8 Mart 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

8 Mart 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KE Mi ee 8 Sayfa SON POSTA 4Oyılönce gökyüzünde geçen bir sergüzeşi Bir kuyrukluyıldız yüzünden ölüm tehlikesi geçiren ilim adamları Mart 8 4 sne sonra alevlenen münakaşa | Abdülâzizin katledildiği iddiaları doğru mudur? Abdülâziz Topkapı sarayından Sultan Murada yazdığı mektubda: “ Kendi elimle silâhlandırdığım askerim, başlarına geleni bugün anlatıyorlar Vaktile bir kuyruklu yıldız, güneşin tazibesine tutulmuş, beyzi bir mahrek - İle orun etrafında dönmeye (başlamıştı, Döndükçe etrafına kendi parçalarından saçıyordu. Her sene İkinciteşrin ortala- xında arz, bu yıldızın yolundan geçerdi ve insanlar onun saçlığı haceri semavileri görürlerdi. Bugün bAlA astronomlar Teş- rinisani 14, 14 sabahları erkenden bu he ceri semavi yağmurunu seyrederler. ş Kuyrukluyıldına . bizzat kendisi de otuz üç yıliu bir, dünyamıza yaklaşırdı. O vakit gökyüzünde harikulâde bir fişek oyunu başlar ve dünyanın yarısı bunu hayran hayran seyre dulardı. Bu harika Bin sonuncusu 1868 da görülmüştü. 1099 da da yeniden görünmesi heyecan ve en- dişe ile bekleniyordu. Fakat Sonteşrin ortaları hava tetkik- lerinde sisi daima hesaba kalmak lâzım- âır. Memleketin büyük bir gazetesi ve bunu düşünmüş ve sis olur da haceri se- mavi yağmuru iyi görülmezse diye Y. M. Bacon adında bir ilim adamına şu toklıf- te bulunmuştu: Bu adem hususi suretle hazırlanacak bir balonla bulutların üstü- ne havalanacak ve hâdiseyi oradan iyice tetkik edip yazacaktı. Şansım (varmış. Bacon baş asistan olarak beni yanına al- di, Baloncu ile beraber üç kişi Newbury- dan havalanacaktık. Bazı teknik meeburıyetler bizi, zem- berekli, «kelebek» biçimindeki alelâğe #üpaplara benzemiyen bir süpapla yola çıkmaya mecbur ediyordu. Bu yeni sü- pap, Teçel kavanozu şeklindedir ve yal- nız parçalanmak suretile açılabilir. Açı- lan yarıktan gaz çabucak boşamıverir. Bir kere de açıldı mi bir daha kapanmaz. Bu- nun İçin balon yere iyice yaklaşmadan süpap açılmamalıdır. Yoxsa gaz birden- bire boşanır, balon bir dakikada yüksek. ten yere düşebilir. Yola çıkacağımız gece tam bir Teşri- nisani geces: kit, Gökyüzü koyu bir sis tabakamından o görünmüyordu. si, Şehzadelerinden Yusuf İzzeddin ve Mah mud Celâleğdin Efenâilerle Hafız Meh- med ve Fuliri Beyleri yanına alıyor. Rıh- ima yanaşmış olam beş çifte kayıklardan birine biniyor. Bu sırada, şiddetli bir yağmur yağıyor. Bu felâket yülcularını sirsiklâm uslatı- e | Evvelâ Sultan Azizin kayığı ve sonra! valide sultan ile diğer saray kadınlarını | Topkapı sarayına nakledevek kayıklar 2 mizdan dördünü stmedıkça onlardan sıyrılamadık. Faka! bir kere bulutların üstüne çıkınca kendimizi, AA rüyala rımda gördüğüm, bir peri Aleminde bul. İ duk, Ay ışığında piril pırıl pırldayan bir bulut denizi... Üstünde, biz.. Bu eşsiz güzelliğin kurşısındu hayretten donakal- mış, asil maksadımızı bile ourutmuş g'- biyiz. Neden #mnra kendimize geldik. Görü- pürde hiç öyle umduğumuz gibi muhte- gem bir haceri semavt yağmuru yoktu. Mei MY Kipi yillarda) hâreket ediyorlar. Kerekul gemilerinin | evvel «Müşeri yıldızı. vekalayıp, birim... N a i a p | küpeştelerine yığı.ırak bu hazin manza- Mmanzumemizderi uzaklaştırmış #n buru o| rayı seyreden bahriyelilerin önünden go- ea lam YO çiyörlar, Yah köşkü izkeles'ne geliyor! * Buraya, ancak bir tek araba gelmiştir. Ümidimizin boşa çıkması tabil epey | Ve bunu du, padişahın sadık tebdil eskisi canımızı sıktı, amma gördüğümüz bu &n-| Hüyeyin ağu getirmiştir. Bu küçük teb- Jatılmaz, benzeri bulunmaz manzara zah-| dil arabasına, ancak - iri vücudlü « padi- metimize kai kat değiyordu. şah binekiliyor. Hafız Mehmed Beyle Baktık, tekrar btılutları doğru inivo- <cbdil eskisi Hüseyin ağa, arabanın yan- Tuz. Uemen iki kum torbası daha attık. larında yürüyor. Fahri Bey de, şehzade Biraz sonra, bir tane deha... Je İlerle berüber, yayan olarak arabayı tar “olan » beni bu hale koydu! ,, diyordu Diyor;.. Valide sultan.. Sultan Mahmur” dun bu sevgili gözdesi, metanetini muh faza ediyor. Oğlunu teselliye uğraşıyo” * Dolmabahçe sarayından o kadar acele ve tedariksiz' çıkılmış ki, akıl edilip © para bile alınmamış, Ne Sultan Azizdet ne valide sultanda ve ne de kadinefeği dilerde, para namını hiçbir şey yok Bereket versin ki, Hafız Mehmed Beyid erinde bin lira kadar banknot para vaf Mehmed Bey derhal bu parayı çıkar” yor. Acil ihtiyaçlar için garfetmeye bağ yor. Sultan Aziz, biraz istirahat eder ef mez, hokka kalem istivor. Yeni padişa raderzadesi - Sultun Mursda ş$$ tezkereyi yazıyor; . » Aynen ve harfiyen « (Evvelâ Cenabıhskka, san'yen atebef şevketlerine sığınıyorum. (Cülüsu hümayunlarını tebrik ile bet raber, hizmeti millette sây ve gayret eb ro'ş isem de, muvaffak olamadığıma €ssüf ve zatı mülükânelerinin muvafii* karşı saat dörtte hareket etmeye karar vermiştik. Çünkü: Haceri semavi yağmu. Tunun en şiddetli zamanı ö saate raslı- yordu. Aaraya bulutlar girince dünyayı seçemiyeceğimiz için, vaktinden evvel yola çıkar da havada faz'a kalırsak körü- körüne denize sürüklenebil'rdik. Balon yükselirken yerdekilere «na ta- rafa doğru istikamet aldığımızı» bağıra - rak sorduk — Tam şarka doğru! dediler. Tuttuğumuz bu istikamete göre deniz- le aramızda (60) mil vardı. Rüzgârın sü- rati saatte 15, 20 mil kadardı. Demek At-| lantiğin üstüne sürüklenmemek için ha- vada çok çok 3, 4 aaat kalabilecektik. Yükselen balonumuz kalım bulut taba- | Sabaha | kalarının arasına karıştı. Kum torbaları. , — Ey! Anlat bakalım! — Ne anlatayım? — Sen me anlatırsın adama? Cavi - dandan bahset, Son günlerde, onun i - çin yapılmış yeni bir şiirin yok mu? — Olsa da, olmasa da sana ne? Şiirle alış verişin yok ki! — Yoo! Bak! Ben! techil yok. Neden anlamazmışım şiirden? Pek âlâ anla - rım. Failâtün, mailâtün.. biz de mekteb- de okuduk. Ziya paşanm terkibi ben- dini,. tereii bendini yuttum alimallah! Başka türlü zaten adama şahadetna » me vermezler. Amma, sonradan kay - dındım. Daha başka şeyler de bilirim.. «Bilsem şu kuzu'» nasıldı o? Kuyruğu boyuna havada sallanır.. kuyruğun adı bir tuhaftı. Hoca sınıfta okurken, ka - tılmıştım gülmeden.. ha! Dur! Buldum! «Dünbâle ise, hemişe cünbans dej$! mi öyle?” Bu dünbâle çok hoşuma git - ti. Bir halayık alırsam. adını insaallah 'Dünbile koyayım. —Dünbâlel, Kız! A- man, pek hoş vallahal. Memduh, her vak'tki gbi, efendinin yanma çıkmış, hürmetle elini öpüp, ha- tırını sormuş, sonra da ruhsat alarak, aşağıya arkadaşının yanına inmişti, Pencerenin önünde karşılıklı oturu - yorlar, kilercinin ( getirip de örlerine koyduğu donanmış gümüş tepsiden ra-| kı içerek konuşuyorlardı. Şiirle, şairlerle bermutad bir fasıl a- Jay ettikten sonra, Memduh, lâkırdının mecrasını ertesi akşam için tasarladığı Aleme intikal ettirdi. — Nasıl, Macldelğim?. Piliç nefis de- ğü mi? Piliç değil. epleç, kâfir! — Anlamam! — Anla, anlama.. benimle beraber - sin, yarın! Alimallah yakanı o bırak - mam! — Ne işim var, öyle yerlerde benim? Memduh katıla katıla güldü. — Eveeet! Beyefendi, o yerlere gidi- Şi bile dildâdesine hiyanet (oaddeder. Affedersin, birdenbire “dilşünemedim. Maamafih, günahını ben takabbül e « bir çevrek saatte yedi safrs torbası ot - mıştıkk. Bu, tehlikesiz bir iş sayılamazdı. Baloncu Kiraz edecek oldu. Fakat biz bu- Tava maksadsız pelmemiştik. Hacerise - mavileri bulamadığımızs göre hiç değil. se görebildiklerimizi Iyice tesbit etme. den dörmemeliydik. Yani ne yapıp yapıp bulutların üstünde biraz daha kalma” iıydık. Yedinci torbadan sonra tabit artık in- medik. Fakat bulu yığınlarından pek yukamya da çıkamadık. Tovraktan an- cak 1000 ayak yüksekte kaldık. Saat altı- ya doğru tanyeri ağardı. Sank: bütün kırlar, ovalar kocaman bir kümes imiş İ gibi, aşağıda müthiş bir horoz sesidir başladı. Yirmi dakika geçmeden ortalık adamakıllı ışmklandı. Balonun yavaş ya- vaş İnmeye başladığını samyorduk, Baro. metreye baktık. Olduğumuz yerde bir ayak bile inmemişiz. (Devanı 10 uncu sayfada) kib ediyor. Böylece, o şiddetli yağmur altında sir- sıklam kesilmiş olduk'arı halde, Topkapı sarayına geliyorlar, O loş ve kasvetli dehlizlerden geçerek - yarı hazırlanmış olan - (3 üncü Sullan Selim dairesi) ne| yim giriyorlar. (Kerdi elimle silâhlandırdığım A#| O kadar ıslanmışlar ki, elbise ve hattâ kerimin, beni bu hale koyduğunu ihtaf çamaşır değiştirmek İfizim. Fakat, yah- (le bereber, mürüvvet ve insaniyet, wi larında ne elbiseye ve ne de çamaşıra ald | kılmışlara yanitm etmek meziyetini gö” hiçbir şey olmadığı için, değişmek kabil | terdiğimden, bulunduğum şu tenk nayi değil ıztırabdan halâs ile bir mahalli mahsuf tayinini rica eder. ve, saltanatı Osman Hafız Mehmed Bey, Sultan Azizin 6s- vabcıbaşısna bir tezkere yazarak vazi-| yeyi, sülâlet Abdülmecid Han hazretlerK | ne terkeylerimİ kiyetlerini temenn! ederim, (Milletin ifilâyı şanına ve devletin t# mini istikbaline vasıta olabilecek esbabif zatı meliktarilerine amade etmiş oldui Bumu feramüş buyurmazlar Oümidinde yeti bildiriyor. Sultan Aziz, soyunarak gelecek elbise ve çamaşırları bekliyor. Bu sırada valide sultan ile kadın efen- diler de geliyorlar. Önler da sırsıklam ve perişan bir halde bulunuyorlar. Sultan Aziz, ağlıyarak annesine şarılı- yor: — Walide!.. Nedir bu hal?.. k Burada, küçük bir istitrad yapacağız. Sultan Azizi iskat ederken, hal fetvit sina (mühtelişşuür) kaydını ilâve eden” ler, çok hata etmişlerdi. Çünkü Sul Azizde, zerre kader cinnet eseri mev değildi. (Arkas var) ma, sıkılırım, Peki, canım Bu sefer de senin is- tediğin olsun. — Bir şir deo Xızcağız için yazar - sın.. ne İdi adı? seni! Doğru söyle, Macid: Şuna sen de bitin a? Macid dudak bük- dü. «Böyle hare - lem yosmalara ben kıymet mi veri - rim?ie demek isti - yor gibi idi. Mem - duh lâlerdiyea de - vam etti: — Bitilmiyecek gibi değil ki! Sen göz- lerine, kirpiklerine dikkat etmedin. He- le teni”! Bizim efendinin, Londra elçi - si Rüstem paşaya (yazıp ta getirttiği, bin ihtimamla yetiştirdiği ( Viktorya gülleri haspanın yanında haltetmiş. O ne renktir, 0? Senin Cavidan hanım.. — Senden son defa rca ederim, Memduh: Cavldanı, böyle se*1 karlar: Ja mukayese etmel Onun, benim in- dimde çok büyük kıymeti, çok yüksek mevkii var.. — Canım, anladık!. — Beki bir gün benim zevcem ola - cak. Ona hürmet etmeni isterim. — Zevcen mi olacak? Sen avucunu Son Posta'nın Romanı : 68 baygın Kilercinin getirdiği gümüş tepsiden rakı içerek konuşuyorlardı yavlıyarak dolaşlıkları gibi, sen de Ca»| rıştırmam. Bak: Efendi ile annem bir- vidanın arkasından ağız açmaksısın, sa-| birlerine âşık ojmuşlar madır sarı « de yutkunaraktan dolaşmakla om: elde! yorsun? Ha'buki otuz senedir mis gibi, edeceğini sanıyorsan, yanılıyorsun gö- züm. — Elbette bir zamanı (gelir, çaresi| teriyorsun? bulunur. — Yahu! Mademki bunu bu kadar seviyorsun, yengemi o gönderip de ne için talib olmuyorsun? — İptida, aşkımdan emin olmak ieti- yorum. — Senl — Evet, Yalnız benim onu sevmem kâfi deği. Zevcem ölacak kadınm da benden hoşlanmaşmı, beni sevmesini derim. Allahaşkına beni yalnız bırak -' yala! Kedilerin, elğereinin peşimra mi-| isterim, İ — Hayın Ban kimseye tasrihan biz şey kondurmadım; umumi kaideyi söy” İlyorum. Ve bittabi her © kaidenin d€ istisnaları bulunduğunu — teslim ede * rim. — Hah, şöylel Yola gell, — Ne yola geleceğim? Kadınlar ha kında benim fikrim, kanaatim bu mef kezde. Şeytana inanırım da, kadına â* nanmam! — O da senin bileceğin şey! Ben df kendi kanaatimde musirrim. ' — Öyle ise, çakalım! Müstakbel yen gemizin şerefinel, «Saki! Getir ol bâ * deyi kim mayei candır!» Bak, bak me? ler biliyorum! Bir de bana cahil der sinl. Bu zevzeklik Macldi güldürdü. Ye * mek vaktine kadar daha öteden beri" den konuştular. Piyanist Devlet efen diden bir iki alafranga parça dinledi 3 ler. Sonra sofraya oturdular. İ Memduh Hürmüzün havalile hân * dan, Mecid aşkının verdiği melâl içe * risinde puyan idiler... — Haydi, efen - dimi Kadın hissiys - ına itimad olunur mu? Bugün sever, yarın hiyanet eder, öbür gün tekrar sa- na döner, daha ö - bür gün de bir ser - serinin peşine takı - lir, defolur gider. Kadının me aşkına, ne husumetine, hiç, hiç bir şeyine inan olmaz. — Senca, — Bence değil Cümle âlem bunu böyle bilir. Dene « miştir, Ben, —Allah etmesin yak— evle - neoek olsam, işin i - çine aşk, maşk ka - İki arkadaş, erkenden daireyi asmif lardr, Beyoğluna kadar çıkıp, Löbon dan bir kutu alaltanga şeker ile PİS melyondan bir şişe Tâvanla aldı Memduh bunu Rânâya, ev mübareke si olarak peşkeş çekecekti. Oradan, Bel çekapısına döndüler. Berber Aris'ö iraşı tazelediler, Bogosta feslerini Kf liblattılar. İki dirhem, bir çekirdek Rârünın vermiş olduğu adrese doğ! yollandılar, , Evi bulmak güç olmadı. Kapıyı K dilerine, iki büklüm olmuş, ihtiyar © adam açtı. Haşin bir tavırla; — Kimsiniz? Kimi istiyorsunuz? # ye sordu. g4 — 'Tanımadın mı, Mollacığım? Hel iiyi bak, bakayım! 3 M (Arkası var) gül gibi geçiniyorlar. — Bana, demek ki onları misal gös - — En yakm misal onlar. Göz önün - de. Uzağa gitmeğe ne hacet? — O halde, ben de onları misal ge - tirerek sana sorayım: Halam, enişte - me hiyanet etmiş mi? — Estağfurullah! — Demek ki her kadın senin saçma hükmüne girmiyor. Cevidana ne diye Byia münasebetsizlikler kondunursun? Beni çileden çıkarmak için mi? a

Bu sayıdan diğer sayfalar: