ea e kN İN ÜREME SEE Serim Krea ENE, X İktısadi hayatta fantezi Yazan: Muhittin Birgen ün İstanbulun et meselesinden bahsederken, sütun darlığı ha sebile, bir nokta üzerinde duramağ/* Bugün de ondan bahsedeceğim: Bizim memleketin münevver #9 «memur - münevver» lerden #Üre bulunur. Bütün bu münevyer kü etrafa neşrettiği yegâne ıyâsadi elfi, «tüccarın ihlikârı, şüsöüln çok /OZancı» mefhumlarile bülâsa edilebili“ D' bilir ki bizim münevver köf€i ra düşmandır, Pekâlâ, m6” ği düşmanız, şu hâlde kpfUnlarımızcan ti- eareti kaldıralım, möfrit sosyalizmin İs- teyip te bir türlü yüpamadığı gibi, ziraat işini de, ticaret işini de hep memurlar ve vazifedarlarla # yapalım. Çalışmak, bir| bak değil, bir vazife , Ferdin her nevi hürriyet haklarını ilga edelim aramızda herkes, derece derece, memur olsun. İş buraya gelince, bunu beğenmiyo - ruz, Memurun her hangi bir iktızadi işi! teşebbüs sahibine nisbetle daha fena, da- ha müsrifane, daha pahalı yaptığını söy- Yiyoruz. Demek, kendi hesabına işliyen köy müstahsiline ve kendi hesabına çâ- şan tüccar ve mütevassıta muhtacız. E-| ğer, ona muhtac isek, onun milli hayatta oynadığı rolü, yani istihsal ve mübadele işini onsuz yapamıyacaksak, şu halde e- nu bir «hak» olarak ilân edelim - nitekim etmişiz de! - o hakkın beraber getirdiği kanunlara da boyun eğelim. | Derler ki: «Haklısın; tiarete muhta -| wz. Ancak *üiccar çok kazanıyor; o ka -| dar kazanmasın!» Ben de derim Ki: «Ticaret, yalrız ka - zanmayı düşünür. Vazifesi budur. Onu çok kazanmaktan menetmeğe haklı ol - mamız için, tüccarın #arara uğradığı 70- man zararlarını da ödemeği kabul etme- miz lâzımdır» Şu halde, tüccar kazanacaktır; yalnız kazanmayı düşünecektir; eğer ticaret bir haksa! Bütün mesele buradadır: Ticaret hak mıdır? Değil midir? Haksa, onun hakları. nı tanımıya mecburuz. * Bizim münevverlerimiz arasında hâ - kim olan diğer bir fikre göre - ki bu fi- kir ticaret hakkını tabii görenler ara * iz tücca- ticarete fislesi| dirde de geri almak istemiyenler kenâi dizlerini derhal unutmak şartile... İki kız kardeşe Benziyen Ana kız Bu resme bakar bakmaz ne güzel iki kız kârdeş diyeteksimiz amma, yamldı - ğınızı hemen haber verelim... Başında siyah şapka bulunam bayan, meşhur si - nema yıldızı Glorya Svanson, öteki de biricik kızıdır... larına bile ders vermeğe kalkarlar! # sında münteşirdir - pahalılığı vapan şey mütevassıtların çokluğudur. Bünları or- tadan kaldırır veya azaltacak olursak iş- ler düzelir. : Belki bu fikir yanlış değildir. Ancak ticarette mütev: usul, onun yerine kanun, nizam, memur ve zabıta koymak değildir. Burun bir w- sulü vardır ki o da gene tamamen ikti - sağt ve tamamen ticari ol. bir takım kanunlara aynen riayet suretile hareket esasınâ istinad eder. Bu usulün adına da Avrupalılar «kooperatife o demişlerdir. Kooperatif, ticaretin mümkün // arma karşı, gene ticaretin kendi usul - leri, kendi nizam ve kanunları dahilinde mücadele eder. Bundan takriben bir &- gir evvel, Almanvada ve İncilterete bir- birlerinden haberdar olmıyan insanlar tarafından icad edilmiş olan bu koope - rasyon sistemi bir asır içinde inkisaf ede ede, bugün her tarafı malâm bir sistem olmuştur. Bu sistemi Türkiyede tatbik etmekle pek çok meseleyi kolaylıkla ve süratli bir tedriç içinde halledebilirdik. Fakat, her nedense bu işi esaslı bir su - rette beceremedik. Sebeb? O da şudur: Kooperasyonu bir (lim meselesi olarak telâkki edip onu o esaslar çinde alma -| 1 dık. Tıpkı, lokomotifi aynen alıp getir - mek yerine yeniden bir lokomotif icadı. na kalkar gibi ekseriya kendi aklımızdan bir koöperatif sistemi yaratmıya kalktık Esasen bizi mevzuumuzda alâkadar e- den kooperatifler, kooperatifçiliğin asıl esasını teşkil eden istihlâk kooperatifle- ridir. Türkiye bu bakımdan Avrupanın geri bir memleket'dir. Bir aralık geçtik, Fakat, bu işi gidip yerinde - necek yerde kendi cebimizden ahkâm çı. karıp lokomotifi yeniden icada teşebbüs etlik. Müneyverlerimizin başlıca ku - surları buradadır: Öğrenmeğe değil, öğ - retmeğe meraklıdırlari Bu merak o ka- dar Ileri gider k!, bazan bir ilmin Üstad- ni kaldırmak: için |” «yapalım'. diye harekete! Ticaret haksa onun yakasını serbest bırakmak lâzımdır. Siyasi hürriyet ol - Gi ir memlekette insanlar pek güzel yaşıyabilirler; fakat iktısadi hürriyet ol- yan bir piyssnda ticaret yaşıyamaz. Tüccarın arkasına ber gün yeni bir ni» körsak, her gün bir zabıta memuru arı başka bir nizama göre kontrol e - derse orada ticaret yaşıyamaz. Yaşasa bi-| le bu yaşayış normal olmaz, anorinal bir yaşyış ve hastalıklı bir faaliyet olur. Ve! bu faaliyet bize daima zarar verir, 'T£ - careti «batıl, ilân etmedikçe onu kabil olduğu kadar serbest bir hava içinde tut- mıya mecburuz. Memlekette yapacağı - mız her nevi iktisadi yenilik, bir taraftan ticaretin kanunlarını, diğer taraftan da milli iktısadın umumt prensiplerini göz önünde tutarak tahaakkuk ettirilecektir. Kılavuzumuz Avrupanın nazari ve âme- li ilmi, bizden daha ileri milletlerin tec « rübeleri olacaktır. Bunları güzel bilme- dikçe, oradaki ve buradaki şartları ta » mamen tanıyıp iyi ölçmedikçe ortaya çi-| karacağımız şeylerin fantezi olması teh - likesi daima büyüktür. Yüksek siyasette, yüksek felsefede fan- teziden çok defa hiç bir zarar gelmiyebi. Fakat, iktisadi hayatta, fanlezi her zaman zarar verir. Meselâ, geçende ziraat kongresi esna - sında İşaret ettiğim gibi, Belçikanın Boer! Bund teşkilâtını Türkiyede tatbik etmek İfikri bir fanteziydi. Eğer bu işlerde ilmi! İSTER İstanbulun yeni valisi dün İSTER Bir defa söyledikleri sözü, yanıldıklarını anladıkları tek- nefislerini hakikatten de fazla sevenlerdir. Böyle adamlarla selâmlaşmak, arasıra konuşmak belki caizdir, fakst söyle- İNAN, Belediye Mi sak, bozuk noktalarını bulmak lâzım, İstanbulun yeni valisi: SON POSTA a — Resimi Makale ı Hat şahıslarını, izzeti Yanılmıyan, hata etmiyen insan mevcud değildir. Ya - nılmanın, hata etmenin insanı küçük düşürmediğini bili - niz, İnsanı küçülten, diğerlerinin nazarında alçaltan şey yaptığı hatada ısrar etmektir. İnad makbuldür, fakat hayır işlerine masruf olmak şartile.. Çam Hergün bir fıkra i : ağ ilime i ; i i On para kesiyorum Haris zenginlerden biri ayakkabı - İ larını boyatmak için bir boyacıya girmişti. Ayağını boyacının takun - yasına koydu. Bojan (ayakkabıya baktı. Ayakkabının parmak yeri de- ikti: — Buran delinmiş bay, — Biliyorum. Boyacı, ayakkabıları boyadı. Ha »! sis cimri dört İeuruş otuz para verdi: — Boya beş kuruştur, — Ayakkabndaki delik yeri sen gös- : ? terdin, orasını boyamadığın için on İ para kesiyorum, eminem 4 Bu şekilde 15 deokika Durabilir misiniz? Bu genç kızın yaptığı gibi, dir seklerinizin o üze- rinde ve bu şekil de durabilir misi- niz?... Londrada bir kız lişesi tale- besi olan Miz Mo- rison, on saniye böyle durmakta dır. Mahir bir yü- zücü, futbolcu, golf oyuncusu, kos şucu olan genç kız sınıfınm en çalış kan talebesidir. Rİ yaz'yeden ziyade « sile hoşlanır. Ede- biyattan, tarihten nefret eder. Biçki, #ikiş, yemek pişir- meyi şöyle böyle sever. fakat ar- sistliğe © bayılır. Mekteb temsilles rinde en çok alkış toplıyan odur. He, le Şekspirin oyunu larında fevkalâde muvaffak © olur. Bundan kinaye ©- larak ta kendisine asri «Olelya> den- mektedir. veulerle yürümeğe itina göstermiyecek o Yursak yakamızı bü nevi yanlış işlerden güçlükle kurtarabiliriz, Muhittin Birgen İSTER inde, İNAN, İSTER açılış! tamamlanması için lâzım olabilecek paranın takribf unu söylerken doktor olduğunu gösterdi; şebirler de | rını da anlattı. Bu, öyle bir rakamdır ki bütün devletin bazı ahvalde insan vücudüne benzerler. Onlârın eksik, ak- | varidetile belki 5 yılda da elde edilemez. Bununla beraber biz Belediye Reisimizin nutkunu okurken bedbinliğe kapıl- — Kanalizasyonumuz eksik, kaldırımlarımız eksik, suyumuz; madık ve hastalığı teşhisin tedavt yolunda atılmış mühim eksik, ışığımız eksiktir, dedi ve vütün bu eksiklerimizin | bir adım olduğuna inandık, fakat ey okuyucu sen: SÖZ ARASINDA 240 bin lira değerinde Mücevher Takınan kadın 0m İdeal televizyon yıldızı diye anılan Tanya Şarman M0 bin Türk lirası de - ğerinde mücevherler (O takınmış olduğu halde Londrada bir moda meşherinde ba- zı tuvaletlerini göstermiştir. , Dünya uzun kablo rökoru kırıldı Tokyo ile Mançukoda bulunan Muk - den arasınra takriben 3000 kilometrelik bir telefon kablosu kurulmuştur. Bu kab- lonun dünya uzun kablo rökorunu kır - dığı iddia edilmektedir. Bir idam mahkümuna en büyük işkence Nevyorkta Avrupalı patronunu öldür- mek süçile elektirikli sandelye ile ids ma mahküm edilen bir zenci, idam edi - Jeceği gün, valinin kararile cezası tecil edilmiştir. Bebeb olarak ta vali şöyle de- miştir: «— Katil daha ziyade azabda bırak - mak, ondan sonra idam etinek için hük- mü bir ay geriye attım. Dünyada bundan daha üstün bir işkence olamaz!» Yılan yarışları Avrupa ve Amerikada son seneler İçin- de at yarışlarından maada tazı yarışları da yapılmaktadır. Amerikalılar artık tazı yarışlarından da bıkmışlardır, Son aylar içinde Arkansasta yeni bir yarış icad edilmiştir. Bu yarış «yilan» ya- rışıdır. Yılanlara yarış yaptırdan yer çok geniş bir daire şeklindedir. Hazırlıklar tamamlandıktan sonra yılanlar sıraya konmakta ve başlarına elektrikle hafif birer darbe vurulmaktadır. Yılan yarış « ları pek büyük bir rağbet ile karşılan - maktadır. İNANMA! mikta- İNANMA! Sözün “kısası İstanbulda Bizans havası | Aş E, Talu A rife günü İstanbula geldim. AK şamları, eski âşinaları görüf şöyle birazıcık hasbihal edeyim diy© şehrin mahdud toplantı yerlerini dolaş 4 maktayım. İtiraf ederim; Burada, bu © ferki ikametim, bana inşirah verecek ye” de, beni muztarib etti. Çoktanberidir, b bu şehirde, şehrin muhtelif muhitlerinif bu manzaraya ve bu baleti ruhiyeye $5* hid olmamıştım. İstanbulun bazı semtlerinde, bir müğ getir, kötü bir Bizans havası esiyif Herkes, dilini bilemiş, hançer gibi ucun sivriltmiş, rastgele saplıyor. Her par * makta yağlı kara, önüne gelene sürülü” yor. Yabancı olsam üs, söylenenlerin höf” ine, « hayır, hepsine de değil, yüzde v rine - insnacak olsam, koskoca memis* kette namuslu, dürüst, tek bir insan DS lunmadığına kükmederim, Fazilet, sanki ürkmüş, milli hududls*İ mızın dışına kaçmış. Memleket bağti başa ( fenalığın elinde kalmış. Herki basbetenlillâh Jekelemekle, içimizde bi * rikmiş hınçları abyoruz. Yağma, Hasan) namusu,. şerefi! Düşünmüyoruz ki, böyle, elimizle, d” Iimizle yıktığımız her ferdi haysiyet, bf raberinde, m'lli haysiyetimizden de parça abp götürüyor. Eğer bunun farkı# da değilsek, olmalıyız, Zira bunun temi disi bir hiyaneli vataniye cürmü doğ rur, Başımızda, faziletin de fevkinde, İsi İnönü gibi bir Şef. dürüstlüğün müşst has timsali doktor Refik Saydam gibi b hükümet reisi var, Memlekette bir aksi lık varsa, bu iki kıymetli ve muhterö varlık, bu aksaklıkların millet Ici tashih .edilmesini kâfildir. Cümhuriy* hükümetinin el koyduğu bir işe, netic€ sini beklemeden, istediğimiz rengi, mi nayı vermek doğru ve ahlâki değildir. Rejimin bize bahşettiği fikir ve li hürriyetini, ihtiraslarımıza (o kapıl sulistimal ediyoruz. Hürriyertin mali efce bir şeydir. Bunu, vatandaşl! #ıfalının kudsiyetini müdrik olan irti kâb etmez. Alelâde zabıta vak'ası hududunu ge miyen her hangi bir hâdisenin çamuruf! dedikodu havanında yoğurup yoğurup ötekine berikine sıçratmak düpedüz lâksızlıklır. Onlar bu ahlâksızlığı, mW hakkak ki mah fet sayıyorlar. Beyoğlunun sayıl lokanta ve gazinfi larının her hangi birinde, şu aralık, Sİ) ini bilmeksizin, ş 4 İnirlenmeden otüramazsınız. Oraları eğ .Jtence ve teneffüs yeri olmaktan çıkmufl sanki birer haysiyet ve şeref borsası © muştur, Önüne gelen eracif'uyduruydÜ duyduğu" bire bin katarak, şunun bun! şeref ve haysiyeti ile pervasızca oynü iyor. İ Ve bazan bu dedikodular öyle bir İdeyi buluyor ki, şaşkına dönen hüsnü jvet sahibleri bile içlerinde bâsıl olan şÜ beyi dağıtacak bir merci arıyorlar. Beyoğlu, mütareke günlerindeki bü viyetini hortlatmağa çalışıyor. Bu mefö (leketle alâkaları, çok defa, ellerindeki | ki harfli nüfus kiğıdından ibaret olan İdırılı, erkekli bir zümre, en ufak güni bir hâdiseden, vatanın heyeti umumiy© sine şamil bir ayıb uydurmayı kend vazife biliyor. (Devamı 11 inci sayfada) i İkiei İkem İ Yeis) lk sj». ulu uj-