir? Bizim hiç tanıdığı- — - Mmız vok. : — Nasıl? Sen meşhur muharrir Ce - vad Kartal beyi de tanımıyor musun? Bunu söylerken sesi, zafer marşını çalan bir mızıka gibi neş'eliydi. — Cevad Kartal mı? İ z O kadar heyecanlanmıştı ki kolonya — şişesi elinden düşerek kırıldı. — Ö mu beni istemiş baba? i — Evet o.. bu mektubla benden seni — İstivor sevgili kızım. — Kozunmn titriyen ellerini elleri arası. — na almışti. Muallâ kıpkırmızı olarak — Murildandı: Muazzez Tahsin — — Fakat baba ... Anlamıyorum. — Nasıl? Anlamıyor musun? Sözüm- de kâfi derecede sarahat yok mu? Sana tekrar tekrar Cevad Kartal beyin Mu- allâ Nedim hanımla evlenmek istedi- Bini söyliyevyim mi? O dakikada şezlongda — baygın gibi | yatan hasta gözlerini açtı ve zayıf elini. kızına doğru uzattı: — Öyle mes'udum ki kızım! Böyle bir izdivac ne olmıyacak bir rüya idi! Birdenbire sapsarı olan Muallâ bir elile masaya dayandı. Onun yüzünde, anmesinin ve babasının yüzlerindeki sevinç yoktu. Onda bilâkis korku ve | hayret görünüyordu. Titrek bir sesle sordu: — Cevad bey, ancak bir saat gördüğü yabancı bir kızla evlenmeği nasıl is - ter? Beni hiç tanımıyor. Nedim bey kahkaha ile güldü. — Ne acemi, ne görgüsüzsün! Dün - yadaki izdivaçların yarısı böyle yapı - lir. Esasen Cevad Bey gibi müdekkik bir adam, ilk görüşte insanı anlayabi - lir. Bundan başka, kendinin en müş - külpesend erkeği bile şaşırtacak kadar güzel olduğunu bilmiyor musun benim saf kızım? Maahaza, senin hayretini anlıyorum ve sanaâ hak veriyorum. Böyle hariku- lâde bir şeyi tasavvur etmeğe imkân yoktu. Onun gibi meşhur bir adam ve üstelik öyle zengin, öyle zengin ki... Bundan başka da büyük amcası Re - parasız olmanın kudretsizliğine için için ağhyordu Yüksek tahsil görmeden Jale fik paşa ile amcası Müfid beym de ye- gâne Vvarisi.. Mualiâ babasmın sözünü kesti: — Bunlar ikinci derecede şeyler ba- ba. Ben evlenmekte başka şey ararım. — Evet, evet, senin böyle şeylere e- hemmiyet vermediğini, ciddi ve mağ - rür görünmek istediğini biliyoruz. Öy- le ise al Cevad beyin mektubunu oku ve seninle niçin evlenmek — istediğini anla. Muallâ ince bir ipek gibi — yumuşak olan kâğıdı alarak okudu. Bu mektub- da Cevad Kartal kibar fakat soğuk bir ifade ile Muallâ ile evlenmek istediği - ni söylüyor ve onun şimdi mükemmel ve fedakâr bir evlâd ve kardeş olduğu gibi bilâhare gene mükemmel ve feda”- kâr bir zevce olacağını ve ilk izdiva - cından doğan kızına iyi bir ana olaca- ğını ümid etmekte olduğunu bildirdik- ten sonra mektubunu şöyle bitiriyor - du: «Eerime hanımefendi benimle ev - lenmekle itiyadlarını pek fazla değiş - tirecek değildir. Kendisini her bakım - dan şayanı tevakki olan modern salon hayatı yaşamağa mecbur edecek deği - lim. O kızımla birlikte, Beykoz civa - rındaki çiftliğimde yaşayacak ve bugün İzmitte olduğu gibi tamamile sakin ve rahat bir ömür geçirecektir. Ben her şeyden evvel iyi kalbli ve ciddi bir ka- dın istiyorum. Kızınızda bu hasletleri bulacağımı ümid ediyorum.» Cevad Kartalın mektubunu okurken annesile babasının sevince ve gurura kapılarak keşfedemedikleri noktayı Mu allâ derhal anlamış ve düzgün cümle - ler altında gizli kalan lâkaydiyi ve so- gukluğu —Cevada karşı kendisinde ol- duğu gibi — lâkaydlığı ve soğukluğu— hissetmişti. Onun bir saat içinde ken « disini sevdiği farkedilse bile bu hissi - ni meşhur bir muharrir olmasına rağ - men, ifade edemediği âşikârdı. | - Annesile babasını sevinç içinde bo - hızlı hızlı dolaşıyor, kendi kendine - birl| Kullıudıklımı söyledikten son- , dişlerin dnıçind bu kadar be- yu ve güzel olduğuna şaşmak hakikaten şaşılacak şeydir. — kaplan gibi parça parça ederek onun su- Sabah, öğle ve akşam her yemekten sonra RADYOLİN kullarıan mes ut güzeller Radyolinle fırçalanan — dişler ebedi bir hayata, sıhhate ve cazibeye malik olurlar. Sabah, öğle ve akşam her yemekten sonra günde 3 defa Radyolin diş macunile fırçalayınız ile evlenemezdi, ailesi bunu şart koüy- muşlardı. Hem onlar şüphesiz kızlarını on parasız ve kimsesiz bir kimseye artık vermiyeceklerdi. Fuadın yardımı olma- dan, o muvafakat etmeden mes'ud olma- sına imkân yaktu va ğan bu evlenme talebi açıkça şunu i:ı' bat ediyordu: Cevad Kartal bey kızına bir anne istiyor ve kendi kardeşlerine bakarak tecrübe sahibi olan bu taşralı fakir kızın bu vazifeyi iyice başaraca - ğint tahmin ediyordu. Esasen amcası Müfid bey vasıtasile Nedim bey aile - si hakkında kâfi derecede malümat e - dinmiş ve bir defaki ziyareti esnasın - da da aşağı yukarı onların vaziyetini görmüş olduğu cihetle — artık bundan fazlasına lüzum görmemiş ve memle - ketin en meşhur isimlerinden ve ser - vetlerinden birini takdim etmekle Mu- allâya büyük bir lütuf yapmış olaca - ğına kani olarak genç ve görgüsüz taş- ralı kızı istemişti. Muallâ henüz tecrü- besiz olmasına ve henüz evlenmek hak kında kat'i bir fikir ve malümatı olma- masına rağmen bülün bunları karma - karışık bir surette duymuş ve anla - mişti, Şık ve kıymetli zarfı sükünetle ba - basına uzattı: — Ne düşünüyorsun? Ciddt bir ta - leb değil mi? Görüyorsun ya monden bir kadın istemiyor. Maamafih bir ke- re evlendikten sonra ona her istediğini yaptırabilirsin. Öyle bir mevki sahibi olduktan sonra bundan istifade etme- meğe mahal yoktur doğrusu. — Cidden beni hiç anlamamışsınız baba... Bu sakin hayat ve öksüz bir kıza karşı annelik yapmak rTolü bana çok cazib görünecekti fakat., «O» ol - masaydı. Nedim bey hayretle: — «Ü» olmasaydı ne demek? diye sorarken Münire — hanım da şezlongda doğrulmuş, şaşkın şaşkın kızına bakı- yordu. — Çünkü o benim hoşuma gitmiyor ve ona karşı bir sempati duyacağımı ummuyorum, Münire hanım kekeliyerek sordu: j | p Bu vak'adan iki güa sonra Fuad köş- üzerine biraz bahçede dinlenmeğe razi oldu. İkisi karşılıklı hasır koltuklara ©- — (Devamı 15 inci sayfada) 'gozlenm üstüne çeken böyle bir hoşuna gitmiyor ha! Bir saniye hayretle donmuş olan Ne dim bev birdenbire bir kahkaha ko * pardı ve elile alnına vurarak kızini — baktı: — BSenin galiba şuranda bir eksıkhl var kızım. Bir daha böyle bir adami K sana verirler mi sanıyorsun? Böyle bif mez, derhal —Allahın bir nimeti gibl dört elle kabul edilir. İstanbulun ef ları arasından, elini uzatsa elli tant kız seçebilecek olan bu adam seni İS — cesaret ediyorsun ha? Deli kız! Böylü düd eder, hangi kadın derhal evet de mez? Onun hoşuna gitmediğini söyle mek için #eçen gün mutlaka onun Yü' züne bakmamış olacaksın yahud d! gözlerine perde inmiş, seni gormek'ta mahrum etmişti. a Bütün zayıf karakterli insanlar g"* Nedim bey de tahakküm ettiği kimst lere karşı fazla sert davranırdı. Mualli fırtmanin kopmak üzere olduğunu arr âl ladığı halde büyük bir cesaretle devlü * etti: k — Demek istiyorum ki, onu bir det? anlaşma olamıyacağını, birbirimize 15? namıyacağımızı bana anlatmağa kö geldi. Sizin de itiraf ettiğiniz gibi * 'tam manasile bir monden adamdır. F ” sasen fazla itinalı giyinişi, hali, ta hattâ dudaklarındaki müstehzi tebet sümü bile onun bütün hayatını 5810’ ; larda geçirmekte olduğunu ispat edi * yor. Nedim bey öfke ile kızının sözıif' kesti. 1 — Benim taşralı kızımın ne demt” istediği malüm; fakat bütün bunlar | — Hoşuna mı gitmiyor? Herkesin. cukça sözler. Biz ciddilere g#elelim. — kibar, en zengin ve en yüksek aile kiZ tiyor da «hoşuma gitmiyor» demeği N l eee Ki Baş, Diş, Nezie, Grip, Romatizma ; Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. — EENE — EEE İcetinda günde 3 kaşe almabilir. EEREE Hİ - teklif karşısinda münakaşa bile edil * Mi kün önünde Jaleye raslamıştı. Genç kı? — çekingen ve neş'esizdi. Fuadın ısrarları — bir taleb karşısında hangi aile tered * | görmek, aramızda hiç bir hususta bil |

Bu sayıdan diğer sayfalar: