— Kutan bana vermezseniz. — Malüm şey. kendini pencereden etürm, diyeceksiniz değü mi? — Hayır, sizi pencereden atacağım! Katcyı yukarıya çekenler — Çekiyo- ruz, çekiyoruz yelmiyor. Acaba me- Buhmaca meraklın, odasın kendi sevkine göre döşetmişti. — Eski nişanlım, terzime elbise pa- Yunt olarak senede bin lira verdiğim için benden ayrıldı. ra terzinizle evlendi mi? — Hayırı — Terzinizin adresini bana verir mi- Berberin yeni kalfası — Ben buraya svval koyun kırpardım. an iz Şİİ epi — Evlenmeden evvel, elirri etlerinin arasına alır, kiç bıraicmazdım! — Evet, piyano çalamayasın diye, Çocuğum kadar — Kocamdan ayrılacağım amma, yav- rumuzu (düşünü- yorum, acaba mah keme onu kocama mı verir, yoksa bana mi? — Yavrunuz mu" Sizin oçocuğunuz oldu mu da. — Çocuğumuz olmadı amma, beyaz köpeğimiz var ya, ben onu çocuğum ka- dar seviyorum. * Uç'cak Ev sahibi bayan, şarkı söylüyordu. Mi- #safirler aralarında yavaş sesle könuş- tular: — Şarkı gsöyler- ken, uçacak gibi oluyor — Uçacak . gibi mi? — Baksana haline, — Öyleyse neye pencereyi açmıyor- “İ lar?. Mine izbe iskan * Yakalarlar Bayun sokağı gidecekti. tembih etti; — Ben gidere ğim. sakın, ben gider gitmez sen de benim (elbise- lerimi giyip soka- Za çıkmıyasın' — Hiç çıkar mıyım bayan, Sizin borca şapka, çanta aldığınız dükkânları bilme- diğim için yanlışlıkla © taraflardan geçe- rim de beni siz zanneğerek yakalarlar. Kapalı mı? Çirkin misafir, güzel ev sahibine an- Jatıyordu: — Buraye gek meder. bir güzellik enstitisüne uğra- dım. Güzel ew sahibi, çirkin misafirin! yüzüne dikkatli dikkatli baktıktan sonra sordu: — Kapalı idi değil mi? Şöhret — Kocam meşhur olacak, yen! bir bs- rut keşfine uğra- şiyor. — Meşhur ola- cağına emin mik sin? — Tabil; kendi- si söyledi. Ya keşi- edeck, yahud da keşi'ne çalışırken yana- cak, adı gazetelere geçecekmiş! Radyo meraklıları Radyo meraklıları radyonun başında idiler, ya sahib ol Hizmetçiye pürça bir başka istasyon slırım, Öteki kendi radyosunu methetti: — Bu bir şey mi dostum, ben ibreyi hiç hareket ettirmeden ayni yerden birkaç istasyonu birden dinliyebilirim çevirince gi vi çe — İçki şişelerini merdivene diziyo- rum, bu süyede kocam gece ben uyu- duktan sonra aşağı kadar inip evden kaçamıyor. BU AY Mart — Mart kapıdan bakurır, kazma kü- rek yaktırır, Dediler. Boynumu büktüm: — Biz onları, dedim. daha yakmıştık. Şubatta * Mart: — Ben ilkbaharım! Dedi, Pencereden dışarı baktım. Kâr çiseliyordu: — Bari, dedim, bunu söylemeye utan! * Giden Şubat gittiği yerden haber gön- derdi: — Beni kış kış diye kovarsınız, yerime gelen baharı beğendiniz mi? 27 Tekir kedinin tüyleri arasına sığınmış pire güldü: — Mart içeri pire dışarı, dediler am- ma; ben burada rahat yerimi bulmuş- ken, zor dışarı çıkarım, * Kediler damlara çıktılar, — Miyav! Dediler. — Miyav miyav" Dediler.. — Miyav miyav ruiyavl Dediler. Bir genç erkek evinin ba'konuna çıktı. İki genç kız evlerinin balkonlarma çık- tular, Genç kızlar. genç erkekler balkonlara çıktılar, kedilere baktılaz, güldüler: — Ne tuhaf, dediler, kediler hep dum lara çıkmışlar. Fakat bunu söyledikten sonra bir dahâ kelilere bakmadıiar, birbirlerine Obak- tılar. * — Mart sana neyi hatırlatır? Dediler.. bir an düşündüm, Gözlerimin önüne; saçları altın sarısı, gözleri lâci- verd, vücudü mermer renginde fakat gü- neşte ısınmış bir mermer gibi ık bir genç kız geldi. Adı neyd: acaba?,, Düşün- düm, düşündüm, adını da hatırladım. — Mârt bana nevi mi hatırıetır?.. de dim, onun adı Marta idi. * Meşhur münekkidlerin beğendikleri meşhur şairlerden biri «Marta serlevhalı bir ştir yazdı. 4Miyav miyav miyav ” Şubatta kadınlar, Martta konuştukla. rından çok az konuşurlarmış, Çünkü Şu- bat yirmi sekiz gündür, Martsa otuz bir gün! * «Deniz kadın gibidir, hiç inanmak ol. maz hal» Diyen şair Tevfik Fikret vezin uygun gelseydi: «Deniz Mart gibidir, hiç inanmak ol maz ha Da diyebilirdi. * Şubatın yirmi sekiz gün içinde aym sonunu bulup aylığını alan aylıkçıya, o tuz bir günlük Mart kım bilir ne kadar uzun gelecektir. #** Sayfa ? | 64 sene sonra alevlenen münakaşa” | Abdülâzizin katledildiği iddiaları doğru mudur? Abdülâziz hiçbir şeyden haberdar değildi. Hafız Mehmed Bey içeri girer girmez: ““ Hafız Bey, nedir bu vuk Yazan: ZİY in Kin Hafız Mehmed Beyle Atıf Bey, bu vazi- yete de bir mana veremiyorlar: — Acaba şehirde bir karışıklık çıktı da, asker sarayı muhafaza için mi geldi?.. lar. Böylece konuşa konuşa saray caddesi- ne geliyorlar. Orada bir askeri kordon hattı görüyorlar. Arabadan iniyorlar. Saraya yürümek istiyorlar. Lâkin askerlerin: — Yasak!... Diye örlerine gerilmesi Üzerine, duru- yorler. Derin bir hayret içinde düşünme- ye başlıyorlar. Bu sırada yanlarına Hasan Pâşa (1) isminde bir zat geliyor. (Diri Şürayi As- keri) reisi Redif Paşa ile bühriye nazırı karakolunda kendilerini beklediğini söy- Kiyor. Başmabeyinci ile başkâtib, kordon hat- tından geçiyorlar. Doğruca karakola giri- yorlar. Hayret ve telâş içinde bulunan başma- bayinci Hafız Mehmed Bey, karakola gi- rip te paşalarla karşılaşir karşılaşmaz: — Bu ne haldir?. Diye soruyor... Paşalar, büyük bir sü- künetle: — Bir şey yok... Murad Efendi hazret- leri, cülüs buyurdular. Diyorlar. Hafız Mehmed Bey şaşırıyor. Kendin- den geçme derecesine geliyor. Fakat ge- ne kendisini toplıyarak: — Efendimiz ne oldu?. Diye, soruyor. Bu suale de: — Bir şey olmadı. Sarayda bulunu- yorlar, Diye. cevab alıyor: Hafız Mehmed Rey, sözü uzatmıyarak hemen saraya koşmak istiyor. Fakat der. hal buna mâni oluyorlar, — Saraya gidemezsiniz. Doğruca. (Ba- bı Seraskeri) (2) ye gideceksiniz. Sadra- zam ve Serasker Paşa orada, Sizi isti- yorlar. Diye, yanlarına birer zabit katıyorlar, Birbirlle görüşmekten menedilerek, doğ- ruca Serâsker kapısına gönderiliyorlar, Bu iki zat, paşaların bulunduğu odaya i giriyorlar. Birer tarafa oturuyorlar. | Sadrazam; sert ve çatkın bir çehre ile, | Hafız Mehmed Beye hitaben söze başlı yor: — On beş senedenber!, zatı şahaneye vukubulan sadıkane maruzatımın ekse- risi kabul buyurulmadı. Bazılarını da, (efendimiz rahatsız olur) diye siz arzet zuhuruna sebeb oldu. Diyor. Bu sırada Serasker Hüseyin Avni Pa. şanın yüzünden kin ve adavet hisleri 0- kunuvor. Fakat o, ba hislerini saklıyor. Bilâkis bir muhabbet ve emniyet gösterişi — Hafız Mehmed Bey, diğerleri gibi değildi. Doğrusu, sadıkane hizmet etti, Kendisi, i#taba şayan değildi... Bu ei- heti bırakın da, ifadeniz ne ise onu söy- leyin, Diyor. Sadrazam tekrar söze başlıyor. Hafız Mehmeğ Beyin gönlünü alacak birkaç söz söylüyor. Sonra, asıl maksada gire- rek: — Yeni padişah hazretleri, (Beşiktaş sarayını teşrif buyuracaklar. Hakanı sa- bık ta, Topkapı sarayına naklolunacak- lar. Bu işe, siz memürsunuz. İradei seni- İye. bu merkezdedir. Diye, Sultan Muradın iradesini tebliğ ediyor. | Hafız Mehmed Bey, bu müşkül vezife- İnin ağırlığı altında eziliyor. Fakat bü- İyük bir sadakat ve muhabbetle sevdiği Sultan Azizin yüzünü biran evvel gör- mek, bu felâketli zamanında onun yanın- da bulunabilmek için can atıyor, Yanına (1) Bu zat, vak'adan sonra (Batum) ku- mandanlığını tayin olunmuştur. | wo Üniversite zamanın harbiye nezareti, Şimdiki binasi, Kayserili Ahmed Paşanın, Dolmabahçe | mediniz. İşte bunlar, bu gibi bir halin| ile: ! uatı acibe?,, dedi A ŞAKİR Diye, bir takım tefsirlerde bulunuyor- > usmanlı imparatorluğu zamanında Av rupa bizimle böyle alay ederdi. (1867 de bir Paris gazetesinde «Sultan Azizin idaresi ve şark meselesi» başlığı ile çıkan karikatüri Atıf Beyi alarak Dolmabahçe sarayını geliyor. Saray halkı, meyus ve müteessir. ağ ler, Hafız Mehmed Beyi karşılıyorlar (Zatı şahane) nin, kendisini beklemekte olduğunu söylüyorlar, Hafız Mehmed Bey, Sultan Azizin hu- zuruna girmeden evvel, oradaki ağalar. dan ve bendegândan süratle bir tahkikal icra ediyor. Padişahm hal'edileceğine da. ir, hiç kimsenin malümatı olmadığını öğ: reniyor. Bunun üzerine, yatak odasında bulunan padişahın huzuruna giriyor. Sultan Aziz, müteessir ve öfkeli bir halle, yatak odasında dolaşıyor. Başına. beyinciyi gürür görmez: b — Hafız Bey!.. nedir, bu (vukuatı aci- bej)?.. ? Diye soruyor... Bu suzlden anlaşılıyor ki, Sultan Azizin de hiçbir şeyden malü- matı yok. Hafız Beyin dili tutuluyor. Bir müd. det cevab veremiyor. Sonra: 7 — Rabbim, ömrü şahanenizi buyursun. Dussile başlıyarak, cülüs ettiğini söylüyor. Sultan Aziz, düşüncel! bir hal alıyor, — Böyle olacağını bilip dururdum. Diye söze başlıyor. Mazideki kanlı ih- tilâlerden, bâl'edilden opadişahlardan, lezcümle amcası 3 üncü Selimden bahse: İdiyor. — Onların başlarına gelen felâket, be- nim başıma da geldi. : Diyor. Biraz daha düşündükten sonra da: — Biz ne yapacağız?. Diye soruyor, Bunun üzerine Hafız Mehmed Bey, sadrazam Rüştü Paşanın kendisine teb- liğ ettiği (irade) yi bildiriyor. yani, Top- | kapı sarayına gidileceğini söylüyor. Sultan Aziz, bu (irade) ye muhalefet etmiyor. Ancak; — Şahsımızım, kuvvetli emniyet alt na alınması lâzımdır. Yolda bize ilişme sinler. Bunun bir çaresine bakmalı. Diyor. y Hafız Mehmed Bey, Dolmabahçe kara, koluna gidiyor, Orada bulunan, bahriye nazırı Kayserili Ahmedi paşa ile dârı şü- ra reisi Redif Paşadan, (mahlü hüküm. darın, hayatının tamamile emniyet altın. da) bulunduğuna dair teminat alıyor. Dö, müp saraya geliyor. Bu teminatı Sultan Azize arzediyor. müzdad Sultan Muradın Sultan Aziz, verilen teminsta kanaat gösteriyor: — Mademki yeni padişah buraya ge- lecek, O halde, kalabalık basi Diyor... Daima yatak odasır durduğu, (Sultan Selimin pal kosunun altına ularak' bo; Mahzun ve müteessir bir halde odadan çıkıyor. Ağaların ve saray halkının hiçkı. rıkları arasında sarayın rıhlımına iniyor, (Arkası var)