8 Sayfa SON POSTA Berlinde üç sene kalemi ile geçinen birTürk kadını (3 Açlık, işsizlik ve parasızlık içinde Yahudi aleyhtarlığı başladı Almanlar, yalnız Almanyanın değil, bütün dünyanın felâketine sebeb Yahudilerdir iddiasını taşıyorlardı. İşsizlik mi var? Et mi pahalı? Kabahat Yahudilerindir -—0. Eğer almanca roman yazmamış olsay- dım, bilmiyorum, babamın ölümünü ta- kib eden çalışamıyacak kadar bitkin ol- duğum devirlerde, annemin dört kişi için pek az olan gelirile nasıl yaşıyabilecek- tik? Romanı mütemadiyen diğer memleket- iere satıyor ve az çok onlardan aldığım para ile hayatımı temin ediyordum. İz- tanbuldan hiçbir alâka görmüyorduk. Hattâ aylar oluyor annemin, iradından aldığı parayı gidip toplayıp bize yollan- ması #vmal ediliyordu. Halbuki, artık hayatta güvenecek, ça- lışamazsak istinad edebilecek kimsemiz yoktu. Apnemin bir an evvel İstanbula dönmesi lâzımdı. Fakat bunun için de $imdi bir kalb mütehassısı profesör tara- fından tedavi edilen annemin iyileşmesi daha doğrusu eski kuvvetini tekrar elde «imesi lâzumdı. Babamın öldüğü gece ânnem çok şiddetli bir kalb krizi geçir mişti. Tedavi eden doktor onun uzvi bir hastalığı olmadığını, fakat büyük bir za- İiyet içinde olduğunu söylüyordu. Benim ne eski enerjim, ne eski hayati- yetim, ne eski yaşamak ve çalışmak zev- kim kalmıştı. Müthiş bir bedbinlik için- de idim. Babamın hayatını kurtarmak ü- midile çok yıpranmıştım, çok gayret et - miştim. Onun ölümü benim için yalnız bir matem değil, bir sukutu hayal ol- muştu. * Suad Dervişm Alman mecmualarında çıkan bir resmi rin bir eserini koyarlar, Bu gazeteler satı lığa çıkmaz. Almanya içindeki ve hariçte Alman lisanında intişar eden bütün mec- mua ve gazetelere yollanılır. Bu gazete- ler, kendilerine yollanılan gazete içinden geçtikleri yazıları neşrederler, bedelini o büroya yollarlar, o bürolar her ay sonun- da hesab çıkarır ve eserlerini neşrettir- meğe vesile olduğu muharrirlere yüzde Almanyada ajans ismi verilen bazı bü. kırkı kendisine kalmak çartile kazandığı #olar vardır. Bu bürolara bir muharrir | paranın yüzde altınışım verir. Bu suretle büyük bir gazetede birinci defa neşret. | benim de birçok yazılarım mütenddid ke- tiği bir yazıyı ikinci, öçüncü defa neşre- | re muhtelif yerlerde intişar ediyor ve dilmek üzere verir, Bu ajanslar birkaç | her ay sonunda onlardan az çok bir para yüz nüdhalık bir gazete neşrederler. Her | alıyordum. hafta bu gazetelere muhtelif muha: en şimdi, kıyafetime bakıp da bu sözlerime şaşarsın. Ben kıyafeti üzerimden attığım gibi kafam- Ya kalırım. Kafam ise, kılığımdan bam- başkadır. Hiç bir münasebet yoktur aralarında, anladın mı, elmasım? Gene durdu, muhatabının yüzüne nazarlarını dikip, cevab bekledi. Rânâ: — Sizden hoşlandım; dedi, Fakat bu evin sahibi ben değilim. Müsaade edin de bir kere Seniye hanıma danışayım. — Hay hay, sultanım! Fakire tevec- cühünüz kâfi, Nc zaman gelip müjde- nizi alayım? — Hemen şimdi. Siz burada bekle - yin. Olmaz mı? Size bir kahve daha pişirsinler. — Allah ömürler versin! Kahve için zahmet buyurulmıya derdim amma, yada, sade kahve g'bi Yâtif nesne yoktur. Recüliyete zararı varmış derler amma, dâlniz o hususta Darüssüade ağasından farksızım. Ced. di mübarekim olen Hortümt zade sü - Mlesi herhalde fakirle birlikte mah - kfrmı inkırazdır. Rânâ odadan çıktı, sofada rastgeldiği Şatarete kahveyi tembih etti, BenM Se- nivenin yanına gitti. Kararını vermişti. Bütün nüfuzunu İmal ederek, Beberâhfyi bu eve kapı - landıracaktı. Bu acayib herifin kendi- sinin pek çok hususlarda işine yarıya- cağını akh kesiyordu. Bir kere, onun vasıtasile Şazimendi, ve Hürmüzü bul- duracaktı. Sonra, paşadan kurtulun, yaver Talâtı dost tutacak, hayatının bu son aşkını ilânihaye uzatarak mes'ud olacaktı, Beberfiht bütüri bu işlerde çök bece- rikli ve belki de sadık ve fedakâr bir sinin hatırını kırmıyarak, esasen ev » velden tanıdığı Beberühinin uşak sıfa- tile, ve elli kuruş aylıkla hizmete alın- irle- | Fakat eskisi gibi bir masa başında otu- rup yazı yazmağa ne sabrım, ne taham- mülüm kalmıştı. Esasen Almanyanın gitgide vahimleşen dahil vaziyetinde bir ecnebi muharririn kalemile kazanması da gitgide müşkül leşiyordu. Çalıştığım Ulistein müessesesi ilk ro- manımın muvaffakiyetinden sonra bana bir ikinci roman sipariş etmişti, Fakat matemim srasında bunu öteki gibi çabuk yazamamıştım. İkinci romana babamın ölümünü takib eden beşinci ayda çalış- mağa başladım. Bu roman İstanbulda «<Dirilen mumya» serlevhasile ve müste- ar bir isimle gene bu gazetede heşretti- ğim romandır. Bu sıralarda Almanyanın dahili siya- seti daha karışmıştı Sol gazetelerin egıcırdayan rügan İs- karpinli diplomat» diye Amerikada yap- tığı bir casusluk hâdisesine telmihler sa- vurduğu (Von Papen) bir darbeli hükü- metle başvekil olmuş, Brüning hüküme- tini düşürmüştü. Marksistler arasında faşizme karnı müttehid bir halk cephesi kurulsun diye bir cereyan çıkmıştı. Faket bu fikre bir çok komünistler ve hele bilhassa sosyal demokratlar hiç yanaşmıyorlardı Bir sosyal demokrat kadın gazetesinin tahrir müdürü olan Matmazel Gottlleble bir ara konuştuğum zaman, «faşizme karşı niçin bütün Markaistlerin müttehid bir cephe yapmakta tereddüd ettiklerin! sormuştum ve ondan büyük bir hayretle şu cevabı dinlemiştim: «Komünistlerle müttehid bir cephe yapmaktansa nasyonal sosyalizmin gel- mesini tercih ederiz; * Von Papeni fktıdar mevkiine Herruk- beb getirmişti. O, eski Alman erkânıhar. (Devamı 10 üne sayfada) Şubat Deniz ve Denizcilik: İtalya geçen yıl beş ay her hafta denize bir gemi İndirdi İtalya dünyanın en büyük denizaltı filosuna maliktir. Bugün mevcud denizaltı gemileri iyi idare edildiği takdirde İtalyanın müthiş bir silâhı meydan çıkmış oluf ( Yazan : Fransız deniz mütehassısı Paluel Marmont ) İtalya #losunun büyük gemile rinden Zara bir manevra esnasında İtalyan bahriye nezareti müsteşarı a üslerinden çok uzaklara gidebilecekie” miral Csvagnari geçenlerde vermiş oldu-| dir. ğu bir beyanatta İtalyanın 1941 senesin-| Denizaltı gemilerinin sayısı kati de takriben 700.000 tonluk harb gemişi-| rette tesbit edilmemiş ine de elde edil İne malik olacağını bildirmişti. Bu suretle 1938 senesi Kânunusanisin- de işae edilmiş olan inşaatı bahriye prog-| ramı tahakkuk etmiş sayılabilir. Bu İprogram mucibince Roma ve İmpero ad- larında 35.000 er tonluk iki büyük zırhlı, om iki istikşaf gemisi, bir mikdar denizal-| tı gemileri inşa edilecekti. İtalyan bahri-| ye tezgâhlarında hüküm süren faaliyete! malümata nazaran yirmi kadardır. Ces metleri 650 ile 1000 ton arasındadır, Dünyanın en büyük denizaltı filos# Bugün İtalyan bahriyesinin 110 aded denizaltı gemisi vardır, Sekizi 1000 to” dan büyüktür ve bunlara büyük sefer g mileri denmektedir. $8 adedi orta büyü” Mktedir. Üst tarafı küçük gemileri ibarettir. Şimdi hizmette ancak 80 denizaltı 8 bakılırsa bu programın aynen tatbik edi-| mis; yardır. Bunlar doğrüdan doğrujf leceği muhakkak sayılabilir. wmurl siki rbiyeye merbut buluft Bizim torpito muhriblerine az çok yak-! maktadır. aşan istilşmf gemileri 3.500 ton cesame-| Bu 80 denizaltı gemisi dört grupa ayri tnde olacaklardır. Süratleri 44 mildir. | mıştır. Beş aded 136 m. m. lik topları buluna-| Birinci grup 30 gemiden ibarellir, Üf caktır. Bu gemiler büyük bir seyir mın-İsü Spezziadadır. takasına malik olacaklardır. Bu suretle; Son Posta'nın Romanı : 40 ba YıL | EWELKİ İSTANBUL masını caiz gördü. Rânâ, geri dönüp bunu herife müjde - ledi. : — Şimdilik Seni- ye hanım size elli kuruş da aylık ve - zecek. Arada sırada ben de sizi gözeti » rim. Deyince, Bebe rühi sevindi. — Allah razı ol » sun! dedi. Elli ku - ruş, bugünkü gün - de, Babı valâyı me » şihatta, on beş yıl - lık, kıdem sahibi bir mukayyidin maaşı demektir. Neme ki- İayet etmez? Saye - nizde (o müstağrakı en'am oldum, Bundan böyle âzad kabul z kölenizim. Varıp vazifeye şuru edeyim, Rânâ, kendisini durdurdu. İşe başlamadan, ben de sizden bir riei bulunacağım. — Semina ve atâna.. emredin veliy- yetünnaam. — Aksarayda, Çukur hamam vardır.. bilir misiniz? - Malüm. Kitabesi, Enderut Hacı Mustafa efendinindir: «Gel, girip ker- mabei Rânâya kıl tathiri ten..> — Sahibi Osman efendi vardı. onu da tanır mısınız? — Hayır. Üzümü yedikte bağını sor- mak âdetim değildir. Kambur Molla: «Hay hay sultanım! Fakire teveccühünüz kâfl» dedi, — Ben evvelce, o Osman efendinin karısı idim. — Ya, Talak mı vâki oldu, aranızda? — Evet. Ayrıldım. Şimdi onun nere- de olduğunu öğrenmek istiyorum. — Tecdidi nikâh zımnında mı? Âlâ! — Hayır. Öyle bir niyetim yok. Ya- nındaki çocukları arıyorum. — Evlâdınız., tabit, Ayrıldığınızdan- beri göstermedi mi? Mahkemei şer'iye- ye bâ istida müracaat edin. Hakkınız - dır. — Kuzum Mollacığım. Aklımda ok duğunu, nerede 0 - turduğunu, çocuk - larm yanında Oo-| lup olmadığını öğ 2 renin. Kuzum, ne olursunuz? — EVemri emre- küm! Şimdiden tezi yök. Öğrendim, git - ti! — Fakat benim a- radığımı kimse bil - miyecek, Olur mu? — Söylemem, el - maşım. Müsterih ©- Tunuz. Ben, kendi - sile doğrodan doğ - ruya alâkadar imi - şim gibi davranı -| rım. — Çok teşekkür ederim.. isminiz? — Ben bile asıl ismimi çoktan unut- tum. Lâkabımla anılırım. Velâkin, ga- Mba, doğduğumda peder merhum kula. |7: ğuna Mustafa İzzet diye bir ad fısıl - damış. Efendim ister öyle, ister böyle hitab edin. — Peki, İzzet efendi, Beberühinin korkunç soratında, çir- kinliğile tezad teşkil eden tatlı bir te - bessüm belirdi, — Sultanım! dedi, İlk defadır ki is - mimin lâkabıma tercih edildiğini, ba- na da bir insan gibi hitab olunduğunu mıyan şeyleri karıştırmayın. Beni din-| görüyorum. Bu nezaketiniz, emin olun leyin sade. beni efendime karşı, her şeyden fazla (Devamı 12 nci sayfada) hüviyeti ile başka bir adam olur. Rânâ, bu zavli: adama karşı giti artan bir muhabbet hissediyor, çünlÜ onunla kendi arasında bahtsızlk ba” kımından bir Yi k gi ordu. EV şağının ucundaki bir düğümü çözdü çıkardığı on kuruşluğu uzattı. — Alım.. yol parası yaparsınız. akşama kadar bir netice alamazsa! zararı yok, yarına olsun. Siz de zahmel edip bu aksam gelmeyiniz. — Bir neticeye varsam da, varmasi$ da gelirim, efendiciğim. Sizi meral koymıya aslâ kail olamam. — Siz bilirsiniz, İzzet efendi. Hayöl Allah selâmet versin! Beberühi bir temenna daha çaktı geri geri giderek, kapıdan çıktı. Biraz sonra, yolu tutmuş söylene Aksars Şu insanler ha kadar da doğru Tik ömrün, büyük e l 10, #aziletlâ, atufellülerın arasında ti. Şu fahişenin gösterdiği ülüvvüceni acaba hangisinden gördün? Doğdu anana, babama arzuhal vermedi: pe daladılar işte, Bari adama benzesey O ds değil; Ecişbicüç vücudün, sırt da kamburun, daha ziyade bir e andıran burnun, yarım endaze boyuf elâlsme eğlence oldun. Bir lokma meğe, bir kadın iltifatına, ev bark so detine, dünyada insana nsan on eren herhangi şeye hakkım © madan, yabani bir ağaç , bir vd #örtlen enhtı gibi yaşımağa mahkt edildin. Kim etti?. Ne hakla etli? nu hile araşlıramazsın. Softalı rınm günü yeti ederler.. iffet v. günah, haram, ki Çünkü fetvayı veren Adaaam!, Neme lâzım? İşte, hamd! sun bir Iokma ekmek buldum. Cent mevlâ bir kapıyı kapadı ise, dit — Naam, sultanım! Ferman buyurun.| bağladı. İnşallah bu bir falihayırdır. — İşte, bana Osman efendinin ne ol-İİzzet kulunuz, sayenizde, bu yepyeni açtı. (Arkası vüfi )