pe Bü faaliyet senesinde en ziyade şarkılı oyunlara ehemmiyet verdik. Bu münase- betle daha evvele dönerek operet saha- sındaki çalışmalarıma da naklikelâm et- mek isterim. Bizde Tik defa garb tarzı opereti halka Güllü Agob zamanında büyük Beuliyan tanıtmıştır. O zaman (Leblebici Horhor), (Köse Kâhya), (Arifin hilesi) gibi bü- yük operetler çıkarılmış, bunlar halk ta- rafından çok sevilmişti, (Meşrutiyetten sonra Reşad Rıdvan Bey Tepebaşında bir operet heyeti yapmış. uzur bir müddet çalışmıştı. Bu devreyi takiben Reşad Rıdvan ve teşrifatçı Sadık Beyler Harbi Umumide küçük Benliyan ile, Güllü A- göb zamanının operetini ihyaya karar vererek, Odeon, daha sonra Tepebaşı ti- yatrosunda muhtelif operetler temsil et- #ler. Reşad Rıdvan Beyden sonra ©- peret mesaisine devam etmiş, Benliyan pek meşhur olmuş, tekmil Beyoğlu mu- hitine kendisini sevdirmişti. Benliyanın asıl ismi Arşyktır. San'ata perdecilikten başlamıştır. Fakat sahneye intisabından sonra eski Benliyanı hatırlatmak için ©- lacak, ismini Benliyana tabvil etmiştir. Benliyan uzun zamanlar bir yıldız ola- rak Beyoğlu sahnelerinde parladı. Öldü. Yü zamanda papalara has büyük mera- simle defnedikdi. Ne zaman ona yapılan Mmüazzam cenaze töreni aklıma gelse, gö- zümün önünde Abdinin. Hasanın, ve.. Fehim Efendinin mütevazı cenazeleri canlanır. Benliyan ölünce operet sarsıntı geçir- di. Benliyan komik rolleri oynuyor, Leb- lebicide, Köse KAhyada, Çardaşta, Arşın V ahya geldiler. Akraba idiler, ve bitişik oturuyorlardı. Rıh. tıma ayak atınca, Memduh: — Macid! dedi. Vakit daha erken. İe- tersen buraya çık. Biraz oturalım. Hemşirenin meşk günü. Piyanist Dev- let efendi gelecek. Belki de gelmiştir bile.. biraz piyano dinleriz. Bir, iki ça- kıştırırız. Gece gidersin. Mâcid mırın kırın ediyordu. Mem - duh kayığa doğru eğildi, onu kolundan tuttu, çekti... — Haydi, gel! Ne yapacaksın eve gi- dip de?. Oturup kuracaksın, değil mi? Mânasız şey! İkisi birlikte yalıya girdiler. Denize nazır, arabesk döşeli, mermer zeminli büyük salon serindi. ORedingotlu bir ağa gelip, konsolun Üzerindeki pembe faruslu çift Tâmbaları yaktı. — Gelen giden oldu mu, Şaban ağa? — Hayır, beyim. Sah piyano ustası geldi.. o da yukarıda, küçük hanıma ders veriyor. — Efendi nerede? — Haremde olacak. Bütün gün gö Tünmedi. — Bire, şuracığa tepsi hazırlasın - Jar. — Peki, beyim! Uşak, aldığı emri ifaya gitti Mem. duh, Macide dönerek: — Ben, bir dakika efendinin yanma çikayım.. şimdi gelirim! dedi; odadan çıktı. Efendi dediği babası idi. Bütün yalı halkı, na k derlerdi. R inden ve ığından n hazreti F va yetişmişti. Öyle bir vezirin yetinde bulunmuş onun te veccübünü kazanmış ve muhtelif y sek vazifelerde istihdam edilmiş olmak, kendisine son derece kibir, gurur, aza. “ Operet san'atkârı Naşid Benliyanın yerine çıktığım sahnede halkın sürekli alkışlarile kendime ge'dim İki defa açılan perdeye beni ittiler. Halkı selâmladım. Koliste Rozali heyacanla elimi sıktı. “ Benim küçük Benliyanım ,, diye takdirlerini izhar etti | Naşid Leblebici Horhorda malalanda başkomük rollerini o temsil ediyordu. Ölünce yerine figüran rollere çıkan Hayik Çuhacıyan - şimdi Amerika- dadır - geçirilmek istenildi, Fakat iş yü- rümüyordu. Bir gün operetin osermaye- darlarından Gavroş Tolayan, o Vahram Balıkçıyan bana geldiler. Kendilerile be raber haftanin üç günü Tepebaşında ça- lışmak teklifinde bulundular, Kabul et- tim. Bu çalışmada operetçiliği de adama- kıllı hazmetmiş olacaktım. İlk oyun Leb- lebici Horhordu. Bu oyunu birkaç defa met vermişti, Er son memuriyeti bu lunan Bağdad kapı kâhyalığı esnasın * da, vali obulunan Mithat paşa ile sıkı ahbablığı vardır di. ve tekaüd edilmiş » ti, O vakit bu vakit- kışm Yüksek - kaldırımdaki kona - ğında, yazın da, Kamltcadaki oyalı - sında, vaktinin bü - bir kısmını ekaik»e yeni bir zeyil yazmakla, a“ delâ o münzeviyane geçiriyordu. İsmail Eşref efen. di iki defa evlen * meişti, Sultan Meci - din sarayından çıkma olan ilk haremi Bezmicem hanım bilâveled vefat ettik- ten sonra, Mısır mollası Ebülfazl efen- dinin biricik kerimesi Yegâne hanım ile teehül etmişti. Bundan da, biri ha- e mektubi hülefasından Memduh, ri de on dört yaşına henüz basmış kın Nevbâve dünyaya gelmişti e hanımefendi, kocasına, baba- bir servet, bir hazine ve Mısırda bir çek edestendeki üç aded dolabın çinde torba doluları altını vardı. Mü- cevherlerini ise halk, Yusuf Kâmil pa” şanın haremi Zeyneb hantmefendinin » kilerle Thukayese etmekte ve kıymetce aşağı bulmamakta idi yüx | Baltazar dahildi. Baş korolar da: öynadığımı arzetmiştim. Fakat ne d sa, bunu bir operetle temsi. etmedi den çalışmak lâzumdı, Sabahları dokuzdı (Kanunu Esasi) gi zinosuna gider, arkadaşları orada bek- lerdim. Saat 10 da piyanist Jorj gelir, provalara başlardık.. Heyete, merhum güzide san'atkâr Ömer Aydın, Karskaş, 'Tolayan, Vahram Balikçiyan, Ha ol. Nazik Garbis, Armanak, kadınlar da, Rozali, Parasko, Nektar, Viktorya Haçikyandı. Rejisürlüğü Aşod yapıyordu. Biraz Vik: torya Haçikyandan bahsetmek icab eder. | gübre kadar kuvvetlidir. Üstelik bu güb- Bu kadın değerli bir artisttir. Memleke-| relerin toplanmasile hem tavuklarımızın timize Arab dans ve kantolarını o getir- | sıhhati yerinde tutulmuş, hem de kıy- miştir. Gerek tulüatlarda, gerek yazılı e- | metli bir gübre serlerde büyük muvaffakiyet göstermiş-| Ötedenberi bildiğim birçok merak'iiar tir. Kadrosuna dahil olduğum operet, koro ve koristlerile 50 kişilik büyük bir he yetti Provalarımızı bitirdik. İlk oyunu bir Pazar günü gündüz ve gece olmak Üzere iki defa oynıyacaktık. Beyoğlu muhiti aperet denince Benliyanı hatırlıyordu. Onlarca operet demek Benliyan demekti Bu vaziyet karşısında ne yapacağımı düşünüyordum. Tutulmuş bir adamın ar- kasından gelen evvelkinden ne kadar kuvvetli olursa olsun halka biröz sevim- iz gelir, Halik ta Benliyana, ve hatırası- na bağlı idi. Nihayet Pazar ve oyun saatı geldi, Perdenin açılması çok yaklaştığı hal- de koca tiyatroda ses asdı yoktu. Bu ses- sizliği görünce tiyatronun bomboş oldu. ğu vehmine düştüm. Müteessir oldum. Bu rağbetsizliğin sebebini kendimde bu- (Devamı 15 inci sayfada) Bu mühim servet, İstanbulu doldu- para ile, kendi talâkkisine göre mes'ud- ran dalkavuk ve çanak yalayıcı güru- hunun tamamı tahrik etmiyor değildi. Başka biri olmuş olsa, alay alay gelip konağı da, yalıyı da istilâ edecekler, hane sahibinin «eltifatı bipayan» ından «mütena'im olmas run yoluna bakacak- lardı. Fakat dedik a? İsmail Eşref efen- di, Mithat paşa yaranından olmak daiyesile töhmet altında ve nazarı şehinşahiden düşmüş bir vaziyette bu- lunuyordu. Onunla değil ahbabhk et- İmek, ona selâm vermek bile tehlikeli idi, Onun İçin uzaktan bakıp bakıp yutkunuyorlar, Jâkin bezmine sokula- myorlardı. -İder ki, (gübre) bu maksadiz kullanılır. İrek herkese bu fikri yaymışlardır. (Bay Son Posta'nın Romanı : 67 ın bakışı e a yaz şemsiyeli! Macid hakikaten çok müte essir, adetâ meyus idi İ Bazan avuç dolusu para sarfederek kar» Tavuk g | übresi Tedariki mümkün olan yerler için tavuk gübresi kıymetli bir madde- dir. Terkibi itibarile en kuvvetli gübreler âyarında olduğu için zi - raatte az miktarda kullanılarak çok iş görülebilir. Ka emmereeanememrieireimmznen oreo ak akneye Yazan: Tarımman Tokaddan Bay Sahir İnce goruyor; zengindir. Bir fikir edinmek üzere bunü «— Tavuk gübresi ziraaite kullanılabi-|bir de büyük hayvan gübrelerile karşi” Ur mi) — Bir toprak ne kadâr verimli olursa ol suh, ekilip işlendikçe bağrındaki besle- yici imaddeler tükenerek nihâyet iyi ve çok mahsul yetiştiremez hale gelir. O za-| man, eksilen kuvveti geriye vermek, onu| niden verimli bir hale sokmak icab e- Fakat çiftlik gübresini her zaman zim olduğu kadar tedarik etmek müşkül olduğundan, daha başka gübre memba- larından istifade etmek mecburiy: muştur. İşte köylünün tevuk küm İ, böyle gübre membalarından birisidir.| şılayamadığımız gübre ihtiyacını, birkaç mesin gübresi tanıamen karşılar, Çün-| ül usulünce hazırlanmış (iyi bir kümes &bresi) en İyi terkibdeki kimyevi bir a elde edilmiş olur tavuk gübrelerini kullanmaya kalkışmış- larsa da hepsinden de sebzelerinin, ekin- lerinin veya çiçeklerinin yandığı şikâye. tini duydum. Bu neticeyi görerler kümes | gübrelerinin zararlı olduğuna hükmede- Sahirin de soruşundan tavuk gübresi a- le Hakikat halde kümes gübreler! çok kuv- vetli olduklarından, yakıcıdır. Fakat onu| usulünde kullandıktan sonra bu yakıcı- lığın kötü neticelerinden endişe edile- mez, Profesör Wolf'un bir tahliline göre bin kısım tavuk gübresinde: 560 su, 325 uzvi madde, 163 azot, 154 hamızı fosfor, 85 potas, | sodyom, 24 kireş, 5 mağ 4.5 hamızı kibrit, 352 hamızı bevi kum vardır. Bu terkib en iyi bir gübrenin terkibine muadildir. Hele azot ve fosfor gibi top- Tağın en başlı ihtiyacı bakımından peki ve EKREM siyetinden zarar gö- İÜ rüyordu. o Mektebi Sultaninin Türkce kısmını bitirip de, hariciye © mektubi| kalemine Çırağ olalı on seneyi . geçtiği halde, henüz ne bir rütbe sahibi olmuş, e de bir adım #leri- ye gitmişti Hele yabancı diyarlar - daki sefaretlermiz - den birine kâtib s- İatile gönderilmesi mevzubas bile de « gildi. Manmafih Memduh gam yemi” vordu. Bu hovarda meşreb (delikanlı, ebine harçlık na - mile giren hesabsız du. Dayızadesi Macidle, ayni zamanda kalem arkadaşı da idiler, Macidin tah- sil itibarile de, servet itibarile de va - ziyeti Memduhunkinden dündu. Meş- reb ve mizaç bakımlarından da biribir. lerinden farklı idiler, Memduh şen, gamsız, hercai ve Avare idi. Pas tutmı yan yüreği başka hislere de lâkayid Beygir gübresi Sığır Koyun gübreleri arasındaki zenginlik peycedir. Bir tavuk, senede kümesine 5-8 kilo gübre yığacağına göre her tarımma" nın elinde ihmal edilemiyecek bir gübre membai var demektir. Bunun için meslerin zeminine ince elenmiş kum ve* ya toprak yayı Kk; rağı dışarı çıkararak bir miktar sönme“ miş kireçle karıştırıp bir köşeye yığmaK kâfidir, İnce toprak, gübrenin suyunu ve uçacak olan kıymetli maddelerini eme£ ve kemale gelmesini temin eder, nihayetinde bu gübre yığını İnce toz h# line geldikten sonra bulunuyordu. Halbuki Macid öyle de- ğildi. Melânkolik bir çocuktu. Tab'ı şa- iranesi vardı. Bazı manzumelerini za. manm üsladlarına beğendirecek kadar şiirde hüner sahibi idi. Benliğini kav- rıyan hisa tüğyanmı zaptedemediği Jaştıralım: Su Uzvi Aret Ki: Po- Fos madde reç ten Cor 757 243 44 15 35 35 88 16? 29 34 10 17 » 6534655461531 ilüyor ki kümes gübresile çiftuk farkı & G kü- ve hağtada bir bu top“ Send ilanılır, Gen'ş ziraatte ti sonbaharda ser pilerek, toprak sürülmek suretile karış tırılır. Dekar başına 200 kilo gübre ver“ mek kuvvetli bir gübreleme yerine ge çer. Sebze bahçelerinde şerbet yapılarak İkullanılabileceği gibi biber, patlıcan, lâ- bana vesafre ocaklarına o karıştırılmak suretile de kullandır. Çiçeklere ise yak İnız şerbet olarak verilir. Herhalde kümes gübrelerini kireç ve hinde bir şeyler işittiği seziliyor). | toprakla karışurıp “usulünce muhafaza etmek ve kemale geldikten sonra az mik» tarda kullanmak lâzımdır. Böyle kullar nılirsa zararlı değil, bilâkis pek faydali” dır, Tarımman * Yeni dikilecek fidanların tutması için ne yapmalı? Bay Ekrem Çar'a: Yeni dikilecek bir fidanın tutması için dikkat edilecek belli başlı noktalar şun lardır: 1 — Fidanın yeri enine boyunâ en aş& ğı yarım metre genişlikte ve bir o kadaf (Devamı 15 inci sayfada) m ma arıyordu. Bu mahalli sarfı da şiirde, & debiyatta bulabiliyordu. Akşamları kalemden çıkınca, Babı * âli caddesindeki kitabcılara.. Arakel& Kaspara uğrar, üstadların yeni eserl& rini karıştırır, satın alır, ve bilhassi onların da oraya uğradıkları saati kok lar, kendilerinden iltifat beklerdi. Revcaizadeyi, necib ve vakür simask kibar ve zarif kıyafeti ile. Kemal pa* şazade Said beyi, yaz kış ayağında çikmıyan - lâstikleri, biraz babayanl tavırları, gözlüğünün camları arkasın” da pırıl pırıl parlıyan zeki gözleri, müs tehzi tebessümü ve farfara tekellümü ile, Sami paşazâde Sezaiyi; kırılacik incinecek kadar nahif endamı ve şık gİ yimi ile. Ahmed Mithat efendiyi, koca" men sakâlı, kalin paltosu ve dürüşt jestlerile.. muallim Naciyi, medresiyf hatırlatan heyeti umumiyesi ile. Ad şairi Celâli mariz yi melül bakış * larile,, Andelibi, zabiri bir yabaniliği gizliyemediği temiz ve hassas yüreği ile.. Ahmed Rasimi, altın gözlüğünü altındaki tatlı bakışları ve babacan hâ“ İile.. hep, hep oralarda tanımıştı. Hepsile mektublaşıyor, şiirleri hak * kında hepsinden fikir, nasihat; tenkid: takriz ahyorldu. Fakat bunların içindi Tuhari kendine en yakın bulduğu R& caizade Ekrem beydi. O ne hassâs kalbti onunki! Aşkı, el& mi ne türlü duyuyor, ve nasil teren © nüm ediyordu?! Macid, «Nağmet seh&” ri», «Yadigâr şebabı>, «Zemzemelerİti «Tefekkürü hatmetmiş, ber mısrajdi ezber biliyordu. Mehtablı — gecelerdö balkonuna çıkar, dalgın nazarlarını, # E ed mısramı kendi ker rar ederdi; «Yhr, ber südan hüveydâdir şefi mehtâl Evet! Recaizade ne doğru söylemişti! Macid de, her tarafta, Cavidanm hay